• (bkz: vav)
  • fransız filmleri gibi havada biten kaliteli bir türk filmi..
    (bkz: filmlerde kimin kimi vurdugu muallakta olan anlar)
  • öncelerimde her anımı doldururken, şimdilerde darkstingsiz, picussuz, mutombosuz hiç bir anlamı olmayan, bugünlere gelmemi sağlayan basketbolun peşinde koştururken -en son kaçak yollarla girdiğimiz bilgi üniversitesi' nin spor salonunda üzerime giydiğim- yıllarca üstümde taşıdığım formanın numarası. anlamlandırılamaz bir bağla sevdiğim sayısal şekil.

    şimdilerde ise, doğu anadolu' nun kuş uçmaz kervan geçmez bir dağ köyünde, 3 günde faili belli 9 pire ölüsünün arkadaşlık ettiği evimden karanlıklara ve çamurlara bata çıka, köpek korkusundan tırsmış bir kedi gibi tüylerim dikenleşerek köyün bakkalına kadar gidip -içtiğim sigara olmadığından yerine aldığım- tekel 2001 paketinden içmek için çıkardığım sigaranın üstünde yazılı olan rakam.

    hayat kısa. rüzgarda savrulan bir şey mi, bir kader mi yoksa? ama sanırım her ikisi de galiba!!! ve tedirginliğinden, çoğu zaman da korktuğundan vazgeçmediği zamanlarda tesadüflerini de kendi yaratıyor insan. e tabi anlarsa!!!

    bir çok rüya gördüm ve rüyalarda görülmeyecek bir dolu an yaşadım. kötü an(ı)larımı sildim, hep iyi(lik)lerimi hatırladım. ve şimdi anladım; belki de gidilecek başka yer olmadığı için buradayım. ve işin açıkcası; -şairin dediği hesap- "biliyorsun ben hangi şehirdeysem yalnızlığın başkenti orası. ve insan tutkularıyla yalnızlığını adlandırıyor o kadar. " e yani var mı dahası?

    sigara almaya giderken kendimi benzettiğim kedi gibi gittikçe köpekleşen bu hayattan çoğu zaman kaçtım. mesela, istemediğim sabahları bilerekten uyanmadım. -e tabi ki- uzun uykularda bir çok fırsatları da kaçırdım. ve şayet bir kedi gibi varsa 9 şansım, bilemiyorum ben kaçını harcadım. ama en azından herkesin ikinci bir şansı olduğuna inandım.

    evet, çok zeki bir adam değilim. çoğu zaman sadece işime gelenlerle ilgilendim. ve yaşadıkça ölmek de hayatın bir parçası öğrendim.

    hayatı(mı)n tekrarı yok biliyorum ve onu geriye saramıyorum. zaman geçiyor, kaybedi(li)şlerimi geri alamıyorum. ama en azından doğduğum andan şu ana kadar geçen, iyisiyle kötüsüyle yaklaşık 9 bin 9 yüz günde yaşamdaki en önemli şeyin sevgi olduğunu öğrendim. ve daha gidilmemiş yollarım var, hissediyorum. bundan sebep yaşama hevesimi kırmıyorum. ve beni de bu yüzden seviyorum.

    solağım, doğru dürüst yazmayı beceremiyorum. ve bu solaklığım yüzünden herşeyi tersten perspektifinden algılayabiliyorum. -ve biliyorsun algılarımı da duy(g)ularımla hareket ettiriyorum. anlaşılamadığım için seni de böylece her zaman olmasa da kızdırabiliyorum. - yazmaktan çabuk sıkılıyorum. karman çormanım, dışımdaki atmosferde, sigaramın dumanından içinde kaybolanabilecek bir kederli hayal yaratıyorum. ve böylecene yazdıklarımı göremiyorum. sonra da sinirleniyorum, yeniden yazıyorum ama iş işten geçiyor. olmuyor biliyorum.

    ve çoğu zaman -yazdığımda- olduğu gibi, kalkıyorum, kalemi kağıdı bir kenara fırlatıyorum, traş oluyorum, ikide bir rüzgarda dağılan yalnızlığımı düzeltiyorum, kendisine bayramlık alınmış bir çocuğun sevinciyle elbiselerimi giyiyorum. ve;

    "ben sevgi(li)min -bazen hiç istemediğim halde şimdiki gibi çekip gitmesine rağmen- hayatımın sonuna kadar yanımda olmasını istiyorum" demeye, sonra da;

    "belki de hayattan aşırdıklarımla, hayatta şaşırdıklarını anlamlandırabilirdim. yaşadıklarımla seni, içindeki ben(liğin)i öldürmeden güldürebilirdim. biliyorum. ve sen bunu önemsemediğinde(n) -bu- be(de)nde
    kal(a)madığından çekip gittiğin halde hala beni seviyor musun?" sorusunu sormaya, 2. bir şans istediğim son(um)a yani sana geliyorum.

    ve unutma tüm imkansızlıklar(ın)a rağmen seni çok seviyorum...
  • sabah sabah once bayip pisman eden, sonrasinda dumur ve pisman eden asmis film. filmi izlerken etkilendigim kadar filmden sonra da etkilenebildigim nadir filmlerden. sessiz sedasiz calisan makinenin sesini duymaya calisirken duydugumuzu sandigimiz butun sesler apayri ve en onemlisi de bu sesleri takip ederek ulasilan noktalarin hepsi farkli noktalar. insanin tebrik edesi el ayak opesi geliyor ne diim...
  • ideal uyanma saati.
  • filmin ardından hâlâ gülmemi sağlayan yegâne replik şöyle bir şeydi:

    --- spoiler ---
    genelevdeki kadın tunç'a arkadaşı kaya'nın sapık olup olmadığını sormuş. tunç nedenini merak edince de göğsüne yatıp ağladığını anlatmış. arkadaşının küçük düşmesini kaldıramayan tunç, "ne alâkası var. bunalımda benim arkadaşım!" demiş. kadının cevabı ise şöyle:
    "bunalımda olmayan bi tane gelse bedava verecem walla!"*
    --- spoiler ---
  • --- spoiler ---
    filmde, ali poyrazoğlu'nun sorgu sandalyesinde bir türlü rahat oturamamasın, sürekli kıvranmasının nedeni ne suçluluk duygusu, ne işkence, ne de basurdur. kaya'nın selamı var.
    --- spoiler ---

    çok sevdik dokuzu, rakımızı bıraktık, öyle geldik.
  • 25. istanbul film festivalinde oynamış. vcd ve dvd si olmadığı için tek seans gösterimi kaçıranların çok şey kaybettiği bir filmdir.. kadrosunda ali poyrazoğlu ,fikret kuşkan,ozan güven, serra yılmaz bulunmakta.. filmin yüzde doksanı sorgu odasında geçmekte.. mahalledeki bir cinayet üzerine sorguya alınan mahalle sakinlerinin sorgu esnasındaki "çözülme"leri ve günlük hayattaki faşizan ilişkiler mercek altına alınmış.. hafiften kurosawa nın "rashomon"unu andırsa da bence o baş yapıttan bile daha etkili,en iyi türk filmlerinden
  • bir cok kulturde kult anlamda onemi olan sayi. misir ve sumer anlayisinda insanligi sembolize eden metafor. cogu kez 9 ok olarak islenmistir. the great seal of usa uzerinde de ayni oklar vardir.
  • kadıköy barlar sokağında bilimum küpe, piercing, şudur budur bulabileceğiniz sevimli kutu gibi bi dükkan.
hesabın var mı? giriş yap