• guzel canli varliklara benzetme amaciyla, cansiz varliklara kan vermektir. (bkz: te$bih-i belig)
  • genelde anneler yiyecekler üzerinde konuştururlar bu sanatı.

    (bkz: yemezsen arkandan ağlar)
  • (bkz: teşhis)

    ''istanbul deyince aklıma kuleler gelir
    ne zaman birinin resmini yapsam öteki kıskanır
    ama şu kızkulesinin aklı olsa
    galata kulesine varır
    bir sürü çocukları olur'' * *
  • insan dışındaki canlı cansız varlıklara insan özelliği kazandıran söz sanatı.
  • iki büyük fenomen-kural var: diyalektik ve belirlenimcilik (determinizm). tanrı, zamandan bağımsız oluşuyla belirlenimcilikten bağışıktır, sırdır. öz veya kavram olarak tekil olduğu için diyalektikten bağımsızdır, tersi/zıttı yoktur. bu durumda tanrı'yı kişileştirme, maddeleştirme fantezilerimiz ciddi taşa çarpmış oluyor. kutsalın bilgisine varmada bu tip kural yönsemelerinin çıkışsızlığı, biricik ve bazen anlatılamaz/açıklanamaz kalan kişisel deneyimle dengelenebilir. ben bilmem beyim bilir. (bkz: tanrı/@ibisile)

    "deniz ortak bilinçdışının sembolüdür; çünkü ayna gibi yansıtan yüzeyinin altında kavranamayan derinlikler yaratmaktadır. geride kalanlar, yani bilinçdışının gölgeli kişileştirmeleri bilincin terra firma'sına bir sel gibi akın etmiştir. bu istilalarda tekinsiz bir şeyler vardır çünkü söz konusu kişi için mantıksız ve anlaşılmazdır." carl gustav jung - rüyalar

    (bkz: kişiselleştirmek)
  • insanların genel yanılgısıdır. içinde bulundukları dar bakış açısından çıkamayıp diyalektiği tam olarak anlayamadıkları için soyut ve kutsal şeyleri bile kişileştirerek basitleştirirler. sığ ve düz mantık düşüncelerin özü de budur. zanneder ki hayat ve evren onun o günlük dar bakış açısından ibaret. düşünen ve anlayabilen insan için komik bir yanılgıdan öte olmasa da insanlık tarihinin bu derece saçmalıklarla dolu olmasında önemi büyüktür.
  • en aptalca söz sanatı. kişileştirme nedir yahu? dilimizdeki işlevi yüzünden evreni bozuk algılıyoruz bak yemin ederim. bütün dilbilimciler bir araya gelerek bu sanatın yapısını değiştirecek çalışmalar yapmalı. acil.
    misal kuşlar heyecanla, sevinçle uçuyordu, süzülüyordu dediğimizde bu özellik evrende sadece insan denen türe ait zannederiz bu işlev yüzünden. az önce yavrusu yumurtadan çıkarken ona heyecanla bakan martı anneyi görünce aklıma geldi bunlar. böyle şaşkın heyecanla gagaladı yumurtayı. akını yavrusuna yedirmeye başladı. eli ayağı birbirine dolaşmış bir şekilde sık sık bana baktı bir tehlike olarak. şimdi sakinleşti, eğilip uzun uzun yavrusuna bakıyor. üç beş yumuşak gaga atıyor. uzaklara dalıyor sakin sakin. sonra yine yavrusuna bakıyor. insan dişisiyle çok benzer özellikler gösteriyor ama martı insan olmadığı için gösterdiği bu davranış biçimlerinin, aslında martıya değil de insana ait olan davranış biçimleri olarak algılayıp geçiyoruz.

    kedinin biri var, işyerinin çatısında yaşıyor. rahat rahat girip çıkıyor o çatıya ama hayvan yabani. şimdiye kadar kimseye dokundurtmadı kendini. bugün oturmuş sigara içiyoruz, bu çıktı merdivenden hızlı hızlı. geldi önümden geçti. pişt dedim, döndü öyle bir baktı ki bu puşt. tıpkı benim birlikte çalışmak zorunda olduğum birtakım beyinsiz sürüsüne bakışım gibi. devam etti gitti, pişt pişt dedim, ufacık bir tepki göster ama yok defoldu gitti. hayvan seninle iletişim kurmayı bile rahatsız edici buluyor. varlığım çekilmez o kadar. ama aynı yerde yaşamak zorunda. ben de durur muyum, koz verdi elime. dar edeceğim o çatıyı ona. hayvan insan gibi değil, kendi gibi agresif, başka bir canlı türüne uyuz olmuş, bir bok olmaz bunlardan deyip hepimize küsmüş. yalnızca insana ait bir özellik demek gerizekalılıktır. o hayvanın yıllarca biriktirdiği nefretine hakarettir. kedinin attığı anlık bir bakış değildir bir kere. belki onlarca deneyimi içeren bir birikimdir. yaşantının dışavurumudur. sen ona insan gibi yapıyor dersen, o canlının bir ömür biriktirdiği öyküsünü hiçleştirmiş olursun. halbuki başkalarına nefretle baktığın zamanlarda neyin içinde, nasıl bir dünyanın içinde olduğunu hatırlamaya çalışsan eline ne güzel bir hikaye geçecek.
    ama yok, mutsuz görünüyorsa, nefret doluysa, korkmuş ya da saygıyla bakıyorsa illa yalnızca insana ait bir özellik olmalı.

    insan türü doğayla iletişim konusunda benmerkeziciliğe takılıp kalmış iki yaş çocuğu özellikleri gösteriyor. kaç milyon yıl, kişileştir babam kişileştir. kişileştirmeyin gençler, martılaştırın, kedileştirin, inekleştirin. hatta zordur ama yeri gelir böcekleştirin, başka bir şeyleştirin. valla martı daha güzel yavruluyor o zaman. yavru daha başka ilk kez bakıyor dünyaya. burası da neresi diye bakıyor. ilk defa görmüş, şaşkınlıkla bakıyor, korkuyla bakıyor gördüğü şu resme. aynı ifadeyi, aynı mimikleri istisnasız hepiniz yaptınız. ama insan türüne has olan bir özellikle, evreni kelimelerle kavramaya çalışarak yaptınız sadece. oysa duyguları ifade etme, bir çok türün birbirleri arasında yegane iletişim yöntemi olarak canlıları birbirine bağlıyor. birbirlerini duygu yoluyla iletişim kurarak evcilleştiren birçok canlı var. karıncalar yuvalarında evcil bit besliyorlar, yemek artıklarını bu bitlere veriyorlar. biraz daha insan merkezli bir örnek verirsek; kedi ve insan ilişkisi de duyguları algılayarak iletişim kurma üzerine kurulu. ve şahsi kanaatimce dilimizde yapı olarak çok güçlü bir bilinç alanını kaplayan kişileştirme sanatı, duygu aktarımlarını algılamayı ketliyor.

    not:kediye büyüğümsün abi tavrı takınmaya karar verdim.
  • percy bysshe shelley'in the masque of anarchy şiirinde vardır ki, bu şiir kanaatimce aynı zamanda v for vendetta'nın ilham kaynağıdır.

    "i met murder on the way--
    he had a mask like castlereagh"

    gibi dizelerde ilk harfi büyük yazılan kelimeler, kavramın kişileştirmesini ihtiva eder. (burada murder büyük harfle başlamış ama sözlükte göstermenin imkanı yok haliyle.)

    türk edebiyatı buna yabancı değil. ta nedim'den

    "ol butün haneme teşrifini guş etti meğer
    şevk-i şurideyi gördüm gelir amma, ne gelir"

    burada sevgilinin eve gelecek olmasından heyecanlanan "şevk"in kendisi kişileşmiş.

    ziya osman saba'nın

    "ne kadar ümitli, ne iyiydik!
    önümüze düşmüş bahtiyarlık,
    iyi komşularla dolu mahallelerde,
    kiralık bir kat aradık."

    bahtiyarlıkı da mesela burada teşbih vb. içinde kullanılmamış, doğrudan öne düşen, rehberlik eden bir şahıs gibi işlenmiş, kişileştirilmiş.
hesabın var mı? giriş yap