• marcel proust'un ırmak romanı "kayıp zamanın izinde"de* adı geçen düşsel besteci... vinteuil'ün bestelediği bir sonatın andante bölümü, iki sevgilinin "aşklarının bir milli marşı haline" gelir. leyla erbil de çok sevdiği bu romanda adı geçen vinteuil'ün yapıtlarını, özellikle de söz konusu sonatı, yıllar boyunca gittiği bütün ülkelerdeki nota satıcılarında arar, bulamayacağını bile bile her birine tek tek sorar. bu bir tür oyuna dönüşmüştür onun için. sonra, 1993 yılı baharında, fıransız kültür bakanlığının çağrılısı olarak kendisinden başka on türk yazarla birlikte paris'e gider bn. erbil. bilge karasu da çağrılıların arasındadır. bu iki değerli yazarın konuşmalarından besteci vinteuil'le ilgili bölümü leyla erbil'in "zihin kuşları" adlı kitabından okuyalım (iş bankası yayınları, 2010; s. 38-39) :

    //(...) paris'e vardığımızda vinteuil illetim gene depreşmişti. bir toplantıya katılmak üzere kaldığımız raspail oteli'nin lobisinde arkadaşlarla otobüs beklerken gözlerim bilge karasu'ya ilişti. sarı şeritli kara montunun fermuarıyla cebelleşiyordu. (...) oturduğu yere birkaç notayı gelişigüzel bırakmış olduğunu görünce heyecanlanarak sordum. hemen şurada otelin yan sokağından girince sağda bir dükkân varmış. artık buldum diye geçirdim içimden.

    - ne arıyorsun? dedi fermuarı bırakmadan.
    - vinteuil?! merakla yüzüne diktim gözlerimi! yanakları karıncalaşır gibi oldu.
    - bulamazsın! dedi. fermuarı yukarı çenesine kadar çekti.
    - ...
    - bulamazsın!
    - neden?
    - takma ad o! öyle biri yok, bir vakitler ben de aramıştım!
    - yalan söylemesine ne gerek vardı? dedim aptal aptal!
    - vinteuil sanıyorum saint-saens, debussy ya da fauré gibi biridir, empresyonistlerden biridir!

    canım sıkılmıştı. yapacak bir şey yok dercesine gülümseyerek avuçlarını bana doğru çevirip kollarını yukarı kaldırdı bilge. otobüs gelmişti, ilerledik.//
  • bir hayâl; lakin, jorge arriagada, vinteuil sonatı olarak şöyle bir şey yapmış.

    her dinlediğimde bana bir haller geliyor, üşüyoruz swann reyiz. her yer odette her yer acı.
  • (bkz: cümlecik)
  • belki de a la recherche du temps perdu'daki sonatları ile en merak uyandıran şahıs. ön adı mile'dır. öyle bir anlatılır ki bütün bölümlerde adeta kulağa çınlar o hiç dinlenmemiş sonat. proust'un neden dünyanın en iyi romancılarından olduğunun kanıtlarından birisidir yalnızca vinteuil.

    "kederime rağmen, bir haz da duyuyordum, çünkü geçmişteki o günümü dolduran ezginin, minör akortta, hüzünlü tondaki tekrarı, françoise'ın telefon etmeyişi, albertine'in gelmeyişi, olumsuz şeyler değil, hatırladıklarımın gerçeklikten silinişi olduğu için, o güne bir hüzün katıyorlar, tekdüze, yalın bir günden daha güzel bir şeye
    dönüştürüyorlardı, çünkü artık var olmayan, o günden koparılıp alınmış olan şeyin damgası, bu yeni güne oyulmuştu adeta.
    vinteuil sonatından cümlecikler mırıldanıyordum. albertine'in bu sonatı bana defalarca çalmış olduğunu düşünmek beni fazla üzmüyordu artık, çünkü ona ilişkin neredeyse bütün hatıralarım, ikinci kimyasal duruma geçmişti, artık kalbi kaygıyla
    sıkıştırmayıp yumuşatıyorlardı."

    -albertine disparue
  • edebiyat uyarlaması filmlerde kitap-film, film-kitap peşpeşe yapma güdülenmem yok artıkın, kendime dayatmayı bıraktım. aralıklı da olsa ikisine de baktığımda tamam. satantango dahil öyle yürümeye başladı. ha, tam tamına karşılaştırma yapmak istenirse döne döne bakmak gerekir. a clockwork orange filmi (ama özellikle kitap) aynı zamanda bir müzik göndermeleri kütüphanesi. bir de uyduruk/hayali besteciler ve şarkılar külliyatı var. fakebands.com'un yarısını doldurur. o uyduruk beste-grup olayıyla ilk kayıp zamanın izinde'de karşılaşmıştım. vinteuil sonatı'nı kesin biliyorum sanki. dilimin de ucunda, bulucam diye göbeğim çatladıydı!

    "proust'un yaratttığı kurmaca besteci ve piyanist (1820-1896'ya doğru). (...) proust'un yarattığı birçok adın temel özelliği, fransız dilinin fonetiğiyle uyum içinde olması, "fransız kokması"dır. vinteuil seslendirmesi ("ventöy") de bunu en iyi biçimde yansıtır. bu arada proust'un doğduğu yerin, paris'in banliyösü auteuil ("otöy") olduğunu da anımsatalım. (...) anlatıcı, edebiyat alanındaki yaratım yoluna, vinteuil'ün yedili'sini dinledikten sonra koyulacaktır. vinteuil'in şaheserinin bir yedili olduğu, proust'un şaheserinin de yedi ciltten oluştuğu unutulmamalıdır." mehmet rifat - ruhların iletişimi proust ve müzik

    "* combray yakınlarındaki mountjuvain'de yaşayan silik bir piyano hocasıdır ama paris'te dahi bir besteci olarak kabul edilir. böylece yaşamdami toplumsal benliğin silikliği karşısında yaratıcı benliğin başarısı ortaya konmuş olur. (...) vinteuil'in müziğinin (özellikle de "müzik cümleciği"nin*), proust'un açıklamalarına da dayanarak saint-saens, wagner, cesar franck, beethoven, schubert, emmanuel chabrier, ve gabriel faure'den esinlendiği ileri sürülür." mehmet rifat - marcel proust ya da bir roman yaratmak

    "proust, beethoven'in bestelerinde, özellikle de yukarıda adı geçen dörtlülerde* bulduğu felsefi sorgulamayı ve ilahi nitelikli içe işleyen mistisizmi, yaratacağı müzisyen karakteri vinteuil'e, onun bestelerine (septuor'una) uygulayacaktır." mehmet rifat - ruhların iletişimi proust ve müzik

    "vinteuilyumuşak başlı, utangaç biri olarak gösterirken, sonat'ıyla ilgili yorumlarını genişletecek ve yine franck'ın son yapıtlarından esinlenerek vinteuil'ün ölümünden sonra bir septuor'unun (yedili'sinin) ortaya çıkarıldığını anlatacaktır. bu aslında proust'un sık sık dinlediği franck'ın quatuor'udur (dörtlü'südür)." agy

    "proust, vinteuil'ün yapıtlarının modeli olarak özellikle 1911 yılından başlayarak saint-saens'ın besteleri yerine o dönemde çok daha yakından bağlandığı ve kendine sık sık dinleme fırsatı yarattığı franck, wagner, ve beethoven'in bestelerini koyacaktır." mehmet rifat - ruhların iletişimi proust ve müzik

    (ilk giri tarihi: 4.2.2017)

    (bkz: un amour de swann/@ibisile)
    (bkz: bergotte/@ibisile), elstir/@ibisile, berma/@ibisile
    (bkz: özgüven/@ibisile)
  • marcel proust'un düşsel bestecisi. yazar, olağanüstü betimlemeleri ile okuyucuyu öylesine inandırır ki derin araştırmalara yönlendirir. meşhur sonatı düşsel olarak zihinlerdedir. melodisi bile dilimizin ucunda gibi hissettirir. bende öyle olmuştu. gerçekliğinden o kadar emindim ki!

    proust bence çok yönlü sanatçı kişiliği, sanat aşkı ile zihninde sonatı bestelemiş ama notaya dökememiş olmalı.
    en güzel beste, henüz bestelenmemiş olandır : düşsel aşkların düşsel sonatı.
  • bugün itibariyle hemşehri olduğumuzu öğrendiğim ve yazdıklarını büyük bir zevkle okuduğum canım yazar. uzun zamandır takip ediyorum bugün mü söylenir bu :) kalemine yüreğine sağlık.
  • swann'ların tarafı isimli ilk kitapta ilk karşımıza çıkışı, piyano ve violin için sonat'ının andante bölümündeki bir cümlecikle alakalıdır. swann bu cümleciği dinledikten sonra, onu tekrar duyma arzusu ona içinde bulunduğu duygusuz, tutkusuz, aşksız hayattan biraz olsun çıkma imkanı vermiştir.

    --- spoiler ---

    "bir müzik cümleciğine duyduğu bu aşk, bir ara swann için bir gençleşme ihtimali doğuracak gibi oldu. hayatını idealindeki bir hedefe adamaktan vazgeçeli, günlük tatminlerin peşinde koşmakla sınırlayalı o kadar uzun zaman olmuştu ki, açıkça itiraf etmese de, bu durumun ölünceye kadar değişmeyeceğini düşünüyordu; üstelik, zihninde artık yüce fikirler bulamadığından, tam olarak inkar edememekle birlikte, bu tür fikirlerin gerçekliğine de inanmaz olmuştu. dolayısıyla, meselelerin özünü bir kenara bırakmasına imkan tanıyan önemsiz düşüncelere sığınmayı alışkanlık haline getirmişti. tıpkı yüksek sosyete hayatından vazgeçmesinin daha iyi olup olmayacağını sorgulamadığı, aksine, bir davet aldığında, icabet etmesi gerektiğini ve daha sonra ziyarete gitmezse kartvizit bırakması gerektiğini kesin olarak bildiği gibi, konuşmasında da, herhangi bir şey hakkında kişisel görüşünü içtenlikle ifade etmekten daima kaçınır, o konuda, bir bakıma kendi başlarına birer değeri olan ve yeteneklerini, zekasını sergilemekten kendisini kurtaran somut ayrıntılara ilişkin bilgi vermeye çalışırdı. bir yemeğin tarifi, bir ressamın doğum ya da ölüm tarihi, eserlerinin adları gibi konularda son derece kesin ve ayrıntılı bilgi verirdi. her şeye rağmen, ara sıra bir esere veya hayata bakışa ilişkin bir yargısını belirtme lüksünü kendine tanır, ama o zaman da, sanki kendi sözlerine tam olarak katılmıyormuş gibi, alaylı bir tonda konuşurdu. nasıl ki bazı marazi kişiler, yeni bir ülkeye gittiklerinde, farklı bir perhiz izlediklerinde, bazen de kendiliğinden, esrarengiz bir organik gelişmeyle, ansızın hastalıklarında hatırı sayılır bir azalma görüp, ileri bir yaşta, hayatlarında beklenmedik, köklü bir değişiklik yapma ihtimalini düşünmeye başlarlarsa, swann da benliğinde, dinlemiş olduğu cümleciğin hatırasında ve o cümleciğe rastlama umuduyla çaldırdığı birtakım sonatlarda ne zamandır inanmadığı o görünmez gerçeklerden birinin varlığını hissediyor, sanki müzik içinde bulunduğu manevi boşluk üzerinde belirleyici bir etki yapmışçasına, hayatını yeniden bu gerçeklere adamak için bir arzu, neredeyse bir güç buluyordu kendinde."
    --- spoiler ---

    ben de kendi yargımı alaylı bir tonda da olsa ifade etmek yerine bilgi vermekle yetindim sanırım, hayırlısı olsun.
  • sözlüğün eski zamanlarına ait, geçmişten gelen yazar, çizer, okur bir ekşi sözlük yazarı.
hesabın var mı? giriş yap