• âl-i imrân suresi 7.ayeti, ahmet tekin meali:

    [o, kitabı, kur'an'ı sana sorumluluklarını tevdi etmek üzere indirendir. onun, kur'an'ın bir kısım âyetleri muhkemdir. bunlar kur'an'ın, bütün kutsal kitapların esasıdır, levh-i mahfuzda yazılı temel kurallardır. diğerleri de insanlığın devamlı çoğalan meselelerine çözüm getirmeye müsait, birden fazla mânaya açık, müteşabih âyetlerdir.

    akılları, kalpleri sapmaya meyilli, kötü niyetli olanlar, sırf fitne çıkarmak, ortalık bulandırmak, kelimelere keyfî anlamlar yükleyerek te'vil yapıp kafa karıştırmak arzusunda oldukları için, müteşabih âyetlerin peşine takılırlar. halbuki onun te'vilini ancak allah ve ilimde yüksek pâye elde eden âdil, objektif düşünen ilim adamları bilir. onlar:

    “- kur'an'a inandık, muhkem de, müteşabih de hepsi rabbimiz tarafından indirilmiştir” derler. bu inceliği ancak akıl ve vicdan sahipleri düşünüp anlar.]

    kur'an-ı kerim de bir çok ayette geçer, akıl ve vicdan sahipleri şeklinde.

    önce akıl sonra vicdan, çünkü vicdan akılsız olamaz.

    ayetleri yorumlamak kimler içinmiş şimdi daha iyi anlayabiliriz. kimlerin dediği dinlenmeli? akıl ve vicdan sahiplerinin...

    vicdan:

    ar wicdan, [#wcd msd.] 1. bulma, 2. tasavvufta vecd hali, tanrı aşkı ile dolma < ar wacada, buldu-> vecd

    vicdan “kendinden geçme. duygu. duyma.”, “iyiyi kötüden ayırabilen, iyilik etmekten lezzet alan ve kötülükten elem duyan manevî his.”

    ayrıca:
    (bkz: #62243019)

    mektubattan:

    "allahü teâlânın her şeyi sebeplerle, vâsıta ile yapması, yaratması, ahmakların, akılsızların inkârına, küfrüne sebep oluyor. akl ve vicdân sâhiblerine de hidâyet, kurtuluş yolunu gösteriyor. sebepleri, vâsıtaları görerek, allahü teâlânın varlığını, birliğini, kudretini anlamak, ancak peygamberlerin (aleyhimüssalevâtü vesselâm) irşâdı ile, uyandırması ile olmaktadır. insan aklı bunu, kendiliğinden anlayamıyor. bazı kimseler, arada sebepler bulunmaması, her şeyin sebepsiz yaratılması, büyüklüğe dahâ uygun olur sanıyor. sebeplerde te’sîr yokdur, sebepler karışmadan her şey doğrudan doğruya, allahü teâlânın yaratması ile var oluyor diyorlar. bunlar anlamıyor ki, sebepleri aradan kaldırmak, hikmeti [ya’nî allahü teâlânın uygun gördüğünü], âdetini bozmak demekdir. bu hikmetde ise, nice fâideler vardır."

    "peygamberlerin (aleyhimüssalevâtü vetteslîmât) ve onların eshâbının ve eshâbın izinde giden evliyânın (rıdvânullahi teâlâ aleyhim ecma’în) îmânları, önce şühûdî iken, insanları allahü teâlâya çağırmak için geriye döndükden sonra, gaybî olmuşdur. şuna benzer ki, bir kimse gündüz güneşi görür. güneşin vücuduna îmân-ı şühûdî ile inanır. gece olunca, bu îmân-ı şühûdîsi, îmân-ı gaybî olur. âlimlerin îmânı, gaybî ise de, peygamberlerin (aleyhimüssalevâtü vettehıyyât) izinde gitdikleri için bu îmân-ı gaybîleri, vicdânî ve anlayışlı olmuşdur. nazârî, teorik olmakdan kurtulmuşdur. âlim deyince, âhıret bilgilerine âlim olan kimse anlaşılmalıdır. dünyâ âlimleri anlaşılmamalıdır. çünkü dünyâ âlimleri, bütün mü’minler gibidir. bütün mü’minlerde bulunan gaybden îmânın çok dereceleri vardır. bu îmânın en yüksek derecesi, peygamberlere (aleyhimüssalevâtü vetteslîmât) uymakla hâsıl olan îmândır. yani, allahü teâlâ şöyle buyurdu ve resûlullah (sallallahü aleyhi ve alâ âlihi ve sellem) böyle buyurdu diyerek öğrenilen îmândır."
  • 'akıl ve vicdan sahibi' ifadesiyle sağduyu talebinin ifadesidir... ifadesinden şunu anlamalıyız. demekki bu üzelliklere sahip olmayanlar vardır. bunlar araba sürebilir, cinsel organı vardır, her hangi bir partiye üye olabilir. işte tastamam delilikte nietzsche 'nin dediği gibi grup halindeyken başlar.
hesabın var mı? giriş yap