hesabın var mı? giriş yap

  • yanlışı doğrusu bir kenara itilirse. 9. cumhurbaşkanı süleyman demirel’in eşi nazmiye hanım alzheimer hastasıydı. uzun süre hastanede yattı. süleyman bey de sık sık ziyaret ediyordu. doktorlar süleyman bey’e “efendim sizi tanımıyor, gelmenize gerek yok” demişler. demirel “olsun ben onu tanıyorum” demiş. son zamanlar için bu olabilir dedirten durum.

  • özellikle pazaryeri kültürünün gelişmesi ve pandeminin eticarete olan yönelimi inanılmaz artırdığı bu son 2-3 yılda oluşan ver çılgınlık boyutuna ulaşan bir başka konu da iade çılgınlığı.

    iade her tüketicinin en doğal hakkı. bir ürün sipariş eder, ürün geldiğinde aslına benzemiyordur, hoşuna gitmemiştir, bir hatası vardır ya da fikri değişmiştir, ürünü iade eder. her internet satıcısının riskini aldığı bir masraf kalemidir iade, zira iki yönlü minimum 2x12tl kargo parası çıkar cebinizden ve kar yapacağınız satıştan zarar yazarsınız. o yüzden mümkün olduğunca iyi paketleme, sunum ve iyi açıklama önemlidir.

    ama son yıllarda özellikle trendyol'da oluşan, ardından diğer pazar yerlerine sıçrayan bir kültür var ki aman allahım.. 5 desen elbisenin her birinden 3 beden sipariş edip, kargo gelince deneyip 14'ünü iade eden, pazaryerlerini "bunun bir boy büyüğü varsa onu da verin ikisini beraber deneyim" diyeceği tezgahtar olarak kullanan bir kültür.

    artık insanlar o kadar kaptırmış ki kendini otomatik alışverişe, açıklamaları okumuyor bile. ürün adında "köpek tasması" yazan ürünü ben arama kutusuna kedi tasması yazmıştım ne bileyim diye iade eden mi ararsın, adında "küçük boy oyun topu" yazan ve açıklamada çapını yazdığınız topu "küçükmüş" diye iade eden mi ararsın, aynı anda 4 renk, 2 beden ürün sipariş edip 7'sini iade eden mi arasın. şu anki kargo trafiğinin %20'sini bu kitlenin gitti geldisi oluşturmakta.

    mağazalarda bu siparişleri performans puanı ve ceza sistemi gereğince karşılamak zorunda kalıyor. yine denebilir ki kardeşim bize tanınıyor bu hak, kullanırız sana ne! tabii ki kullanırsınız, ancak bu oluşan ekstra maliyetin çözümünü satıcılar fiyat ve karlılık artırarak çözmek durumunda kalıyor. o yüzden ne yazık ki 20tl'te mal edip 40tl'ye satabileceği ürünü aradaki iadelerin yaratacağı masrafı da göz önünde tutarak 50tl'den satışa sunuyor.

    pazaryerleri müşteri memnuniyet odaklılığının faturasını satıcılardan çıkardığı için zaten onların açısından bir problem yok. o yüzden koşulsuz iadeler vs havada uçuşuyor. olan satıcılara ve fark etmeden aynı ürün için daha fazla ödemek zorunda kalan normal alışverişinde olan müşterilere oluyor..

    en basit örneğini vereyim, yurtdışından distribütörlüğünü aldığım markaların satışını araya petshop sokmadan direk tüketiciye yapıyorum. iş modeli 50tl ye malolan ürünü 15tl pazaryeri komisyonu, 12tl kargo 6tl sarf malzeme ve operasyon maliyeti ekleyip 20tl de kar koyup 100tl ye satmak. zira toptancılık yapıp aynı ürünü 70tl ye petshopa verirsem petshop ürünü 130-150tl bandında satacak (aksesuar kar marjları bu seviyede). bu şekilde iyi kalite ürünü tüketiciye daha uygun fiyata satabiliyorum. ama gelinen nokta da 100tl ye satılacak ürünün fiyatı artık 110tl. artık ürünü alan herkes habersiz bir şekilde gelecek %20 iade oranının yarattığı operasyon bedelini ürünü 10tl daha pahalıya alarak ödüyor (bu oranın sadece %1-2 si tasmanın bedeni uymadığı için vb haklı sebeplerle, gerisi birden fazla beden sipariş verenlerin iadesi) sonuç, artan fiyat ve aynı ürünü daha pahalıya alan normal tüketici.

    edit: konuyu "hey ben vergilerini veren bir vatandaşım adamım, benim haklarım var" diye yorumlayanlara istinaden; konu ürünlerin her renk ve bedenden alınıp denenerek iade edilmesi değil. buyurun dilerseniz milyon tane sipariş verip bir tanesini alın ve gerisini iade edin. konu günün sonunda bunun satıcılara yarattığı kargo maliyetinden dolayı x birime satın alacağınız ürünü x + %10'a almanız. maliyet hesabında artık aynı fire hesaplar gibi iade kargo bedeli oranı hesaplanarak fiyata eklenmesi. yoksa tüketici kanunlarının da, haklarının da farkında ve sonuna kadar arkasındayım. ileride bu davranışın düzelmesi konusunda da herhangi bir beklentim yok, hatta daha da beter olacağına eminim. sadece 100 kişiden 80'i bu bahsettiğim şekilde alışveriş yapan 20 kişinin yarattığı ek masrafın bedelini daha yüksek fiyata ürün alarak ödüyor, bunu belirtmek istemiştim. yoksa sikmişim ingiltere'sini..

  • günümüzde fenerbahçelilik öyle zorlaşıyor ki, ülkenin en entelektüel adamını bile şu duruma sokuyor.

  • tüm canlılar ama özellikle insanlarda baskınlık hiyerarşileri önemli rol oynar. özellikle insanlarda bu çok daha önemlidir çünkü insan sosyal bir canlıdır ve sürekli gruplar halinde yaşamaya meyillidir.

    her grup bu ister kedi sevenler derneği olsun ister tepeden tırnağa silahlı bir özel operasyon askeri timi olsun bir araya geldiği anda içlerinden birinin kararları vermesi gerekir.

    bu durumda grubun içindeki en baskın kişilik doğal lider olarak gruba yön vermeye başlar veya baskın bir rütbeye sahip kişi diğerlerine yapmaları gerekenleri emreder.

    bu baskınlık fiziksel güce dayanabileceği gibi zeka ve tecrübeye de dayanabilir. ancak bir konuda mutlaka baskın özellikler göstermesi beklenir. gücünü resmi olarak yasalara dayanarak kullanıyor bile olsa kişilik özelliği olarak baskın bir yapıyı sergilemesi lazımdır.

    baskınlık ve baskın kişilik otomatik olarak hoşgörüsüz olmakla ters orantılıdır.

    son derece hoşgörülü ve toleranslı bir insan iyi bir yönetici olabilir ama burada yöneticilik yaptığı grubun yapısı ve amacı çok önemlidir.

    örneğin hobi amaçlı bir derneğin başkanı hoşgörülü bir yönetim tarzı gösterebilir.

    birbirlerini çok iyi tanıyan ve sadece keyifli zaman geçirmek için bir araya gelmiş bir müzik grubu da hoşgörüyle yönetilebilir.

    yani temel olarak yüksek stresli hedeflere sahip olmayan ve düşük hedefli gruplarda yöneticilik pozisyonu üstlenenler hoşgörülü,neşeli ve herkesi kucaklayan sakin bir yöneticilik stili benimseyebilirler ki zaten öyle olması beklenir.

    ancak işlerin rengi değişirse yöneticilik tarzının rengi de değişir.

    bunun sebebi basittir.

    örneğin askerlik veya kolluk kuvvetleri gibi gruplarda tehdit ve çatışma ihtimali yüksek olduğu için "barışçıl" ve "şiddete yabancı" bir kişiliğin yöneticilik yapma ihtimali düşüktür.

    ya da sorumluluk sahibi değilseniz son derece cana yakın bir şekilde siyasetle uğraşabilirsiniz ama sorumluluk makamına oturmuşsanız ve tek bir kararınız binlerce insanın canını,malını,ailesini ve geleceğini etkiliyorsa yani yanlış vereceğiniz tek bir kararın bedeli çok büyükse "cana yakın" olmanız pek bir işe yaramaz.

    yönettiğiniz insanlar sizden kendinden emin,sert,korkusuz ve gerektiği yerde acımasız bir yöneticilik bekler çünkü ancak bu şekilde kendilerini güvende hissederler. sudan korkan birinin gemisine binmek pek istemezsiniz.

    kısacası yöneticiliğine soyunduğunuz grubun içinde bulunduğu şartlar ve alınması gereken kararlar ne kadar stres ve tehdit içeriyorsa, grup içi ve dışı çatışma ne kadar fazlaysa yöneticinin kişilik yapısı da ona göre şekil alır.

    uzun süre büyük holdinglerin veya devlet kurumlarının başında yöneticilik yapmış insanları şöyle bir yakından incelemenizi tavsiye ederim.

    göreve ilk başladıkları sıradaki beden ve yüz şekillerine, gülümseme oranlarına ve konuşma tarzlarına dikkat edin.

    yıllar geçtikçe bu kişilerin yüz hatlarının ve beden dillerinin daha sertleştiğini ve konuşma şekillerinin daha da saldırganlaştığını göreceksiniz.

    hatta kadın yöneticilerin yıllar geçtikçe daha erkeksi özellikler sergilemelerinin sebebi, bu etkiye dayanır.

    bu sebeple bir kısım yöneticileri "çok sert" "çok suratsız" "çok öfkeli" veya "çok hoşgörüsüz" olarak suçlamadan önce bu insanların vermek zorunda kaldıkları kararları ve onların yerinde olsanız siz nasıl bir insana dönüşürdünüz samimice düşünün.

    gün içinde verdiği en önemli karar "akşama evde mi yemek yese, yoksa arkadaşlarla dışarıya mı çıksa" olan bir insanın, aynı gün içinde verdiği yada vermediği kararlarla "milyonlarca insanı etkileyen" bir yöneticiyi eleştirirken biraz "hoşgörülü" olmasında fayda vardır.

    bana kesinlikle böyle bir şey olmaz, ben olsam dünyanın en insancıl ve empatik yöneticisi olurdum diyenlerin de bugün eleştirdiği kişilerin şu andaki hallerine bir anda gelmediklerini de düşünmeleri çok iyi olur.

    kısacası yöneticilik ve baş olmak zor işlerdir ve zorluklarla mücadele edebilen sert bir kişilik gerektirir. eğer böyle değilseniz bile, bir süre sonra ister istemez ya sertleşir ya da kenara atılırsınız.

    insan doğasının binlerce yıllık özellikleri bugün elimizde akıllı telefonlar var diye değişmedi ve değişmeyecektir. insanlığın ateşi kullanmaya başlamasının üzerinden bile alt tarafı bir kaç yüz bin sene geçti.

    bu sebeple insan doğasını ne kadar gerçekçi bir şekilde değerlendirebilirseniz olayları da o kadar iyi anlarsınız.