hesabın var mı? giriş yap

  • videodaki iki genç sahilde takılırken aniden dev bir parmak izi beliriyor üstünde de yeni çağın başlangıcı yazıyor, ne anlama geliyor olabilir altından ne çıkacak merak ederseniz takipte kalın
    bkz: esrarengiz parmak izi
    edit: altından hangi dizi, hangi olay çıkacak akıllara sorular düşürür.
    edit 2: gökyüzünde bir anda beliren parmak izi ipucu olabilir.
    edit:3 ucu açık olay, ne olduğunu anlamak için takipte kalmak gerek.
    edit 4: soru işaretleri giderek artıyor bu yeni çağ ne zaman başlıyacak acaba?

  • mimar.
    adam 3+1 umraniyede daire ciziyor kendini sanatci zannediyor amk.

    debedit: arkidaşlar o kadar yazdığım uzun uzun entari varkene siz gidip bunu debeye sokmuşsunuz olacak iş değil, lütfen gidip diger bilgi icerikli yazilarimi okuyun. şaka lan şaka yazdiklarim hepsi aynı amk, debe'de hep bundan şikayet etmek istemisimdir :)

    ayrıca komplekssiz mimarlardan özur diliyorum uzerlerine alinmasinlar, ben de mimarim genelleme yapmadim :)

  • e-kitaplar ve e-kitap okuyucular hakkında bir rehber ile karşınızdayım!

    daha önce şurada yazdığım yazının üzerinden iki yıl geçti, yüzlerce mesaj aldım, hala entry'm oylanıyor ve favoriye alınıyor...

    daha büyük çaplı bir rehber yapıp elektronik kitapları, elektronik kitap okuyucuları ele alacağım ben de, bu boynumun porsche'u artık.

    öncelikle, bazı yanlış bilinen konu başlıkları ile başlayalım.

    elektronik kitaplar .pdf uzantılı dosyalardan ibaret değildir, hatta .pdf dosyası değildir dersem daha doğru bir cümle kurmuş bile sayılabilirim.

    yayınevlerinin ince kapak/ciltli kitap kategorisi gibi, yeni bir formattır.

    bu ne demek?

    yayınevleri, ellerindeki eseri elektronik kitap okuyucular için de satışa sunar.

    bu tabii ki yayınevinin çağı ne kadar yakaladığı ile ilgili; maalesef ülkemizde yayınevleri elektronik formata ciddi derecede ayak diremekteler.

    ''madem türkçe içerikli kitap okuyamayacağım, benim bu rehberde işim ne?'' diye düşünüyor olabilirsin,

    hemen umutsuzluğa kapılma.

    yine de birçok kitabı satın alıp okuyabileceksin, internet nimetlerini kullanmayı biliyorsan çoook daha şanslısın tabii, ehehe.

    ingilizce içerik dediğimiz an uzay boşluğuna savruluyoruz bu arada, aklında olsun. derya deniz bir evren ingilizce e-kitap; aklına gelebilecek her kitabı çok ucuz yollarla satın alabilirsin, satın almana gerek kalmayabilir.

    sonra, elektronik kitap okuyucuların tablet/akıllı telefon/bilgisayardan farkının olmaması koskoca bir saçmalıktan ibaret, bunu kabul edip öyle devam edelim.

    neden mi?

    elektronik kitap okuyucular, e-ink dediğimiz elektronik mürekkep teknolojisine sahip ve basılı kitaplarla aynı hissi vermek için tasarlanan, şarjı bir aydan fazla giden dev performanslı cihazlar çünkü.

    tabletler ve akıllı telefonlar ekranlarındaki yoğun ışığı, dışarı -direkt gözlerinize- verirken, e-kitap cihazı içerisindeki az sayıda led, ışığını cihaz ekranına, yani, içeri verecek şekilde tasarlanmıştır. elektronik mürekkep ile bu dahili ışıklandırma teknolojisi birleştiğinde, geceleri dahi gözlerini yormadan kitap okuyabilirsin.

    optimum ışık seviyesinde kitap sayfasının parlaklığı ne ise, bunu her ortamda elektronik kitap okuyucun ile sağlayabilirsin. plajda, uyumadan önce, doğada, çadırda, aklına neresi gelirse...

    okurken sevdiğin satırları çizebilir, hakkında notlar alabilir, bunu bilgisayarın vasıtası ile yazdırabilirsin mesela.

    aralarındaki performans farkı disket ile taşınabilir bellek kadar büyük bir uçurumu işaret eder bence.

    burada şöyle bir avantajdan da bahsetmeliyiz: bin sayfalık bir kitabı toplu taşımada okumak her babayiğidin harcı değildir, e-kitap okuyucu ile toplu taşımada dahi çok rahat bir şekilde kitap okuyabilirsin.

    uyumadan önce tuğla gibi kitapları ağzına burnuna düşürmenden bahsetmiyorum bile.

    kitap kokusu duygusallarına da bir çift lafım olacak şimdi.

    ceylan derisinde, ne bileyim, papirüste filan kalsaydınız abi, niye geldiniz iki binli yıllara kadar?

    basılı kitap yüzlerce yıllık bir birikim, kabul ediyorum. kitaplığında durması, somut olarak görmek, sayfalarına dokunmak filan hepsi güzel hisler, evet.

    fakat, keyif aldığın bir alanda yeni bir deneyim yaşamak neden bu kadar korkutucu geliyor, anlayamıyorum. yoksa sen bu arkadaş mısın, bak doğruyu söyle...

    ben neredeyse okuduğum her kitabı hediye ediyorum, kitap saklamak büyük bir bencillik bana göre, birine bırakıyorum, gezip duruyor dünyada.

    beynime aktarmam gereken salt bir veri olarak görüyorum galiba, okuduktan sonra aldığım notları alıp elimden çıkarıyorum.

    bir şekilde denge kurdum, hem basılı kitap okuyorum, hem e-kitap okuruyum filan.

    neyse, şimdi elektronik cihazlara hızlıca bir bakalım.

    kindle, kobo, pocketbook, calibro, nook, airbook, inkbook gibi markalar başı çekiyor elektronik cihazlarda.

    kindle, amazon grubunun bir ürünü ve birçok farklı modeli var. şuradan hepsine ulaşabilir, kendi içlerinde kıyaslamalarına bakabilirsin.

    kobo sektördeki en güçlü firmalardan biri. şuradan tüm ürünlerine bakabilirsin.

    pocketbook için şuradan fişeklenebilirsin.

    calibro türkiye'de varlığını sürdüren markalardan bir tanesi.

    nook çok tatlı bir ürün, az popüler, düşük performanslı, şurada

    çok fazla marka var gibi görünüyor, öyle değil mi?

    radikal bir karar vermemiz lazım, bu kararı alırken en önemli etken ise türkiye'de hangisini edinebileceğimiz konusunda olacak.

    kindle, kobo ve calibro ilk akla gelen üç marka.

    yukarıdaki linkleri inceleyerek, ufak bir araştırma yardımı ile kararını verebilirsin.

    bana soracak olursan, kindle ya da kobo al; iki ürün de birçok konuda birbiri ile kapışır. şurada kıyaslamışlar markaları, bir bak derim kararını verirken.

    iki ürünü de türkiye'de edinmek çok kolay, servis sağlayıcıları var bir şekilde.

    ben, kindle okuruyum tabii ki.

    hafıza, format destekleme, cihaz boyutları gibi farklılıkların pek bir işe yaradığını düşünmüyorum.

    en önemli konu başlığı bence ekran performansı ve kitap hissini verip vermediği. kindle'ın ekranı kesinlikle kobo'ya fark atar, boyutları da daha kitaplara, kitap sayfasına yakın; dolayısıyla basılı kitaba en yakın hissi o veriyor.

    kobo, daha çok tabletleri, android cihazları çağrıştırıyor bu anlamda; kindle ise ios, apple cihazları...

    karar sana ait, sonuç olarak hangi markayı seçersen seç, piyasadaki e-kitapları yüksek performansla okuyacaksın.

    hala amazon kindle paperwhite 3 en tercih edilesi ürün fiyat performans oranına baktığımız zaman. cihaz hakkında her şeyi buradaki entry'mde bulacağını tekrar hatırlatmak isterim. güncel fiyatı ise altı yüz tl...

    tanım: bir tür rehber

  • bir nevi içten içe intikam alma duygusuyla hayalgücünün birleşmesi sonucu çocuk hissiyatının varabileceği son nokta. bir diğer tanımla da çocukluğum..

    evi alt üst etmişim, vitrin aşağı inmiş, elektrik süpürgesinin borusu kopmuş, abime top atayımm derken vazoyu kırmışım, duvarlarda resimler, parkelerde çizikler.... evet evet aynen öyle....

    ve gittiği misafirlikten ya da çarşıdan dönen anne eve girer...

    - oğlum bu evin hali ne böyle?
    - anne rasim gelmiş...
    - ya sen ne biçim bi çocuksun? iki dakika kıçının üstünde oturamaz mısın?
    - annee...
    - bıktım senden bak bakalım akşamüstü dışarı çıkabiliyor musun sen?
    - ann....
    - rezil şey seni defol odana allahım ya nasıl süpürücem ben şimdi evi, daha da yeni almıştık...
    - üühühüüüü

    odasına çekilen ben bir yandan sular seller gibi ağlar, bi yandan hıçkırık nöbetleri ile sarsılırken kafamdan çektiğim film sahne sahne akardı:

    'pencereyi açıyorum. bir kağıda 'anne seni her zaman sevdim' yazıp aşağı atlıyorum. annem çığlıklar içinde... cenazemde herkes ağlıyor. babam bitkin. 'nereye gittin oğlum' diyor. herkes perişan. herkes beni seviyor herkes beni seviyor'.

    ve hemen ardından başka bir senaryo:

    ' o kadar çok ağlıyorum ki nefessiz kalıp ölüyorum. içeri annem geliyor ve 'naptım beeeen' diye ağlıyor. işte beni üzdü sıra onda, o da üzülsün'.

    bu görüntüler eşliğinde ruhum dayanamıyor ve bağırmaya başlıyorum:

    -keşke ölseydim de sen de rahat etseydiiiiinnnn

    ehh ana yüreği işte. az önce azarlayan o değilmiş gibi ağlamama, son söylediğim lafa dayanamayıp odama giriyor, sarılıyoruz, hemen ölme planlarını bir dahaki sefere kadar rafa kaldırıyorum ve hayatı ve annemi seviyorum. hem de çok.

    'keşke ölseydim de siz de benden kurtulurdunuz' diye bağırdı yarım saat önce 6 yaşında dünyalar tatlısı kuzenim. aklından neler geçtiğini biliyorum bebek beni kandıramazsın ahahaha:)

  • annem, babam uzun yıllar babaannemle yaşadılar. ben ilkokul 1'deyken dedemin sayesinde yapılan kendi evimize taşınmıştık. babam çok iyi bi işte çalışmadığı için mahalle bakkalına borcumuz baya birikmiş. babam bi gün işten geldi, banyo yapacak ama evde sabun kalmamış. evin en küçüğü olduğumdan bizimkiler beni bakkala yollayıp git bi kalıp hacı şakir al da gel dediler. neyse gittim bakkala, veresiye bi kalıp sabun alacağım dedim. bakkal da akrabamız, zaten mahallede herkes birbirinin bi şeyi, tipik karadeniz köyü işte. adam yok veresiye sabun mabun, önce borcunuzu ödeyin deyip yolladı beni. pislik herif. çocuk halimle nasıl utanıp bozardim. kafam yerde çıktım bakkaldan. ben içerideyken birisi sandalyede oturuyordu, ama o mahcubiyetle kimsenin yüzüne bakamadım tabi. meğer babamın amcasıymış. ben çıktıktan sonra kötü bakkala sormuş bu kimin kızı diye. babamın ismini duyunca bi kalıp sabunu kendisi alıp bi çocukla peşimden eve göndermişti.
    daha dün gibi, ama üstünden yıllar geçti. bayram için memlekete gittigimde onun da mezarını ziyaret edip yine bu olayı yad ederek rahmetle anmıştım kendisini. huzur içinde uyuyordur umarım. geride böyle güzel anılar bırakmak, kalp kırmadan, ah almadan yaşamak ne güzel olmalı.
    baki'nin de dediği gibi "baki kalan bu kubbede hoş bir sada imiş ", bizlere de hoş bir sada birakmak nasip olur umarım.

  • 2001 senesinde okulda yasadışı eylem yapan sol gruba polis müdahale etmek üzereyken araya giren rektörün, "ben izin veriyorum gösteri yapabilirsiniz" demesi üzerine, solcu grubun artık yasal olan bir eylem düzenledikleri için tadının kaçması, 5 dakika içinde bütün grubun dağılması.

  • tanım: insan ırkının bir grubu.

    sözlükte bugün gördüğüm ve de "evet la, ben hep bunu sorguluyorum" diye kendim açmışım kadar sevindiğim başlık.

    işe girdiğim günden beri haftaiçi gündüz saatlerinde insan içine karışmak elbette çölde bir vaha kadar uzak. haftasonu yemeğe, sinemaya, alışverişe veya herhangi bir yere gittiğimde çevremdeki akın akın gelen insan kalabalığına bakıp bütün dünyanın benim gibi yaşadığına olan kanaatim daha da güçleniyor. ama bundan 1.5 ay kadar önce istifa etmemle beraber yepyeni bir güruhu keşfetmiş oldum.

    eski işle yeni iş arasına kendimi toparlamak amacıyla 1 hafta faz farkı koymuştum. malum ekmeği için çalışan, rızkına koşan insanlarız, daha fazlası olmuyor. 1 hafta boş boş, hiç bir sorumluluk olmadan akşam geç yatmak, gece 3'e kadar film izlemek falan acayip derecede ütopik mutluluklar ifade etmişti bana. bu haftanın salı gününde yeni iş için üzerime 3-5 parça yeni kıyafet alayım haftaiçi ortalık sakin olur diye optimum avm'ye gittim. evet kesinlikle haftasonuna oranla ortalık sakindi de, yine hatrı sayılır bir insan kalabalığı geziniyordu. azıcık alışveriş falan yaptıktan sonra kendime ödülüm olan haftamı değerlendirmek için bir masaya oturdum, kahve aldım sorumluluksuz olmanın tadına varmaya çalıştım. oturduğum masa tam avm girişine baktığı için bir yandan da geleni geçeni izliyorum. ama o da ne, yüzlerce insan sürekli olarak ortalarda geziyor.

    genç, yaşlı, kadın, erkek her cinsten var. ev hanımı giyimli olan da var iş adamı tipli olan da. hadi ev hanımı ve öğrenci grubu eliyorum, sabahtan görevlerini yerine getirip öğleden sonra geziyorlar. ama bunlar kalabalığın en fazla %20si. e geri kalan? abi bunlar ne iş yapar? nasıl para kazanır? nasıl hayatlarını idame ettirir? hadi ufacık bir grup, ben diyim %2 sen de %5 benim gibi dönemsel bir tatilde, e geri kalan %75'i napıcaz? demek hayatın bir de böyle bir grubu varmış. ben çoğunlukla dışarıda gün ışığı mı var kar mı yağmur mu bilmezken, haldır huldur çalışırken bir güruh dışarıda mağaza geziyor, arkadaşlarıyla çay kahve içiyor, kuaföre neyim gidiyor.

    işte yazarın burada hissettiği şey su katılmamış bir kıskançlık ve arkadasından gelen hassiktir isyanıdır.

    edit: ispiyon sonrası tanım.