hesabın var mı? giriş yap

  • "ve her şey bittiğinde, hatırlayacağımız şey; düşmanlarımızın sözleri değil, dostlarımızın sessizliği olacaktır."

    aliya izzetbegoviç

  • benim karim kesinlikle iki soyadi tasiyamaz.
    bu sebepten ben karimin soyadini aldim ve olay buyumedi..

  • where is james webb şu linkten durumunu takip edebilirsiniz.

    kısaca durumu özetleyeyim;

    teleskop sorunsuz ve başarılı bir şekilde tüm aşamaları geçti ve konumuna yerleşti fakat 2 önemli adım daha var.

    bunlardan ilki soğutma.

    webb'in üzerindeki cihazlar (mırı) yaklaşık (yanlış hatırlamıyorsam) -266 derece celcius sıcaklıktan daha düşük sıcaklıklarda çalışabiliyor. (7 kelvin'den düşük)

    dolayısıyla öncelikle kompleks sistemler ile bu cihazların soğutulması gerekiyor. bu soğutma için de 1 aya yakın bir süre gerekiyor. basit bir şey değil sonuçta mutlak sıfırın çok az bir miktar üstüne inmek....(ilk gittiğinde -230 derece celcius civarındaydı sanırım)

    ikincisi ise ayna kalibrasyonu.

    bu aşamanın da 4-5 ay civarı sürmesi bekleniyor. her bir ayna tek tek kalibre edilecek. (saç teli yahut daha da ince bir hassaslıkla)

    bekleyelim dostlar, az biraz sabredelim.

    'güzel günler göreceğiz çocuklar'....

  • düz dünyacı tayfa; lütfen bize söylermisiniz,diyelim haklısınız. dünya tepsi gibi düz.dünya düz olduğu halde, bu durumdan küre dünyayı savunanların ne gibi bir çıkarı olabilir. yada,bu size göre, gizlenmese, hayatımızda ne değişirdi? lütfen çok ciddiyim.

  • çok büyük bir olaydı bu...
    babam sirkeci'de bir atölyede çalışıyordu. annem kardeşimle beni alır, trene binerdik, tren cankurtaranla sirkeci arasından geçerken kız kulesini görmeye çalışırdım her defasında. sirkeci desen ana baba günü. kaybolacağım diye ödüm kopar annemin elini sıkıca tutardım. mısır çarşına uğrar, kuşlara yem atardık. babam bizi çakmakçılar yokuşunda karşılardı. atölyede çorap yapıyorlar. her yer kutular, ayak şablonları, çorap ütüleri, kumaşlarla kaplı. kendine has bir kokusu var hanın. çay içilen markalara bayılır, bir tanesini mutlaka cebime atıp eve getirirdim. mavi ya da kırmızı fark etmezdi. bizde iş yapacağız diye tuttururduk, çorapları kopçalama ya da kutuları sayma gibi görevler verirlerdi başlarından savmak için. sonra öğlen oldu mu, şimdilerde asla aynı tadı bulamadığım dönerlerimizi yerdik. uykumuz gelirdi bir vakit sonra. yere karton kutular serip üzerlerine örtücek yumuşak yastıklardan bulurdu hep babam. o makine seslerinin arasında uyumanın verdiği huzuru unutamam.uyandığımızda da atölyedeki ablalar bez bebek yapmış olurlardı bize.içi kırpık dolu renkli küçük bebekler, eve gidince düğmelerden göz ve yünden saç yapardı annem...

    güzeldi,çok güzeldi

  • silgi. okuldayken biri silgimi aldığı zaman, mahsus yanlış yazar, geri alırdım hemen. o silgi önümde durmazsa, sürekli geri alma planları yapar, ders dinleyemezdim.

  • köfteci yusuf'un kendisi (yani yusuf akkaş), standart bir türk patrondan farklı olduğunu şu sözleriyle belli etmiş. takdir ettiğim tükkanın, tükkan sahibidir:

    "ben iyi bir kasabım. iyi bir pişiriciyim. otomobil kullanabilirim. ama bu iş artık uçak oldu. ben pilot değilim. bu uçağı kullanamam. o nedenle artık profesyonellerden danışmanlık hizmeti alıyoruz"

  • kimine göre saygısızlık kimine göre ise değildir. onu tartışmayacağım. sadece ufak bir tüyo vereceğim sizlere. çoğu banka, kartı yanında olmayanlar için t.c. no veya vergi no'yu girerek de sıra numarası verdiriyor.

    hani alışveriş yaptığınız firmalar size fatura kesiyor ya, işte herhangi bir firmanın vergi numarasını oradan bakarak not alın. sıra alırken de o numarayı girip sıra alın. eğer o firma o bankayla çalışıyorsa, sıranız 5 dakikaya gelecektir.

    bizi tercih ettiğiniz için teşekkür eder; yine bekleriz.

    zorunlu edit: bazı bankalarda, bazı görevliler, bazı sorunlu günlerine denk gelindiğinde, bazı uyuzluklar yapabiliyormuş. o yüzden numara alırken bir de normal bir sıra numarası alın da benim kulaklarımı çok çınlatmayın. kahrolsun bağzı şeyler.