hesabın var mı? giriş yap

  • üniversite okuyorsunuzdur. henüz ilk yılınız olduğundan annenizin-babanızın yanından ayrılalı çok olmamıştır. o zamanlar revaçta olan öğretmen hattını kullanıp; hergün anne-baba, gününe göre de nineyle konuşulmaktadır.
    aradan 2-3 ay geçmiştir, bayram yaklaşmıştır. eve gidilecektir.bilet ayrılır. ancak son anda bir iş çıkar ve 1 gün sonra yola çıkılır.
    yola çıktığınız gün babaanne ile molada telefonla konuşulur. nene sultan o kendine has konuşma tarzıyla:
    nene: oğlum nasılsın?
    neurosurgeon: sağol nenem benim, sen nasılsın..
    nene: eyyilik oğlum nedek işte, seni çok özledik ha!
    ns: aha yoldayım nenem, sabaha ordayım inşallah.
    nene: de bakalım, gel de acı(yöresel bir kullanım)(tat anlamındaki acı değil) kulaklarını yiyim senin.(ana-baba öğretmen olduğundan beni büyüten babaannemin çocukluğumdan beri beni sevme şekli. canım ninem)
    ns: tamam inşallah. dua et de kazasız belasız gelek.
    nene: tamam oğlum hade eyyi yolculuklar...
    ns: ellerinden, yanaklarından öptüm canım nenem..
    ertesi sabah memlekete varılır, baba arabayla terminalden alır ns'u. yolda gidilirken bir akraba ile karşılaşılır, baba ile enteresan bir konuşma, cenaze muhabbeti geçer aralarında... arabaya tekrar binilir. arabaya binilince ns sorar:
    - babam hayrolsun kim vefat etmiş?
    - sen sağol, ninen oğlum... başımız sağolsun...

    o an neye uğradığını şaşırır insan..
    dünya başını ezer geçer insanın...
    sonra olayın nasıl olduğu, nasıl gerçekleştiği sorulur, alınan cevap:

    -gece fenalaşmış aniden, sonra 'oğlum geldi mi'(beni kastederek) demiş. sabaha gelecek hayriye nine demişler. sonra da, son cümle olarak; la ilahe ilallah demiş..

    sevgili sözlük, aradan kaç yıl geçti, hala o çıkan işim yüzünden gecikmemi, nenemi göremeyip de sabah cenazesine yetişmemi kendime yediremiyorum. aklıma her gelişinde ağlamamak için kendimi zor tutuyorum, tıpkı şu anda olduğu gibi. ailemiz, büyüklerimiz gidince geri gelmiyo sözlük, kıymetini yaşarken bilmek lazım zannımca...

  • terapi değildir.

    bağımlılık olarak rapor edilmiş olaylardan birini şuradan okuyabilirsiniz.

    adı helen, 45 yaşında ve 18 yaşından beri "inanmıyorum ama terapi işte" diye başladığı bu macera, otuzlu yaşlarından sonra falcı seansına 200 euro ödemek, sinemada gideceği filmi bile falcılara sormak, tüm ilişkilerinde onların önerileriyle karar almak gibi garip bir noktaya ulaşmış. işin aslı kendi başına karar alamaz biri haline gelmiş. falcının söyleyeceklerini beklerken heyecanlanmak, pozitif ifadeler duymak istemek, beklentilere kapılmak, sürekli ve sürekli aynı soruları sormak... tanıdık geldi mi? sonunda maddi manevi çöktüğü için yardım alması gerekmiş.

    helen'in durumunda dr. mark griffiths'in 6 bağımlılık kriterini de kullanmışlar. mark beyefendi davranış bozukluğu, kumar bağımlılığı, oyun bağımlılığı, internet bağımlılığı gibi alanlarda araştırmalar yapan bir psikolog. bağımlılık kriterleri ise:

    1- salience (when a particular activity becomes the most important activity in the person’s life)

    2- mood modification (the use of the activity as a way of either getting a ‘high’ or ‘buzz’ and/or using the activity to escape, de-stress or numb)

    3- tolerance (needing more and more of the activity over time to feel the mood modifying effects)

    4- withdrawal symptoms (psychological and/or physiological consequences such as excess moodiness and irritability if unable to engage in the activity)

    5- conflict (with other activities – such as work and hobbies – and personal relationships, that may lead to a loss of control)

    6- relapse (i.e. returning to addictive patterns of use following a period of abstinence)

    helen'in durumunda ne olmuş?

    salience: fal baktırmak helen'in hayatındaki en önemli olay haline geliyor, sosyal ilişkilerini fal baktırmak için erteliyor.

    mood modification: fal öncesi ruh hali değişiyor, endişeleniyor ama aynı zamanda heyecanlanıyor da.

    tolerance: daha çok fal, daha fazla falcı... her defasında aldığı tatmin azaldığı için daha uzun süreler fal baktırıyor.

    withdrawal symptoms: tipik çekilme belirtileri. bir süre fal baktırmazsa geriliyor, kötü hissediyor.

    conflict: yaptığının onu kötü etkilediğini biliyor, maddi manevi tükendiği halde buna engel olamıyor.

    relapse: yıllarca fal baktırmayı bırakmaya çalışıyor ve hep başa dönüyor.

    sanırım dünya genelinde üzerinde araştırma yapılmış fazla olgu yok, bu nedenle örnekler sınırlı ama psikoloji forumlarında bolca görebilirsiniz.

    bir süredir çevremde çok fazla fal bağımlısı olduğunu gözlemliyorum. özellikle de fal uygulamalarına delice paralar harcıyorlar, falcı için şehir değiştiren var. tüm fal baktıranlar bağımlı olmamakla birlikte, ruhsal sıkıntıların olduğu dönemlerde faldan medet umanlarda işin bu boyuta varabileceğini bilmek lazım. bizde kahve, çinde çay, batıda tarot, her kültürün kendi popüler kehanet yöntemi var.

    şuradaki araştırmaya göre en çok inanılan paranormal durum astroloji iken, en az inanılan koca ayak. kehanete ya da diğer paranormal öğelere inanmanın içinde bulunulan grup ya da medyada maruz kalma gibi etkenlere bağlı olduğu belirtilmiş.

    yani özetle içilen her türk kahvesinden sonra fincanların kapatıldığı, herkesin telefonunda falcı uygulamasının bulunduğu bir dünyada bununla ilgilenmeme ihtimali azalıyor. çoğu insan için anlık eğlence olsa da, ruhsal sorunlara sebep olduğu gerçeği burada dursun dedim.

    bence fala inanmayın, falsız kalın, kafanız rahat olsun.

  • açılın hesaplayan adam geldi. marmaray'da 43 adet durak var. toplam mesafe 76,6 kilometre. mevcut şartlarda süre gebze halkalı arası teorik olarak 111 dakika. bu 111 dakikada trenler 43 kere duruyor. bununla beraber trenin max hızı teoride 100km/h ama ekonomik olması açısından 60km/h hızla hareket ediyor.

    referans olarak bu video'yu aldım. 3 tane durağı** * örnek veri aldım ve hesabımı yaptım.
    tren video'nun 03:37 anında osmangazi isimli durakta duruyor. 04:18'de tekrar hareketine başlıyor.
    fatih isimli bir sonraki durağa 05:41'de yanaşmaya başlıyor. tamamen durması 06:08'inci saniyede gerçekleşiyor. trenin tekrar harekete geçtiği an ise 07:02'de.
    çayırova durağına 08:15'de giriş yapıyor ve yavaşlayarak 08:43'te tam olarak duruyor. tekrar harekete geçmesi ise 09:10'da gerçekleşiyor.

    şimdi elimizde olan veriler şunlar:
    3 durak için tamamen durma süresi ortalama 41 saniye
    bir marmaray durağı yaklaşık 250 metre görsel
    bu 250 metrelik mesafe yavaşlarken yaklaşık 30 saniyede kat ediliyor.
    buna karşılık durak arası peronları katmadan ölçtüğümüz mesafe osmangazi fatih(gebze teknik) arası 1450 metre ve fatih çayırova arası için 1200 metre görsel

    yanaşırken kaybedilen süreyi de bu bilgiler ışığında hesaplayabiliyoruz.
    2650 metreyi marmaray normal hızında 156 saniyede alırken. (saatte ~60km/h) bunun yaklaşık onda biri olan 250 metrelik durak uzunluğunu 30 saniyede alıyor. düz bir oran orantı yapacak olsaydık tren normal hızında 250 metreyi (250*156)/2650= 14,72 yani yaklaşık 15 saniyede alacaktı yani yavaşlarken de 15 sanyiye kaybediyoruz..

    şimdi durakta bekleme süresi 41 saniye. hızlanma ve yavaşlamadan kaybımız da 15 saniye. trenler nispeten seri şekilde hızlanıyor ama hızlanırken de hadi düz hesap olsun, 4 saniyelik bir kayıp olsun ekstradan her durak 1 dakikalık bir zaman kaybı demek. toplamda 43 durak olan bir marmaray 42 kere değil de 21 kere durduğunda kazancımız toplamda 21 dakika. yani her iki durak başına 1 dakika .

    sefer sıklığının da hadi 8 dakika olduğunu varsayalım. standart normal dağılıma göre perona gelen yolcunun treni bekleme süresi ortalama 4 dakikadır. gelecek olan trenin bizim gitmek istediğimiz durağa denk gelmeme ihtimali de yarı yarıya olacağı düşünülürse %50 ihtimalle 8 dakika daha beklememiz gerekecek ve dolayısıyla ortalama bekleme süresi 4 dakika artarak 8 dakika olacak.

    her iki durakta bir dakika kazandığımıza göre 4 dakkalık ekstra tren bekleme/aktarma süremizi telafi edip bu sistemden karlı çıkabilmeniz için marmaray ile en az 10 durak gitmeniz gerekiyor. hadi ortalama bir marmaray kullanıcısı ataköy pendik hattının yarısı kadar (12 durak) seyahat ettiğini düşünürsek bu sisteme göre sadece 2 dakika kar ediyor.

    peki 2 dakika için bunca kargaşaya, kaosa değer mi? bence değmez?
    hatta çoğu insana sorsalar 10 dakika daha sürsün aktarma yapmayalım der. ayrıca marmaray'da ayrılıkçeşmesi, yenikapı gibi diğer ulaşım araçlarına aktarma yapılan ve bana göre her trenin mutlaka durmasını gerektiren duraklar var. araçların bu durakları atlaması da mantıklı olmaz. daha bunun arızası var osu var busu var. kısaca özetlemek gerekirse uygulamaya değmez bir fikir.

    diğer meseleler:
    soru: trenler sadece iki duraktan birinde durursa diğerini nasıl geçecek? orada vakit kaybı olmayacak mı?
    cevap: hayır teoride bir sorun olmaz. çünkü a treni 1.3.5.7 b treni 2.4.6.8 şeklinde ilerlediği vakit iki tren de durakları atlayarak daha hızlı hareket ettiğinden birbirlerine yetişmeyecekler.

    soru: peki sadece bazı trenler express olsa onlar durmasa olur mu?
    bu sistem ancak her tren iki durakta bir durarsa işleyebilir, diğer türlü hızlı olan trenin diğerini geçmesi sinyalizasyon açısından bir kabusa dönüşür. yht kazalarında ölenleri unutmadık.
    (bkz: 13 aralık 2018 ankara-konya yht kazası)
    (bkz: 8 eylül 2021 yht kazası)

  • yillar once, bir otobus yolculugu sirasinda, sereflikochisar civarinda, arka koltuktaki ikilinin konusmasina kulak misafiri olunur:

    - o beyazligin uzerindekiler ne oyle, aa ne ilginc! (tuz golu uzerinde yuruyen insanlari kastediyor)
    + hani bakiyim, nerde? aaa cidden cok ilginc, ne ki onlar?
    - bilmem, penguen herhalde.
    + haa cidden ya. penguenler...ay ne sirinler!

    ben: omfg

  • ne değişik canlılar lan.

    cidden baktıkları ilk yerlere bak; eller, ayakkabılar, üst baş... hiç mi birisi gözünün içine, kaşına, saçına bakmaz.

    şahsen ben erkek olarak kadında veya erkekte baktığım ilk yer kişinin yüzüdür.

    ben mi çok değişiğim lan yoksa.

  • istanbul'da işle ev arası mesafeyi yürüyerek kateden şanslı azınlıktanım. kışın biraz zor oluyor ama alıştım.
    annemle babamın haklı telkinlere rağmen kahvaltı yapmadan evden çıkmayı tercih ediyorum, hem uyku daha tatlı geldiğinden hem de sabah uyanır uyanmaz yemek yeme fikrini bir türlü benimseyemediğimden.
    evden kahvaltısız çıktığım için her gün aynı pastaneden iki tane peynirli poğaça alıyorum. midem ezilmeye başladığında yemek için.
    pstanedeki çalışan kızlar birkaç kez değişti. sonuncu epeydir duruyor. her gün aynı şeyi alınca beni kapıda gördüğü an hazırlıyor poğaçaları sağolsun.

    bir gün, klasik "günaydın" "kolay gelsin" "hayırlı işler" vb diyaloglar dışına çıktık:

    "abla sen kaçıncı sınıfa kadar okudun?" diye sordu.
    "neden" dedim.
    "hiiç, merak ettim" dedi.

    meğer okutmamış ailesi mihriban'ı. ilkokul 4 sınıfa başladığı senenin ilk döneminde okuldan alıp çalıştırmaya başlamışlar. evin yemek, temizlik işleri de ona aitmiş. ama bir yerlerden 'dışardan bitirme' diye bir şey duymuş. bilgim varsa yardımcı olabilir miymişim, çünkü işten pek vakti kalmıyormuş soruşturmak için. zaten nereye sorması gerektiğini de bilmiyormuş. hem diploması olursa daha iyi bir iş bulabilirmiş, öyle demişler.

    -----------------
    hayatınızda kaç kişi size "kaçıncı sınıfa kadar okudun" diye sordu.
    -----------------

    olayın güzel kısmı doğru kişiye sormuş olması. belediyenin ilgili birim başkan danışmasıyla çalışıyorum. hemen anlattım kendisine durumu. ertesi gün görevli arkadaşlar pastaneye gidip mihribanla tanıştılar. işten arta kalan zamanlarında ders çalıştırdılar. diğerleri kolaymış ama matematik biraz zormuş, öyle dedi mihriban.
    girdiği tüm sınavlardan en yüksek notu o aldı.
    geçme notu 45 iken 60 aldığı için üzüldü. (sınıfta alınan en yüksek not 60 bu arada)

    ailesi hoşlanmamış, öyle ders çalışmalardan sınavlara girmelerden, izin vermemişler, önünü kesmişler ama kafa tutmuş, kavga etmiş. bazı sabahlar gözleri dolu dolu oluyordu, ama soramıyordum..

    velhasıl, geçen hafta ilkokul diplomasını aldı mihriban. yüzünde kocaman bi gülümsemeyle, her günkü iki poğaçamı almaya gittiğimde söyledi. şimdi sıra orta okuldaymış. daha da zorlanacağının farkındaymış ama yapacakmış.

    aferin sana. ben de inanıyorum yapacağına.

    seneler sonra editi: mihribanla iletişimimiz kesildi maalesef. en son iki çocuk annesiydi. yolu, bahtı açık olur umarım.