hesabın var mı? giriş yap

  • sümerler birayı çok severmiş. bira tanrısı bile atamışlar hatta. (bkz: ninkasi)

    öyleki yazılı en eski tabletlerde bile bira tarifine rastlanılırmış. bu tabletlerin birinde ninkasi'ye ilahi yazan o dönemin şairlerinden biri, şiirinde bira tarifine bile yer verir. bu tarifte sümer bira yapımı şiirsel terimlerle adım adım anlatılır. ilahinin ikinci bölümünde ise biranın yapıldığı ve sunulduğu kaplar övülüp, şarkılarda kutlama sözlerinden bahsedilir.

    "sensin pişmiş püreyi kamıştan büyük yaygılara yayan,
    serinlik üstesinden gelir,
    ninkasi, sensin pişmiş püreyi kamıştan büyük yaygılara yayan,
    serinlik üstesinden gelir"

    görsel

    ilahideki talimatlar o kadar açık ve kesinmiş ki amerikalı anchor bira şirketi’nden fritz maytag bunları uygulayıp oldukça başarılı bir sonuca ulaşmış. maytag yaptığı birayı amerikan mikro biracılar derneği’nde, 4 bin yıl önce sümerlilerin yaptığı gibi kamışlarla büyük testilerden içilmek üzere sunar. antik sümer birası; en eski tarifle yapılan bira.

    görsel

    chicago üniversitesi sümerloji profesörü miguel civil, bu biranın modern biralara benzer şekilde %3.5 alkol oranına sahip olduğunu belirtip, biranın “sert elma şarabına benzer, acı olmayan sek bir tadı vardı” diye ekliyor.

    sümer birası “hemen tüketilmek için yapıldığı” ve saklanamadığı için şişelenip satılamamış. ama yine de tablet çevirisinin “zor terminoloji ve şiirsel metaforlar arasında bile” tarifi anlayabilen uzman bir bira yapımcısının elinde gerçekten başarılı sonuçlar doğurduğu görülmüştür.

  • albert camus'un 1957'de nobel edebiyat ödülü almış romanıdır. romanın içerisinde farklı bölümler var. mesela ilk bölümde karakterlerin etrafında olan olaylar işleniyorsa, onu takip eden bölümde yazar vakanivüs gibi o dönemi, vebanın ve insanların durumunu betimliyor. albert camus'un mükemmel bir betimleyici olduğunu söylemeye gerek olduğunu düşünmüyorum. aşama aşama başlangıçtan bitişine kadar -bir bitiş varsa eğer- hastalığın safhalarını, karakterlerin değişimini, koskoca bir şehrin ve hatta insanların değişimini betimliyor albert camus.

    -------- spoiler -----
    veba insan yaşamı için adeta bir savaş gibidir, yani olağanüstü haldir. yazarımız da kitapta olağanüstü halde insanların kimlik arayışlarını, kendilerini tanıyışlarını, dine bakışlarını ve hayat felsefelerini bol bol paylaşıyor. uzun zaman bir insandan uzak kalmak, o insanı yarı yarıya unutmak, tekrar kavuştuğunda vebalı bir semtte hayatta kalmaya çalışmış ve fazlasıyla değişmiş bir insanı tekrar kucaklamak. o insan aynı insan mıdır, kim bilir. doktor rieux'un eşinin ölümüne tepki verememesi de bunu bir göstergesi gibi. albert camus kitapta ayrılık konusuna da fazlasıyla değiniyor. insan doğası olağanüstü durumlarda kendinden beklenmeyen tepkiler verebiliyor gerçekten. vebanın doruk noktasında olduğu zamanlarda insanların dinlerini yavaş yavaş terk etmeye başlayıp kehanetlere sığınması çok ilginç bir tepkidir mesela. papazların bile düşünceleri yavaş yavaş değişmeye başlıyor. insan doğası bu ya, bazıları da vebalı bir şehri vebasız şehre tercih edebiliyor. kitabın en unutulmaz yerlerinden biri de yeni serumun vebayı kapmış küçük bir çocuk üzerinde denenmesiydi. savaş veren küçük bir çocuğun başında bekleyen karakterler, hiç kaybetmedikleri kadar soğukkanlılıklarını kaybediyorlar ve hiç hissetmedikleri kadar vebayı hissediyorlar.

    kısacası şehir veba durumuna göre aydınlanıp kararıyor, insanlar da öyle. albert camus karakterlerini ve romanını ince ince işleyip önümüze sunmuş efendim. olay akışı fazla olan kitaplara nazaran okumak biraz daha zor olabilir ve daha fazla dikkat istiyor. ama hepsini de hak ediyor kitap.

  • garip şekilde hoşlandığım yorgandır. ağır olsun, sıcak olsun hatta bir de kundak olayım oh mis.

  • "halk icinde muteber bir nesne yok devlet gibi, olmaya devlet cihanda bir nefes sihhat gibi."

    1) {<h>,<d>,<x> | ¥<x> c <h> ve ¥<d> c <h> ve ¥<x> ~ ¥<d>=ø }

    2) { e, <h> | ¥<h> c e }

    3) {<d>, s(n), f(x) | ¥f(x),¥s(n) @ <d> ve n>=1 ve s(n) ~ f(x)=ø ve f(x)+s(n)=<d>}

    aciklamalar :
    e : evrensel kume (cihan)
    <h> : halk kumesi, <d> : devlet kumesi
    s(n) : nefesin bir fonksiyonu olarak sihhat
    f(x) : x'in bir fonksiyonu olarak diger devletler

    ---

    <> : kume (buyuk harf olmadigi icin)
    @ : elemani
    ~ : kesi$im
    ¥ : her
    c : alt kume

  • başlık: kuzenimin düğününü katlettim amk

    entry: abi kuzenimin düğünü vardı haftasonu. çekmişim takımı üstüme en fiyakalısından pistte oynuyorum akrabalar eş dost tanıdığım tanımadığım sürüyle insan var yanımda. benim alkolle pek aram yoktur arkadaşlar hemen arabaların oraya bişeyler içmeye gittiler ben devam ediyorum oynamaya, neyse o an silah attılar 4 5 el.
    yanımda oynayan kız korktu oturmaya giderken dirseğiyle göğsümün oraya dogru vurdu yolu açmak için.
    bundan 4 5 saniye sonra hiç tanımadıgım bi kız 'abi vurulmuş' diye bağırdı amk beni göstererek. ulan herkes bana baktı bi anda gömleğime bi baktım göğsümün o taraf hafiften bi kan dedim noluyoruz amk?
    herkes üstüme hurra ben korkudan ahh diye bağırıyorum amk, millet çığlık çığlığa ağlıyolar koşturuyolar falan. hemen arabaya bindik bi tane gidiyoruz ama bende pek bi acı yok kımseye bişey diyemiyorum şoktayım,
    hastaneye gittik beni sedyeyle acile alırlarken yanımdakilerden de bilgi oluyolar işte nasıl oldu falan filan.
    abi benim gömleği kestiler bi baktılar kanın olduğu yere hayvan gibi sivilce vardı amk kızın dirseği gelince o patlamış. kurşun murşun hikaye yani amk bildiğin sivilce patlaması. herkes bana bakıyo ne diceğimi bilemedim, düğün müğün kalmadı yani yarıda kaldı herşey.

  • bir cogumuz icin karanlik caglar denildiginde aklimiza ilk gelen dönem 800 ile 1400 lerin ortasi yani ortacag gelir. veba, fakirlik, hic bitmeyen savaslar...

    ama aslinda oyle degil.
    ınsanlik tarihinin en kotu donemi 536 senesinin ilk aylari ile 537 senesinin son aylari yani yaklasik 20 aylik bir dönem. tam anlamiyla karanlik cag da diyebilecegimiz bir tuhaf zaman dilimi.

    20 ay boyunca gunesin olmadigini dusunun. 20 ay boyunca yari karanlik bir dunya da yasiyorsunuz. gunes olmadigi icin tarim bitiyor, aclik had safhada.
    kuresel isi dusuyor. o zamanlarin istanbuluna yaz ortasinda kar yagiyor. hem de oyle bir iki dakikaligina serpistirmiyor 3 gun boyunca kar firtinasi ile bogusuyor bizans.
    cin ile misir da ayni durumda, avrupa ise daha da bitik.
    bugun ırlanda, almanya, fransa olan bolgeler bu doneme "times of the bad breads" diyor.

    ve tum bunlar krakatoa ve ilopango yanardaglarinin 5 ay arayla patlamasi ile olusuyor.
    tum dunya yaklasik iki sene surecek kalin bir toz tabakasinin altinda yasamak zorunda kaliyor.

    aclik yuzunden kanibalism basliyor. kucuk kasabalar biraz daha buyuk kasabalar tarafindan sadece biraz daha bugday bulabilmek icin yagma ediliyor.
    kuzey de feodal krallar fakir halktan hergun rastgele birini secip karinlarini doyuruyor arta kalan kemikleri ise yine fakirlere atiyorlar. o fakirler arasinda muhtemelen biraz once yenilen kisinin esi ya da cocuklari da var...ama aclik insanlari bu duruma getiriyor.

    dramatize ettigimi dusunuyorsunuz ama sahiden de tum bunlar yasaniyor.
    bizans'li tarihci procopius gunlugune " bugun 18. aya girdik, gunes hala dunya yi ay isigi kadar aydinlatmakta" diye not dusuyor.

    bizans imparatoru 1. justinian bir yasa ile 537 de imparator olur olmaz kanibalizmi yasakliyor.
    ama alinan hicbir onlem aclik ceken insanlari durdurmaya yetmiyor.

    roma imparatorlugunda binek hayvani kalmiyor. 537 senesinin ilk aylarinda imparatorluk ahirlari ac roma halki tarafindan yagma ediliyor. ne imparator ne de askerler hic birsey yapamiyor.

    bu donemde 18 ay boyunca gunes isigindan hic yararlanamayan insanlik "d" vitamini eksikliginden de muzdarip olmaya basliyor. normal bir sekilde attan inen bir erkek bacagini kirabiliyor. sakat kalan insanlarin ise hic sansi olmuyor. sakat kalanlar saglamlar tarafindan gida olarak gorulup ölduruluyorlar.

    yine d vitamini eksikliginden kel insan sayisi artiyor. dogan her 10 bebekten sekizi rasitizm hastaligi ile dogmaya basliyor.

    ekonomik olarak tuhaf gelismeleri de pesinden getiriyor bu donem. ınsanoglu uzun zamandir ilk defa paranin yenemeyecegini anliyor. kimse altin ya da zumrutun yuzune bakmiyor. ucretler bugday, yumurta, kurutulmus et gibi gida urunleriyle odenmeye baslaniyor.

    dunya nufusu 535 senesinde yaklasik 190 milyon. 537 senesine geldigimiz de bu sayi yaklasik 100 milyona dusuyor.

    ve bugun yasanan ya da gecmiste yasadigimiz bir cok felaket 536 ile 537 senelerinin karanligi yaninda gulluk gulistanlik kaliyor.

    ılgilenenlere link

    https://www.researchgate.net/…t_century_perspective

    https://history.fas.harvard.edu/…e_mag_re_ad536.pdf

    https://www.science.org/….1126/science.362.6416.733