hesabın var mı? giriş yap

  • bu son derece ilginç bir durumdur. hepimizin de başına gelmiştir. peki hangi psikolojik mekanizmalar burada devrededir. ailenizin algı yönetimi uzmanı olarak bir kaç kelam edelim.

    ilk izlenim ve gerçeklik arasındaki uyumsuzluk: ilk tanıştığımızda, bir insan hakkında oluşturduğumuz izlenim zamanla gerçeği yansıtmayabilir. bu tür bir uyumsuzluk, zamanla soğumaya neden olabilir. kafamızdaki algı gerçekten bağımsız olabilir örneğin sadece sesini duyduğunuz birini beyniniz öyle bir şekle sokar ki gerçekteki insanla alakası olmayabilir. ya biriyle ilk tanıştığınızda aldığınız izlenim görsel faktörlere bağlıdır ama insan çok ama çok derin bir varlıktır.

    değişen beklentiler: ilk başta bir kişiye karşı hissettiğimiz olumlu duygular, belirli beklentiler oluşturur. eğer bu beklentiler karşılanmazsa, bu durum soğumaya yol açabilir. örneğin bir kızla tanışan erkek ilk kahve içmeye çıktıklarında kafasında o kızla nişanlanır, evlenir hatta çocuk sahibi mutlu bir yuvaya bile sahip olur. ama beklentilerinden kızın haberi bile olmayabilir. buna benzerdir bu beklenti mekanizması

    yakınlığın getirdiği sıkıntılar: bazı insanlar, yakın ilişkilerde kendilerini rahat hissetmezler ve bu durum, ilişkinin ilerlemesiyle birlikte soğumalarına yol açabilir. buradaki mesele bazı insanlarda güven sorunu olmasıdır belli bir mesafede insanlarla hiç bir sorun yaşamazlarken yakınlaşma başlayıp işin içine bir de sorumluluklar girerse bu tür insanlar kısa zamanda kayıplara karışabilir. bkz: ghosting

    aşina olmanın getirdiği sıkıcılık: aşinalık, bazen sıkıcılığa yol açabilir. ilk başta ilginç gelen özellikler zamanla monoton hale gelebilir. buna atalarımız aşırı samimiyet bıkkınlık getirir demişlerdir. medya dünyasında bile yüzün eskimesi diye bir şey vardır. örneğin herkesin uzaktan hayran olduğu bir müzisyen her gün gördüğü otuz yıllık eşi tarafından çok da ilginç bir insan olarak görülmeyebilir.

    çatışan ilgi alanları ve değerler: kişinin ilgi alanları, hedefleri veya değerleri zamanla değişebilir ve bu da iki insan arasında uyumsuzluğa yol açabilir. herkesin işletim sistemi, değerleri ve hedefleri farlıdır. örneğin senin için en önemli değer ailedir ama karşındaki insan için en önemli değer kariyerdir. durum böyle olunca bir soğuma kaçınılmaz olur dostum.

    yatırım düşüklüğü: eğer bir ilişkiye yeteri kadar duygusal veya zaman yatırımı yapılmamışsa, o ilişkiyi sürdürmek için gereken motivasyon düşebilir. bu iş bir banka hesabı gibidir o hesaba ne kadar para koyarsan o kadar para çekebilirsin. bir ilişkide de emek, zaman ve maddi unsurların masaya konması gerekir. insanlar emek verdikleri şeylere değer verirler. yani ne kadar ekmek o kadar köfte psikolojik ekolü efenim.

    ego çatışmaları: her iki taraf da kendi egolarını öne çıkarmayı tercih ediyorsa, bu ilişkide bir soğuma meydana gelebilir. bu en çok güçlü kişiliğe sahip insanlarda görünür. eğer ilişkide her iki taraf ta önce ben diyorsa. ben daha akıllıyım daha şöyleyim ve böyleyim diyorsa eninde sonunda bu iki hızlı tren kafa kafaya çarpışır.

    karşılıklı olmayan duygular: eğer bir taraf diğer tarafa göre daha fazla yatırım yapmışsa, bu dengesizlik soğumaya yol açabilir. örneğin sen karşındaki insanı on üzerinden dokuz ayarında sevip değer veriyorsun. ama karşındaki insan için sen on üzerinden beşsin. yani onun önem sıralamasında aşağılardasın. böyle bir durumda ilişkinin ateşi kısa zaman sonra sönecektir kimse şaşırmasın dostum

    burada dikkat etmen gereken hiç bir ilişkiyi saplantı haline getirmemendir. yani bir ilişki soğuduğu zaman tamam diyerek yoluna devam edeceksin.

    kanalımda bulunan "vazgeçemediklerin seni yönetir" videoma bir bakmanı şiddetle tavsiye ederim

    işte kanal da burada efendim
    https://www.youtube.com/aydinserdarkuru/

    sevgiler

  • sanırım ciddi bir eleştiri vakti. şudur komik olan:
    - kemal sunal, devrinde değinilemeyen birçok konuya değinmiş, birçok tabuyu yıkmıştır. tabi sadece kendi değil; bu işi adile naşit, şener şen, ilyas salman, münir özkul gibi oyuncularla yapmıştır.
    - kemal sunal, dönemin kara mizah anlayışının bir yansımasıdır. biraz bilgi sahibi iseniz, anlarsınız ki o dönemde laf atılamayan her yere ufak ufak göndermeler yapmıştır. o saf ve dünyalar güzeli gülüşünün* altında hep bir hınzır yan vardır. bunu, kemal sunal'ı seven herkes çok iyi bilir. zaten bunun için izlerler.
    - kemal sunal mükemmel aktördür, çünkü kardeşim 4 yaşındaydı gülüyordu, ben 7 yaşındaydım gülüyordum, annem 40 yaşında gülüyor, babaannem 70 yaşında, o da gülüyor.
    - kemal sunal abartılmış ve abartılmalıdır. çünkü o ve onun gibilerin sayısı çok çok azdı ve şimdi bile çok çok azdır.
    - kemal sunal'a laf atmaya çalışan bu kadar dangalak varken, evet kemal sunal abartılmayı sonuna kadar hak etmektedir.

    evet, kemal sunal sinemamızın baş tacıdır. ayrıca bu entry, sinemasını beğenmeyen aşağılık kompleksli suser'lara selam eder. troll bile olsa, yazar yazardır.

  • çok alkol alan bir babaydı. evde de huzursuzluk, tartışma sık yaşanıyordu. hiç detaylara girmeyeyim, bir çocuk ne hissederse onu hissediyordum.
    ama hiç unutmuyorum anne tarafımın bir tanıdığı olan kişinin düğününe gitmiştik. dayımla babam düğün sonunda yerlerde oynuyorlardı. ikisi de küfelik olana kadar içmişlerdi. 8 veya 9 yaşlarındaydım daha.
    o kadar utanmıştım ki! onun sarhoşluğundan çocuk halimle ben utanmıştım.
    zaten ilerleyen yıllarda ev içindeki sorunlar daha da artmış, annem daha fazla dayanamamış, yurtdışına iş vesilesi ile gitmiş ve bir daha da dönmemişti.
    beni aldırtmaya çalışmıştı ama velayetim babaya verilmişti. kendi kurtulmak istediği cehenneme beni bırakmıştı.
    yıllar sonra "eğer gitmeseydim, dayanamazdım" demişti ama benden dayanmamı beklemişti! ya ben de dayanamasaydım, ya öyle sorunlu bir insan yüzünden yanlışa sürüklenseydim, kendime bir şey yapsaydım?
    ama yapmadım, güçlenmeyi seçtim. ufacık yaşımda söz verdim kendime "pes etmek yok" dedim.

    anneannemin yanına kaçtım 17 yaşımda. sonrasında bir şekilde hayatımı toparladım derken eşimle tanıştım, uzun bir birlikteliğin ardından evlendik. hani hep denir ya "kız çocukları babasına benzeyen insanları bulur" diye. eşim babamın tam tersiydi.
    hayatımda verdiğim en doğru kararlardandı. güzel bir ailem olmadı ama kendim güzel bir aile kurdum. ileride ne olur bilmiyorum ama 2 yıllık birliktelik ve 20 yıllık evliliğin ardından ben de ondan razıyım ve eminim o da benden razıdır.
    beraber elele verdik, çok çalıştık, çabaladık ve şimdi birçok şeye sahibim hayatta, şükrediyorum.

    yıllar sonra baba kişisi telefonumu bulmuş, beni aradı görüşmek için. 22 yıl aramadı, ne haldeyim sormadı. evlenmişim, çocuğum olmuş, maddi olarak iyi durumdayım, arıyor!
    hayatıma sokmadım çünkü aradığında bile sarhoştu. ama onun tarafından olan akrabalarımdan duydum "hayırsız evladım" ben. ne kolay birini yaftalamak hayırsız diye. bir kendi evladıma bakıyorum, içimdeki sevgiye, gösterdiğim ilgiye, verdiğim çabaya bir de kendi babama.

    hayatta herkesin bir sınavı var. kiminin içine doğduğu aileyle, kiminin kurduğu aileyle, kiminin maddiyatla, kiminin çevresiyle, dış görünüşüyle, sağlığıyla vs.. ama herkesin öyle ya da böyle bir sınavı var. kiminin sınavı ağır, kiminin daha kolay. bazı şeyler kader ama bazılarını da biz seçiyoruz. başımıza gelen kader ama seçimlerimiz bize ait.
    o yüzden mümkün olduğunca isyankarlığa yönelmeden durumu kabul edip seçimlerimizi sağlıklı yapmalıyız. başka hayatımız yok çünkü.
    ayakta dimdik durmaktan başka bir yol bilmiyorum ben.

    sonradan gelen düzenleme:
    kimileri de içerliyor, mesaj atıyor "ne de olsa babadır" diye. keşke herkes sizin gibi çiçek çocukluk yaşasa keşke. ama maalesef her evin içi kendi eviniz gibi değil. en son görüşmemizde benim yüzüme karşı "seninle görüşsem de olur görüşmesem de. benim için önemli olduğunu mu sanıyorsun?" diyen bir babayla, yirmi iki yıldır arayıp sormayan bir babayla görüşmediğim için kusura bakmayın kendimi suçlu hissetmiyorum.

    bana babalık ettiyse rahmetli k.pederim etti. beni öz çocuklarından ayırmadı, bağrına bastı. gönlüm sadece onu baba biliyor. içimden gele gele de hep "babacım" dedim.
    herkes aynı değil. her gün haberlerde görüyorsunuz harcanmış çocukları. çocuk dünyaya getirmek ayrı, anne/baba olabilmek ayrı.

    kendi ebeveynlerimden nasıl ebeveyn olunmayacağını öğrendim en çok.

  • bir gun bir daha hic acilmamasina kitlenecek. böyle dügmük olacak. 5 cm ilerleyemicek kimse. herkes kornaya abanicak. oyle bir ses cikacak ki uzaydan duyulacak. komşu illerden yardima kosacaklar ama hicbir sekilde istanbula giris olamayacak. ınsanlar havayoluyla kurtarilacak. trafikte kalanlara helikopterden ekmek ve su atilacak.

  • aile dostu olan bir öğretim görevlisinin odasına gitmiştim biraz muhabbet biraz dertleşme amaçlı. kapıyı çalıp içeri girdiğimde hocam okey oynuyordu bilgisayardan. beni kendine çok yakın gördüğü için "ooo hoşgeldin freewave" deyip bir yandan oyununa devam etti. sonra bir iki havadan sudan nasılsın, iyi misin, muhabbetinden sonra hocamın yanına oturup müsabakayı izlemeye başladım.

    ben arada "hocam şu taşı atan bence ben takip ettim ara taş çıktı." filan diye akıl veriyordum. lan birden bir şey dikkatimi çekti. masadaki diğer kişilerin adlarına bir bütün olarak bakınca böyle baya tanıdık geliyordu. sonra içimden lan yoksa deyip "hocam kimle oynuyorsunuz?" diye sordum. karşılık olarak da "hee onlar mı dekan, prof x hoca, prof y hoca."

    oha lan biz de ilim irfan yuvası diyoruz. adamlar üniversitede okeye dönüyor.

  • urfa civarlarında bulunan, üzerinde milattan öne on binli yıllardan kalma bazı yapıların ve kabartma sanat eserlerinin bulunduğu tepe.

    - tepe üzerinde devasa boyutta taşlar ve bu taşların üzere işlenmiş bazı sanat eserleri bulunuyor.
    - yakınlardaki taş kaynaklarının uzaklığı ve işlenmesi için gerekli insan gücü düşünüldüğünde bu anıtların yapılması için bin kadar insan çalıştırılması gerektiği tahmin ediliyor.
    - bu sayıdaki insanın böyle bir işte çalışması için bölgeye yakın bir yerde konaklaması gerekir.
    - bu kadar çok insanın bölgeye yakın bir yerde konakladığına göre bu kişilerin bir şekilde beslenmesi gerekir.
    - bir arada bulunan bu kadar çok insanı toplayıcılık ya da avcılıkla doyurmak mümkün değildir.
    - binlerce farklı yabani buğday türü üzerinde yapılan çalışmalar bu bölgede kendiliğinden yetişen buğdayın genetik yapısının bugün tarımda kullandığımız ekilebilir buğdayla neredeyse aynı olduğunu gösteriyor.
    - insanın mağra duvarlarına resim çizmekten vazgeçmesi başka bir deyişle avcılık ve toplayıcılık üzerine kurulan mağra yaşamını terketmesi bu anıtın yapımıyla aynı yıllara rastlıyor.

    özetle: insanın muhtemelen ilk kez tarım yaptığı, yerleşik hayata geçtiği, mağra duvarlarına resim çizmekten ziyade, sistematik bir biçimde sanat yapmaya ve kültürel birikim oluşturmaya başladığı yer, başka bir deyişle ilk "uygarlık"'ın kurulduğu yer ülkemiz toprakları içinde.

    peki biz ne yapıyoruz?

  • (bkz: korku)

    evet, tek sebebi korkudur.
    ufak bir kıvılcımla o dergileri basabilecek, fransa'dakinin aynısını, hatta daha fazlasını yapabilecek binler var bu ülkede.
    (bkz: ehlisünnet tv'nin ateistleri korkutan videosu)
    sanmıyorum ki duyarsız ya da duygusuz olsunlar.
    sonuçta ölüp gidenler meslektaşları, beraber zamanında ortak dergi bile çıkardıkları insanlar.
    ama bu ülke öyle bir hal aldı ki artık, yitip gitsen, faili meçhul olsan bile ardından hakkını savunacak yok.
    bu ülkede artık ölüp gidenleri bile ardından yuhlatan insanlar var.
    bu ülke katillerin, hırsızların kollandığı bir yer.
    temkinli davranmakta haklılar.

    ekleme: dakika 1, gol 1. aha buyur.

    (bkz: vahdet yazarının penguen dergisini tehdit etmesi)

  • edit: başlık başıma kalmış, aslen bu baslıktaki hayvanseverleri eleştiren entrylere yanıt vermistim.

    yedigi etin bir kısmını kıyamayıp kediye ve kopege de veren insandır. paylaşmak güzeldir.
    kopek seviyorum diye illa kopegimi yemek mi zorundayım. tabi ki oturup koftemi yiyecegim. her sevdigim seyi yiyecek degilim herhalde... koftemi yiyip, ucundan da kedime kopegime veriyorum daha ne yapayim

    ayrıca o kedi ve kopek de et yiyor.
    insan sevmesine rağmen et yiyen kopeğe laf yok ama.