hesabın var mı? giriş yap

  • kesinlikle doğru tespit.

    çocukken okuduğum tek bir öyküsü geceleri rüyalarıma girmeye yetmişti. adını hatırlamıyorum, şu an google dan bile bakmak istemem. şu kocasının kafasını beze sarıp karısına saklatiyorlardi , içinde ne olduğunu bilmeden kadın gözü gibi bakiyordu. böyle çocuk hikayesi mi olur lan?

    yaşadığı dönemin zorluklarını baz alarak bu durumu reddetmeye çalışmayın işte. ortada uzunca bir dönem yapılan ciddi bir hata var. bu kitaplar ilköğretim öğrencilerine okutulamaz. bitti.

    edit: yademeseneoyle uyardı. öykünün adı bomba.

  • aylar yıllar önce şu başlıkta “telefonu pantolonun cebinde taşıması” diye bir entry okumuştum. o entryi kim yazdıysa gün yüzü göremesin. ne zaman bir işim olsa telefonu cebime atsam geri çıkartıp çantama koyuyorum refleks olarak. dengemi bozdun pislik insan.

  • "kız olmuş 90 kilo, hala facete, twitterda eski sevgilisine laf sokma çabasında. neymiş, intikam soğuk yenen bi yemekmiş. ye lan onu da ye."

  • "ben sadece bana verilen emirleri uyguladım" diyor polisler, nürnberg mahkemelerindeki naziler gibi. "ben devletimi seviyorum, tut dediler tuttum" diyor fırıncı.

    onlar sadece devletlerinin verdiği emirleri uyguluyorlar, sadece devletlerini seviyorlar. böylelikle masum olduklarını düşünüyorlar. böylelikle iyi olduklarını düşünüyorlar.

    ben ise duvarlara kafa atmak istiyorum.

    (bkz: kötülüğün sıradanlığı)

  • gerçek olaydır:

    merkez bankası'nın eski başkan yardımcılarından birinin banka'da bir işlem yapması gerekir. nüfus cüzdanı vs. belgeler arz edilir. "fakat" der görevli bayan "imzanın size ait olduğunu gösteren bir sirküler lazım...".

    amcam cebinden bir adet 20 milyon*'luk banknot çıkartır. üzerindeki imzayı ve adını gösterir. "işte" der "benim imzam bu!"
    işlem derhal gerçekleştirilir.

  • üçüncü iç denizim, beş günlük kızım. kızımın adı. özgür'ü de var, o zaten doğuştan öngeliyor bizde.

    gökdeniz, üçüncü kızım. bildiğim her şeyi unuttuğum babalık hakkında. her şeyi yeniden öğrendiğim kızım, içdenizim.

    üç tarafı denizlerle çevrili bir adamım şimdi sayesinde. * **coğrafya bilgim bundan ibaret, kendi kendime yetiyor özkaynaklarım. canım kızım, canım.

    burnu bana benzerse ilerde üzülecek, ablaların küçücük çünkü burnu. olsun, canı sağolsun hem.
    kakası pembe olacak diye bakıyorum her seferinde. olsun. süt kokuyor kakası zaten. varsın pembe olmasın.

    gözlerimin içine bakıyor beş günlük, ben sahi kaç yaşındayım.

    olmasaydım olmazdı, olmasaydı ben nerden bilecektim yeniden bu heyecanı.

    eline çorap geçiriyoruz eldiven yerine. üçkiloüçyüzksengram mutluluk.

    gökdeniz, içdenizlerimin sonuncusu. kızım.
    hoşgeldin.

  • eyalet (bkz: yeni guney galler) basbakani birecikliyan onderliginde “*”ler salgin surecinin yonetiminde adeta destan(!) yazmakta oldugu kent.

    alisildik uzere suc – kabahat – ozur lugatlarinde yok. haziran ortasi gibi yeni salgin dalgasi basladiginda onlemleri geciktirip goygoya, “halki ozgur birakiyoruz” propagandasina devam ettiler. salgin alip basini gidince (dogudaki zengin mahalleleri odakliydi baslarda) hafif onlemlerle poz kesmeyi surdurduler. vakalar isci – gocmen yogunluklu bati – guney bati mahallelerine sicrayinca pozlari bozuldu. kisitlamalari (o bolgeler odaginda) arttirip kolluklari devriyeye yollamaya basladilar.

    ortaya cikan fecaatin sorumlulugunu ise tabii ki ustlerine almayip, yaptiklari yanlislari gundemden kacirip dikkatleri baska yerlere cektiler. simdilerde ise “bu salgin dalgasinin onune gecilemeyecegini kabullenmeliyiz” diye algi ayarlariyla oynuyorlar. bir de, patronlar daha isgucu yitirmesin icun kisitlamalari (belli yerlerde) hafifletmek/kaldirmak adina uzmanlarin, bilim insanlarinin kimi uyarilarini kulak ardi etmeye mesai harciyorlar. isverenlerin lobiciligine uygun takvim yapiyorlar.

    akip giden bu calkantili gunlerden tarihe ise soyle izler kaliyor:

    1- dogudaki zengin mahallelerinde vatandas kumsalda guneslenip denize girerken, bati mahallelerinde halk disarda kalmasin diye basketbol potalarini sokuyorlar:
    sekil 1-a
    celiskilere isik tutan bir yayin:
    tale of two cities

    2- cifte standarda bir ornek: bati mahallelerinden parramatta'da vaka sayilari daha dusuk, asilanma orani daha yuksek olmasina karsin burasi “endise verici mahalle” (bkz: local government area of concern) kabul edilip ek kisitlara maruz kaliyor. sidney kent merkezi ise daha yuksek vaka sayilarina, daha dusuk asilanma oranina karsin “endise verici mahalle” kapsaminda degil. buralarin sakinleri daha az kisitlanip daha ozgur hareket edebiliyor.
    sekil 2-a

    3- bati mahallelerindeki lubnanli gocmen toplumundan bir uyari:
    “toplum uyelerimiz baska yerlerdeki gibi kumsalda maskesiz guneslenmiyorlardi. yetkililerin <<acikhavada olmak en iyisi>> soylemlerine uygun, piknik, gezi, kosu yapmiyorlardi. bunun yerine -acik havada- sevdiklerini topraga veriyorlardi. asilarini olmus, sosyal mesafeye uyarak yas tutuyorlardi. buna karsin gorevliler tarafindan itilip kakildilar. son hadiselerde dort kisi cenaze merasimleri sirasinda -acik havada- tutuklandi.”
    sekil 3-a

    4- bu rezaletler, cifte standard, arsizlik utanmazlik, bilhassa ucu bucagi olmayan seyahat yasaklariyla birlikte gocmen toplumlarinca tartisiliyor, degerlendiriliyor. son donemde “yeter be” deyip memleketine donme karari alan gocmenleri de isittik, gorduk.
    ilginctir, bu haberleri, “liberal” hukumetin yandaslari tuhaf bir sevincle karsiliyor. “begenmiyorlarsa s… gitsinler” naralariyla (bkz: love it or bugger off).
    simdi tabii, bunlarin kafa benim kestirebildigim kadariyla trump'cilara yakin. boyle degisik bir muhayyileleri var. orada kapilar demir perde inmis gibi kapanacak. gocmenler kovulacak (yahut belki tumden kole olacak). her turlu uretim oz kaynaklariyla avustralya'da yapilacak. disardan ne mal, ne insan gelmeyecek. ama bunu liberal, sermayeci hukumetler yapacak. bu esnada maden cevherleri, saraplar, sigir/koyun etleri, tarim urunleri, bulunmaz hind kumasi gibi kapisilacak, tam gaz yurt disina gidip cil cil para birakacak. calisan kesim ise yuksek ucretleri almayi surdurecek.
    sekil 4-a