hesabın var mı? giriş yap

  • bugün synoptic sınavını verip mezuniyet için sadece stajımın kaldığı okulum. bu okulda çok şey öğrenmek mümkündür. ücreti sadece hayatının sonuna kadar mükemmel yemek yapabilmek için bile ödenebilecek bir paradır benim için. eğer akıllı olursanız okuldan çıkarken sektörde ulaşabileceğiniz bir çevre ile çıkarsınız okuldan. öğrettikleri reçeteler sektörde yok diyen arkadaşlar asıl olayın klasik tekniklerden geçtiğini kavrayamamışlar sanırım. burası mutfak için bir kickstarter ve öğrenmek sizin elinizde. türkiye sektöründe kendine has bir çevresi vardır ve iş imkanı sunar. uzun dönemi bitiren bir öğrenci le cordon bleu standart eğitimini almış birisi ile aynı seviyede gözükür city&guilds tabanında. uluslarası bir kariyer imkanı da sunar. dediğim gibi bu okul sana çok fırsat sunar. değerlendirmeyip sonra okula sövmek senin tercihin.

  • hastane ve fabrikalarda karşımıza çıkan ve katlar arasında hızlı evrak göndermeye yarayan pnömatik tüp sistemleri, aslında çok daha büyük düşünülmüş posta sistemlerinin minyatür örnekleri. 19 ve 20. yüzyılda bazı şehirler çok karmaşık ve uzun pnömatik posta sistemleriyle donatılmış. bunların bir kısmı 80'lerde faks ve 90'larda email'in yaygınlaşmasıyla iptal edilmiş, diğerleri de teknik sorunlara yenik düşmüş:

    1865'te berlin'de kurulan pnömatik posta sistemi* 1976'ya kadar kullanılmış, zirve yaptığı 1940 senesinde toplam uzunluğu 400 kilometreyi geçiyormuş.

    paris'teki 1866'da kurulmuş, 1934'te 467 kilometrelik uzunluğa ulaşmış. dünyadaki en uzun örneği bu. 1984'te faksın yaygınlaşması üzerine kapatılmış.

    viyana'da 1875-1956 arasında daha ufak bir örneği kullanılmış, uzunluk bilinmiyor. prag'da 1887'de kurulan 60 kilometrelik pnömatik sistem 2002'ye kadar sorunsuzca işlemiş, ama o sene gerçekleşen bir sel felaketine yenik düşmüş. prag'dakinin kontrol paneli şöyle: http://upload.wikimedia.org/…/f/fa/hlavní-panel.jpg

    bu akımı başlatan ilk örnek ise 1853'te londra borsası'yla londra telgraf istasyonu arasına kurulmuş, uzunluğu sadece 200 metreymiş.

    not: peki ben buraya nereden geldim? une femme est une femme'da alfred (jean paul belmondo) filmin bir yerinde "kız adamlara bir pnömatik gönderiyor" gibi bir şey diyor. altyazıda pnömatik için "acele posta" demişler. böyle bir şeyin varlığından haberim bile yoktu ama diyalogda pnömatik, altyazıda acele postayı görünce bir şimşek çaktı. yapmışlar gerçekten.

    edit: notta varlığından haberdar olmadığımdan bahsettiğim şey pnömatik posta değil, bunun şehir çapında kullanılması.

  • bu insanları da anlamaya çalıştım, ne bileyim ilk kez metroya biniyordur, böyle bir görünmez kuralın varlığından haberi yoktur vesaire. bir sağda dikilen olarak daima solda dikilenin en az üç-dört basamak gerisinde durdum ki geçmek isteyenlere manevra alanı kalsın.

    dün akşam bu solda dikilen arkadaşlar yüzünden, kalkmak üzere olan metroma yetişeyim diye (orası benim süzme salaklığım, ayrı mesele) "sağ"layayım derken ayağım kaydı yürüyen merdivenden 5 basamak birden filan düştüm. dikilen arkadaşlar sadece bir "aman aman" filan dediler arkamdan, ben de "siz şurada dikilmeseniz bu olmayacaktı" dedim yüzlerine bakmadan kalkıp yürürken. neyse. pantolonum dizden aşağı yırtılmış, onu bir şekilde kamufle ettim. dizle bilek arasında da boydan boya derin sıyrıklar oluşmuş. akşamdan beri acısı dinmedi meretin. gene bin defa şükrettim, bu kadarla kurtardım diye.

    yani demem o ki şu kuralı biliyorsanız yapmayın güzel kardeşim. benim gibi salakların başına iş açmamak için yapmayın bari.

  • herkesin hayatinda en az bir kere karsilastigi insan tipidir. genelde 40 yas uzeri teyzeler ve amcalardan olusan bir kitledir ayni zamanda. ben de sirf koridorda oturmamak icin bir sonraki seferi bekleyenlerden birisi olarak oldukca nefret ederim bu tiplerden ve her seferinde hicbir kriteri umursamadan yaparim uyarimi, araya muavini sokarsaniz daha da cesaretlenir bunlar, yapmayin, direkt kendiniz dalin olaya ki etrafina yandas toplayamasin. bi teyzeye demistim, pencere kenari benim yerim gecebilir miyim, diye de, ugrastirma gizim beni otur orda iste, demisti ben de bakislarimla oraya gecmek istedigimi belli etmistim de 9 saatlik yol boyunca osurmustu. bazen cok da zorlamamak lazim sanki. ne cikacagi belli olmuyor.

  • bilindiği üzere bu internet ünlüsü kadın tekrardan ekşi sözlüğe konuk olacak.arkadaşım yarın tıp bayramı o kadar başarılı doktorlarımız var.bir tanesi çıksaydı daha kaliteli olmaz mıydı?
    lütfen bu kadının başlığını hortlatmayın.
    kampanyaya destek bekliyorum ve olacağına inanıyorum.
    tanım:ünlümsüye karşı açılmış bir başlık.
    edit: düzeltme

  • 8 yıldır yazılımla uğraşıp bu adamdan fazla para alıyorsanız kusura bakmayın ama siz de vurduruyorsunuzdur. *

  • 44 senelik ömrümde tatil denen şeyi yazlık ve ufak pansiyon/motellerde kalıp gittiğimiz bölgeyi/çevresini çılgınlar gibi dolaşmak, denize girmek, dağ tepe bayır gezmek, mağara ve tarihi eser görmek olarak algıladım. bu şekilde yaşadım ve yaşattırttım tatilleri.

    sonra bu yaz bir gün, yine havlu asarken (yazlıktaydık ve ben bir mağara gezisi artı denize girme işinden dönmüştüm); havlu asmaktan nefret ettiğime karar verdim. o havluların sorumluluğunu çok uzun süre almıştım. havlulardan gına gelmişti.

    her şey dahil içine ne dahil umrumda bile olmayan, ancak plaja giderken havlu verildiği söylenen, deniz kenarında manasızca “şimdi gidip havluları asmak lazım” diye düşünmeyeceğim o tatili aldım sonunda.

    annemin bir gün yazlıkta elindeki tavayı fırlatıp “yeter ya yemek yapmak mı tatil?” dediği yaşlara geldim sanırım. zaten ülkede görmediğim mağara da kalmadı gibi….