ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
grip vs nezle
-
nezle / soğuk algınlığı ("common cold") ve grip (flu / influenza) farklı hastalıklardır. bu hastalıklara neden olan virüsler de farklıdır.
- grip nezleden daha ağır seyirli bir hastalıktır. nezle genellikle 7 - 10 gün içinde geçerken gribin iyileşmesi haftalar alabilir.
- grip ve nezlenin başlangıçları farklıdır. nezlenin başlangıcı üç aşağı beş yukarı şuna benzer: önce boğazınız kaşınmaya başlar, bir sonraki gün boğaz ağrısı ya da yanması başlar daha sonraki gün diğer semptomlarla beraber burnunuz akmaya başlar. grip ise böyle başlamaz, anidir, iyi hissederken bir anda ya da birkaç saat içinde duvara toslamış gibi olursunuz, önce yüksek ateş ve baş ağrısı başlar boğaz ağrısı daha sonra ya da sonraki günlerde gelir.
- grip yüksek ateşe neden olur, gripte kol altından ölçülen ateş 38, 38.5 derecenin üzerindedir. nezlede ise ateş ya hiç yoktur ya da en fazla 37.5 derecedir. (kol altı ölçümü)
- grip, burnu nezle kadar tıkamaz. nezlede sürekli hapşırma eşliğinde burnunuz yer yer nefes alamayacak kadar tıkanır ve akar. gripte ise akıntı olsa bile tıkanıklık bu derece değildir. bununla bağlantılı olarak nezlede tat ve koku alma hissi de bir süreliğine ortadan kaybolur gripte ise ya hiç kaybolmaz ya da bunun derecesi çok azdır.
- grip hemen hemen her zaman yaygın kas ağrılarına neden olur, nezlede ise kas ağrısı yoktur.
- grip, boyunda ve koltuk altlarında lenf bezi şişmelerine neden olur. nezlede ise bu yoktur.
- grip, zatüre gibi komplikasyonlara sebep olabilirken nezle genellikle olmaz.
- gripten korunmak için (en azından bir seviyeye kadar) ya da gribin vuruculuğunu azaltmak için her yıl tekrarlanması gereken grip aşısı mevcuttur ancak 200'den fazla çeşitteki virüsün sebep olabildiği nezleden korunmak için ne yazık ki hiçbir aşı yoktur.
that's what she said
-
aslında türkçe çevirisini "anan da öyle diyordu" diye yapabileceğimiz muhabbet. lakin ingilizce versiyonunda hakaret içermez, daha çok nüktedan bir tavır vardır. birebir çevirisi "o(dişi) da öyle demişti" dir.
mesela:
oha bayaa büyükmüş diye yorum yapan birine, "thats what she said" denebilir.
konuyla ilgili olması açısından starwars filminde geçen thats what she saidler:
http://www.youtube.com/watch?v=6frhjirj_fs
ve favoriler , officeden:
http://www.youtube.com/watch?v=t1g6q3bed60
edit: office linki sürekli darbe yemekte.
bir sene sonraki edit: video tabi yine yalan olmuş, youtube da "office thats what she said" diye aratın çıkan videoları izleyin. bir örnek:
http://www.youtube.com/watch?v=ezxdgdrgumu
kız babası olmak
-
şu anda onun şehrinden kendi şehrime giden bir otobüsün 21 numaralı koltuğunda yazıyorum bunu. onu başka bir şehirde bırakıp tekrar beni kimsenin beklemediği o eve gidiyorum...virusten dolayı 3 aydır onu göremedim... geçen cuma biraz umut ve koskoca bir korku ile yanına geldim. acaba beni unutmuşmudur diye korktum... çok korktum... bu dünyadan yok olup gitmeye razıyım... yeter ki beni unutmasın... mutfakta yerde oturmuş bebeklerin o mutfak eşyaları ile oynama rituelini gerçekleştiriyordu... kızım dedim... bana baktı bir an... elindeki eşyaları düzenli ve sakin bir şekilde bıraktı elinden. ayağa kalkıp bana yürüdü ellerini uzattı. kucağıma aldım. başını omzuma koyup defalarca baba dedi... sonra bana evdeki insanları tanıtmaya başladı. anne anne, dede , teyze.... diye.. sanki ben onları tanımıyorum gibi... sonra bana odasını gösterdi oyuncaklarını. sonra otur dedi oyuncak oynayalım... bir odada 6 7 kisi otururken ben ayağa kalkınca baba otur diyor. giderim yine diye... otur... maalesef 4 gün sonra otur dese dahi oturmadan yola çıkmak zorunda kaldım... dün gece onu ben uyuttum annesinin 4 aylıkken uyuturken dinlettiği ninniyi açtım... gülümseyerek uyudu... 25. mayıs tarihinde vefat etmişti annesi.. üzerinden 1 25 mayıs daha geçti...
amerikan evlerinde pencerelerde korkuluk olmaması
-
bahçeye giren yabancıyı pompalı tüfekle ikiye bölmenin suç olmamasıyla ilintilidir.
içtiğiniz kahve kişiliğiniz hakkında ne söylüyor
-
beni değerlendirme dışı bırakmış olan karakter tahlili şeysi. hemen kendimi dahil edeyim:
granül kahve - kahve makinesi olmayan bir fakirsiniz. damak tadınızın da peki iyi olduğu söylenemez. bir gün birinin size kahve makinesi hediye edeceğini hayal ediyor ve her şeye rağmen hayata umutla bakıyorsunuz. boş vakitlerinizde kahve makinesi çeşitlerini inceliyor, gözünüzü karartıp almaya niyet ediyor sonra da dur biraz daha bekliyim, hissediyorum hediye etçekler bunu bana deyip vazgeçiyorsunuz. ananızın gözü de olabilirsiniz biraz.
rambo okan
-
filmi çekilirse başroldeki tek aday peker açıkalındır.
blue jasmine
-
cate blanchett, sally hawkins, alec baldwin, peter sarsgaard ve louis c.k.'in başlıca rollerinde yer aldığı 2013 çıkışlı woody allen çalışması.
film new york'ta başlayıp sonrasında blanchett'in geçmişte zengin bir kadın olan ancak iflas edip kardeşi sally hawkins'in yanına taşınmak zorunda kalan karakterini takip ederek san francisco'da geçiyor büyük oranda.
bir erkeği kendinden uzaklaştırma taktikleri
-
yanında osurun, sesli sesli böyle pisa kulesi gibi tatlı bir şekilde yana yatarak bırakın içinizdeki kötülüğü.
eski sevgilililerinizden bahsedin bol bol.
gece yanına yatarken soğanı sarımsağı basın kendinize. suratına suratına konuşun.
koltuk altı tüylerinizi almayın ve görebileceği bir durumdayken kollarınızı kaldırın.
tuvalete giderken "dur lafını unutma bir sıçıp geliyorum" deyin.
kısacası biraz erkek olun. erkekler erkekleri sevmez...
ulan yazarken tiksindim şerefsizim...
yaran inci sözlük entry'leri
-
üşenmedim okudum. iyi ki okumuşum*
otobüste yanımdaki kız feci osurdu benden başka
kimse anlamadı onun osurduğunu çünkü yan
yanaydık ve kendi kıç bölgemde titreşimi hissettim.
çok güzel kızdı aslında böyle bir şey yapması beni
üzmüştü. daha sonra koku hafiften yayılmaya ve
kız da bunun farkında olduğu için kızarmaya başladı.
tabi ben hiç durur muyum ? hemen camı açtım ve
ayağa kalkarak; hanımlar beyler, az önce talihsiz bir
şekilde minibüsün içine osurdum. burnunuza çürük
kavun kokusu gelebilir, aldırış etmeyin. siz hiç
osurmadınız mı ? sen şoför amca, akşam televizyonun karşısına yatıp ntv sporu açtığın
zaman, burnunu karıştırırken hiç inletmedin mi
ortalığı? çocukların odada gülmedi mi hiç ? sen,
şişman olan kız. sen hiç deprem etkisi yaratmadın
mı zeminde ? klozeti parçalamadın mı hiç ? beni hor
görmeyin arkadaşlar, evet osurdum, ama bilinçli değildim. sadece, osurdum. diyerek gözyaşlarımla
beraber oturdum. yavaştan bir alkış sesiyle beraber
yıkıldı minibüs. şoför deli gibi kornaya basıyor ve
herkes zart zurt osuruyordu sonra yanımdaki kızla
göz göze geldik. gözlerini kapatıp bana doğru
eğildi. heyecandan kalbim çıkacak gibi olmuştu. ben de gözlerimi hafif kapatıp eğildim. ağzını uzattı
hafif araladı, yaklaştık.. gargh diye bi geğirdi amk
kevaşesi kendimden geçtim. direkt gömdüm
kafayı, müsait bi yerde indim. iyi yapmışmıyım
beyler ?
sen maaş alıyorsun en fazla neyini kaybedersin
-
benim anladığım "siz nesiniz ki, sizin kaybınız ne olsun, pis fakirler" diyememiş de, bunu demiş. normal.
akp'li sonuçta.
..
evet, ben de ekşideki hayatsız köpeklere soruyorum; kimsiniz olm siz?
kaç kuruşluk adamlarsınız lan?
cevap verin, yarınsız hayvanlar!!
yurt dışına çıktığını herkese duyurma merakı
-
bundan yakınan insanın ciddi bir sorunu olduğunu düşünüyorum.
yurtdışına çıkmanın bir numarası, insanı özel bir statüye getirmesi gibi bir şey yok. dolayısıyla yurtdışına çıkmakla hava atmak, bunu herkese duyurmak istemek gibi bir şey de yok. sadece bazı garip insanların kulakları seçici geçirgenlik yapıyor. yurtdışından bir şehir / ülke ismi duyulduğu anda kulaklar dikiliyor, nefes alma sıklaşıyor, dişler bileniyor, salyalar akıyor, yumruklar sıkılıyor, "bir tane ağzına çarpacam o olacak" diye düşünceler geçmeye başlıyor.
bu ne lan?
adam gezmiş görmüş, bir şeyler tecrübe etmiş. bunu da paylaşıyor. sırf anlatılan şey yurtdışında geçiyor diye garip garip tepkiler veriliyor. şu iki diyalog arasında (-) tarafından verilen saçma sapan cevaplar dışında bir fark yok mesela:
- abi saraçoğlu'ndaki atmosfer başka bir yerde yok.
+ ya bırak allah'ını seversen, inönü'ye gel de öyle konuş.
- hadi len ordan.
vs.
- abi saraçoğlu'ndaki atmosfer başka bir yerde yok.
+ abi öyle deme, anfield'da gol oldu mu tribünler kendinden geçiyor.
- hıamnısktmn.
veya:
- olm bu kahve çok iyiymiş ya. hayatımda içtiğim en iyisi olabilir.
+ valla baya iyi evet. ama yine de bence en iyisi bizim evin iki sokak aşağısındaki kafedeki.
- aa, deneyeyim bi ara.
vs.
- olm bu kahve çok iyiymiş ya. hayatımda içtiğim en iyisi olabilir.
+ valla baya iyi evet. ama yine de roma'da bizim otelin oradaki meydanda içtiğim gerçekten bambaşkaydı.
- hıamnısktmn.
gibi. bu ne şiddet bu ne celal arkadaş?
muhabbet dönüyor, konuyla alakalı insanlar başından geçmiş şeyler anlatıyor. herkes konuyla alakalı birşeyler anlatıyor, bir şey yok. birisi konuyla alakalı yurtışında geçen bir şey anlatıyor, auuuvvv.
anlatmasın o zaman insanlar. bu olaya kıl olan insanlar da mutlu mesut yaşamaya devam etsin, sanki dünya türkiye'den ibaretmiş gibi.
- ee sen ne yaptın tatilde, nasıl geçti?
+ yoktum ben tatilde falan. hiç var olmadım. aynı seninki gibi çok sıkıcı geçti. haydi benim zamanım keyifli geçmediği için mutlu ol.
zengin çocuklarının daha başarılı olması
-
hayatın acı gerçeklerinden biri.
zengin babanın, çevresinin, çocuğuna sunduğu egitim ve diger olanakların buna sebep olduğu herkesin malumu.
bense hemen göze çarpmayan başka bir faktörden bahsedeyim. aynı kalitede eğitim almış da olsanız, aynı zekaya da sahip olsanız, ayni ise de girseniz zengin çocuğunun sizden daha başarılı olması beklenir. sebep? kendine güven. örneğin siz şirketteki işinize muhtaç olduğunuz için zengin çocuğu kadar kendinden emin konuşamazsınız. zengin çocuğu ise yetiştiği ortamdan ötürü genel müdürü filan kendi dengi gibi düşünür.
bu sav tabii ki her bireyi tasvir etmiyor. ortalamalardan bahsediyorum.
***
bu durumla savaşmanın bilinen tek yolu devletin tüm vatandaşlarına sunduğu sosyal olanakları artırması. iskandinav ülkelerindeki social mobility'nin abd'den kat kat yüksek olmasının temel sebebi bu.
vahşi kapitalist sistemde fakir doğan genelde fakir ölüyor.
türkçede 3/4'ü karşılayan sözcük olmaması
-
(bkz: üç çeyrek)