hesabın var mı? giriş yap

  • pijama ile bakkala giden kaldı mı yahu uzun zamandır görmedim. sabahları ekmek almaya gidiyorum bütün kızlar günlük kıyafetlerini çoktan giymişler. ayrıca makyaj yapanlar bile var.altı üstü bakkala gidiyosunuz kokonalar nolcak. ben pijamalıya bakarım abi kim ne derse desin.

  • bomboş bir sürü kelime bir araya getirilip entry girilmiş ne güzel.

    kimi pahalı diyor çamur atıyor,
    kimi mısırözü ile kıyaslıyor,
    yok donarmış donmazmış,
    kimi para yoksa alma diyor.

    arada nadir doğru bilgi de mevcut.

    şenlik yeri maşallah.

    öncelikle yukarılarda bir yerlerde beni yaran bir entry vardı, ağacın ekilemeyeceğini, ağacın dikildiğini bilmeyen adamlar zeytin konusunda ahkam kesiyor. fidanı olan şey dikilir, tohumu olan şey ekilir. zeytin ekmek diye bir eylem icat edilmedi henüz sevgili bomboş kardeş.

    şimdi sulanır sulanmaz, bu yetiştirici arasında da bir tartışma konusu, ama zeytinin sulanması rekolteyi etkiler. zeytinin sulanması gereken dönem haziran-eylül arasıdır. 25-30 günde bir sulama yeterlidir, fazlası meyvesini büyütse de yağın kalitesini düşürür ve zeytinin tadını kaçırır. yılda toru topu sulanacağı 3 bilemedin 4 kere. zeytin öyle mısır, yonca, çeltik sular gibi suya boğulmaz. normal iklim şartlarında yağmur suyu yeterlidir.

    ama işte sıkıntı burada, muğla'ya yazın 4 ay damla düşmedi. biz normalde sulama yapmıyoruz hiç, en kötü 100 kilo zeytin veren ağaç çok kurak geçen yaz sebebiyle meyveye dönemeden küstü.

    erişkin, yani 20-50 yaşında bir zeytin ağacı ortalama türüne ve iklime göre 30-90 kilo zeytin verir. ağacın sürgünü düzgün yönetildiyse ve budaması, gübresi, sinek ilacı düzgün atıldıysa 400, 500 kilo zeytin bile verir. ama türkiye'de zeytinlik, zeytin bahçesi kültürü çok yerleşik değil. kendi kendine büyüdüğü ve dayanklı olduğu için zeytinlikler genelde bakımsız kendi halinde takılan dağ başında yerler. türkiye'de sanırım rekor ağaç başına 850 kilo gibi bir şey. çıkan yağ ne kadar kaliteli tartışılır ama bir şekilde sofralık zeytini alırsınız.

    bu sene dalda meyve yok. muğla'da geçen senenin yağı fiyatlanıyor, 225 liradan aşağı sofraya koyacağım yağ yok. bu sene 275 liradan aşağı yağ satmayacağız.

    1-2 litre kilitli kapak teneke üreten 2-3 tane yer var, anlaşmış gibi hayvani zamlar yaptılar tenekeye. sıkıp sallamak kolay, buradan bakın teneke fiyatına.

    hesabı çok karışık ama yukarıdaki fiyatı biz yevmiye, sıkım komisyonu, gitti geldisi, tenekesi filan hesaplayınca elde ediyoruz. yağın litresi bize 180 liraya gelecek daldaki meyveye bakarsak. sıkımdan sonra belli olur tabi ama tecrübeye istinaden tahmin yürütüyorum. 1 kilo yağ, 1,09 litre filan gelir. buradaki fark üreticinin karıdır.

    zeytinyağı alırken kilo, maliyeti hesaplanıp satılırken litre olarak alınır. ahkam kesenler söylemez tabi bunu size.

    1 yevmiyeci çok tecrübeliyse ve ağaç boyunda budanıp dal aralıkları korunabildiyse günde 2 ağacı zor toplar elle. en hatırınız geçen adamı günlük 500 liradan aşağı çalıştıramazsınız, 2 ağacı toplarsa öp başına koy. sopayla ağaç dövmekten ve tırmıklamaktan bahsetmiyorum. meyveyi hırpalayan her şey kaliteyi düşürür. 500 liraya hadi ağaç başı iyimser rakam 60 kilo de, 2 toplamadı 1.5 topladı, ki genelde anca bu iş çıkar, 90 kilo zeytin toplattırsan, kaba hesap yüzde 15-18 yağ desek, 13-16 kilo yağ çıkartırsın. daha ağaç, gübre, sulama, yol, sıkma hariç 500 lira gitti. litre başına 36 lira sadece işçilik verdin.

    çıkan yağın yüzde 10'unu fabrika alır. yani senin 13-16 kilo yağ, eline 11-14 olarak geçer. kilosu geldi 45'e, sadece toplattırması.

    yılda iki kez, toplamda ağaç durumuna göre 10, hatta 15kg npk, 11-15-15, kaba tabirle 3-15 denen gübreden vermeniz lazım. çuvalı 50kg, çuval fiyatı yerine göre çok değişken olmakla birlikte perakendede ortalama 1500 lira.

    gübreyi kendimiz attık, ağaç başına 450-500 lira gübre, etti mi sana bir 40-45 lira daha. büyük zeytinliklere de kendi başınıza gübre atmanız haftalar sürer. buna da işçi tutacaksınız. gübrelemenin maliyeti belki iki katını bulacak. 80 lira diyelim hadi.

    80'e gübreleme, 35-40'a toplatma, 9-10 lirayı da komisyona verdin, maliyet 130.

    budama içinde yevmiyeci bulacaksın, maliyet 170.

    diğer maliyetler de, hadi 10-15 koy. daha fiş fatura muhasebe yok meydanda bu ayrı konu. allahtan kargoya karışmıyoruz.

    bizim hesabımızda göre,

    180 lira yevmiye, nakliye, sıkım, ambalajın kargosu vs,
    31 lira 2 litre teneke,
    21 lira 1 litre teneke,

    yağın litresi 2 litrelikte 196,5 liraya, 1 litrelikte 201 liraya geliyor. 1 sene beklenen bir ürünün üzerine 10 lira koyarak satılmasını beklemiyorsunuz herhalde. şimdi tabi daha ürün girmedi sıkıma, belki maliyet daha yüksek olacak bilmiyoruz. geçen senenin ürünü de bitti, kalan inan 20 litre yağ, kendi anamıza babamıza bile vermiyoruz bir aksilik olurda yağsız kalırız diye.

    yine bu hesaba, yok yılı, don yiyen, ölen ağaç eklenmedi. yıl boyunca ağaca 1000 lira masraf ediyorsun, hastattan sonra budama, ilkbaharda ilk gübre, hop kış geri geliyor ağaç don yiyor meyve ölüyor. 1000 lira zarardasın ta kasım-aralıkta alacağın üründe.

    tabi süper kalite yağı 90 liraya üreten, bizim beceremediğimizi iddia eden süper çiftçiler çıkar. peşinen, hassiktirin oradan.

    edit: şunu da ekleyeyim, cahil adam, ihtiyacı olmaya köylü ile çalışmak zor. 1 litrede 70-75 lira kazanacağım diye yıl boyu 3-4 kere yevmiyeci kovalamak insanı bezdiriyor bunu da bilin.

    tabi birde zeytinliğin babanızdan dedenizden kaldığını farzediyoruz.

    edit 2: sağolun epey insan okumuş çok soru geliyor. en çok gelen soru 100 liraya yağ var alayım mı şeklinde, piyasanın anormal derecede altında, kalitesiz veyahut karıştırılmış yağ için bizim buralarda mazot tabiri kullanılıyor.

    tadına bakın, kokusuna bakın. evet bir şekilde bir yağdır, belki yenir, problemi de yoktur ama saf zeytinyağı olduğunu sanmıyorum. en iyi ihtimalle küflü çürük mahsülden sıktırılmıştır. yada pamuk, mısırözü, ayçüçek gibi daha ucuz yağlar karıştırılmıştır. özellikle pamuk yağını farketmesi zor. şu anda 200 liranın altındaki her fiyat şüpheli.

    diğer büyük sıkıntı, mahsülü kısa sürede hasat edip ezilmeden, beklemeden sıkıma sokmak. biz 24-36 saat gibi bir sürede daldan sıkıma sokmayı hedefliyoruz hep. 2-3 günü geçti mi sıkıntı. yağın en aromatik kısmını kaybetmeye başlıyorsunuz, kalan ürün asitlenmeye başlıyor, daneler eziliyor, küflenmeye başlıyor. bu sürenin aslında aynı gün, hatta 4-6 saat gibi olması lazım ama tesisimiz yok, mecbur sıra bekliyoruz. ve 600-700, 1500-2000 dönüm butik, sadece zeytinyağı çalışan üreticiler var, bunlar tüm yevmiyeci ve tesisleri önden kapatıyor.

    edit 3: kalite genelde bir sürü kriteri olsa da oleik asit üzerinden dizem olarak ölçülür. zeytinyağının içerisindeki asit miktarı ne kadar düşükse yağ o kadar kaliteli sayılabilir. dediğim gibi bu üstünkörü bir kriter tabi. genel kabul gören, 1.0 dizem altının nispeten kaliteli yağ olduğudur.

    hasat sonrası dane olarak az bekleme,
    sıkım esnasında sıcaklığın 30 dereceye geçmemesi,
    yağın sıkım sonrası ısı ve güneş ışığına maruz kalmaması,

    dizemi etkiler. tabi ağacın türü ve bakımı da çok önemli.

    soğuk sıkım denen şey aslında sıkım esnasında hamur haline gelen zeytinin sıcaklığı. sıcaklık düşük olduğu için kimyasal reaksiyonu yavaşlatıyorsunuz, aromayı koruyorsunuz. normalde hızlı sıkım olması için, hamurun içinden yağ daha hızlı ayrışsın ve hamur makina içinde akışkanlığını korusun diye 45-60 dereceye kadar ısıtılır. bu da kaliteyi düşürüyor ama üretimi hızlandırıyor.

    edit 4: gıda fiyatlarının genel olarak arkasında ne var, en azından üretici neler yaşıyor biraz daha fikriniz olsun, arada faydalı bilgiler de var.

    süt üzerine

    tarımda glifosat kullanımı

    karpuz nasıl seçilir

    dünyanın en güzel yoğurdu, koyun sütü

    lacaune koyunu

    yumurta ve tavuk üzerine

    yine yumurta üzerine

    biz içinde olduğumuz için alışmışız ama entrylerde görülebileceği üzere 20-30 liralara yağ konuşmuşuz. fiyatlar feci.

  • türk milletindeki şu gerçek yaşından en az 10 yaş daha büyük davranma hastalığına en yakın zamanda çözüm bulunmalı. bizim zamanımızda böyle değildi la. birbirimizin tasosunu, misketini kepip güler eğlenirdik. en fazla tekme tokat birbirimize girerdik ama böyle koca adam gibi dayılanıp büyük laflar etmezdik hiç.

    tanım: ülkemizdeki siyasetçilerden daha seviyeli tartışan çocuklar.

  • `1976 yılı haziran ayında cumhuriyet savcılığından hakimliğe geçmiştim. çaycuma'ya tayin olmuştum. adli tatilden önce göreve başlamıştım. her yeni atananlar gibi adli tatilde nöbetçi kalacaktım. hukuk hakimi arkadaş tatile çıkacaktı. adli tatilde asliye hukuk davalarına çok az bakılır. kadastro davaları adli tatilde görülürdü. bana " iki dava var,ikisi de kararlık." dedi. kadastro davalarını hiç bilmiyorum.ne yapacağım dedim. "davanın kabulüne karar ver,ben tatilden dönünce gerekçesini yazarım" dedi.o kadar süre karar bekler mi,taraflar kararı temyiz edecekler diye itiraz edecek oldum. "bizim mahkemelerde temyiz süresi kararın tebliğinden itibaren başlar,merak etme " diyerek yatıştırdı beni.
    derken günü geldi ,o iki davanın duruşmasını yapıp " davanın kabülüne" karar verdim.adli tatil bitti. hukuk hakimi arkadaşa " kararları verdim gerekçelerini yaz" dediğimde "kararı sen verdin arkadaş,sorumluluk senin kararları gerekçeleri ile senin yazman gerekir" deyip kestirip attı. kadastro davaları uzmanlık işi.ben savcılıktan yeni geçmişim hakimliğe .ceza davası olsa kolay. ama bu davalar öyle değil. meğer arkadaşım bana şaka yapıyormuş. kararları gerekçesi ile yazdı. kararlar temyiz edildi.
    aradan epey bir zaman geçti. çevreye,arkadaşlara,davalara alıştım. asliye ceza mahkemesi duruşmalarını bitirmiş çay içiyordum odamda.hukuk hakimi arkadaşım uğradı. "gözün aydın" dedi. ne için dedim." kararların tasdik geldi" dedi. hangi kararlar dedim." kadastro kararların" deyince hatırladım.kararları yazan o idi ama ben imzaladığım için kararlar benim oluyordu.
    "yalnız nasıl oluyor 9 kiloluk bir dosyayı 14 ayda inceleyip karar verebiliyor yargıtay anlamadım " dedi. bu defa şaşıran ben oldum ; karar sırasında normal dosyalar vardı.aşırı hacimli dosya görmemiştim. ben o kadar kalın bir dosya filan görmedim dedim. "dosyanın büyük kısmı bir çuvalda duruyor,sadece duruşma tutanaklarını ayrı bir dosyaya koymuştuk,taraflar ve vekilleri durumu biliyor" diye cevapladı. merak ettim.yargıtaydan dönen dosyayı gördüm.gerçekten bir çuval dolusu evrak vardı içinde. yargıtayın onama kararını gösterdi arkadaş. o arada eski yazı (arapça harfler) ile yazılmış bir takrir notu düştü.demek ki dosyayı yaşlı bir yargıtay üyesi incelemiş. medeni kanunun kabulünden (1926) önce ölenlerin mirası eski yasaya göre çözüldüğünden (o tarihte bu tür davalar vardı elimizde) eski yazıyı bilen bilirkişimize (müftü) müracaat gerekti. bilirkişi eski harfle yazılmış notu okudu : "dosya çok hacimli,tasdikten başka çare yoktur"

  • sayesinde, kaşıbeyaz'a bu akşama kadar 21 kilo karides göndermem gerektiğini, yoksa bir daha benle iş yapmayacaklarını öğrendim.

    elim ayağım birbirine dolaştı lan. ne yapcam ben şimdi? nerden bulunur bu meret?

  • imar bankası, paranıza her zaman diğer bankalardan daha fazla para verirdi. paranı 1 sene bankada tutarsan 1 liran 2 lira olurdu diyelim...

    önceden planlandığı için olay şöyle oluyordu.. ocak ayında bir kampanya başlatıyorlardı (ocağı salladım) ocak ayında paranı bankaya yatırırsan 1 sene sonra 1 liran 2 lira olacak vs.. şeytan ayrıntılarda gizlidir..

    ocak ayında paranı bankaya yatırdın, kasım ayında bi yaygara çıkartırlardı "banka batacak çabuk paranızı kurtarın" diye.. ee bizim gariban halkımız napıyor? napacak amk gerekeni yapıyor hemen bankaya koşup anaparasını kurtarmaya çalışıyor...

    paranı bankadan kurtarmak istediğin zaman banka memuru ne diyor?

    - efendim paranız 40 gün daha kalırsa faizi ile birlikte çekersiniz...

    doğal olarak sokmuşum faizine diyorsun, paramı kurtarayım.. çünkü cem uzan harika bir şekilde tüm bankada parası olanlara bankanın batacağını söylettirmiş...

    ah ulan motorola kadar olmasa bile bizim millete de az geçirmedin cem uzan...

  • ortada sorun görmeyen yazarlar için şöyle örnek verilmesi gereken olay; araç alıyorsunuz ama herhangi bir durum için yurtdışına çıkmanız gerekiyor ve 1 yıl boyunca aracı garajda tutuyorsunuz. 1 yıl sonra ülkeye dönünce bakıyorsunuz ki bir kanun çıkmış. kanunda deniyor ki 1 yıl boyunca plakasına benzin alınmayan araç trafiğe çıkamaz çünkü şase numarası başka bir araca geçirilmiş olabilir!

    her türlü anayasal hakka aykırı bir tasarıdır... mülkiyet hakkı, iletişim özgürlüğü vs. vs.

    aydınlatma eklemesi:
    - sim kart tak çıkar n'olcak ya, imei kopyalama engeli vs. vs. argümanları sunan arkadaşlar hala olayı anlamamış durumda. burada parasını verip her türlü kullanım hakkına sahip olduğunuz tamamen yasal ürüne "bir kanunsuzluk yapılma ihtimali var" argümanı üzerinden bir regülasyon getiriliyor. ancak getirilen bu regülasyon farklı şekilde de yapılarak "kişilerin anayasal hakları engellenmeden" de düzenlenebilir. insan yaşantısına müdahale eden içerikle çıkan kanunların etrafından dolanarak ya da kendince bir çözüm?! bularak o kanunun yapmaya çalıştığı şeyi altettiğini zannetme ata sporunu bir unutsak şu memleketteki yaşam kalitemiz birazcık artar.

    - halihazırda 7 yıl olan sürede zaten evde duran telefon belli bir zaman sonra teknolojik açıdan geri kaldığı için fiilen kullanılmaz hale geliyor. misal ilk çıkan iphone var bende. hala çalışıyor ama ne uygulama yükleyebilirim ne de doğru düzgün hat kullanabilirim. 7 yıllık sürenin oldukça dramatik bir şekilde 1 yıla düşürülmesi ekonomik açıdan da hala verimle kullanılabilecek cihazların doğrudan çöpe atılması demek oluyor ki bu da ekonomi için zarar verici bir olay aslında.