hesabın var mı? giriş yap

  • çürüme, adalet mekanizmalarının çalışmaması, yeraltı, hasır altı, kanunsuzluk kanunları, şiddet, tecavüz, hırsızlık ve benzeri onlarca suçun tavan yapmasıyla oluşan karanlık durum.
    gökyüzünde projektör ışığını aramaya başladı gözlerim

  • doğal ve aklı selim bir insan hareketidir.

    memleketimin tek bir kedisi tüm arap milletinden daha değerlidir.

    cok da sikimdeydi arapların ölümü, üstelik soykırımmış ne soykırımı lan? adamların ülkesinde müzik festivaline pubg oynar gibi paraşütle inip masum sivilleri öldürüp israil'in size kanka önemli değil ya demesini mi bekliyordunuz?

  • para politikası unsurlarından da biri olan tahvil, açık piyasa işlemlerinde kullanılan bir enstrüman olup, para politikası uygulayıcılarına piyasadaki para miktarı üzerinde kısmi kontrol imkanı sağlar. söz gelimi, ulusal para karşılığında piyasadan tahvil satın alınması piyasadaki ulusal para miktarı üzerinde genişletici etki yaparak fiyatlar genel düzeyinin değişim oranına yukarı yönlü etki yapabilir. bazı kaynaklarda konversiyon olarak da adlandırılır.

  • gerçeklik, insan psikolojisi ve insan beyninin şok edici gücü ile örülü, karmaşık örgüsüyle izleyenin başını döndürüp muhteşem bir sonla biten psikolojik gerilim. ryan gosling kendine hayran bıraktırıyor.

    the world is an illusion.

  • 10 saniye. 400 metrelik bir binadan atladığınızda, yere düşene dek geçecek olan zaman.

    o gün dünya ticaret merkezi'ne gitmişsiniz. büyük ihtimalle iyi bir işte çalışıyorsunuz. geleceğe dair hayaller kurarak evden çıkmışsınız. büyük ihtimalle o sabah, o gün öleceğinizi düşünmüyorsunuz.

    camın kenarındasınız. içeride boğucu bir duman var. aşağı inme şansınız yok. itfaiyenin gelme imkanı yok. helikopterle kurtarılma imkanınız yok.

    o gün öleceğinizi biliyorsunuz artık.

    aşağıdaki insanlara bakıyorsunuz. yalnızca size bakan noktalar görüyorsunuz, o kadar küçükler. 400 metre aşağıdaki insanlar yaşayacak.

    10 saniye. rüzgar yüzünüze vuracak, kulaklarınızda basınç oluşacak. üşüyeceksiniz. muhtemelen yere düştüğünüz an, canınızın yandığını fark edene kadar ölmüş olacaksınız.

    atlamasanız dumandan zehirlenecek, yanacak ya da betonların arasında kalacaksınız.

    ------

    bu korkunç bir psikoloji. ilk olarak "neden ben" dersiniz, kabullenemezsiniz.

    "onca insan varken, hatta karşıdaki binadaki insanlar yaşayacakken neden ben?"

    rüyadaymışsınız gibi gelir. sanki o anı yaşayan siz değilsinizdir. sonra havadaki zehir, ciğerlerinize dolduğu an gerçekle yüzleşirsiniz. o anda, oradasınızdır, karar vermek zorundasınızdır ve hayat size yalnızca bir seçenek sunmuştur; 10 saniye.

    evimde, bilgisayarın karşısında o insanların psikolojisini anlamaya çalışıyorum. sadece düşünmek bile içimi ürpertiyor. beni korkutan şey ölüm değil, bu hayatın bir gerçeği. sadece çok kısıtlı bir an içinde ölüm şeklinize karar vermek zorunda kalma psikolojisi bu. doğduğunuzdan o yana, sizinle birlikte olan yaşama içgüdünüzü kaybediyorsunuz bir anda.

    yapabileceğim en iyi şey, hayatta olmayan sevdiklerime 10 saniye içinde kavuşabileceğimi düşünmek olurdu herhalde. gözlerimi kapardım ve kendimi boşluğa bırakırdım.

    edit: doğrudan benim yazıma atfedilmiş olmasa da, yine de "amerikalılar ölünce duygu sömürüsü, ıraklılar ölünce bir şey yok" gibi düşünenlere birkaç şey söylemem gerek. çaresiz insanların ölümle yüzyüze gelmesi ile ölen insanların nüfus kağıdında yazan vatandaşlıkların bir ilgisi olduğunu düşünmüyorum. hala bu konuda bile nasıl rövanş edebiyatı yapılabileceğini aklım almıyor.

  • sen haksizsin ne diye bu zamanda hastaneye hediye gondermeye calisir ki insan tuhafsiniz gercekten cok tuhaf!

  • evlenirken, benim birikmiş param vardı, damat bey de onun yarısı kadar kredi çekti öyle hallettik her işimizi. ailesi düğün üstü yok yere küslük çıkardı, gelmediler, tek kuruşluk katkı da sağlamadılar, düğüne tek akrabalarının gelmesine de izin vermediler. canları sağolsun dedik geçtik, mutluyduk.

    düğünün hemen ertesi günü tüm takıları bozup eşimin çektiği banka kredisini kapattım. hani diyorsunuz ya, "kendi" akrabalarımın taktıklarıyla.

    bir zaman sonra eşimin ailesi bizimle barışmaya karar verdi, öyle yaptık. söz merasiminde bana bir kolye ve küpe takmıştı, küsünce de geri almıştı annesi, onu tekrar verdi. kırmadım kalbini aldım.

    boşanma sırasında ilk o kıytırık iki takı geldi aklına. geri istedi.

    yine de hiç aklıma, bütün erkekleri şeytanlaştırmak gelmedi. tek iyi örnek görmedim çevremde bu konuda, tüm arkadaşlarımın boşanma davalarında altın savaşları yaşandı, iki taraflı, ben hep kendime baktım. elbette bunların lafını bile etmeyecek adamların varlığına da inandım.

    diyeceğim, iyiyi de kötüyü de cinsiyette aramayın hiç. kimseyi de boşanma dilekçesini görmeden tanıdım demeyin. iyi insan seçmeye bakın. becerebilirseniz.

  • yok abi valla sizden bi numara olmaz.

    paran yoksa yeme diyeni mi ararsın, yok evde yap madem diyeni mi, iskendere o kadar para verilir mi diyeni...

    bakın gençler biz lise zamanında cebimizdeki harçlıkla haftasonu önce izmir hilton otelindeki emperland eğlence merkezine gider ister bowling ister atari oynardık. ardından sinemaya gidip çıkışta da kemeraltında iskender yerdik. hiçbirimiz de zengin değil orta direk memur işçi çocuklarıydık.

    sizi ne hale getirmişler böyle hepiniz alık olmuşsunuz.

  • içme şu zıkkımı diyor her daim validem

    bir gün fakirim yine, dedim anne babamdan bi dal sigara çalsana bana
    dur burada var dedi bir tane al bun, otur dedi bi de çay vereyim sana
    tabi ben şaşırdım validem bana sigara veriyor ve üstüne çay getiriyor
    yine arada evlenmiyormusun diye laf sokmayı da ihmal etmedi

    sigaranın içine patlayan kibritlerden koymuş , ilk dumanı aldım ikinciyi çekerkene sigaranın ucu papatya gibi açıldı,
    ben renk atmış vaziyette beklerken , valide kahkahayı patlattı, aldı sigarı elimden çayı da çekti önümden şimdi sittir git dedi sigara migara yok sana, güzel şakaydı halen validemden sigara isterken özenle takip ediyorum durumu

  • bu adamdaki beyni kuşa taksan ters uçar amk.

    insanda bir gram zeka olmaz mı? olmuyor işte.