hesabın var mı? giriş yap

  • mark elam'a göre postfordizm 3 perspektiften incelenebilir: 1- neo-schumpeterci, 2- neo-smithçi, 3- neo-marxist (regulasyon okulu)

    neo-schumpetercilere göre postfordizm kondratiev dalgalarinin gösterdiği yeni bir yaratıcı yıkımdır. yani yeni tüketim ürünlerinin üretildiği, yeni üretim ve dağıtım methodlarının oluştuğu dönemdir. bu bakış açısına göre postfordizm bir teknolojik devrimdir. (1) daha verimli üretimin sağlandığı, (2) görece maliyetin (relative cost) düşürüldüğü, (3) neredeyse sınırsız arza imkan tanıyan, (4) emek girdisini ise esnekleştiren yeni bir üretim teknolojisine verilen isimdir. bugün 5. kondratiev dalgasinda yaşıyorsak, bu "enformasyon teknolojileri" tarafından yönlendirilen bir çağdır. ve bilginin akışkanlığı ve bu akışkanlığın teknolojiye kattığı artı-değer neo-schumpeterci post-fordizm bakış açısını özetler. toyota paradigması bu teknolojik devrimi en iyi özetleyen örnektir belki de.

    neo-smithçi perspektife göre, postfordizm aşırı iş bölümünün oluşturduğu kitle üretiminin bittiği; ve david harveyin tanımına göre yerini esnek özelleşmenin (flexible speacialization) aldığı yeni bir üretim şeklidir. ama yeni olmasıın sebebi teknolojik devriminden ziyade ortaya çıkardıkları daha insani ve işçiyi özgürleştiren üretim sistemidir. piore ve sable'nin daha çok savundukları bu perspektif daha çok modern dünyanın oluşturduğu ikili bölünmeye (dual divide) vurgu yapar. smith'in teknolojiyi üretimde dışsal görmesi ve üretimi artıran asıl faktörün iş bölümü olduğunu savunmasından esinlenerek neo-smithçilerdir.

    neo-marxist perspektife göre ise post-fordizm kapitalizmin yeniden üretilmesi sonunda ortaya çıkar (reproduction of capitalism). gramsciye atfederek bu üretim sisteminin oluşturduğu hegemonya üzerinde durur. üretim şekillerini neo-marxistler genelde iki şekilde incelerler: (1) birikim rejimi (regime of acculmulation) ve (2) denetim rejimi (modes of regulation). post-fordizm bu bağlamda esnek bir üretim şekli ile hegemonik bir denetim şeklinin kesişimide durur. taylorizmde olduğu gibi insanı hayvansallaştırmasa da, neo-smithçilerin söylediği gibi yeniden zanaati getiren, emeğe değerini veren bir üretim sistemi de oluşturmamaktadır. fordizm'deki işçi-sendika ilişkisi bitmiş, işçinin depolitize olması süresi başlamıştır. toyota paradigması genelleştirilemez ve emekçinin özgürleştiğini kanıtlamaz. işçiyi yeniden köleleştiren bir üretim sistemidir. kapitalizmin sendikaların yükünden ve devlet denetiminden kurtulmasını sağlamıştır.

  • mit'deki (massachusetts ınstitute of technology) araştırmacılar tarafından iki ucundan tutulup kırmaya girişildiğinde, tam olarak 2 parçaya (2 den daha fazla parçaya değil) bölünüp-bölünememesine ilişkin gizemin çözüldüğü makarna çeşidi.

    bir spagetti çubuğunu iki ucundan tutup bükmeye yeltenirseniz ve 2 parçaya ayırmaya çalışırsanız, bu işlemin göründüğü kadar kolay olmadığını göreceksiniz. bunu evde denemek bedava. ki genelde spagetti çubuğu 2 den fazla parçaya (3-4 parça gibi) ayrılacaktır.

    spagetti gizemi olarak adlandırılabilecek bu olay, çubukların 2'ye ayrılmakta direnmesine dair teorik bir açıklama getirmeye çalışan ünlü fizikçi richard feynman'ın bile kafasını karıştırmıştır.

    feynman'ın bu mutfak deneyi, 2005'e kadar yanıtsız kalmıştı. fransa'dan bazı fizikçiler toplanıp, bu süreçte spagetti çubuğuna etkiyen kuvvetleri ortaya koymaya çalıştılar.

    bir spagetti çubuğu, her iki uçtan eşit olarak büküldüğünde, en kavisli olduğu merkezine yakın bir noktadan kırılacağını keşfettiler. bu ilk kırılma, bir snap-back etkisi yaratıyor ve çubuğun daha fazla sayıda kırılmasına yol açan bir bükülme dalgasını ve titreşimi tetikliyordu.

    2006 lg nobel ödülü'nü (lg nobel ödülleri; harvard üniversitesi tarafından nobel'in bir parodisi olarak anlamsız-gereksiz sayılabilecek ve yeniden üretilmeyecek, üretilmemesi gereken bilimsel çalışmalara verilen ödüllerdir- https://g.co/kgs/wu8uvd) kazanan teorileri, feynman'ın yap-bozununu çözmüş görünüyordu. ancak geriye cevaplanması gereken bir soru kaldı: spagetti ikiye hiç ayrılamaz mıydı?

    sorunun cevabını mit'deki araştırmacılar verdi. yayınladıkları makalede, araştırmacılar, hem bükerek hem de kıvırarak, spagetti'yi ikiye ayırmanın bir yolunu bulduklarını gösterdiler. yüzlerce spagetti çubuğu ile deneyler gerçekleştirdiler, çubukları özellikle bu amaç için ürettikleri bir aparatla kıvırıp, büktüler. ekip, eğer bir çubuk belli bir kritik dereceye kadar kıvrılıp daha sonra, yavaşça ikiye bükülürse her şeye rağmen 2'ye bölünebiliyordu.

    araştırmacılar, sonuçların, kırık oluşumuna dair bir iç görü geliştirmek ve çok lifli yapılar, nanotüpler, hatta hücrelerdeki mikrotübüller (mikrotübüller, hücre iskeletini oluşturan yapılardan olup, reseptörleri tutarlar veya serbest bırakırlar. protein yapıda olup, uzun, içi boş silindirik yapılardır- https://g.co/kgs/lwe6us) gibi diğer çubuk benzeri materyallerdeki kırıkların nasıl kontrol edileceği gibi mutfak dışı uygulamalarda kullanılabileceğini belirtiyorlar.

    http://news.mit.edu/…fice/files/crack-control-1.gif

    yukarıdaki gif'te gösterildiği gibi, deneyler (yukarıda) ve simülasyonlar (aşağıda) spagetti'nin iki veya daha fazla parçaya nasıl bölünebilineceğini gösteriyor.

    araştırmacılar, bazı manuel testler yaptılar ve sonunda spagettiyi gerçekten sert bir şekilde kıvırıp ve uçlarını bir araya getirdiklerinde (bükme işlemi) bunun işe yaradığı ve iki parçaya ayrıldığını gösterdiler. şunu belirtmeden geçmeyelim; çubuğun ilk başta gerçekten güçlü bir şekilde kıvrılması gerekiyor.

    araştırmacılar, olayı otomatiğe bağlamak amacıyla, yüzlerce spagetti çubuğunu kıvırıp bükmek için bir cihaz kullandılar ve tüm parçalama işlemini bir kamerayla saniyede bir milyon kareye kadar kaydettiler. sonunda, spagetti'yi neredeyse 360 derece kıvırarak (döndürerek) , ardından iki ucu bükmek için yavaşça bir araya getirerek, çubuğun tam olarak ikiye kırılabildiğini gördüler. kullandıkları spagettiler barilla no: 5 ve barilla no: 7 idi. bu iki spagettinin çapları biraz farklı olmasına rağmen ikisinde de bunun işe yaradığını gösterdiler.

    aşağıdaki gif'te bu ikiye bölünmeyi görebilirsiniz.

    http://news.mit.edu/…fice/files/crack-control-2.gif

    araştırmacılar, bu kıvırma-döndürme işleminin çubuğu ikiye bölmesine dair bir matematiksel model geliştirmeye çalıştılar.

    kıvırma işleminin, çubuk bükülürken yayılan kuvvetleri nasıl etkilediğini araştırdılar. 10 inçlik bir spagetti çubuğunun ilk önce yaklaşık 270 dereceye kıvrıldığı ve daha sonra büküldüğü takdirde, iki etki nedeniyle 2'ye bölünebildiğini gösterdiler. bunlardan ilki snap-back diğeri ise twist-back etkisidir.

    çubuğun büküldüğü yöne zıt yönde olan eski şeklini geri almasını ifade eden geri bükülme kuvveti olan snap-back etkisi, çubuğun kıvrılması durumunda zayıflar.

    twist-back etkisi ise çubuğun orijinal düz durumuna geri gevşeme isteğini ifade eder. çubuktan enerjiyi serbest bırakan bu etki, ek kırılmaları önler. yani çubuk bir kez bozulduğunda, hala bir snap-back etkisi var çünkü çubuk düz olmak istiyor, ama aynı zamanda kıvrılmak da istemiyor.

    snap-back etkisi, çubuğun ileri geri titreyeceği bir bükülme dalgası yaratırken, twist-back de çubuğun ileriye ve geriye doğru sarmal olarak kıvrılacağı (türbüşon şekli gibi) bir dalga yaratır. kıvrılma dalgası, bükülme dalgasından daha hızlı hareket eder, bu da enerjiyi dağıtır, böylece sonraki kırılmalara neden olabilecek ek gerilim birikimleri oluşmaz. böylece çubuk 2'den fazla parçaya ayrılmaz. yani 2 parçaya ayrılabilir.

    burada snap-back'i kısaca geri bükme etkisi, twist-back'i de geri kıvırma etkisi olarak düşünebilirsiniz.

    kafa karıştırmamak adına twist'in yani kıvrılmanın aynı eksen etrafında (x ekseni) bir nevi çubuğu döndürme demek olduğunu, bending'in yani bükmenin de çubuğu ters eksende (y ekseni) bükme yani bir nevi çubuğu kırma işlemi olduğunu unutmayın.

    başta önemsiz gibi gözüken bu deneyler, belki ileriki araştırmalar için ve başka buluşlar için temel oluşturabilir, ne de olsa hiçbir bilgi gereksiz değildir.

    kaynak: http://news.mit.edu/…ystery-0813#separator-comments

  • bir keresinde zombiler üstüne 10 dakikadan fazla konuşarak gerçekleştirdiğim bir salaklık.

    millet bardak düşürür, kekeler, midesi bulanır filan. şirin bile gözükebilir çoğu insana,
    ben ne yapıyorum?

    zombiler...

  • yıllarca bu düşünceyi savundum. türkçecilerle çatıştım hatta konu hakkında dergilerde uzun yazılar yazdım.
    gagavuzca'da modern diller arasında "ğ" sesinin olmadığı konusu ile iddialarımı delillendirmeye çalıştım.

    ne işe yarıyordu aslında g sesi ile alakası olmadığı halde adına yumuşak g dedilen bu ses ya da sessiz? ne yapıyordu bu densiz?

    kendinden önce gelen sesli harfi ikiletiyor ya da iki buçuk nefes uzatıyordu. peki biz de bunu yapsak olmaz mıydı?
    mesela daaa, yazsak dağ yerine.
    ya da yaaamur, yazsak.
    aaaa, yazsak ağ yerine...

    saaalık, yazsak sağlık yerine.

    aaaalama yazsak ağlama yerine...

    olmadı. yıllar sonra anladım ki "ğ" arap harflerinden vazgeçerken türk dilcileri tarafından bulunmuş en müthiş ses ya da sessizliktir. söylemekten çok yazmayla ilişkilidir. gagavuzca yerine anadolu türkçesi ile ilintilidir. orta asyadan getirtdiğimiz gırtlağın türküyle, deyişle harmanlanmış halini yazıya geçirirken sağlıklı geçirme biçimidir.

    çölün hırıltılı sert gırtlağından yumuşak gırtlağa geçişin, dil evriminin kanıtıdır. kendinden önce gelen sesli harfi uzatmakla kalmaz hafifçe de keser. hiç bir zaman daaa ile dağ aynı yumuşaklık ve kesinlikte değildir mesela.

  • lan hepimizin annesi patates yemeği yapmıyor mu, hepimizin babası sabun azalınca içine azıcık su koymuyor mu? ne kadar bohem ne kadar ıssız adam olabilirsiniz ki?