ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
ünlü filozofların ege kıyılarından çıkması
-
ilk entryden itibaren baktım ve daha evvel pek değinilmediğini gördüğümden birincil sebebini şu şekilde özetleyeceğim basit olaydır.
yunan yarımadasının en eski halkı akalardır. m.ö. 1300'lerden itibaren avrupa anakarasında baş gösteren kıtlık nedeniyle önce iliryalılar doğu avrupa'dan güneyde italya civarına ve balkanlar'dan da dorlar, güneyde yunan yarımadasına göç hareketi başlatır. batıdan doğuya başlayan 200 yılı aşkın geniş çaplı göç hareketiyle birlikte gerek akalar, gerek dorlar ve gerekse egedeki ada uygarlıkları egenin karşı tarafına yayılım gösterirler. akalar dorlara göre daha az savaşçı olan ve özgür düşüncenin egemen olduğu, düzenli orduları olmayan polis(şehir devleti)lerden ibarettirler ve ege kıyılarında antik dönemin en güzel şehirlerini inşa ederler, anfi tiyatrolar kurarlar. ve günümüze güzel tarihi miraslar bırakırlar. lakin bu ege şehirlerinin önemli bir kısmı da yine dorlar ve çeşitli ada uygarlıkları tarafından kurulurlar.
bu arada az evvel bahsettiğim göç dalgası o dönemde bilinen dünyanın neredeyse 1/5'ini kapsar ve olay hititler'in zayıflayıp yıkılmasına değin sürer. bu devasa kavimler göçü kitabi bilgi olarak dor istilası, ege göçleri veya deniz kavimleri göçü olarak geçer. yeni yaşam kaynakları bulma çabasındaki bu hareket yalnızca 2 asır içerisinde tarihe şu kilometre taşlarını hazırlar.
doğuya ve güneye gerilemek zorunda olan hititler'in ramses ile savaşı ( mö 1274'te kadeş savaşı), ardından 100 yıl içerisinde zayıflayarak yıkılması, okur yazar oranının düşmesi ve yazının kullanımının azalmasıyla başlayan karanlık çağ.
akaların komşu ülkelerine yayılmasının bir sonucu olarak truva savaşı, yunan mitolojisinin gelişmesi.
ilerleyerek mısır'a kadar giden deniz kavimlerinin m.ö. 1225'lerde mısır önlerine kadar gelerek en sonunda firavun merneptah tarafından mağlup edilmeleri. merneptah'ın bu savaş anısına yaptırdığı bir zafer steli yaptırır ve stelin son iki satırında, önceden kenan'da(filistin toprakları), aralarında aşkelon, gezer, yanoam ve israil halklarının da bulunduğu birçok halka karşı kazanılan zafer aktarılmıştır. ilk kez siyasi bir güç olarak israil adı tarihe yansır.
fazıl say
-
"hadi bi takla at oyna göreyim", "askerlerin kurtulmasına sevinemedim", "ananı da al git", "türkiye'de işsizlik olduğuna inanmıyorum", "ittihat ve terakki zihniyeti sürüyor", "gücü olan doğalgazı kullanacak", "700 tl işçiler için nimettir", "işkence konusunda hamdolsun ülkemizde sorun yoktur", "batı'nın ahlaksızlığını aldık", "ben zaten kadın erkek eşitliğine inanmıyorum", "ölmek madencilerin kaderinde var", "karl marx'ı tarihten sileceğiz", "dindar cumhurbaşkanı seçeceğiz", "hatamız tekel işçilerine merhamet etmek", "dinlenmek istemiyorsanız konuşmayın", "hükümetle zıtlaşan belediye iş yapamaz", "askerlik yan gelip yatma yeri değil", "önemli olan boy değil soy", "hem laik hem müslüman olunmaz", "manşetle gelen manşetle gider", "köşe yazarları az yazarsa ülke huzur bulur", "bize karşı çıkan kanı bozukları tahlil etmeli", "alkol içmeyin üzüm yiyin", "rabbime sordum cleveland dedi", "artistlik yapma lan", "sanki ilk defa maden kazası oluyor", "baykal ve bahçeli'yi ağzıma almam", "gensoru da artık bu ülkede yalama oldu", "polisin kullandığı gaz sağlığa zararlı değil", "şimdi iş daha kolay 5 çocuk bile olur", "nereden bileyim sevindiğini", "bize akp diyenler edepsizdir iftiracıdır", "aziz nesin konuşmasaydı baban ölmezdi", "ben arkeolojik bir inceleme yapıyorum", "aşırı doz sütten rahatsızlanmış olabilirler", "biz teröristmiyiz biz marksistmiyiz leninist miyiz", "kızlar okuyunca erkekler evlenecek kız bulamıyor", "feminizme davetiye çıkarmamak gerekir", "turk sehitlikleri duzmece", "ateist dinsiz bir gençten kimseye fayda gelmez", "bisiklete binin benzin gerekmez" ...
halkla düpedüz kafa bulan bir zihniyete çok güzel bir tepki vermiştir.
(bkz: anladığı dilden konuşmak)
kız rahatsız olmasın diye güzel kıza bakmamak
-
gece, önden yürüyen kadın rahatsız olmasın diye hızlı adımlarla onun önüne geçmekle kardeş bir eylemdir.
her ne kadar bir keresinde bu eylem sırasında kadın onu kovalıyorum sanıp koşarak en yakın apartmanın kapısına sığındıysa da ben prensiplerimden ödün vermiyorum ve aynı şekilde yapmaya devam ediyorum.
(bkz: ooo erdem timsali de burdaymış)
edit: umut sarıkaya'nın böyle bir şeysi varmış, kendisinin tarzını çok beğenirim lakin söz konusu yazısını/karikatürünü görmemiştim, bu olay kendi başıma geldi ondan yazdım. bilen varsa umut sarıkaya tespitinin linkini atarsa sevinirim.
house m.d.
-
3 kere baştan sona bitirdiğim, dünyada en çok kıskandığım karakterin dizisi.
"kim ne der korkusu sıfır bir insan olmak
mesleğinde en iyisi olmak
kimseye ileride işime yarar mı diye yalakalık yapmamak"
bütün bunlar house'un çizilen karakteri ama bunun dışında bir özelliği ise ayrı bir hayranlık konusu
ilk olarak cameron, "beni neden işe aldın" diye sorar. uzun süre kızı süründürür ve sonunda açıkça söyler "çünkü güzelsin". cameron hemen triplere girse de baktı ki saçmalıyor daha da açıklar. "güzelsin, istesen zengin bir koca bulurdun, vücudunu sergiler dünya para kazanırdın, hayat boyu insanlar peşinde koşabilirdi ama sen bu güzelliğine rağmen okuyup doktor oldun" bu repliği ezberden öyle yazdım ama ana fikir bu.
bu açıdan bakınca foreman ve chase için de mutlaka benzer bir fikri olduğu açık.
foreman siyahi, sabıkası olan, okulunu dereceyle bitirmiş bir adam. house, ırkçı değil ancak karşısındaki insanın bir şeyleri başarmış olmasına saygı duymuyor, başarmaması için bir sürü olumlu olumsuz sebep arıyor ve bu sebeplerin onu tatmin etmesi gerekiyor.
chase, babası çok zengin ve yakışıklı bir doktor. yine onun da doktor olması için bir neden yok. ömür boyu kız peşinde ferrari binecek bir adam. bunun yerine doktor olmayı tercih etmiş ve house, bu sebepleri tatmin edici buluyor.
bütün insanlık olarak hep şunu hayal ediyoruz "ay inşallah ihtiyacı olana gider". house ise ihtiyacı olana değil ihtiyacı olmadığı halde onu isteyene imkan veriyor. bu fikir kimin fikriyse büyük hayranlık duyuyorum.
tüpü tek başına dış kapıdan mutfağa alan kız
-
bunu yaparken sol omzunda da 19 litrelik damacana taşıyorsa evleneceğim kızdır.
not: bıyık konusuna değinmiyorum, bazılarına yakışıyor.
not 2: bademse olmaz ama.
türklerin bulgaristan'da anadilde eğitim hakkı
-
türklerin bulgaristan'da anadilde eğitim hakkı yoktur, türklerin bulgaristan'da anadili öğrenimi hakkı vardır. türkçe dersleri kırcali, razgrad gibi türklerin yoğun olarak yaşadığı şehirlerde haftada 2 saat seçmeli ders olarak okutulur.
köpek
-
bizim köpeğin kafasındaki oyun sevgisi ve oyuncak sevgisi eşit. en sevdiği oyun "çekiştirme". yani o ağzında bir şey tutsun sen çek, o da çeksin. oh bayılır. hırıl hırıl. ama öte yandan en sevmediği şey de "oyuncağını kaybetmek". oyuncağını eskaza sen önce eline alıp saklarsan geri istemek için yapmayacağı şey yok. hatta artık sen bir şey istemeden peşin peşin pati veriyor oyuncağını almak için. alıyorsun hemen patisiyle kolunu tutuyor. ortaya çıkan manzara daha çok "bak dostum istersen güzellikle ver" tarzı ama içinde fırtınalar kopuyor aslında. oyuncağı verdin mi de alıp kaçıyor yarım saat vermiyor.
o yüzden ağzına oyuncak kemiğini alıp çekiştirme oynamak istediğinde yanıma yaklaşıyor. istediği şey benim onu çekmem. ama hamle yaparsan da anında geri çekiliyor. çünkü kaybetme korkusu devreye giriyor. başlarda böyle "kaptım kapamadım", "aldım alamadım", deyip koşturmacalı bir macera yaşıyorduk. e ben de zamanla öğreniyorum bazı şeyleri. ben de artık hamle yapmıyorum. nasılsa kaçacak diye.
o yüzden istanbul'da bir apartman dairesinde zaman zaman şöyle bir manzara yaşanıyor: bir adam ve ağzında oyunca kemik olan bir köpek karşı karşıya kımıldamadan birbirlerine bakıyorlar. köpeğin ağzında kemik. arada hızlıca sağa sola göz atıyorlar sonra yeniden birbirlerine bakmaya devam ediyorlar. iki taraf da hamle yapmanın en kötü hamle olduğunun farkında. öyle karşılıklı gergin bir bekleyiş. bu şekilde gün batıyor.
iki kişiyle meksika açmazı olmaz diye düşünürdüm ama oluyormuş meğer.
en vahim covid-19 vaka artışının türkiye'de olması
-
coronayı bilerek 21bin vatandaşı umreye gönder. gelen virüsleri 7 bölgeye dağıt. ardından minareden dua ettir.
edit: ve tüm önlemler alındı de, her akşam.
aa
bizimkiler'den unutulmaz replikler
-
''sevim ko$ katil geldi ''
ssg
-
cekinme abim.. cekinme "özür dilerim" de.. biz eglenceli bir sey hazirladigimizi sanmistik ama oyle olmadi de.. farkinda olmadik ama sizi bir "hic" yerine koymusuz de.. sözlügü ciddiye almanizi size pahaliya ödettik; üzgünüm de.. kücültmez bu seni.. en azindan yazdigin son yazi kadar olmaz.. daha kötüsü de nazarimda olamaz. yok gitmez, etmez degil, gider abi. ben bu kadar gerizekali yerine konmadim, sen koydun beni. helal olsun.. simdi sen yine toplanip gerrain filan deli gibi gülüyorsundur biz boyle delirince ama durum bu.
bir de belirteyim; saka baskadir, insanlari ciddiye almamak, gerizekali yerine koymak cok baskadir.
sozlukteki duraganlik baska bir konudur, varolan gücünüzün arkasina aldiginiz yetki ile insanlarla eglenmek, cok baskadir.
bunlar birbirlerinden farkli konular..
"özür dilerim" de.. kurtarmaz ama keser atar pek cok seyi. en azindan bu kadar bir "sey" iz biz abi. on bin kisi degil, okuyan, eden, üzülen, sevinen.. binlerce insan.. duygular bunlar.. ayip abi, inan bana ayip.
ama sunu da bilyiorum. boyle, yüzde yüz, binde bin "sacmalik" oldugu kesin olan bir konu dahi, bir süre sonra tersine dönecek "abi bir de olayin su yüzü var ama"cilar cikip sizin bu sakaniza destek olacaklardir, sözlük bu. hicbir düsünce, yüzde yüz salakca dahi olsa ancak bir süre bir tarafta kalabilir. onlara filan da aldanmayin diye bunlari yaziyorum; yaptiginiz ayip, hcibirinize yakistiramadim, bir tek kerizlenmeyi kendime yakistirdim. hakettim bunu ben, burasini gereginden fazla önemseyerek.. eni sonu senin bir "del" tusuna basar benim onlarca saat üzerinde durup yazdigim yazilar, entryler, onlar bunlar..
bir yerde haklisin kesinlikle de.. aci geliyor o gercek bize.
fatih terim
-
skordan, herşeyden bağımsız söylüyorum, çok rahatsız edici bir kibri var. herşey kontrolüm altında havalarındaki rahat görünümünün altında hikmet karaman'a laf sokmaya çalışıyor:
"hikmet hoca tabi uzun konuştu, bizim yerimize de konuştu, maçı anlatmaya gerek yok sağolsun".
yani şunu diyor, hikmet kırk yılda bir maç kazandı, keyifli keyifli maçı anlatıyor.. olabilir ağam, niye takıyorsun? koskoca fatih terimsin, hikmet karaman'ın övünmesinden, gerinmesinden nasıl gocunabilirsin? kayserispor tesadüf kazanmadı, uzun zamandan beri izlediğim en iyi anadolu takımı performansını gösterdi. kayseri'nin ekstradan iyi oynaması, hikmet'in kendini övmesi, senin o kadar da kötü olmadığına dair de bir sonuç yaratır, neden rahatsızsın?
rahatsız çünkü fatih terim kendinden başka birilerinin kazanmasını, kendinden başka birilerinin övünmesini, eseriyle gurur duymasını, abartsa da keyfini çıkartmasını olgunlukla karşılama gücünden yoksun bir çocuk egosuna sahip.
kinder çikolatası yerine gerçek yumurta koyan baba
-
asla bir battaniye içine michelin maskotu koyan baba değildir.
efenim bilen bilir,eskiden kamyonların üzerinde süs niyetine michelin maskotları takarlardı.
amcamın kamyonundaki süs bi şekilde bizim eve geliyor.
derdimi tam anlatamasam da şöyle bir şey ;
http://2.bp.blogspot.com/…elin-lastik-adam-foto.png
ben bebekken bana göz kulak olan babam,o sırada merdiveni süpüren anneme bi şakar yapar.
sarılı olduğum battaniyenin içinden beni çıkararak michelin maskotunu güzelce yerleştirir.merdivene çıkarak "-ulan bu çocuk ne çok ağlıyo bee !" deyip maskotlu battaniyeyi merdivene doğru fırlatır.annem de ne yapsın çığlık,feryat figan...
bu ne ki amk...
dilan polat
-
salaklık eninde sonunda kaybettirir işte, bir dümen tutturmuşsun, yedi sülaleni kurtaracak parayı öyle yada böyle bulmuşsun, ne mal gibi milletin gözüne gözüne dolarları, hayatını sokarsın. vizyonsuzluk işte kendin için yaşa lan hayatını her zaman, gösteriş için değil.