hesabın var mı? giriş yap

  • aynı zamanda temel karamollaoğlu'na "ben sizi dinlemek istemiyorum" diyen kadındır. e sen dinlemek istemiyorsun da başkan seni niye dinliyor?
    peki şu yaptığın çıkışı erdoğan'a yapabilir misin?

  • ucuzunu almayın ne çıkacağı belli olmuyor. ailem almış yaklaşık bir litre. üzerinde leylak yazıyor ama bildiğin misk yağı kokuyor. kendimi günahsız hissediyorum şu an.

  • 11 yıl olmuş burada yazmaya başlayalı. birçok insanla tanıştım, çok yazdım, çok okudum ve en önemlisi çok şey öğrendim.

    bence öğrendiğim en önemli şey özetle şu: "el sikini görmeyen kendindekini keser sapı zannedermiş."

    bir konuda çok heyecanlandığımda, o konuyu bir tek kendim bildiğimi ya da en iyi bildiğimi sandığımda ekşi sözlük'e bakıp boyumun ölçüsünü aldım. benim bilmediklerimi bilen, bildiğimin farklı yönlerini bilen ya da konuyu hiç anlamadığımı hissettiren o kadar çok entry gördüm ki. rahatladım artık, keser sapımı çıkarıp çıkarıp göstermiyorum.

    bu rahatlığa da alıştım üstelik. biri saçma sapan bir şeyler yazdığında, nasılsa daha çok bilen, daha doğrusunu bilen, bunu daha düzgün anlatan birinin gelip düzelteceğinden, uyaracağından, doğrusunu yazacağından (ya da belki çoktan yazdığından) o kadar eminim ki, sallamadan geçiyorum. bu da güzel bir şey.

    gel gör ki bu günlük hayatıma da yansıdı. bu aralar kafamı yoran bu. yeni insanlarla, hele de ekşi sözlük dışından insanlarla diyaloga girmekte zorlanabiliyorum bazen.

    misal biri heyecanla bir şey anlatmaya başlıyor. bi şey öğrenmiş, bi şey fark etmiş ve çok emin ortamdakilerin bilmediğinden. hani bakıyorsun, troll de değil. bütün içtenliğiyle anlatıyor. uzun metrajlı çaylak entrisi gibi. bitmiyor da. konuşuyor, konuşuyor, sonra birileri katılıyor, konuşuyorlar, konuşuyorlar... kimse gelip gazlarını da almıyor. o aslında öyle değil ya da onun bu boyutu da var diyen kimse çıkmıyor. alışmışım ya, bekliyorum ben de. sonra dinlemeyi de bırakıyorum.

    yaşın ilerlemesinden kaynaklanabileceğini de düşünüyorum bazen, ama yok. o bahsettiğim ortamlardaki insanlar da aynı yaşta. eee?

    üstüne bir konuda bir şey anlatma heyecanıyla dolduğumda, bunu hemen buraya yazıp rahatladığım gerçeği de var. fıldır fıldır dolanmıyorum, kimi yakalasam da kime anlatsam diye. ben burada anlatıyorum. anlattığım birinin ilgisini çekerse okuyor, çok ilgisini çekerse mesaj atıyor da üstüne konuşuyoruz. hiç ilgisini çekmeyen bakmadan geçiyor. sırf bir şeyi anlatmak için yanıp tutuşuyorum diye kimsenin zamanını almıyorum, kimseyi bıktırmıyorum... ama gel gör ki artık kimseye de bir şey anlatmıyorum.

    bir sonuca vararak bu entriyi bitirmeyi çok isterdim. ama açıkçası ben de sonucu bilmiyorum.

    e onu yapamadıysam başka türlü bitireyim: bunca zamanda farklı birçok konuda keser saplarını buraya koymuş ve gazımı almış herkese teşekkür ederim.

  • (bkz: #146198636)

    yarı finaller oynanmadan önce finalde olası arjantin-fransa eşleşmesinde iki takımın da dezavantajlarını yazmıştım, tekrar özet geçmek gerekirse;

    "fransa;

    - iki dünya kupası üstüste kazanmak çok zor bir olay, bunu en son 1958-1962'de brezilya başarmış ki o dünya kupasında oynayanlardan hayatta kalan insan bile sayılı. büyük mental sınav.

    arjantin;

    - 86'dan beri süregelen 36 senelik dünya kupası laneti ve maradona'nın messi üzerindeki gölgesi var, yine büyük mental sınav."

    kadrolara bakıyorum, iki takımın da oynadığı takdirde maçı tek başına alacak birer büyük süper yıldızı var, iki takımın da tecrübeli oyuncuları var, iki takımın da genç, henüz piyasa değerini tam bulmamış ama üst düzeyde potansiyelli ve maçta ciddi heyecan yaşayıp ayağı titreyecek oyuncuları var, iki takımın da oyun gücü benzer, hayatımda bu anlamda gördüğüm en dengeli final maçlarından biri.

    bunun dışında messi konulu;

    (bkz: #146331123)

    gelmiş geçmiş en büyük oyuncu tartışmalarını reel parametreler üzerinden "yüksek oranda" bitirecek bir maç olması sebebiyle futbol tarihini değiştirebilecek kadar önemli bir maç. bu maç sadece messi'nin maçı değil, aynı zamanda cristiano ronaldo'nun ve maradona'nın da maçı, 30 senelik bir hesap burada kapanacak, bu anlamda en azından benim izlediklerim arasında şu ana kadar gelmiş geçmiş en önemli futbol müsabakası olacak.

    maç ne olur?

    şimdi her parametre birbirine bu kadar yakınken bu maça taktik, teknik kasarak galibi tahmin etmek imkansız, bu maç gerçek bir rus ruleti, olasılıklar tamamen yüzde 50-50, maçın skorunu iki faktör belirleyecek;

    1- süperstarların performansı,
    2- şans faktörü.

    böyle maçlarda yapılacak bir hatanın affı olmaz, tek bir gol elmas değerindedir ve telafisi zor olur. yine de işin tekniğine girecek olursak;

    fransa'nın bu maçta ciddi zaaf olabilecek bir durumu var, o da tchouameni'nin savunma anlamında arkada çok yalnız kalması. son 2 maçta ne rabiot ne fofana arkada 6'laşıp şuameni'ye destek veremediler, ortasahayı dolduramadılar, tchouameni de bir kante olmadığından mütevellit fransa ileride top kaybı yaşadığında rakip ortasahayı hızlı bir şekilde geçip fransa'nın birinci bölgesine rahatlıkla top taşıyabiliyor, fas ve ingiltere bu zaafı kullanamadı ancak arjantin geçişleri iyi yapan bir takım ve ileride messi gibi bir adam var, fransa cephesi fas'a verdiği geçişi arjantin'e de verip birinci bölgesinde bu kadar topla oynatırsa çok sıkıntı yaşar o maçta, bu anlamda ya daha önde bir savunma çizgisiyle maça çıkmalı, ya da tchouameni'nin yalnızlığına bir çare bulmalı, özetle arjantin ortasahası fransa'dan üstün görünüyor ve böyle maçlarda ortasaha direnci çok önemli.

    arjantin cephesinde net bir zaafiyetten bahsetmek biraz zor, o yüzden boş konuşmayacağım.

    velhasıl bence;

    - bu maç arjantin vs fransa maçı değil, messi vs mbappe maçı. hangisi daha iyi performans gösterirse takımı alır maçı.

    - öne geçen takım yüzde 80 olasılıkla bu maçı alır.

    tarihin en önemli futbol müsabakası olduğu fikrimi tekrarlayayım, fransa'yı destekliyorum, ancak fransa 60 senedir başarılmamış bir şeyi başarıp iki dünya kupası üst üste alabilecek bir takım mı diye sorduğumda biraz boşlukta kalıyorum ve sanki istatistiksel olarak arjantin alır gibime geliyor, bakalım ne olacak.

  • büyük büyük halam derdi ki, depresyon kapıdan girince asalet bacadan kaçarmış. can sıkıntısından girilen her kuaför salonuna yazılmalı bence bu. ben bi gün lepiska saçlarımla gittim kuaföre, nasıl olacak sorusuna "valla bilmiyorum ya o arayacak ya da bu iş burda biter!" diye cevap vermişim düşün. "hanfendi onu sormuyorum, saçınız nasıl olacak?" sorusuna ise, "biraz kısa." diyebiliyorum sadece. ağlarken yol bile tarif edemem de. dünya umrumda değilken kısalığın karşılığı üç günlük dünya iken "katlı küt olsun bari..." diyorum. kesim işlemi başlıyor: bi terslik hissediyorum hafiften ama yarısında da çıkamam. gözlerim geride bıraktıklarıma sabitlenmişken salma hayek gibi girdiğim kuaförden ibrahim toraman olarak çıkmanın acısı taa yüreğime saplanıyor... (bkz: entry'e ara vermek)

    bu olay, arkadaşlar arasında o kadar alay konusu olmuştur ki, şanlı tarihime birinci toraman vakası olarak geçmiştir. evet bildiniz, ikincisi de olmuştur. hala arada bir hava topuna çıkma hissiyatım bundandır.

  • baska basliklarda da defaatle yazdim, afgan isgalci akini durdurulmazsa modern kavimler gocu sonucunda ulke ve medeniyetler yikilacaklar. bugun sayisi milyonlara ulasan afganlar sebebi ile turkiye cumhuriyeti'nde hic bir vatandasin tam anlami ile can emniyeti kalmamistir.

    yarin cok gec olacak.

  • chinese restorantlarda sushi satilmamasi gerektigini bilmeyen ana-kiz icerir.

    bi ogrenemediniz, sushi cin degil japon mutfagi. -10000 ile ugurlayalim kendilerini