hesabın var mı? giriş yap

  • telefon çalar. arayan kişiye bakılır. arayan baha dir.
    telefon "naber lan sığır siki" diye açılır..
    karşıdan gelen "senin azğına sıçarım ulan eşekoğlueşşek" cevabina çok şaşırılır.
    "pardon baba ya bi arkadaş sandım seni" denir. yerin dibine girilir.
    sonrasında telefon kapatılınca telefondaki baba ibaresi babam olarak değiştirilir.
    hayvanlık ise bakidir

  • mesele 1 milyon bisikletin dağıtılması değil, bu bisiklete binecekler için yollar yapılması, etrafından geçecekler için farkındalık yaratılmasıdır. sağlık bakanlığı bu konu ile ilgili olarak güzel bir iş yapmaya çalışıyor ama bu süreci başlatmadan daha çok yol alınması gerekiyor.

    40 ülkeyi gezip, türkiye'ye geldiğinde trafik kazası sonucu ölen fransız bisikletçinin haberi daha tazeliğini koruyor. hazır sağlık bakanlığı da bu konuda bir adım atıyorken bu tip durumların tekrar yaşanmaması için radikal kararlar da almak gerekiyor.

    fransız bisikletçi hayatını kaybetti

  • ingiliz devrimi'nin niteliği konusunda muhtelif görüşler söz konusu olsa da genel anlamda hareketin hüviyetini iki temel anlayış üzerinden yorumlamak mümkündür. bunlardan ilki; mevzubahis değişimin püriten bir devrim yani dini farklılıklardan yol çıkılarak başlatılan bir hareket olduğunu savunurken, bir diğer görüş ise bunun sınıf temeline dayanan bir burjuva devrimi olduğunu iddia eder. 1485 yılında çifte güller savaşı'nın akabinde tahta çıkan tudor hanedanı döneminde ingiltere, hızlı bir kapitalistleşme sürecine girmiştir. bu dönemde yaşanan bir başka önemli gelişme de ingiltere'nin katolik kilisesi'nden yani papalıktan kopmasıdır. işin dini boyutu bir tarafa bırakılırsa ülkedeki tarıma uygun toprakların %20'sini elinde tutan kilisenin roma'dan ayrılmasıyla beraber tudorlar, hazineye ek gelir elde etmek adına bu toprakların ivedi bir biçimde özelleştirilmesini sağlamış ve bütün bu gelişmelerin ortaya çıkardığı sonuç, kaçınılmaz bir şekilde ingiliz burjuvazisi'nin güçlenmesi olmuştur. binaenaleyh gelişen burjuvazinin ve onun kalesi olan parlamentonun, velinimetleri olan tudor hanedanını desteklemesinde herhangi bir beis de bulunmamaktadır. ahvalin bu şekilde hasıl olduğu bir ortamda ingiltere, öz kaynaklarını yabancı bir gücün kontrolünden kurtarmasıyla beraber dünya ticaret egemenliği konusunda ispanya ile kıran kırana bir savaşa girmekten de çekinmemiştir. ancak kraliçe 1. elizabeth'in ölümünün ardından tahta çıkan stuart hanedanıyla burjuvazi arasında muhtelif konularda pek çok fikir ayrılığı söz konusu olunca meşhur 1640 devrimi gerçekleşmiştir. bu kısa anlatının bize gösterdiği, devrimin sınıf ve ekonomi temelli olduğu olsa da bütün bu hadiseler silsilesindeki dini öğeler de göz ardı edilmemelidir.

    ingiliz devrimi'nin aşamaları

    kraliçe elizabeth'in ölümün ardından ingiltere tahtına 1. james adıyla çıkan iskoç kralı 4. james, kendinden önceki ingiliz krallarının parlamento ile paylaşmış oldukları iktidarın tümünü kendi elinde toplamak istemektedir ve bu istencin içerisinde tabii olarak dinin denetimi de vardır.
    püriten devrim görüşüne göre iç savaş ve bunun sonucunda ortaya çıkan ihtilal; ingiltere'nin inancı ile alakalı bir temsil sorunudur. yani kimi bakımlardan muhafazakar olmalarına karşın demokrat nitelikli püritenler ve onları destekleyen parlamento ile merkeziyetçi bir anglikan kilisesini destekleyen kral arasında gerçekleşen çatışmadan ibarettir. keza 1. james de bu argümanı desteklercesine tahta çıktığı gibi habsburglar ile barış yapmış ve avrupa'nın her yanında protestanlara karşı yürütülen cadı avını desteklemiştir. nitekim 1. james'in pek de ileri görüşlü olmayan ispanyol sempatizanlığı, ingiltere'nin bilhassa ticari anlamda büyük fırsatlar kaçırmasına sebebiyet vermiştir. bu bağlamda ingiliz burjuvazisi de tepkisini koymuş ve dış politikada köklü bir yön değişikliğinin ancak toplumsal düzende değişim ile gerçekleşebileceğine kanaat getirmiştir. yine 1. james'in iktidarı esnasında gerçekleşen devlet toprağının ve soyluluk unvanlarının parayla satılması hadiseleri, başta burjuvazi olmak üzere ingiliz toplumunun tepkisini çekmiş ve bu tarz skandalların bir sonucu olarak ingilitere'de bir soylu enflasyonu durumu hasıl olmuştur.

    bu ve buna benzer gelişmeler 1. james ve onun halefi olan oğlu 1. charles ile parlamentonun arasının iyiden iyiye arasının açılmasına neden olmuştur. her ne kadar parlamento, 1625 yılında iktidara gelen charles'ın idaresi sırasında çıkardığı haklar bildirisi ile meclis kararı olmadan vergilendirme veyahut yasa dışı tutuklama gibi uygulamaların gerçekleşemeyeceğini ilan edip bunu da krala onaylatmış olsa da 1. charles, petition of rights'ı kabul etmesinden çok kısa bir süre sonra parlamentoyu lağvetmiş ve kendi başkanlığında bir hükümet oluşturmuştur. anglikan kilisesinin desteğini de alan kralın baskı rejimi, 11 yıl boyunca devam edecektir.

    11 yıllık zaman zarfı boyunca ülkenin maliyesinin gittikçe içinden çıkılmaz bir hal alması üzerine charles, parlamentoyu 1640 ilkbaharında tekrar toplamak zorunda kalır. ancak vergi konusundaki düzenlemelere dair çıkan anlaşmazlıklar sebebiyle kral, 3 hafta sonra meclisi yine kapatır. aynı yılın kasım ayına gelindiğinde baskılara daha fazla dayanamayan hükümet, parlamentoyu tekrar göreve çağırır ve bu kez daha ılımlı bir tavır takınır. 3 kasım 1640 yılında açılan ve 8 yıl sürecek olan namı diğer uzun parlamento'nun ilk 7 aylık görev süresinde yaşanan gelişmeler de ingiliz devrimi'ni oluşturacaktır.

    devrim parlamentosu da aslında selefleri gibi ekseriyetle eşraf ve zengin tüccarlardan müteşekkildir ancak yüzleşmek zorunda kaldığı sorunlar, ülkenin ekonomik anlamda daha önce karşılaştıklarıyla mukayese edilemeyecek derecededir. yine aynı şekilde parlamento dışındaki muhalefet de meclistekileri radikal kararlar alma konusunda baskı altına almış durumdadır. her şeyden evvel parlamento, kralın bakanlarının ve diğer sorumluların görevlerinden alınmalarını ve cezalandırılmalarını istemektedir ve nitekim bu istence paralel şekilde ağır bir yargılama dönemi başlar. kralın bakanlarının bir kısmı idam edilirken bir kısmı da hapse atılır. şanslı bir azınlık ise canını zor kurtararak ülke dışına kaçmayı başarmıştır. bu gelişmelere ek olarak uzun parlamento; kralın emri altında sürekli bir ordu bulundurmasını engellemiş, kilisenin denetimini kendi tekeline almış ve parasal önlemleri arttırmıştır.

    danışmanlarının harcanması konusunda oldukça cömert davranan 1. charles, konu kendi haklarına gelince aynı alicenaplığı gösteremez. muhtelif savaşımların akabinde parlamento ile kral arasındaki anlaşmazlığın sulh ile çözülemeyeceğine her iki taraf da kanaat getirmiş durumdadır ve 1642 yılının ocak ayında kılıçlar çekilir.

    si vis pacem para bellum

    savaşın ilk yıllarında şövalyeler adı verilen kralcı birlikler daha başarılı görünmektedir. zira savaş alışkanlıkları vardır ve bu doğrultuda yetiştirilmişlerdir. saç biçimlerinden mütevellit biraz da alaycı bir biçimde yuvarlak kafalılar denilen parlamento birlikleri ise bilgi ve deneyim eksikliklerinden dolayı ilk zamanlarda çok zor günler geçirirler. ibreyi parlamentonun yönüne çevirecek isim ise yeni bir askeri ve siyasi lider olarak sivrilen oliver cromwell olacaktır.

    cromwell, ismini ilk kez uzun parlamento'da duyurmuştur ve iç savaş başlayınca kendisine doğu kontluklarının savunulması görevi verilir. şövalyelerin parlamento birliklerini çok sıkıştırdığı bir dönemde cromwell'in ironsides yani "demir saflar" denilen kıtaları bu saldırıları engellediği gibi kralın kıtalarını geri püskürtmeyi de başarır. velhasıl 1646 yılında gerçekleşen ve ülkenin kaderini belirleyecek olan nihai muharebe olan naseby savaşı'nda galip gelen taraf cromwell'in komutası altındaki parlamento birlikleri olur. ancak savaş sonrası ne yapılması gerektiğine dair parlamento saflarında ortak bir görüş yoktur ve bu bilinmezlik içerisinde 1. charles, parlamento birliklerinin elinden kaçarak iç savaşı tekrar başlatır. sahne yine cromwell'dedir ve yeniden alevlenen mücadelenin galibi yine parlamento olur. bu sefer işini sağlama almak isteyen uzun parlamento, 1. charles'ı hemen yargılayarak 30 ocak 1649'da boynunu vurdurur.

    ingiltere artık "özgür bir cumhuriyettir" ancak asıl güç, bir savaş kahramanı halşne gelen cromwell'in ellerinde toplanacaktır. nitekim 1651'de 2. charles'ın iskoçya'da krallığını ilan etmesiyle beraber cromwell, bilhassa parlamento içerisinde kendi iktidarına karşı olanları da ezme şansını yakalar. ilk olarak werchester yakınlarında 2. charles ve ordusunu ağır bir yenilgiye uğratan bu dinamik adam, londra'ya geri döndüğünde ise parlamentoyu kapatarak kendi yönetimini tesis eder. ancak "özgürlüklerin savunucusu" olmasından dolayı kendisine teklif edilen! kral tacını nazikçe reddeder ...

    cromwell'in dikta rejimi, 1658 yılındaki vefatına dek sürer. onun ölümüyle beraber ortaya çıkan hem siyasi hem de askeri lider boşluğunu doldurmak için birtakım istişareler gerçekleşmişse de nihayetinde toplanan kurul, stuartları yeniden tahta çıkarmaya karar verir. stuart hanedanından 2. charles'ın 1660 yılında iktidara gelmesiyle beraber yaptığı ilk iş, cromwell'in adamlarını yönetimden temizlemek olur ancak parlamentonun saygınlığına herhangi bir halel getirmez. zira ingiliz demokrasisinin sarsılması çok güç olan temelleri de bu süreçte atılır. evvela 1679 yılında habeas corpus act ilan edilir. düzenlemeye göre bireysel hak ve özgürlüklerin güvencesi olan bu yasa, yargı gücüyle yürütme arasındaki dengeyi kurmakta ve tüm ingiliz vatandaşlarının yargıç kararı olmaksızın tutuklanmalarını ile uzun müddet gözaltında tutulmalarını yasaklamaktadır. bilahare 1689'da çıkacak olan bill of rights ile de siyasal sistem içerisinde parlamentonun ağırlıklı yeri belirlenmiştir.

    bill of rights'ın parlamentonun yetkisiyle alakalı hükümlerini özetlememiz gerekirse:

    - kral, parlamentonun onayı olmaksızın yasaları ve bunların uygulamasını durduramayacaktır.

    - yine parlamentonun onayı olmadan vergi toplamak yasa dışı sayılacaktır.

    - barış zamanlarında parlamentonun onayı olmadığı takdirde ordu toplanması ve bulundurulması yasaklanmıştır.

    - parlamento üyelerinin seçimi özgür bir biçimde yapılacaktır.

    görülebileceği üzere bu ilkeler, bağımsız bir yasama gücünün isteyebileceği ve bekleyebileceği hemen hemen tüm noktaları ve ayrıntıları kapsamaktadır. zira bu temeller ve denge üzerine oturmuş olan ingiliz demokrasisi de 17. yüzyılın son çeyreğinden itibaren günümüze dek ciddi sayılabilecek hiçbir buhran veyahut zorlama girişimi olmaksızın yaşamını sürdürebilmiştir.

    ingiliz devrimi hakkında daha fazla bilgi edinmek isteyenlere toktamış ateş'ten siyasal tarih adlı eseri tavsiye ediyorum.

  • öncelikle "mafya" ile hangi mafyanın kastedildiğini netliğe kavuşturmak gerekir. italyan mafyası söz konusu ise durum şu şekildedir. italyan mafyası roma askeri sistemindeki mantıkla çalışır. baba'nın (boss) altında ikinci bir lider (underboss) bulunur. onun da altında kaptanlar (capo-regime) olur. capo'lar general gibidirler ve her capo'nun kendi emrinde bir grup askeri (soldier) olur. bu askerlerin hepsi made-man'dır (wise-guy, goodfella, man of honor da kullanılır). eskiden askerlerin hepsinin sicilya kökenli olması zorunluydu ama artık işler değişti. mafyaya organik olarak bağlı askerlerin altında ise "associates" denilen ailenin dışında bulunan ve hizmetlerinden faydalanılan kişiler gelir. bu kişiler ailenin bir parçası olarak görülmezler, sadece yardımcı eleman olarak kullanılırlar. genelde street crew (sokak ekibi) olarak harici sekilde askerlerin emrine alinirlar. ancak aileye made-man olarak girmek çok az kişiye nasip olur. genelde böyle durumlarda "books are closed" deyimi kullanılır.

    türkiye'de ise durum biraz daha farklı. kürt ve laz mafyaları çoğunlukla aşiret gibi çalışıp, akraba, aile yakını gibi sadık kesimden insanları yanlarına alırlar. özellikle lise terk, işsiz güçsüz, serseri gençler filmlerin ve oyunların etkisiyle, ve kısa yoldan para kazanma olanakları sayesinde bu örgütlere en alt kademeden dahil oluyorlar. genelde haraç, tehdit, sevkiyat gibi görece basit işlemlerde kullanılıyorlar ve çoğu ya kendi suçundan ya da başkasının suçunu üstlenmekten ötürü kısa dönemli hapse giriyor. hapiste geçirilen sürede ise çömez eleman mafyanın himayesi altında olur. hapisten çıktıktan sonra da çömez eleman sadakatinin ödülü olarak daha kıdemli bir konuma terfi ettirilir.

  • 2. lig b kategorisinde başladıyıp uefa kupasında çeyrek finalle noktaladığım 4 yıllık başarılı adana demirspor macerasından sonra, artık kendimi fenerbahçe için hazır hissettiğimi anlayıp kovulan samet aybaba'nın yerine kanaryamın başına geçtikten sonra 3. senemde oynadığım şampiyonlar ligi finali sırasında kardeşimin şaşkın bakışları arasında maça takım elbise giyerek çıkmam, juventus karşısında son 10 dakkaya 3-1 önde girince bi puro yakıp koltuğa yayılmam, şampiyonluğun ardından evin içinde son ses marşlar çalmam, zafer turu için bayrak çıkartıp babamdan arabayı istemem. babamın saçmalama git üstünü değiş deyip beni rencide etmesi.. babama içimizdeki irlandalı demem. gülmekten bana fırça atamaması*

  • çok yakın bir geçmişte, kuzenimi eşi ile birlikte, eviyle kaza yaptığı mesafe arası bir km olmayan bir kazada kemerlerini takmalarına rağmen kaybettik. geriye iki evladı annesiz babasız kaldı. ne saçmalıyorsun sen, trollüğün de bi edebi adabı var. trollük ile üç beş fav kasıcam diye yapmadığınız şaklabanlık kalmadı, sözlüğün içinden geçtiniz, bsg artık ya.

  • kendine özgülüğün tavana vurduğu bir yöre lehçesi. doğal komikliği ve sempatikliğinin altını çizebilmek için aşağıdaki olayı örnek olarak aktarıyorum sizlere..

    trakya'dan gerçek bir hikayedir!

    yaşlı bir amca eşeğinin üzerinde karayolunda seyretmektedir.
    bunu gören trafik polisleri amcaya takılmak isterler ve
    durdururlar.

    polis- be amca, necin dakman golani? (golan: emniyet kemeri)
    amca- dakmam be işte!
    polis- e bak gördün mü, şimdi ceza keseceyik.
    amca- kes bakalım ne keseceysan da gidecem, acele işim var.
    polis- peki amca, cezayı sana mı yazalım yogsam eşeğe mi?..
    amca- ???
    polis- yani cezayı sana yazarsak 5 milyon deycen, eşeğe 3 milyon deycen.
    amca- bana kes o zaman.
    polis- neden sana keseyoz amca?
    amca- onun sicili temiz ossun, polis yapcez onu!

  • bizim evde recep diye biri kaldiydi bi hafta. hala kim oldugunu bilmiyoruz. reco bak eger okuyorsan cik ortaya. hepimiz digerimizin kuzeni sandiydik seni. amacin neydi. neden bizim evde kaldin. neden bir sey demeden cektin gittin ve bir daha gelmedin? kimsin olm sen? olayin neydi amk. sorunlar var, cevaplaman gereken sorular var

  • çok ulvi nedenleri olabilecek erkektir tabi, ancak kafası basmayan erkek de olabilir.

    bundan yıllar yıllar önce, develer tellal, messenger sosyal medya iken, bir hatun vardı lise arkadaşım buradan görüştüğümüz. üniversitede ilk senemdi. bir gece vakti muhabbet ederken bana buradan bir şarkı gönderdi. evet bizim zamanımızda internete takım elbiseyle oturulur, msn'den mp3 gönderilir ve 45 dakikada alınırdı sevgili ekşiciler. gece geç vakit, bütün millet uyuyor. dediğim gibi, internet adabı nedir, emeğe saygı, rep nedir bilen nesildeniz. sırf bu yüzden, ayıp olmasın diye açtım dinledim şarkıyı kısık sesle. dolayısıyla dinlediğimden pek bir şey anlamadım ölümsüz eserleriyle gönül tellerimizi titreten bir grup alman panzerine ait şarkıdan. kız beğenip beğenmediğimi sordu. "iyiymiş" dedim, ben de sana bir şarkı göndereyim o zaman diyerek http://inciswf.com/1293107129.swf tadında bir country şarkısı gönderdim. bir de utanmadan beğenip beğenmediğini sordum, "iyi" dedi. biraz sonra da gittim yattım, dediğim gibi geceydi ve yağmur çiseliyordu.

    bu son görüşmemiz oldu, bir daha hiç online göremedim kendisini.

    bu meş'um geceden 4 yıl sonra nereden estiyse, o şarkının sözlerine bakmak aklıma geldi. ha şarkıyı da sevdim, dinliyorum ara ara. anam, bildiğin ilan-ı aşk. o anda benim cevaben gönderdiğim şarkının sözleri beynimde dolanmaya başladı. tezat ortadaydı. hikayenin başka bir yazının konusu olan diğer parçalarıyla şarkının sözleri de tam bir uyum içindeydi. yapacak bir şey yoktu, köprünün altından çok sular akmıştı. mallığımın kurbanı olmuştum, ne kader, ne talih, kimseyi suçlayacak durumda değildim.

    sevgilisi olmadığı halde reddeden erkek bazen sadece bir sevgilisi olmadığı halde reddeden erkek değildir. sizin çok açık olarak verdiğinizi düşündüğünüz sinyalleri yorumlayacak zekadan yoksun bir erkektir. bu ibret vesikasını bitirirken, buradan o kıza sesleniyorum. reddedilmedin raad ol. yok öyle bi şey.

  • ayriyetten yurtdisinda yasayanlarin da muzdarip oldugu, ekseriyetle itin gotune sokup cikarildiklari bir mevzu bu.

    misal, ben geldim amerika'ya universite okumaya. sonra da imkanim oldu, aldigim diplomadan hareketle is buldum, calismaya basladim. son 8 senemi burada gecirdim. son 8 seneye dair anilarimin, ogrendiklerimin, yaptiklarimin cogunlugu da amerika'da oldu. populer kultur adina buranin gerzeklikleriyle daha bir asina oldum mesela. falan filan.

    neyse. turkiye'ye dondugumde misal bir icki sofrasi olacak, arkadas ortami olacak cok samimi olmadigim; laf bir seyden acilacak, herkes kendi capinda deneyiminden falan bahsedecek. ben nasil dahil olacagim orda muhabbete? "ben amerikadayken..."

    e naabiim mina koyyim? burada gordugumun ambalajini degistirip turklestirerek mi aktaracagim? grey's anatomy miyim ben ki turkce senaryoya uyarlayip doktorlar diye show tv'ye gazlasinlar? ibis demezler mi adama?

    ben kendime ibis dedirtmem arkadas.