hesabın var mı? giriş yap

  • black mirror'ın 2. sezon 2. bölümünün ismidir.

    white bear adlı bölümde ise, insanoğlunun tanrıcılık oynamasıyla karşı karşıya kalıyoruz. suçlu bir insana verilebilecek en ağır ceza nedir? sorusu yöneltiliyor bu kez izleyicilere. karanlık bir atmosfere sahip bölüm baştan sona dek büyük bir dikkatle takip edildiğinde kurgu ancak kavranabiliyor. öteki bölümlere nazaran farklı bir anlatım tekniğinin kullanılmış olduğunu gözlemlemek mümkün.

    victoria adlı suçlu bir kadın çevresinde şekillenen senaryoda, çevrelerine karşı duyarsızlaşan ve yaşananları sorgulamayan bir toplum tasviri yapılmaktadır. sorumsuz bir toplum sebebiyle daha fazla gücü kendinde bulan sıra dışı adalet örgütü ise, suçlu olduğuna kanaat getirdikleri kişiye karşı 1 ay boyunca vahşi bir şekilde oyun oynamayı sürdürmektedir. insanlar tepki göstermek yerine, ellerinde fotoğraf ve video çeken aletlerle, kahkahalar eşliğinde bu yaşanan insanlık dışı eylemin takipçisi olmaktadırlar.

    hafızasını kaybetmiş bir şekilde uyanan victoria, konsolun üzerindeki fotoğraflar aracılığıyla evli ve bir de kızı olduğu sonucuna varır. evden dışarı adım attığındaysa ellerindeki kameralarla kendisini görüntülemeye çalışan ve bunu yaparken de hiçbir açıklama yapmayan bir güruhla karşılaşır. bu topluluk bir yandan da kendisinden kaçmaktadır. bunun yanı sıra, bazı yüzü maskeli insanlar da, ellerinde silahlarla her şeyden bihaber olan kadını kovalamaya başlarlar.

    bu bölümü izledikten sonra bireylerin ve bireylerin bir araya gelmeleriyle oluşan toplumların yani kısaca insanlığın acımasızlığında sınır olmadığı çıkarımını yapmak mümkün. bir insanı cezalandırmanın en katı yollarından birinin sergilendiği senaryoda en ilgi çekici noktalardan biri ise hiç kuşkusuz cezayı çekmek zorunda kalan insanı izlemekle ve hiçbir açıklama yapmamakla yükümlü olan halkın çeşitli seanslarla bu göreve hazırlanması.

    elbette halkın yanı sıra, 1 ay boyunca ortama uyum sağlayacak oyuncuların varlığını da es geçmemek gerek. izleyicilerin bölüm sonuna kadar gerilmesini sağlayan ve finalde ise şok etkisi yaratan kısmında o kişilerin etkisi büyük. koca bir tiyatro sahnesinde, hiçbir şeyden habersiz victoria’nın yardım çığlıkları kulaklarımızı çınlatsa da, onun bir suçlu olduğu gerçeği de aklımızı kurcalamaya devam ediyor. fakat işlenilen suç, böylesine ağır bir cezalandırmayı gerektirir mi gerçekten?

    bu bölümde de çok net bir şekilde bir “iletişimsizlik” örneğinin sergilendiğini görebilmekteyiz. suçlu insanın çok ağır bir uygulama karşısında çaresiz kalışını izlemek yeterince vahşet yansıtmıyormuş gibi, çevresindeki insanların ona bir açıklama yapmak yerine fotoğrafını ve videosunu çekerek kaçmaları da yine eşit miktarda vicdansızlık örneğidir.

    white bear’ı diğer tüm bölümlerden ayıran en önemli unsur ise, betimlenen dünyanın kimilerine göre bir distopya, kimilerine göre ise bir ütopya olmasıdır. vahşice suç işleyenlerin vahşice bir şekilde cezalandırılması gerektiğine inanan sayısız insanın bulunduğu gezegenimizde, çıkarılan sonucun tamamen zıt kutuplarda olmasına şaşmamak gerekir.

  • ülkemizde günümüz müziğini nasıl buluyorsunuz?

    "her şey bambaşka ve pırıl pırıl olabilirdi. hayatımız, sanatımız, ilişkilerimiz, sokaklarımız, doğamız, sahillerimiz, eğitim sistemimiz, siyasetimiz, maalesef giderek bir batağa saplandı. oysa yüz yıl önce geleceğin ufkuna bir gökkuşağı çizilmişti. gerilemeyi ilerleme diye topluma zerk eden zihniyet, türlü karalamalarla gerçekleri ekseninden kaydırarak, kendi ufukları kadar bir gelecek çizmeye başladılar. güzellikler karartıldığı için, insanlar yetinmeyi öğrendi. o yüzden bazı istisnalar dışında, artık bütün kavramlar sahtedir. bu kıyamet ortamında mucizevi bir şekilde yetişen aydınlık fikirli insanlar ve onların çağdaş eserleri, çölde açan çiçekler gibi."

    (2017 yılı son röportajından)

  • sahşen ben düşük bel pantulunun üzerine minik bi tişort giymiş ve eğildiğinde donu görünen bi ablayı katiyen uyarmam.
    kendisi zaten eğilme eylemini gerçekleştirtiğinde bunun olacağını yüzde binbeşyüz biliyor ve ona göre giyiniyor.
    ben bunun başıma geleceğini bildiğimden kelli ya üzerine uzun bi tişört giyerim o düşük bellinin ya da o minnak tişörtün altına yüksek bel pantul.

    bunun dışındaki diğer durumlarda iç çamaşırı görünen ablalar da çok sikimde değiller açıkçası.
    kazadır şudur budur bittabi olur ama bi kadın giyindigi zaman eğildiğinde, bacak bacak üzerine attığında veya zipladığında neresinin ne kadar görüneceğini herkesten çok iyi bilir.

  • insan gibi yağmamaktadır.

    hala işe gidemedim.

    şaka lan şaka sabahtan beri evde oturup, yağan karı izliyorum. işsizim ben.

  • ben kötü bir şey olduğuna inanmıyorum şahsen. şimdi selülit dostu denilen maddelere bakalım: kahve, çikolata, beyaz ekmek, pilav, tatlılar, kızartma.. dostu bunlar olan bir şeyden kimseye zarar gelmez arkadas.. ne diyor büyüklerimiz "bana dostunu söyle sana kim olduğunu söyleyeyim"..
    kankası kahve olan, çikolata olan bir şey kötü olamaz dostum.. yoo, yoo..