hesabın var mı? giriş yap

  • çoluğumuz, çocuğumuz, halamız teyzemiz, kaynımız eltimiz var. şahsın kendinden 20 yaş küçük biriyle halk içinde dodah dodağa öbusmesini gınıyoh.

  • dünyanın en özel, en eşsiz tatil beldesiymiş, ahh diğer her yer çok kötüymş gibi kaktırıla kaktırıla, türk esnafı açgözlülüğünün birinci mekanı olmuş yazlık yer. ayağımın parmağını göndermem.

    "bir daha bodrum'a gelir miyiz bilmiyoruz"

    londra'dan 10 günlük tatil için bodrum'a gelen üniversitede öğretim üyesi 56 yaşındaki andrew macton, eşi, 53 yaşındaki maggy macton ve 3 çocuğu liman kenarına oturup döner ekmek yediklerini belirtirken şunları anlattı:

    "iki gün önce yalıkavak'ta bir restoranda sadece birer balık yedik ve birer bira içtik 1850 tl hesap geldi. bir kafeteryaya oturup 5 kişi dondurma yedik 200 tl ödedik. eşim de öğretmen. burada yediğimiz yemeklerin fiyatı londra'nın en lüks semtlerine göre çok çok pahalı. karşılığını almadığımız bir hizmete yüksek ücret ödemek çok zorumuza gitti. 6 yıldır bodrum'a tatile geliyoruz, bu yıl fiyatlar gerçekten kabul edilemez hale gelmiş. bu nedenle otel dışına çıktığımızda küçük bir sandviç veya döner ekmek ile karnımızı doyurmaya çalışıyoruz. bir daha bodrum'a gelir miyiz bilmiyoruz ama bodrum'da harcadığımız paranın yarısı ile dünyanın en güzel yerlerinde rahatlıkla tatil yapabiliriz. bir bodrum aşığı aile olarak bunları yaşamaktan çok üzüntülüyüz."

    http://www.cumhuriyet.com.tr/…tl_ye_maden_suyu.html

  • benim de desteklediğim görüştür.

    tatlı sevmediğimiz için çorbayı sürahiden içiyoz biz evde.

    edit:bazen pipet kullandığımızda oluyor tabi çorba için.

  • genel sekreteri david miles'ın "fenerbahçeyi asla küçümsemeyeceğiz" şeklinde konuşarak fenerbahçeyi küçümsediği kulüp.

    edit: genel sekreteri david miles'ın "beşiktaş'ı asla küçümsemeyeceğiz" şeklinde konuşarak beşiktaş'ı küçümsediği kulüp.

    edit2: genel sekreteri david miles'ın "galatasaray bizi hafife almasın" şeklinde konuşarak galatasaray'ı abarttığı kulüp.

    ulan hep bizimkilere mi denk geliyor bu?

  • "kız olmuş 90 kilo, hala facete, twitterda eski sevgilisine laf sokma çabasında. neymiş, intikam soğuk yenen bi yemekmiş. ye lan onu da ye."

  • bu filmi çekme fikri kimden çıktıysa onun kafa yapısını çok merak ediyorum. abraham lincoln'ün annesini vampirler yemiş, o da sinirlenip vampir avcısı olmuş. gerçekten tebrik ediyorum.

    hasılat başarısına bakıcam, ona göre benim kafamda da bir uyarlama fikri var. celal bayar'ın annesine üç harfliler dadanıyor. böylece celal bayar cinlerle savaşmaya başlıyor. türk sinema tarihinin en pahalı filmi olacak. sponsor arıyorum. yatırım yapmak isteyen mesaj kutumun ışığını yaksın.

  • ekşide nasıl oluyor da bu kadar az entry giriliyor diye şaşırdım. büyük kitlelerin bazı olayları mış gibi hatırlaması ve iddia etmesi durumu. mesela, pikachu'nun kuyruğunda siyah vardı di mi, yokmuş. miki fare'nin pantolonunda askı da yokmuş. nasıl olmaz ya. daha birçok şey var. güncel olarak konuşulanlara redditte de rastlamak mümkün.

    kimisi paralel evrenler olduğundan bahsediyor, kimisi zaman makinesinin bulunmuş olduğunu, zamanda geriye gidilip bazı şeylerin değiştirildiğini ve domino etkisi olarak bilinçli yapılmasa da değişen minnacık bir şeyin bile kitlelerin anlayabileceği kamusal olaylarda kendisini gösterebildiğini, böylece de farkettiğimizi söylüyor. ikisi de mantıklı olabilir. bunun üzerine psikiyatristler, psikologlar, sosyologlar, fizikçiler... aklıma gelmeyen birçok meslekten insan oturup araştırma yapmalı. bu nedir? niye oluyor? delirticek misiniz lan insanı. ne demek pikachunun kuyruğunda siyah hiç olmadı. nası olmaz vardı. delireceğim.

    edit: reddit pokemon tartışması

    kaç saattir bunu düşünüyorum.

  • uzun yıllar sektörde uyduruk komedilere espri yazan biri olarak ciddiye alınmayan malcolm, hayatının işini yapmış, eleştirmenler tarafından övgüyle karşılanan, kişisel yönü ağır basan bir film yönetmiştir. her şeyin yolunda gittiği gala gecesi sonrası sevgilisi marie ile, yapım şirketinin tahsis ettiği görkemli eve gelmişlerdir. izleyicilerin harika tepkileri ve aldığı övgü dolu sözler nedeniyle sarhoş olan malcolm oturamayacak kadar coşkuludur. yerinde duramamakta, dans etmekte, alt ettiğini düşündüğü "beyaz" eleştirmenleri eleştirmekte, kendisinin sadece siyahi yönetmenlerin varisi olarak göstermelerine kızmaktadır. fakat ortamda bir tuhaflık vardır, venüs heykeli gibi dikilerek sigara içen sevgilisi marie, malcolm'ün coşkusuna ortak olmadığı gibi bir sorun olduğunu hissettirecek tavırlar içindedir...

    iki kişilik, siyah beyaz, tek mekanlı film tasvir ettiğim atmosferde açılır ve bir müddet sonra marie'nin, malcolm'ün yaptığı konuşmada kendisine teşekkür etmemesini gündem ederek eteğindeki taşları dökmeye başlaması, egosu zirvede olan malcolm'ün buna karşılık tüm geçmişi masaya yatırarak marie'nin canını acıtan argümanlar üretmesi ve dolayısıyla birikmiş tüm sorunların ortama boca edilmesiyle mutlu başlayan gece her ikisi için de zehir olacak ve ilişki tüm boyutlarıyla masaya yatırılacaktır.

    film tamamen iki kişinin tartışması üzerine kurulu olmasına rağmen hiç sıkmadan izletmeyi başarıyor. john david washington ve zendaya'nın etkili oyunculuklarının ve aralarındaki etkileşimin güçlü olmasının yanı sıra, bıçak gibi keskin ve acıtıcı cümlelerle dolu uzun monologlar ve kendinden geçercesine yapılan her monolog sonrası diğerinin patlaması ilgiyle izlemeyi mümkün kılıyor.
    öfkenin, hayal kırıklığının, aşağılamanın, kırgınlığın sürekli yer değiştirdiği, her konuşana hak verdiğimiz, karşıdakinin savunmasında gedik açabilecek tüm etkili silahların kullanıldığı müthiş bir söz düellosuna şahit oluyoruz.

    **spoiler**
    ikili arasındaki ilişki moda tabirle toksik bir ilişki olmadığı gibi yaptıkları tartışma da ilişkiyi bitirme amaçlı bir kavga değil. toksik değil çünkü her ikisi için de iyi gelmiş bir ilişki söz konusu. kız malcolm saysesinde bağımlılıktan kurtulmuş ve çıldırının eşiğinden dönmüş, malcolm de marie'nin hayatından esinlenerek, onun büyük desteğini ve emeğini arkasına alarak hayatının filmini yapmış. dolayısıyla birbirini besleyen bir ilişki var ortamda ve yaptıkları hesaplaşma da, finalinde herkesin kendi yoluna gideceği bir iç dökme, tüm ifrazatı ortaya saçıp rahatlama amacı taşımıyor. aksine, birbirini daha iyi anlamaya yarayacak, devrilen çamların ve önemsiz sanılarak yapılan vahim hataların farkına varılmasını sağlayacak bir tartışma olduğu söylenebilir. zira birbirlerini gerçekten seven iki kişi hesaplaşıyor. hatalarını fark ettikçe veya beklemedikleri darbeler gelince samimi göz yaşları akıtıyor ikisi de. kaybetmenin eşiğine geldiklerini fark ettiklerinde sakinleşmeye, normalleşmeye çalışıp cilveleşmeye başlıyorlar, ardından bir vefasızlık veya ihmalkarlık hatırlanınca közleri tekrar harlanıyor.
    böylesi tartışmalar pozitif etki yaparak ilişkiyi güçlendiren bir misyon görebilir hatta her iki tarafı da besleyecek nitelikli bir ortaklığa dönüştürebilir. o yüzden yapılan yorumlardaki birbirini kemiren toksik ilişki tanımlamasına katılamayacağım.

    tartışmanın ana mihverini marie'nin söylediği şu cümlenin oluşturduğu söylenebilir:
    "bir insanın seni sevdiğini, hep yanında olduğunu anlayınca bir daha onu hiç düşünmüyorsun. ancak birini kaybetmek üzereysen ona dikkat ediyorsun."
    malcolm'ün galada yaptığı konuşmada setteki çaycıyı bile saydığı halde kendisine teşekkür etmemesini de, büyük oranda kendi hayatından esinlenen hikayeyi en iyi kendisinin oynayabileceğini göremeyerek rolü kendisine vermemesini de bu cümle üzerine inşa ediyor marie.
    finalde de zaten her ne kadar üste çıkmaya çabalasa da malcolm, suratına tutulan aynadaki bu görüntüsünü kabul ediyor ve son sahne malcolm'ün, çantadaki keklik olarak gördüğünü fark ettiği marie'nin kıymetini bilmeye yönelik kararlılığa kavuşmasıyla bağlanıyor.

  • efsane.

    josef de souza'nın basın toplantısında, tipik bir spor muhabiri sorusu soruluyor;

    "buraya gelmeden önce kiminle konuştunuz, kimler size bilgi verdi? şu an galatasaray'da oynayan alex telles veya fernandao ile konuştunuz mu?"

    josef de souza ise şu cevabı veriyor; https://youtu.be/1xa5_c8hnxw?t=270

    "ne alex telles ile, ne de fernandao ile konuştum. yalnızca alex de souza ile konuştum ve buraya gelişimde onun sözleri etkili oldu."

    bir kulüpten hak etmediğiniz şekilde gönderilmiş olabilirsiniz. futbolu bırakmış olabilirsiniz. refere ettiğiniz yerden binlerce kilometre ötede olabilirsiniz. binlerce kilometre ötedeki ülkede birkaç kötü adam, arkanızdan atıp tutmuş olabilir.

    yine de oraya gitmek isteyen biri, sırf sizin sözlerinize bakarak kariyer planı yapıyorsa ve daha önemlisi, size kötü anılar bırakan bir yere olan vefanızı koruyorsanız, yalnızca büyük bir oyuncu değil, büyük de bir adamsınız demektir.

    teşekkürler kaptan.

  • bugün akraba kontenjanından askeri havuza gideyim dedim tek başıma. bahsettiğim havuz kartal civarında, cevizli'de. neyse işte orada takıldım tüm gün, çıkışta hedefim mecidiyeköy tarafına dönmek. ama bende yer-yön duygusu olmadığından; yine tüm yollar birbirine benzemeye başladı. ben böyle stresle çevreye bakınırken, o sırada arabaların olduğu kısma doğru ilerleyen bir amca gördüm. yani benim için klasik bir amcaydı, -askeriyeyle alakam yok- meğer o amca paşaymış...

    - ee, şey merhaba. böyle düz gidince e5'in geçtiği kapıya mı çıkıyo acaba?
    - (çok sinirli bir ses tonuyla) sen nereye gideceksin çocuğum?
    - e5'e gideceğim?
    - (daha da sinirli) e tamam da kızım, e5'te nereye gideceksin?!!
    - şey, mecidiyeköy'e.
    - tamam bin arabaya, ben de o tarafa gidiyorum.
    - eeöö.. şey evet tamam bineyim.
    - binsene evladım!!
    - tamam tamam bindim. :/

    arabaya bindik gidiyoruz. kapıdan çıkarken "iyi günler komutanım!!" diyen askerlere "sağol asker!!" deniyo falan; böyle değişik diyaloglar... sonra baya yol gittik; yani beraber karşıya falan geçtik köprüden; tüm yolculuk boyunca tek kelime etmedi adam. hala aklım almıyo. ve de hiç gülmedi... ben de gerginlikle bekliyorum "nerede indirecek acaba beni" diye; bi yandan da kafamda tasarladım: inerken "iyi günler komutanım" diyeceğim, böylece adam tebessüm etmiş olacak; günüm güzel geçecek... planlar yapıldı. her şey hazır... bir anda amca arabayı durdurdu. (mecidiyeköy'e gelmişiz; benim yer-yön duyg...) fakat ben nerede olduğumuzu anlayamadığım için panik yaptım o sırada.

    - tamam kızım hadi sen burada in.
    - ??!! teşekkürler kumandanım.
    - hahahahaha kumandanım mı? savaşta mıyız evladım? ahaha.

    amca bildiğin yarıldı lan :/

  • surada yazilanlara bakiyorum da bu basliga yapanlar nasil yapmis, bize bi faydasi olur mu diye gelenlerin haline aciyorum. böyle bir derde düsmüs insana yapmayin, ayrilin, olmuyor biz yapamadik diyorsunuz. ayrilin nasil bir tavsiyedir? aldatilacaksiniz zaten, aldatin nasil bir tavsiyedir?

    sevmeyen adam böyle deli isine kalkisir mi? seviyor ki uzak mesafe iliskisi denen ömür törpüsüne bulasmis. ayni sehirde olunca cok asikken diyor musunuz; "ya biz bununla yapamayiz zaten, cok da asigim ama ayrilalim en iyisi"? ya da zannediyor musunuz ki aldatilmak sadece aldatilanla, yalnizca mesafeyle ilgili? aldatacak adam ayni sehirdeyken de yapiyor, firsatini bulunca da yapiyor. kendi karaktersizligi.

    belki hic uzak mesafe iliskisi yasamamis adam gelmis tavsiye veriyor, ayrilin gitsin diye. oldu cicim. demesi kadar kolaydi cünkü yapmasi. aldatin diyor, cok güzel bir seymis gibi.

    onun bunun dediklerine bakmayin, ölcün tartin kendinizi. yürümüyorsa belki gercekten bitmesi gerekiyordur, mesafeler yüzünden degil belki baska sebeplerden. yürüyorsa da ne mutlu size, mesafelerin bile araniza giremedigi bir insana asik olmussunuz; sabredin, sükredin.
    sabir iliskiye cok sey katar benim gözümde. sadece iliskiye degil, size de cok sey katar.

    bes yil ayri ülkelerden yürüttük biz iliskimizi. olmuyor degil, oluyor. evet zor, yanindan gecip giden ciftlere bakinca icin aciyor, telefon faturasi evden telekoma yol oluyor, bolca zamaniniz internette geciyor. ama sabrediyorsunuz, hepsi gecip gidiyor. sonu baslarken görünmese de o son geliyor, bir gün kavusuyorsunuz. bes yildir evliyiz, bir de her gün varligina sükrettigim bir tombik katildi aramiza. geriye dönüp baktigimda o uzun hasretlikleri degil, birlikte gecirdigimiz kisacik güzel zamanlari hatirliyorum simdi.

    istisnalar kaideyi bozmaz evet, ama sizin de o istisnalardan olamayacaginizi kim söylemis?

    2024 editi: bu yil 15. evlilik yildönümümüzü kutlayacagiz.
    tombigin kendinden 2 yas kücük bir kizkardesi oldu. kendisi de artik tombik degil, boyuma erismis bir delikanli :)

  • (bkz: pick noktası)

    daha yazılacak çok şey var da şimdi başıma iş almak istemiyorum. başlığı açan şahsın konu hakkındaki bilgisinin ne kadar sağlam (!) olduğu belli oluyor. aynen kanka, düşüş trendine girmiş dolar. her şey bitti, toparlandı ekonomi.

    edit: bir sürü mesaj aldım, "peak noktası olmasın o?" diyenler var. ulan şunu da yazdırdınız ya ne diyeyim. biz de ona dikkat çekiyoruz zaten. başlık sahibi ekonomi hakkında ahkam kesip "pick noktası" demiş, ona işaret ediyoruz.

    edit2: baslik sahibi hatasini duzeltmis. ilk actiginda "pick noktasi" yazmisti. hala bana "peak noktasi olmasin o?" diye mesaj atan gerizekalilar var. gercekten inanilmazsiniz. baslik sahibinin cakal gibi sessiz sedasiz degistirdigini haber verenlere tesekkur ederim, tek tek donemiyorum cunku ilginc bir sekilde patlamis baslik, 30-40 tane mesaj gelmis.

    edit3: hala "peak noktası olmasın o?" diye mesaj atanların ironi yahut şakaçs gülmiksliği yaptığını varsayıyorum. umarım öyledir. yoksa gidişat kötü.

    edit4: oğlum siz bela mısınız lan, üç yıl oldu hala mesaj geliyor. anladım, hata bende. hiç kızmayacaktım. şimdi inadına inadına yazıyorsunuz hehe.

  • tupperware denen plastik batağına saplanmış kadınlardır. bakıyorum çevreme her gün daha da artıyor böyleleri. küçücük şişeler, kaseler, bardaklar onlarca liradan satılıyor. işin ilginç yanı bir sürü de alıcı buluyor.
    hadi desem ki insanlarda para çok, harcayacak yer yok, aklıma annem geliyor. öğretmen kendisi, zengin değiliz yani. geçen gün küçücük bi kaseye 95 lira vermiş. dedim ki anne bu ne böyle yastık altında tupper mı biriktireceksin. neymiş yiyecekler bozulmuyormuş günlerce tazecik kalıyormuş bıdıbıdı. ya sanki göçebe hayat mı yaşıyoruz anne, yörük müyüz anne. her gün evdeyiz yer bitiririz allahım ya.