hesabın var mı? giriş yap

  • sözlügün gercek bir kutsal bilgi kaynagi oldugu eski günlerin anisina basligi ciddiye alip, geyik muhabbeti aksine bilgi verme amacli olarak asagidaki aciklamayi giriyorum:

    1. uluslararasi sivil havacilik kurumu ucak motorlarinin kücük boy kuslari zarar görmeden "yutabilmesini", büyük boy kuslarin carpmasi durumunda ise en azindan "patlamamasi" stardardini zorunlu tutmus. yani kus carpmasi durumunda bir motora gelebilecek en büyük hasarin motorun kullanim disi kalmasi standardi getirilmis.

    2. ucak motorlarinin önüne tel kafes gerilmesi konusu gündeme gelmis ama bir dizi arastirmadan sonra bundan vazgecilmis. nedenleri ise:
    - o hizda ucmakta olan bir ucaga carpan bir kusu engelleyecek gücte bir kafesin cok agir olacagindan dolayi cok fazla yakit israfina sebep olacagi
    - motora hava girisini önemli ölcüde engelleyecegi (ben hoparlör tasarimiyla ugrastigim icin hoparlör önündeki izgaralarin hoparlörden itilen havanin ortalama %40'ini engelledigini biliyorum, dolayisiyla bu tür bir izgaranin hava emilimini hatiri sayilir oranda düsürmesi benim icin sürpriz degil)

    3. bazi havaalanlarinda kullanilan, kuslari kacirtici ses frekans vb yayin imkani olmasi

    4. gelismis radar ve audio teleskop teknolojilerinin de kus sürülerini tespit etmekte etkili olmasi

    orijinal kaynak icin buradan.

    bu linkte de 1960'li yillardan bu yana kus carpmasinin neden oldugu toplam 7 ucak kazasi rapor edilmis ki diger kaza sebeplerine göre pek kayda deger bir rakam degil.

  • başlık: sevgilim güney koreli soruları alayım

    1. evet beyler amı dar diğer sorular gelsin

    3.guney koreliler de japon demi panpa ?

    5. @3 cahil piç

    10. amı sansürlüdür kesin

  • "bizim gibi kadınları çok takdir ediyorum ben. çalışıp kendi parasını kazananları." beyanatıyla beni acı içinde bırakmış olan kadın. gören de 12 saat fabrikada çalıştı, kadın haliyle çocuk okuttu, dimdik ayakta kaldı sanır. kadınlığı bebek taklidi yaparak ifade eden birinin, "tek taşımı kendim aldııım" hezeyanı kadının tek başına ayakta durabilmesi mevzusunda ne kadar muhatap alınıyor bilmiyorum ama ben kendisini muhatap almak yerine, onu övmek yerine fabrika işçisi emekçi ablaları överim, onların arkasına takılırım.

    abla yemin ederim içimi parçaladın ha, kadınlığın gururusun yemin ediyorum. reklam müziği ve yabancı müzisyenlerden alınmış bir tavırla müzik yapmak ne kadar zor, ne kadar zorlu bir iş. "o beni prenses peri sanıyoooooo." diye şarkı yapıyorsun arkadaş. alternatif kitleden bazı insanlar da "ya bu herhalde değişik ya, iyidir destekleyelim." diyorlar da kendine yer buluyorsun. bir de işte "biz böyleee tek başımızaaa, dimdik ayaktaa kaldık yaaa, çok süperiizzz, gideyim iki panda dansı yapayım, daha da özgürleşeyim." tripleri, bak 15 yaşında kardeşim var, o yapsa "ya git be" derim.

    bir de kendini överken fazla ego kusmamak için yanına aldığı, "bizim gibi" örneğindeki diğer kadın da sertab erener ha, o yani. kendisini sertab erener gibi biriyle eş değerde başarılı görüyorsa, panda dansına devam etsin bence.

  • eğer çocuğun alerjik bir reaksiyonu yoksa, o velinin çocuğu uzun vadede izlenmeli. 20 sene sonra toplum içerisinde nerede olacak çok merak ediyorum.

  • twitter'dan birinin paylaştığını görüp "bu ne biçim entry lan" deyip editledim. o sırada sözlükte patladığından haberim yoktu. paraları alıp otobüsle sınırdışına kaçacaktım. pişmanım.

  • bengal kıtlığı, ikinci dünya savaşı sırasında britanya hindistanı'nın bengal eyaletinde 60,3 milyonluk nüfusun tahmini 2,1 – 4 milyonunu, açlık, sıtma, yetersiz beslenme, nüfusun yer değiştirmesi, sağlıksız koşullar ve sağlık hizmetlerinden yoksunluk nedeniyle artan diğer hastalıklar ile öldüren yıkıcı bir kıtlıktı. kriz ekonominin büyük bölümünü altüst ederek milyonlarca insanın fakirleşmesine ve sosyal dokunun korkunç şekilde bozulmasına yol açtı. sonunda aileler dağıldı; erkekler küçük çiftliklerini sattılar ve iş aramak ya da orduya katılmak için evden ayrıldılar ve kadınlar ve çocuklar genellikle organize yardım için kalküta'ya ya da başka bir büyük şehre seyahat eden evsiz göçmenler oldular. tarihçiler kıtlığı sıklıkla "insan yapımı" olarak nitelendirdiler. savaş zamanı sömürge politikalarının buna yol açtığını ve daha sonra krizi şiddetlendirdiğini öne sürdüler. azınlıkta kalan bir görüş de kıtlığın doğal nedenlerden kaynaklandığı.

    askeri masrafların finansmanı, binlerce köylüden arazi tahsis edildiği için savaş zamanı enflasyonuna yol açtı. birçok işçi hasadın oranına göre değil, standart maaş ile ödeme aldı. fiyatlar keskin bir şekilde yükseldiğinde, aldıkları maaşlar yetersiz kalmaya başladı; reel ücretlerdeki bu düşüş daha az gıda alabilmelerine neden oldu. japonya'nın burma işgali sırasında, bölgenin pazar arzı ve ulaşım sistemleri, ingilizlerin pirinç ve tekneler için "inkar politikaları" (işgale karşı "yok ederek geri çekilme" yanıtı) ile bozulduğu için birçok pirinç ithalatı kaybedildi. bengal ticaret odası (çoğunlukla ingiliz şirketlerinden oluşur), bengal hükümeti'nin onayı ile yüksek öncelikli görevlerdeki işçilere mal ve hizmetlerin tercihli olarak dağıtılması için bir gıda programı tasarladı. silahlı kuvvetler, savaş endüstrileri, devlet memurları ve diğer "öncelik sınıflara" konumlarını terk etmelerini önlemek için mal ve hizmetler öncelikli olarak sağlandı. bu faktörler tahıllara kısıtlı erişim ile daha da güçlendi: yerel kaynaklar iller arası acil ticaret engelleri tarafından kısıtlanırken, uluslararası ithalata erişim büyük olasılıkla savaş zamanı nakliye sıkıntısı nedeniyle churchill'in savaş kabinesi tarafından büyük ölçüde reddedildi. nedenler arasında, güneybatı bengal'deki büyük çaplı doğal afetler (bir kasırga, gelgit dalgaları ile sel ve pirinç mahsul hastalığı) vardı. bu faktörlerin her birinin ölüm sayıları üzerindeki göreceli önemi de bir tartışma konusudur.

    eyalet hükümeti bir kıtlığın var olduğunu reddetti ve insani yardım da krizin en kötü aylarında etkili değildi. hükümet ilk önce çeltik fiyatını etkilemeye çalıştı, ancak bu da karaborsacılığa yol açarak satıcıları mal stoğu yapmaya itti. spekülasyonlar ve mal stoklama da hiper enflasyona yol açtı. hindistan ordusu ekim 1943'te fonların kontrolünü ele geçirdiğinde yardımlar da önemli ölçüde arttı, ancak esas rahatlama aralık ayındaki rekor bir pirinç hasadının ardından geldi. açlıktan ölümler azaldı, ancak kıtlıkla ilişkili ölümlerin yarısından fazlası 1944'te gıda güvenliği krizi ortadan kalktıktan sonra hastalık nedeniyle meydana geldi.

    kaynak: https://en.wikipedia.org/…iki/bengal_famine_of_1943

  • üç defa temelli evrim geçirerek "business pivoting" denen kavramın en güzel örneklerden biri olan firma.

    netflix ilk kurulduğunda, elinizdeki dvd'leri, netflix'teki dvd'ler ile değiş tokuş ederek sürekli farklı filmler izlemenizi sağlayan bir paylaşım platformuydu. aylık belirli bir ücret karşılığında dvd kiralayıp, izleyip, geri gönderiyordun. şirketin core business'ini incelersen bildiğin "lojistik" şirketi yani, dvd gönder - al şeklinde çalışmışlar, bu kadar basit.

    dvd'lerin kaybolduğu ve git gide azaldığı dönemde, yeni bir yol bulmak gerekmiş, adamlar bakmışlar içerik tüketimi işi tamamen internete dönüyor. insanlar diziyi filmi internetten izler olmuş. e sonra aylık üyelik ücreti karşılığında film ve dizileri, internetten stream etmek odaklı ilerleyen bir firma haline gelmişler. temel iş alanı, lojistikten, servise dönmüş.

    üçüncü safhada, özellikle de son iki yıl, görmüşler ki bir sürü site türemiş. hulu'su var mesela, amazon'u var, apple tv'si var, var oğlu var. aynı dizi birden çok serviste de yayınlanabiliyor. adamlar fark etmiş ki, içeriği kendileri üretip, yalnızca kendi servislerine özel olarak yayınlamadıkça, bu dizi / film yayınlama işi patlamaya doğru gidiyor. zira kullanıcı apple tv kullansa da aynı diziyi izleyebiliyooor, hulu kullansa da. onlar da biz kendi dizimizi artık kendimiz çekelim demişler, adına da netflix originals demişler mi? şu anda popüler bir çok dizi, orange is the new black mesela, direkt olarak netflix yapımı ve netflix dışında yasal olarak başka yerde izlenemiyor. yani herifler servisten, prodüksiyon şirketi pozisyonuna geçmişler.

    bilişim gibi inanılmaz değişken bir sektörde firmaların "devirleri" birkaç seneye inmişken, her bir-iki senede bir isimler sürekli değişirken, bu heriflerin lojistikten servise, ardından prodüksiyon modeline geçmeleri gerçekten çok öngörülü ve başarılı bir strateji olmuş. bunu da buraya böyle not alalım, ibret alalım derim. biz türkiye'de iş yapmaktan ve kendimizi meşgul tutmaktan, büyük resme odaklanmayı beceremiyoruz, "işimiz nereye gidiyor?" ve "3-5-10 sene sonra aynı işi yapabiliyor olabilecek miyim?" sorusunu kendimize hiç sormuyoruz. büyük resme odaklanmıyoruz. işte bu herifler bunu iyi becerdikleri için 5-10-20 senelik teknoloji şirketleri çıkarabiliyorlar der ve entrymi bitiririm çocuklar. bye.