hesabın var mı? giriş yap

  • dedemin ölümünden sonra 47 yıllık aşkı olan anneannem tarafından yapılmıştır:

    şimdi ben başka insanlara dert anlatırken konuşmak zorunda kalacağım.

  • lüks kuruyemiş.

    param yok diye sürekli ertelediğim bir şey varsa o da kuruyemiştir. doyasıya badem, ölümüne antep fıstığı, fındık, ceviz yemek istiyorum. her sabah müslinin içine doldurmak istiyorum ama çok pahalı namıssızlar.

  • robert bresson'un su gun su tarih itibariyle bir "avuc" entryden ibaret bir yonetmen olarak kalmasi tesaduf degildir. anlasilamayan bir "en iyi yonetmenlerden birisi" namiyla yuruse de, kendisinin bu sifat tamlamasini hakedecek herhangi bir "en" filmi, calismasi yoktur. genellikle filmlerinden ziyade "film hakkinda soyledikleri" ile anilan, hatirlanan bresson, kanimca sinema tarihinde "donuk, sikici, bir manaya gelmesi umud edilen flulukta" filmler yapma akimini baslatan kisidir.

    bugun sinema festivallerinde ve film okullarinda ne manaya geldigi belli olmayan, uzun uzun bekleyis ve ic cekislerin oldugu, koyun nazarlari ve buyukbas dinginligi hakimiyetinde filmler goruyorsak, bunun buyuk cogunlugunu bu akimin duayeni olan bresson'a borcluyuz. kendisini ve anlatamadigi her seyi essekler gibi ciddiye almis, anlatmaktan cok anlasilmayi, kesfettirmekten cok kesfedilmeyi, beslemekten cok ekmegi aslanin gotune koymayi maharet ve huner sanmis olan bresson bu tavriyla kendince sonra gelen sinemacilara yol gostermis "amdan gotten olsaniz da belki onemli bir seyler diyorsunuz diye saygi duyabilirler" akimini hediye etmistir.

    halkin cekinmeden "yarragim gibi" diyerek adalandiracagi bresson filmleri icerisinde en kayda deger olani journal d'un curé de campagne (ya da"diaries of a country priest"), en berbat olani ise le diable probablement olmalidir.

    kendisine ve sinematografisine zerre saygi duymadigim bresson 99 araliginda oldugunde sinema icin artik cok gec kalinmistir.

  • mustafa kemal ömrünün en kritik anlarindan birini yasadigini simsek gibi kavramisti.

    alayi on dakika mola icin geride birakmisti. simdi düsman ona kendi askerlerinden daha yakindi. isin daha kötüsü suydu ki eger düsman mustafa kemal'in simdi bulundugu yere gelseydi dinlenmekte olan alay, bütünüyle panige ugrayabilirdi. mustafa kemal'in sikisan dehasi bir anda en güzel kurtulus caresini buldu.

    kacan eratin önüne dikilerek:
    - düsmandan kacilmaz! diye haykirdi.
    askerler:
    - cephanemiz kalmadi, diye söylendiler.
    - cephaneniz yoksa süngünüz var!
    bunu söyleyen mustafa kemal, hemen askere:
    - süngü taaak! kumandasini verdi ve arkasindan da:
    - yere yat! emrini vererek onlari yere yatirdi. türk askeri süngü takip yere yatinca düsman da yere yatti.

    mustafa kemal, bundan sonra, alaydan ilk yetisenlerin hemen "mars mars"la bulundugu yere gelmesi icin emir subayini geriye kosturdu. iste onun kazandigi bu an, canakkale'de conkbayiri zaferinin altin kalemle tarihe yazilmasina sebep olmustu.

    "bir koca muharebenin ufacik bir lahzaya bagli oldugunu, hatta bir memleket hayatinin fena kullanilmis bir an yüzünden tehlikeye düsebilecegini, burada oldugu gibi iyi kullanilmis bir anin ise bir muharebenin ve bir vatanin mukadderatini iyilestirecegini o dakikayi görür gibi canlanmis bir ifade ile duymak insanin tüylerini ürpretiyordu."

    kutsal isyan, cilt 1, sayfa 499