ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
birini tanımanın en iyi yolu
-
bu konudaki son sözü dostoyevski söylemiştir zamanında :
"insanların birbirini tanıması icin en iyi zaman, ayrılmalarına en yakın zamandır."
budur.
yalnızlığın anlaşıldığı anlar
-
yatmadan önce, telefonu şarja takmaya yeltendiğinde, şarjın en ufak azalmadığını gördüğün an.
ateizm derneği
-
sonunda kurban derilerini gönül rahatlığıyla bağışlayabileceğimiz bir dernek.
survivor all-star
-
nadya'nın bir çubuğu tek eliyle sokmuşken ikinci eliyle destek vererek karşı takıma poanı altın tepsiyle sunduğunda sesi soluğu çıkmayan ağzı bozuk bozok'un, yine dolduruşlara gelip böğürdüğü yarışma.. ayrıca nadya '' çocuğunu bir daha göremeyeceksin, bir daha sultan'ı göremeyeceksin, bir daha annemi, babamı göremeyeceğim'' falan diyerek milleti karşı grubun üzerine püskürttü resmen.. sanırsın sadece kazanana yaşam hakkı veriyorlar, eleneni konseyden sonra vuruyorlar..
rizelilerin ekmek zammına isyan etmesi
-
“bu kadar zamma bu insanlar dayanamayacak. bunun sonu çok kötü olacak” demiş afedersin rizeliler.
ne olacak?
oy mu vermeyeceksiniz?
ne yapacaksınız?
yazdığı entry yüzünden okuldan uzaklaştırılan genç
-
çoğu zaman bana nasıl bu kadar sabırlı, sakin, tahammüllü olduğum soruluyor. sanıyorum bunun sebeplerinden biri üniversite okumamış olmam. türkiye'de sarsılmaz ast üst ilişkisiyle, statükocu yapısıyla, kraldan çok kralcılığı ile, kayırmalarıyla, kaydırmalarıyla, entrikalarıyla tam bir ortaçağ derebeyliği zihniyetiyle yönetilen bu kurumlarda örselenmediğimden cebimde bolca tahammül kaldı diye tahmin ediyorum.
savcılığa verdiğim her 10 ifadeden 7'si öğretim üyelerinin şikayetleri üzerine oluyor. asker değil, adnan hoca değil, milletvekili değil. bu öğretim görevlileri "eleştirel düşünce", "fikir ifade özgürlüğü", "mantıksal çözümleme" öğretecekler.
siz kimsiniz yahu? kendinizi ne zannediyorsunuz? kim sizi bu kadar havalara çıkardı? paper'larınızı alsam, önce intihalleri ayıklasam, sonra da yerel, ucuz, parayla makale yayınlayan mecralardaki yayınlarınızı elesem, h-index'inizi hesaplasam bir avuç düzgün insan kalırsınız. onlar da zaten öğrenciyi düşmanıymış zannetmeyenler çıkar. geri kalanınız hayata daha iyi bir akademisyen, daha iyi bir eğitim adamı, daha iyi bir insan olarak tutunmak yerine zamanında bedelini biat ederek ödediğinizi düşündüğünüzden aynı bedeli ödetmeyi hak gördüğünüz o çürük sistemin boktan çarklarını yağlamaktan başka bir iş yapmıyorsunuz.
o çarkın içinde onunla beraber kül olup gideceksiniz. yerinize yepyeni aklı beyni açık bir nesil gelecek. sizi ne kimse hatırlayacak ne de kimse size minnet duyacak. tarih sizi ufak puntoyla ufak utanç dolu bir paragrafa sıkıştırdığıyla kalacak.
sizin vereceğiniz eğitimin bende eksik olmasından dolayı da son derece memnunum. gelecekteki tercihlerimi de sizin gibilerin olmadığı bir dünyadan yana yapmaya devam edeceğim.
çocukken arkadaşlara verilen doğum günü hediyeleri
7 haziran 2019 fenerbahçe sk açıklaması
-
fenerbahçe kulübünün recep tayyip erdoğan’ın damadını fetöcü olmakla itham ettiği açıklamadır.
cesaretlerinden dolayı takdir ettim.
almanlar yapmış abi dedirten ürünler
-
85 model kettle. adamlar bir cihaz yapmış, alet halen daha çalışıyor. tarihteki ilk kettle'lardan. tuşu yok. fişi takıyorsun su kaynayınca çıkarıyorsun.
geçen yerli marka bir kettle aldım, mutfakta yangın çıkıyordu mk. alet alev topuna döndü.
edit: soranlar oldu, kettle hit company diye bir firmaya ait. firma kapanmış gitmiş zerre bilgi de yok, lakin adamların ürünleri hala çatır çatır çalışıyor.
e sen 20 - 30 yıl çalışan ürün yaparsan yenisini satamazsın be kardeşim. ne yedek parça satmışın ne hile hurda. olmaz ki böyle!
topuklu ayakkabıyla ofiste koşturan hatun
-
sürekli nefes nefesedirler.
tipine baksan atomu parçaladı sanırsın oysa printerdan çıktı almıştır sadece.
(bkz: test sayfası)
kedi
-
ketum bir hayvan..
sabaha karşı 02:30 civarında edirnekapı otobüs durağında oturuyordu dün biri.. banka oturmuş, kuyruğunu da kendine dolamış bekliyor..
gittim yanına:
-"pardon" dedim.. "bu saatte 500t var mı..?"
şöyle ağır bir edayla başını kaldırıp yüzüme baktı.. gözleri mahmur..
-"500t diyorum, bu saatte geçiyor mu?" dedim kendilerine doğru biraz daha eğilerek..
göz göze muhabbetimiz taksicinin ilgisini çekmiş olacak, bizi izliyor..
ama kedi efendide tık yok.. mahmur mahmur bakıp "miiiv" dedi sadece..
"sana yol soranda kabahat serseri" diyerek okşadım başını.. aman, o mahmur karizma bir anda sırnaşık bir samimiyete dönüverdi.. iki patisinin yumuşağıyla elimi tutmalar, başını sevdirmeler..
baktım gelen giden yok.. eyvallah dedim kedi efendiye.. yürüdüm metrobüse..
bu sefer "miiiv" bile demedi.. çevirdi başını.. hem ketum hem vefasız..