hesabın var mı? giriş yap

  • şirket içinde kovulma eşiği akşam çıkarken sandalyesini yamuk veya masasını dağınık bırakması olan (abartmıyorum) çalışanların yaptığı videodur.üç sene önce toplu olarak tazminatsız kovulan arkadaşlarınızdan utanın bari diyeceğim de sizin de işgüzar yöneticilerin kurbanı olduğunuz videodaki yapmacık hareketlerden belli zaten.

  • köpek dişleri olan tek otoburlar biziz bu durumda. gözlerimizin de yine otoburlardaki gibi yanda değil, diğer etoburlardaki gibi yüzün önünde olması falan komple yanlış olmuş o zaman. ilginç.

    ekleme: bu arada fırsat buldukça bahsettiğim bir şey var; biliyorsunuz bizim sindirim sistemimiz otobur canlılar ile beslenmeye daha müsait, bu bağlamda full vegan arkadaşları da yiyebileceğimizi düşünüyorum. bu hem dünyadaki açlık sorununu hem de gereksiz nüfus fazlalığını çözecek bir öneridir.

    okuduğunu anlayamayan ama başlık açabilen editi: köpek dişinle çiğ et ye yazmıyor, madem et yemek doğanda yok, neden köpek dişin var yazıyor.

  • tayyip'ten ornek alsa aslinda ne kadar salak oldugunu anlayabilir.

    hic sumeyye ile bilal bir olur mu?

  • bir adam ile kızının ilişkisini kızından daha iyi bilip kızı hakkında ahkam kesebilecek adamlar da varmış, bunu da gösteren beyan.
    her boku bilen ekşiciler vardı hep eyvallah da, bunun bu boyutlarda olabileceğini tahmin etmemiştim yahu.
    -hayır o iyi bi babaydı tamam mı! bütün filmlerini izledim ben.

  • din ve iman.

    değil tabiki de.

    bunlar iyilik karşısında ödül, kötülük karşısında ceza verirler.

    ödül ve ceza ile bir köpeği eğitebilirsiniz ama bir insanı değil.

    bir insanın iyi olabilmesi için ihtiyaç duyacağı iki şey empati yeteneği ve vicdandır.

  • bana bir anımı hatırlatmış olay. ilkokulu askeriyenin içindeki bir okulda okudum ben. asker çocuğu olmayan benim gibi öğrenciler de okula kayıt yaptırabiliyordu. neyse okulun hemen yanında bir yemekhane vardı arkadaşlarım hep lahmacun alıp yerdi ordan. bir keresinde babaannemden para istemiştim ben de lahmacun yemek istiyorum oradan diye. o da hemen bana para verip ertesi gün gider yersin diye tembihlemişti.öğle arası olur olmaz oraya koştum iki lahmacun istedim ama asker para ile değil fiş falan aldığını söyledi. ben de tam boynu bükük gidecekken oradaki bir asker bana iki lahmacun bir de ayran verdi. ulan ne sevinmiştim. güzel insanlar hep var olsunlar be!
    gerçi daha sonra bu fiş durumunu bilen ve benim askeriye disindan geldiğimi bilen arkadaslarim benim için lahmacun çalmış bu diye öğretmene şikayet etmişlerdi. o asker abi de durumu anlatmıştı. çok yaşa asker abi. bu da böyle bir anımdır.

  • h: dr. house
    a: allison cameron

    a: beni neden işe aldın?
    h: çok güzel olduğun için.
    a: beni tavlamak için mi işe aldın?
    h: buna şaşırdığına inanamıyorum. ayrıca öyle demedim. seni güzel göründüğün için işe aldım. lobide duran bir sanat eseri gibi.
    a: sınıfımın en iyilerindendim.
    h: ama en iyisi değildin. neden bu kadar üzüldün? genetik zeka yerine genetik güzellik sayesinde işe alınmana mı?
    a: bulunduğum yere gelmek için çok çalıştım.
    h: çalışmana gerek yoktu. insanlar en az çabayla en yüksek kazancı sağlayacakları yolları seçerler. doğanın kanunudur. sen bunu reddettin. seni bu yüzden işe aldım. zengin bi adamla evlenebilir, modellik yapabilirdin. sadece görünmen insanların sana bir sürü şey vermesi için yeterli olurdu. ama sen böyle yapmadın. kıçını yırttın.

    (bkz: house m.d.)

  • - sene 90. ventolin, güzel sanatlarda okurken bir denizcilik şirketiyle görüşür. kendisinden gemilere uygulanmak üzere logo tasarımı istenmektedir. öğrenci ventolin, ortalama bir ajansın çekeceğinin 5'te biri kadar bir rakam söyler, fiyatta hemen anlaşırlar. iki hafta sonra logoların sunumu yapılır, müşteri bayılır, teşekkürler eder. artık son aşama işin uygulanmasıdır. ancak müşteri bir daha aramaz, telefonlara da çıkmaz. sınavlardı, kızlardı derken aylar geçer. olayı çoktan unutan ventolin, msü'den karaköy iskelesine doğru yürürken bir nakliye gemisi görür. sunduğu logolardan biri, sanki beş yaşındaki bir çocuk bakarak tekrar çizmiş gibi, daha önce görüştüğü şirketin gemilerinden birinin bacasındadır. delirir, adamları allem eder kallem eder bulur, yakalarına yapışır, "ne iş bu?" der.

    konuya geliyorum:

    şirketin patronu, "ne kızıyorsun ya ventolin kardeşim?" der. "senin on liraya yaparım dediğin logoyu matbaacı yeğenime tarif ettim, bilgisayarda bir liraya çizdi. senin işini kullanmadık ki, ayıp oluyor ama."

    bu, mesleğimi ilgilendiren acı bir türkiye gerçeğiyle ilk tanışmamdır.

  • ergenligimi yeni atlattigim zamanlarda zeki muren'in yorumunu cok seven babamla -o zamanin hizli metalcisi olmanin verdigi balondan muzik kulturume guvenerek- girdigim bir tartismanin sonucunu kendisinin soyledigi "olgunlastikca zeki muren'i ve turk sanat muziginin degerini ilerde anlayacaksin" sozu belirlemisti.

    herkes gibi kendi capimda olusturdugum muzik dagarcigimda bulunan muzisyenlerin ve urettikleri muziklerin tarzlarini goz onune alinca -ki bunun icinde hastasi olunanlarin pesinden konser ve turnelere gidecek kadar fanatigi olunanlarin da mevcut oldugu dusunulunce- yagmurlu bir aksam yolda yururken beynime yapisan melodi ornegin bir nick cave degil de zeki muren'den gozlerin doguyor gecelerime oluyorsa, zaman babami hakli cikmistir.