hesabın var mı? giriş yap

  • asker çocuğuyum ve askerliğimi asteğmen olarak diyarbakır’da yaptım.

    övünülecek bir yanı yok bunların, zorunlu askerlik yanlıştır. oğlum olsa bedelli yaptırırım. asteğmen olup muvazzafların yerine nöbet tutması veya er olup araba yıkaması için yetiştirmiyoruz çocukları.

  • artık halkın arasında olmaması, sokak jargonundan, gençlerin esprilerinden uzak olması nedeniyle eskisi kadar güldürmüyor. kendi kısıtlı arkadaş çevresinde, elit zevklerin içinde yaşarken halka inmesi zorlaşıyor. onun işinde üretkenlik için gözlem şart ama artık o şansı pek yok.

  • çoğumuzu irkilten (ben dahil) ama ona bakmaktan, tenimizdeki sürünüşünü merak etmekten kendimizi alamadığımız hayvan yılanla betimlenen, adeta başlı başına bir öğreti, hayat görüşü ouroboros.
    tüm kadim kültürlerde bir anlamı var, bu bakımdan biraz güle benzetiyorum: bu çiçek tüm kültürlerde zarafet, güzellik, gençlik, tazelik, aşk ile ilgili, erken ortaçağ avrupa edebiyatınta da arap edebiyatında da az çok benzer duyguları uyandırır ve benzer şekillerde bahsedilir. ouroboros da böyledir. yunan, fenike, mısır, hint, uzakdoğu kültür/mitolojilerinde görülen kendi kuyruğunu yiyen yılan tabii ki en başta apaçık anlamıyla sonsuz döngüyü sembolize eder, bu mevsimlerin birbiri ardına dizilmesi, her kışın bahar umudu taşıması her baharın kaçınılmaz kışa kavuşması ile örneklenebilir, fakat leyla navaro' nun da değindiği gibi sembol çoğu kültürde görülmekle birlikte anlamı evrensel değildir: tezatlıkların birbirlerinin tamamlayıcısı olmaları, kendini tüketme, aydınlık-karanlık dikotomisi gibi değerlerle de özdeşleştirilir, ayrıca rönesans simyacıları oluşturdukları "eserin" döngüsünü bu sembolle betimlerler, jung ouroboros'un insan doğasında arketip olarak bir önemi olduğunu söyler. norveç mitolojisinde yılan jörmungandr dünyayı kendi kuyruğunu ağzına alarak çepeçevre sarar, orta amerika tanrısı quetzalcoatl bu yılan şeklinde betimlenir.
    konunun cazibesinin film ve dizi endüstrisinin dikkatini çekmemesi de imkansız doğal olarak, kaldı ki başarılı senaryo yazarları için mitoloji en zengin referans kaynağı. predestination(film), eternal sunshine of the spotless mind (film),the battlestar galactica (dizi), dark (dizi) örnekleri ilk aklıma gelenler. kendinin annesi ve babası olan adam/kadın, geliştirdiği robot tarafından ırkı yok edilme tehlikesiyle kaçarak yeni gezegen bulup aynı döngüyü tekrar eden, zaman yolculuğunda şimdiki olayları oluşturan etkenleri geçmişe giderek bu hale getiren insan, ne neyin sebebi düşündükçe paradoks yaratan, içinden çıkılmaz bir döngü, bu döngüde kendisini sonsuz kez tekrar eden ve aynı yere varan bir hikaye, her bitenin yeni başlangıcı doğuracağı ve başlayanın kendini yok edip baştaki hikayeyi tekrar var edeceğini, varoluşunu tüketip tekrar doğuracağını anımsatan, kendi kişisel hikayemizde bile izler bulabileceğimiz sonsuz güç.

  • çok az ülkenin vatandaşına nasip olur. misal suudi araplar yapmak istemiş ama yeşil kan için uzaylı yakalayamayınca vazgeçmişler...

  • bu karşılaştırmanın alt metni nineteen eighty-four vs brave new world olarak kabul edilirse, temel karşılaştırma iki kitaptaki karakterlerin kendi ifadeleriyle ortaya çıkmaktadır. kaldı ki bu da "freedom vs happiness" olarak izah edilebilir.

    o'brien, winston sorgulamasında ona durumu açıklar. "that the choice for mankind lay between freedom and happiness, and that, for the great bulk of mankind, happiness was better." ancak winston özgürlüğünü aramaktaydı, hem de insanların durumlarının iyi olduğuna inandırıldığı bir ortam içinde!

    bernard ise insanların mutluluktan zil zurna sarhoş olduğu ya da edildiği bir dünyada yine aynı arayış içindedir. "what would it be like if i could, if i were free--not enslaved by my conditioning." diye kafa yormaktadır olan bitene.

    ayrıca her ne kadar ana temalar yanında detay olarak kalsa da kör göze parmak sokacak şekilde bir durum iki kitapta da mevcuttur. winston sorgusu sırasında fare korkusuna dayanamaz ve işkenceden kaçmak için bana değil julia'ya yapın diye kendini yırtıp topu karşı tarafa attığı gibi, izlanda'ya sürgüne gideceğini öğrenen bernard da aynı şekilde dellenip beni göndermeyin helmholtz ve john the savage gitsin diye mızmızlanmaktadır. *