hesabın var mı? giriş yap

  • deliler gibi beklediğim muhteşem eserin bok edilmeye çalışılması olayı.

    açıkçası hikayeye etki eden bir kesim yok anladığım kadarıyla ancak replicantların üretimi sırasında anadan üryan bir şekilde doğdukları kısımları zoom yaparak veya başka bir noktaya odaklanarak kesmişler ki bu da o sahnelerde görselliğin bok olması anlamına geliyor.

    yazıklar olsun.

    bu olayın filme 2-3 gün kala basın gösteriminde ortaya çıkması da ayrı rezalet. farkedenler olmasa hiçkimsenin haberi olmayacak resmen.

  • moderasyona antipati beslenmesinin tek sebebi sanırım guru. mesela guru'nun kimseden çekincesi yoktur ama hiç isim vermez, hep bi gizem hep bi ima gönderme falan. "format aşağı format yukarı ne emrediyosa odur" der, sonra aşındırmaktan falan bahseder. işine geldiği zaman "legal" der dahil olur, keyif almadığında da "suistimal" der. sürekli bir polemik içinde forumun kralını yaparken yıpranmaz o sözlük, guru'yu sıkan şeyler aşındırır. o polemiklerde de elindeki moderasyon gücünü iyi kamufle edip güzel baskı kurar insanlar üstünde. gider olan biten'e tuhaf tuhaf şeyler yazar, sonra sıradan bir yazarmış gibi aramıza iner filan. bu kadar senede sinirlerinin yıprandığını düşünüyorum, bıraksın artık hepimiz kurtulalım. kadim dostu ssg görevine son vermeyi arkadaşlığına sığdıramıyor gibi duruyor, gelip gidenleri de izledikçe çoğu kişinin bu fikirde olduğunu söyleyebilirim. zaten bahse girerim bir yansıması mevcut olsa idi kendisinin farkında olmadığı, en çok zıtlaştığı yazar yine kendisi olurdu. moderasyonunu "işte sapı işte kapı" deme, kulak çekme ve toplu yazar uçurma olarak özetleyebileceğimiz emektar guru'nun bence emekli moderatorler arasına katılma zamanı geldi de geçiyor. süper insandır acayip zekidir facebook onun sayesinde vardır türkiye'nin kaybettiği değerli bir beyindir rakı sofrasında mükemmeldir beni hiç ilgilendirmez; guru'nun mantalite olarak sözlüğün gerisinde kaldığını düşünüyorum ve bu vizyon konusunda ssg'den de daha bilirkişiymiş gibi davranır olmasından oldukça rahatsızlık duyuyorum 4 seneyi bitirmiş bir yazar olarak.

  • insanlığın düşebileceği son noktalardan zannediyorum.

    çocuk bu insanlıktan nasibini almamış taksici, çocuk!

    arabasına kartopu geldi diye küçücük bir çocuğu taksisiyle ters yönde giderek kovalıyor insanlıktan nasibini alamamış yaratık. hem çocuğu ölesiye korkutarak hem de o anda trafikte olan yüzlerce kişinin hayatını riske atarak.

    garibim yusuf korkarak kaçarken bir arabanın altında kalıyor.

    peki bu delikanlılığı çocuğa söken taksici ve ondan bir farkı olmayan yusuf'un altında can verdiği arabanın şoförü ne yapıyor? çocuğu orada kanlar içinde bırakıp kaçıyor.

    yusuf, hayatının son anlarında arabayla kovalanarak korka korka can vermiş bir çocuk. iki tane korkak ise halen aranıyor.

    ne desem gg.

    http://gundem.milliyet.com.tr/…/1807010/default.htm

    bir çocuğun ölümüyle sonuçlanmıştır.

    ne bekliyordunuz?

  • basketbolun diğer amerikan sporlarına göre küresel olarak çok daha fazla ağırlığının olmasının tamamen stern ile bağdaşması tabi ki çok gerçekçi olmaz. stern yerine x bir kişi de o dönem nba'in başına geçmiş olsaydı, o eşik bir yerde öyle ya da böyle atlanırdı muhtemelen. fakat 1980'lerin ortasında bunu kafaya koyup, 30 yıl boyunca üstüne koyarak bıraktığı mirası pek fazla kişinin ardında bırakabileceğini sanmıyorum.

    stern 1984 yılında ligin başına geçtiğinde playoff maçlarının dahi bir kısmının banttan yayınlandığı lokal bir organizasyon halindeydi nba. ilk yıllarında yanılmıyorsam bir arjantin televizyonu kanalına nba'in haftalık özetlerini yıllık 2000 dolar gibi komik bir miktara "hacı alın bakam şu özetleri memlekete soccer dışında bir şey girsin .." diye satarak pazarı büyütme adına ilk adımları atıyor. bugün dönüp bakıldığında komik olsa da o dönemin şartlarında herhalde kimsenin denemeye değer dahi görmeyeceği ölü bir yatırımla başlayarak.

    o yıllara dair kendi ağzından hatırladığım en akılda kalıcı anekdot ise lig için sponsorluk potansiyeli taşıyan bir firma ile toplantı yapmanın ne kadar çetrefilli bir süreç olduğundan bahsetmesiydi. "eğer 1 saatlik bir görüşme ayarlayabilirsek, bu zamanın 45 dakikasını onları ligdeki tüm oyuncuların uyuşturucu bağımlısı olmadığına ikna etmekle harcıyorduk .." demişti. o yıllarda sponsorların 'bir avuç keş adamın basketbol oynadığı yer' olarak gördüğü nba'e olan bakış açısını anlatırken.

    en büyük şansı da hiç şüphesiz ligin başına geçtiği yıl olan 1984'ün haziran ayındaki nba draft'ında michael jordan'ın ve birçok hall of fame ismin lige adım atması oldu. 1992 olimpiyatlarında ilk kez profesyonel nba oyuncularıyla bir uluslararası bir turnuvaya gidilmesiyle de ektiklerini biçmeye başladı. hem de 1 yıl önce hiv nedeniyle emekli olmak zorunda kalan magic johnson'ın o takıma katılmasına tamamen destek vererek. wnba'de de, bugünün g league'inde de, çin pazarında da, kanada'nın lige dahil edilmesinde de bu adamın imzası var. nba tarihinde yer etmiş hemen hemen her önemli karenin içinde bu adamı bulmak mümkün.

    stern bu ligin tarihinde hiç olmasaydı da tim donaghy ve hakem skandalları yine konuşulur, seattle şehri yine takımsız kalır, draft lotarya'sında eyyam döndüğü tekrar tekrar tartışılır, her zaman her türlü şaibe ve komplo teorisinin ardı arkası kesilmezdi muhtemelen. ama stern olmasaydı nba bugün olduğu organizasyon seviyesinin ne kadarına gelebilir, küresel pazarda yerini bu kadar sağlamlaştırmayı hangi noktada başarır ya da başarabilirdi ondan pek emin değilim.

    herhalde geceleri yatarken pijama niyetine sırta geçirilen bir nba tişörtünde bile bu adamın imzası olsa hakkıdır. huzurlar içinde yatsın.

  • ülkedeki birlik duygusu.

    2000 yılbaşı bir dini güne denk geliyordu diye hatırlıyorum. işgüzar bir muhabir camiden çıkanlara yılbaşıyla ilgili sorular soruyordu. konuşanların hepsi yeni yılı kutlamış ve eğlenen insanlar hakkında son derece hoşgörülü sözler sarfetmişti. ülke ayrışmamıştı.

    bir başarı kazanıldığında ülkenin her kesimi sevinirdi. 2002 dünya kupasında kürt gençlerinin türk bayraklarıyla sokaklara fırlayıp nasıl coşkulu kutlama yaptıklarını hatırlarım. bir felakette herkes üzülürdü. depremin doğusu batısı yoktu. ülke ayrışmamıştı.

    insanlar ayrışmamıştı.

  • taş. bildiğimiz ufak çakıl taşı, bir değeri de yok lan, 15 -16 yaşlarında yolda okuldan tekmeleye tekmeleye eve kadar getirdim, sonra da sahiplendim.

  • milli piyangodan para ciksa, once bir sakin olurum.
    derim ki; dur bakalim ne kadar cikti? sonra bakarim soyle 500 milyar filansa sakin kalirim. bir ev, bir araba, bir dukkan filan alinir sapitmayayim derim. ama 2-2,5 trilyon cikmissa hemen telefonla cin restoranini arar, eve istakoz soylerim. internetten eski talihlileri tararim, tavsiye alirim. uc tane filan bankayla anlasirim ama sonra yurtdisi bi bankaya yollarim cogunu. sonra derim ki ese dosta; bize slovenya' dan bi is teklifi geldi, biz artik orada yasayacagiz. cikarim esimle beraber, kubaya giderim. orada bi okul yaptiririm ikiyuzbin dolara filan. geze geze malta, prag, barcelona, iki senede 1 trilyonunu yerim. ama bitmesin diye sapitmadan yerim. gene de bir gece yedi yildizli otelde kalirim. sonra donerim memlekete. havuzlu mavuzlu bir ev alirim terasi deniz goren. sonra derim ki ese dosta; biz slovenyada cok calistik kazandik. o kazandigimizla da aha bunu aldik. cunku hesapladim, her ahbapa 1 milyar versem bana kalmiyor ki kimse de begenmez bir milyari, arkamdan laf ederler.
    sonra dukkan acarim bir tane de. cok luks bir dukkan bile olsa onune iki tabure bir sehpa atar aksama kadar tavla oynarim. bir de zirve duzenlerim; suserlerin havyara doydugu an diye. 30 kilo kalamar pisiririm ya da pisirttiririm. kafamizdan asagi deniz borulcesi dokturturum. raki selalesi yaptiririm. havuza absolut doldurttururum. sonra bir bakarim sakin olamamisim. bosver derim, haydan gelmisti huya gitti. oturur yeniden cv hazirlarim.

  • uzun zamandır yazmıyordum sözlükte ama artık dayanamayacağım.

    bu sıçtımın yerinde halkı düşünen hümanistler niye sadece suriye ordusu ilerlediğinde ortaya çıkıyor lan?

    şii diye adamın kalbini çıkarıp yiyenler onlar; öldürdüğü oğlunun cesedi başında annesini arayıp dalga geçenler, şii olduğundan tehdit edenler onlar; hatta alevi yerleşimi diye lazkiye'de onlarca sivili teker teker öldüren onlar, ama bizdeki mezhepçilik kimsede yokmuş. naptı olm bu insanlar? cehennem topuyla adam öldürenlerin ardından lokum mu dağıttı?

    bu davarlar sözlükte de, kampüste de, sokakta da aynı. güçsüzken temel insan haklarına sığınıp, güçlü olduğunu hissettiği an yaşama hakkınızı bile alabileceğini düşünür. yıllardır hiç değişmez.