hesabın var mı? giriş yap

  • acımasız falan değiliz . sadece salak değiliz.

    sizce de tesadüf mü bunca şey ? düğün ertlendi üstüne bebek düştü.

    kadın bizi donunda sallar bir kendinize gelin.

  • köpekleri öldükten sonra hayata döndürmeyi başardığı söylenen bilim insanı.

    cornish, kaliforniya üniversitesini 18 yaşında dereceyle bitirdi. doktorasını bitirdiğinde ise sadece 22 yaşındaydı. ilk bilimsel girişimi su altında gazete okumayı sağlayan merceklerdi. tahmin edilebileceği gibi bu iş tutmadı. daha sonra ise ölüleri diriltmeyle uğraştı.

    ölüleri diriltme planı bir tahterevalli sistemine dayanıyordu. ölmüş birini çevirerek kan dolaşımının devamlılığını sağlarsa (tabi kan sulandırıcı ilaçlar da kullanarak) bu kişinin hayata tekrar döneceğini düşünüyordu. yaptığı gizli deneylerde ölmüş bir insanı bir saat boyunca bu düzenekte döndürdükten sallandırdıktan sonra yüzde ısınmalar ve titremeler olduğunu görmüştü. fakat kişi hala ölüydü.

    daha sonra çalışmalarını kusursuz hale getirmek için hayvanları kullanmaya başladı*. köpeklerine verdiği isimler lazarus ıı,ııı,vı ve v ise kutsal kitaba gönderme yapıyordu*. lazarus ıı ve ııı hayata döndürüldü fakat saatler sonra öldüler. lazarus vı ve v ise kör olmalarına ve hasarlı beyinlerine rağmen aylarca yaşadılar.

    hollywood bu gizemli öyküyü duyunca hemen 1935 yılında life returns isimli filmi çevirdi. filmin içerisinde cornish'in deneylerinden gerçek görüntüler de vardır.

    aradan geçen 12 yıl boyunca hayvan hakları savunucuları cornish'ten oldukça rahatsızdılar. bu sebeple cornish evinde gizli çalışmalar yürüttü. 1947 yılında gazetelere çıktığında, kusursuz bir yöntem bulduğunu söylüyordu. sistemine ek olarak bir akciğer makinesi geliştirmişti. yani solunumun devamlılığını da sağlayacaktı. bir idam mahkumu cornish'in kobayı olmayı kabul etti. fakat kaliforniya eyaleti bu deneye asla izin vermedi*.

    bu deney bilinen kadarıyla*hiç gerçekleşemedi ve robert cornish isimli dahi 1963 yılında kalp krizi geçirerek hayata gözlerini yumdu.*

  • şu anda "emekli" olan kişi, çalışmaya başladığı tarihte devletle bir anlaşma yapar. her ay maaşının belli bir kısmı kesilerek devlet hazinesine aktarılır. işveren de devletin hazinesine işçi adına olacak şekilde bir pay daha yatırır. neticede bu insan adına her ay "iki" pay devlete verilir. bu 25 yıl boyunca (en az) devam eder.
    devlette, "sen bana bunu veriyorsun ya ben de sana 25 yıl-5400 iş günü - 65 yaş olunca şimdi aldığından az ama sonuçta bir maaş bağlayacağım der ve anlaşma devreye girer.

    bu verilen maaş, devletin bana verdiği bir sadaka değildir. en az 25 yıl çayır çatır maaşımın bir kısmını devlete vermişimdir.

    bu maaş devleti yönetme iddiasındaki kişilerin bana bahşettiği bir armağan değildir. 25 yıl ben bunun karşılığını fazla fazla ödemişimdir.

    ben ölünceye kadar bu maaşı yaptığımız anlaşma gereği bana ödemek zorundadır. her yıl bu maaşa kendi sebep olduğu enflasyon kadar zam yapmak zorundadır.

    bu sürede bana ücretsiz sağlık hizmeti vermek zorundadır ki bu da anlaşma gereğidir.

    işin daha da ilginç tarafı fikir yürütmekten bile aciz üç yüz küsür yazarda bu başlığın saçma olan ilk mesajını favlamıştır.

    yazıktır.

    edit : @cakura adlı yazar arkadaşın bir mesajı üzerine, "devletle yapılan anlaşma" diyoruz ama, aslında bu devletin zorunlu tuttuğu bir anlaşma. anlaşma yapmazsan sen ve işveren bir de ceza yiyorsun. yani emekli aldığı maaşı kuruşuna kadar hak ediyor. üstelik ödediğinden eksik bir miktarı. hakikaten bir "söğüşleme" söz konusu burada, bir yazık da devlete.

  • japon balığıyla birlikte, ona sarılarak uyumak isteyen salak bi kızım var benim.
    ben doğurdum onu, ehe ehe..

  • hegel'e karsi olmasinin en buyuk nedeni hegel'i soyut dusunmekle itham etmesidir.. kopenhag sokaklarinda dolasip hemserilerini ''uyandirmaya'' calismasi sebebiyle kopenhag'li sokrates derlermis kendisine..

    ona gore uyanmak demek kendi varolusunu anlamak, kendi icine donmek demektir.. en iyi uyandirma araci ise korku yani ic sikintisidir (tobe tobe).. bu korku, ''korku ve titreme''dir, kalabaliklar icerisinde yalniz kalma korkusudur, gozden kacirilmis biri olabilecegi korkusudur ve bu her insanda vardir.. bu korkuyu anlayan ve bundan kacmayan kimse varolusunun farkina varabilir.. varolus, somut ve oznel dusunebilmektir ama insan bunu dusunerek bulamaz.. bu yuzden varolus, irrasyoneldir (akil, mantik disi), yaklastikca kacar, uzandikca uzaklasir..

    soren beyin toplulukla ilgili dusuncelerine biterim: ona gore insan, aristo'nun sandigi gibi dogal bir yonelme ile yani toplumsal yasami sevdigi icin topluluga varmamistir.. kisi ic sorumlulugundan kacmak istedigi icin topluluga varmistir.. bu yuzden toplulukta hep kotu bir sey bulur kierkegaard, topluluk gunaha aciktir.. annesi ve bes kardesinin olumunu babasinin gunahina/tanriyi reddedisine baglar.. topluluk dogruluk ve ahlaki ortadan kaldirir.. bu yuzden yani bireyim kisiligini ortadan kaldiracagi icin topluluktan da, demokrasiden de, sosyalizmden de nefret eder.. toplumlar bireylerden kuruludurlar ama o toplumu kuran bireyler artk hic bir sey degildirler.. bu bireyler guc icin birlesmislerdir, bir cinayet oldugunda herkes oradadir ama onu hic kimse yapmamistir.. uzun bir yalnizlik ve kendini tanima yolundan gecen insanlar topluluk olusturmalidir..

    korku neredeyse butun yasamini etkilemistir kierkegaard'in.. regine olsen’e olan askini bile golgelemistir.. tanrinin kendisine; insanlari uyandirma, kilise ve ruhban sinifini elestirerek insanlari dogru yola sokma gorevi verdigine inandigi icin, olsen'e olan askinin bu sorumluluklari yerine getirmesinde engel olacagini dusunup evlenmekten vazgecmistir.. belki de bu yuzden her kitabini baska bir isim altinda cikarmis, taninmak ve bilinmek istememistir..

    öle.

  • iki trafik polisi arabası yanyana ilerlemektedir.
    sivil herhangi bir arabaya "34 ..... kenara çekermisiniz" diyerek hayatının hatasını yapar polis. diger arabadan cevap yetistirmekte zorlanmaz polisler.
    "kenara çekermisiniz diyen dillerini yesinler senin."

  • sene 1994, ilkokul üçüncü sınıftayım, ikinci sınıfı okumadan atlatmışlardı.

    fevzi hocam vardı, ölene kadar unutmayacağım kendisini. çok fakirdik. polatlı'nın kırsalından göçmüş, tek geliri asgari ücretli işçi maaşı olan bir aileydik. hatta iyi hatırlıyorum, babamın aldığı maaş 800 bin lira ise bunun 600 bin lirası kiraya gidiyordu. bugüne kıyasla ayda 200 liraya geçinmeye çalışan bir aileydik. kardeşim 1 yaşında, onun masrafı vardı. benim çok az da olsa okul masrafım ve akşam doyması gereken 4 kişi vardı. cornetto'nun altın değerinde olduğu yıllardı. babam baktı olmuyor, köye geri göçmeyi düşünüyordu ciddi ciddi. öğretmenim beni çok sevdiği için konuşmaya gitti, yanında ben vardım.

    babam: hocam, durumumuz çok zor, kızım yeni doğdu, onun masrafı derken yetiştiremiyorum ay sonunu. benim için köye geri dönmekten başka bir çare kalmadı.

    fevzi hocam, bunu duyduğu anda ceketini çıkarttı. işaret parmağına asıp babama gösterdi, ve dedi ki:

    "bak kardeşim, ben gerekirse bu ceketi satar, bu çocuğu okuturum. hiçbir yere gitmiyorsunuz, sadece emeğine emek katıp oğlunu okut!"

    babam, fevzi hocamın bu sözünden öyle utandı ki, beyaz yüzü kıpkırmızı oldu. hocaya teşekkür edip elini sıktı, yolda hiç konuşmadık, ama ben öyle sevinmiştim ki. geri dönmeyecektik ve ben okumaya devam edecektim bir şekilde.

    benim kaderimi bir öğretmen değiştirdi. fevzi hocam olmasaydı bugün köyde koyun güden, tarla ekip biçen bir çoban olacaktım. kız kardeşim muhtemelen evlendirilmişti bile.

    kaderimizi çizen, bize yön veren bütün öğretmenlerin öğretmenler günü kutlu olsun. bilin ki, sizi benliğimizde taşıyoruz bir ömür boyu.

  • adolf hitler'in kız kardeşi.ikinci dünya savaşı sonrası batı almanya'da nazi destekçisi teşkilatlar hala yer almakta, hitler'in ihanete uğradığını anlatan yayınlar basılmakta, kahraman nazi askerlerini anlatan filmler çekilmekteydi. fakat hitler'in hiçbir zaman nazi olmayan en küçük kardeşi paula wolff, bu faaliyetlerden uzak mütevazı hayatını sürdürmekte, hatta berlin'in kenar mahallesinde harap bir evde oturmasına rağmen ev kirasını bile ödemekte zorlanmaktaydı.

    1953 yılında çıkan haberlere göre ev sahibi de aylardır birikmiş olan kirayı ödemesi için, hitler'e dair bir eser hazırlamak üzere olan paula wolff'un bu eseri bitirip satmasını beklemekteydi. hitler'in bir kız kardeşi olduğu, bu eseri hazırladığı duyulana kadar kimse tarafından bilinmiyordu. bu durumda hitler'in kız kardeşi olduğunun çevresi tarafından bilinmesini istememesi ve hiç evlenmemiş olan paula'nın soyadını kendi takma adı olan wolff ile değiştirmesini istemesi etkili olmuştur.

    birinci dünya savaşı sırasında birbirini kaybeden iki kardeş 1920'li yıllarda birbirini bulmuş ve hitler'in ölümüne kadarki sürede görüşmeye devam etmiş, birbirlerine yardım etmişlerdir. paula wolff, hitler'in ölümünden sonra 1945 yılında amerika tarafından tutuklanıp sorguya çekildi. buradan viyana'ya dönse de 1952 yılından itibaren almanya'da yaşamaya başladı. 1960 yılında yaşadığı bölge olan berchtesgaden'de öldü.

  • şu an canlı bahiste, atletico takım kalecisi ne renk kazak giyiyor? diye bahis açılsa maçı izleyenlerin yarısı bilemez

  • dün yayınlanan masterchef türkiye isimli yarışmada acun ılıcalı'nın gerçekleştirdiği eylemdir.

    yarışmacı yemeği bitirmiş ve jüriler tadım yapıyorken kapı açıldı ve patron acun ılıcalı şort, tişört ve plaj terlikleriyle yayına girdi. lakayıt tavırlarla konuşmaya başladı ve kendisine "siz" diye hitap eden diğer kişilere "sen" ile başlayan cümlelerle hitap ederek geyiğine devam etti.

    tam bir "anadolu şehirlerinde bulunan 20 kişilik kobi patronu" ukalalığı ve şımarıklığı!