ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
motosiklet sürücülerine duyulan antipatinin sebebi
-
her boşluğa sağına soluna bakmadan pat diye atlamalarıdır. sonra da motorcuları fark edin diye bas bas bağırmalarıdır.
edit1:imla
edit2: mesajla uyaran arkadaş eklememi istedi; "yol olmadığında fütursuzca kaldırıma atlamaları"
edit3: ara sokaklarda yayaların arasından zikzak çizerek hayvan gibi gitmelerini de eklememi istedi bir arkadaş.
edit4: ters şeritten gidip yol vermedin diye bozuk atmalarını da ekleyelim.
itirafçıların aslında demek istedikleri
-
nicelullaby; cinsiyet: kadın; yaş: 22; il: istanbul
üniversite öğrencisiyim. her sınavın sonunda sınav kağıdıma bildiğim duaları okurum ve üflerim. dua okuyup üflediğim belli olmasın diye kağıdın boş bir yerini silgiyle silerim, sonra silgi tozlarını üflüyormuş gibi okuduğum duayı üflerim. ne kadar faydalı oluyor bilmiyorum ama bu bende bir alışkanlık haline geldi.
meali: ayrıca sınavda yere düşen silgimi arıyormuş gibi 2 rekat namaz kılıyorum..zekat niyetine arkadaşlara 0.5 uç veriyorum..
vatikan'ın rte'yi yalanlaması
-
papa'nın özel uçağı var bunlar bilmez diyerek kendisini elestirenlere cahil benzetmesi yapan erdogan'nin direkt vatikan tarafindan yalanlanmasi olayidir.
açiklamada papanin ozel uçaginin olmadigi alitalia'nin uçaklarini kiralik olarak kullandigi ve ust duzey din yetkilileri dahil uçaga binen herkesten para alindigi yeralmis.
kaynak: http://www.sozcu.com.tr/…dogana-cevap-geldi-843788/
ekstralar:
(bkz: papa'nın özel uçağının olmaması)
(bkz: 27 mayıs 2015 vatikan açıklaması)
ve de:
(bkz: recep tayyip erdoğan'ı yalan makinesine sokmak)
erken debedit: 1 aylik mercedes muhabettine en son noktayi koyan vatikan'a ait bu açiklamanin debe'ye girebilecegi on gorusuyle akp'nin sadece son 1 ayda yaptigi aymazlik ve gaflari kendimce topladim. gundemi kaçiran ve unutan(!) olmus olabilir diye. el atan olursa dahasina da eklerim.
(bkz: asgari ücreti 1500 tl yapmak işçiye zulümdür)
(bkz: asgari ücrete zam vaadini yuhalayan halk)
(bkz: akp'nin vergi cezasını sildiği yandaş şirketler)
(bkz: adnan menderes asılırken mhp neredeydi)
(bkz: tayyip erdoğan'ın olmayan tesisleri açması)
(bkz: ptt kargo aracının akp seçim arabası olması)
(bkz: filinta yapımcısının b. erdoğan'ın arkadaşı olması)
(bkz: akp'li vekilin elini sıkmayan esnafın dövülmesi)
(bkz: melih gökçek'in düzenlediği 650 bin tl'lik gezi)
ekstra:
(bkz: tayyip erdoğan uğursuzlukları sıralı tam liste)
bilinen en buyuk ilk hukusuzluk:
(bkz: burak erdoğan'ın sevim tanürek'i öldürmesi)
osmanlıspor
-
osmanlı devleti'nin, ikincisi son ve nihai olacak şekilde, iki defa yıkıldığı şehirde * * kurulmuş,
osmanlı devletinin en büyük düşmanlarından bizans'ın bayrağını * kendisine renk olarak seçmiş,
osmanlı devleti tarafından kanlı bir şekilde tasfiye edilen teşkilatın ismini * taraftar topluluğuna vermiş,
tarih bilgisinden yoksun insanların yarattığı, ucube spor kulübü.
pes oynayan maç izleyen rakı içen güzel kız
trityum
-
proton sayıları aynı, nötron sayıları farklı olan atomlara izotop denir. tridtyum bir hidrojen izotopudur.
dayanıklı izotoplar doğada kendiliğinden radyoaktivite yani parçalanma göstermezler. parçalanma enerji açığa çıkaran bir olaydır ve atom çekirdeğinde bozunma meydana getirir. trityum izotopu dayanıksızdır ve radyoaktivite gösterir. bundan dolayıdır ki 12.5 senede radyoaktif parçalanmayla kendinden/ışığından kaybeder.
radyasyon; alfa, beta ve gama ışınlarından ibarettir. radyoaktif parçalanmayla bunların 3'ü de açığa çıkabileceği gibi 1'i veya 2'si de açığa çıkabilir. trityum izotopu beta ışınları yayar. trityum ısı ve kimyasal dayanımı yüksek olan borosilikat tüplerin içine koyulduğunda beta ışınları cama çarpar ve parlar. beta ışınımı insan vücudu hariç aliminyumu, kurşunu ve betonu delip geçemez; ancak trityumun borosilikat tüplerin içinde ışıması halinde insan cildine de nüfuz edemez.
epiktetos
-
"senin huzursuzluğun başkalarıyla değil, kendi kendinle bağdaşamadığın içindir.." - epiktetos
en güzel türk kadını
-
olm sinem kobal diyen olmuş lan ahahafdsfdfhlfgjö yok serenay sarıkaya anasını satayım
debe editi: (bkz: gezi şehitleri ölümsüzdür)
baba tipi realizm
-
özellikle çocuklarının gönül ilişkileri konusunda gösterdikleri realist tepkiler öküzlük boyutuna ulaşabilmektedir. hemen farklı iki babadan iki örnek verelim;
oğlunun kep törenine gelmiş anne, baba kendisinin bir alt sınıftaki kız arkadaşıyla konuşmaktadır.
anne: ay ne güzel bak ahmet, inşallah ayşe'nin de kep törenine geliriz seneye.
baba: ohooo o zamana kaç ayşe gelir geçer.
kız arkadaş : errör
oğlan: utanç
bu da başka bir aileden geliyor;
baba: ee kesin ayrılmışlar mı artık? nolmuş o amerikalıyla?
anne: evet, bitirdim diyor.
baba: iyi yapmış, ona göre değildi zaten. üzülmesin hiç. en azından ingilizcesini ilerletti.
mortifera sözlükten gitsin kampanyası
-
selam, bence çok yanlış bir şey bu yapılan kendinize yapılsada hoş olmazki bence insan biraz objektif olmalı böyle hsuuslarda tabi bu sadece benim fikrim saygılar
boşanmak
-
acımasız olduğu kadar gerçekçi bir kelime.
boş oluyorsun, sade kabuk kalıyorsun geriye. içi boş bir kabuk ne işe yarar ki? ceviz olsan atarlar hemen çöpe.
biz ilk önce evleri ayırdık.
bir kendimi bir de kızımı alıp çıktım o evden. soranlara bunu söylüyorum hep, aslında o da aynını yaptı, bir kendini alıp çıktı.
öyle karar verdik çünkü, bize mutluluk vermeyen, bize uğurlu gelmeyen eşyaları ne o ne de ben alamadık.
çok gerekli bir kaç parça dışında üst baş bile kaldı o evde. sanırım ikimiz de yenilenmek istedik, maddiyat elverdiğince.
sonra duruşma günü geldi. yön bulma hususunda tam bir kör tavuk gibiyim. kaybolurum hemen. izmir'de iken erkek kardeşimi hatay'dan aşağı mithatpaşa yönünde sahile indirmek isterken önce betonyol'a çıkarmış, sonra da madem çıktık hadi yeşildere'den karşıyaka'ya amcamlara gidelim diye kandırmaya çalışmışlığım vardır. alt üst, sağ sol yok bende, bunu bildiğinden telefonda bana adliyenin yerini o kadar mükemmel tarif etmişti ki elimle koysam bu kadar rahat bulamazdım.
anlaşmalıydık zaten, uzun sürmeyecekti.
sonra bitti mahkememiz. çıktık. adliyenin kantine gittik, "gel." dedi, "sana bir çay ısmarlayayım."
"tamam" dedim, "tatlılar benden o zaman."
en azından cuma namazlarına gitmesini çok isterdim hep. annemin babamı hazırladığı gibi cuma vakti onu hazırlamak namaza, çok isterdim. hiç nasip olmadı, onu tanıdığımdan itibaren bir kere bile gitmedi cuma namazına. namaz bu, allah ile kul arasında, ses etmemiştim; ama bilirdi üzüldüğümü. geçen cuma namaza gitmiş ve ikimiz için çok dua etmiş, onu söyledi. güldü sonra. "bak, demek senleyken imanım elden gitmiş, senden ayrılacağım için nasıl imana geldim görüyorsun. namaza bile başladım." dedi. beraber güldük, komikti gerçekten de. "sırtında da kaşıntı başlamıştır senin." dedim, anlamadı. "yoo, başlamadı." dedi. "benden ayrılıyorsun ya, kanatların da çıkacaktır. melaike oluyorsun. kaşınıyordur sırtın, dikkat et." dedim.
iyice güldük. hep böyleydi zaten aramızdaki. bir atışma, bir altta kalmama, bir takılma birbirimize.
gülerdik ama, hep gülerdik birbirimize. ben ona daha çok gülerdim; çünkü hiç hazırcevap değildim. hep alt ederdi beni. komiğime giderdi. bir de haklı da olurdu, inkar etmek yerine gülmek daha kolayıma gelirdi, gülerdim. zaten bizim evin delisi bendim.
sonra tatlılar yendi, çaylar içildi, sigaralar söndürüldü. kalktık.
birden anladım ben, boşanmayı isteyen ben olduğum halde, birden anladım. artık bitmişti.
kendimi yokladım, pişman mıydım?
hayır, değildim.
mutlu değildim, kendi mutsuzluğumda onu da eritmiştim.
biz birbirini ilk görüşte seven, iki zıt karakterdik.
yedik bitirdik, sevgimizi.
dünyanın en güzel şeyini, bizi yani, harcadık.
pişman da olmadık bundan. geri adım da atmadık.
çok güvendik karşı taraftakine, seviliyoruz nasılsa dedik.
ama sevgi sorunları çözmüyor.
şimdi evlendi.
duyuyorum ki, çok da mutluymuş. ben de mutlu oluyorum.
o beni, ben onu mutlu edemedik birlikteyken.
ayrılığa adım atarak, ona mutluluk için şans vermişim demek ki.
benimle konuşmuyor, eşi istemiyormuş.
haklı olabilir. ben anlamıyorum bu mantığı; ama haklı olabilir. kendi tercihi.
yeter ki mutlu olsun.
yeniden evlenmeden bir ay kadar önce, kızla ilgili bir şey için buluşmuş çay içiyorduk. evleneceğini biliyordum; ama ilk kez akıl danıştı benden. kadının beni kıskandığından bahsetti, kendisinin nasıl davranacağını bilemediğinden.
"benden esirgediğin ne varsa ona yap, mutlu olursun." dedim.
"bir de ailenle fazla yüz göz etme eşini, her şey çözülür." dedim.
söylediğimi yapmış. ne güzel, şu dünyada biri de benim sayemde mutlu olsun artık.
mutlu da olsun zaten, o mutlu olsun ki kızımız da mutlu olsun.
içim o kadar rahat ki, o kadar tüketmişiz ki sevgimizi.
..............................
eski eşim denmesinden hoşlanmıyorum. eski eş nedir yahu, ne kadar kırıcı bir kelime öbeği, her iki taraf için de öyle. kendisinden bahsederken artık, kızımızın babası diyordum. böyle deyince insanlar, hâlâ unutamadığımı söylüyorlar. öyle değil aslında, kızımız değil mi zaten? yalan mı yani?
yorum yapmaya meraklı insanlar her yerde.
soğuk bir "kızın babası" diyorum, mesele kapanıyor.
o da illa anlatmam gerekirse.
yoksa ben kimseye anlatmıyorum onu.
çünkü içi boş bir kabuk gibi kocaman bir kelime var aramızda. boşandık biz.
o öyle mutlu, ben böyle.
ekleme: ayrılalı 12 yıl olmuş bile. başlarda insan kendini basarısız zannediyor. hiç ilgisi yok oysa, aksine her şey insan için. hele de benim gibi boşanmayı isteyen tarafsanız zaman içinde unutuyorsunuz bile.
hatırladıkça iç burkan garibanlık anıları
-
doksanlı yılların sonu olsa gerek, ayakkabı satan küçük bir dükkanda çalışıyordum yazın. malum zor durumdaydık, yoksa neden çalışsın bir çocuk bütün gün, dört gözle beklediği yaz tatilinde...
dükkanın sahibi haftalık verirdi bana. yemek paramı da yine haftalık olarak verirdi. yemek parası dediysem öyle matah bir şey değil. bir ihtimal esnaf lokantasında kuru-pilav yersin. velhasıl o paradan da ne kadar arttırırsam kardır diye, caminin önünde duran tostçuya gidip,
"abi boş tostu ne kadara yaparsın" diye sormuştum.
"boş tost"
öyle ekmeğin üzerine biraz sulu salça sürüp ısıtıp verecek. verdi de. 3 ay o boş tostla doyurdum karnımı. çeşmeden su bir de. anneme de haftalığıma zam yaptılar dedim. karnımı lokantada doyurduğumu, köfte pilav falan yediğimi söyledim hep. hala bilmez canım benim. bilmesin de.
kimse bilmesin boş tostun yavan tadını. hele çocuklar hiç bilmesin. onlar köfte yesin hep. çok mu zor?
1978 yılında çekilen microsoft personel fotoğrafı
-
fotoğrafa 10 saniye bakınca iq'm yükseldi, ufkum açıldı. sonra bir daha baktım aklıma bu geldi :(bkz: hababam sınıfı dokuz doğuruyor).