hesabın var mı? giriş yap

  • gönüllüler adası 7 adet turabi'den oluşuyor:

    turabi: turabi
    sahra: turabi'nin dişisi
    bozok: turabi'nin amerika görmüşü
    hilmicem: baby face turabi
    taner: sessiz turabi
    seda: acı vatan turabi
    begüm: atanamayan sahra

  • adamın biri doktorun karşısına çıkmış: "aman doktor bey, yaman doktor bey; bende bir sorun var ki sormayın - şimdi bende feci bir gaz sorunu var afedersin: oturuyorum osuruyorum, kalkıyorum osuruyorum, yatıyorum osuruyorum falan fıstık... işin tuhaf yanı ne biliyon mu, gaz ne kokuyor ne de duyuluyor - hani yani kimse durumu çakmıyor allahtan da, diyeceğim, bende yarattığı rahatsızlık öyle böyle değil! derdime bir çare..."

    doktor sessizce başını sallamış ve hemen bir reçete yazıp hastanın eline tutuşturmuş; demiş "bu ilacı al, bir ay sonra beni yine gör..."

    bir ay geçmiş, aynı adam girmiş kapıdan, burnundan soluyor: "ulan doktor ben senin ağzına sıçayım! gazım var dedik, duyulmuyor dedik; sen bize bir ilaç verdin - hala aynı gaz var, üstelik şimdi ses de çıkarıyor!"

    doktor gülümsemiş: "oo iyi, kulakları açmışız demek; şimdi sıra burnunda!"

  • baykuş; ismi ayrı tuhaf, kendisi ayrı tuhaf olan bir kuştur.
    geceleri avlandığından ve genellikle çıkardığı sesleri işitip de kendisini göremeyişimizden ötürü gizemli bir hâl de almıştır.

    özellikle harry potter serilerinde gözümüze gözümüze sokulduğu üzere büyücülere ve sihirli dünyaya en çok yakışan kuşun kendisi olduğunu görmüş olduk.

    eskiden ölmek üzere olan hastaların yattığı evlerde sabaha dek yanan ışıklar neticesinde bu ışıklara börtü böceğin hücum etmesi ve bu börtü böceği gören baykuşun da aynı yere gelmesi sonucunda, sabah saatlerinde vefat eden kişinin " ölüm habercisi " olarak görülmüş ve uğursuz olarak nitelendirilmişse de baykuşlar, mitolojik açıdan pek de öyle değildir durum.

    eski türkler, baykuşa " ugi " adını vermişlerdir. bu kuş, bilgeliğin ve fedakârlığın sembolü olmuştur uzun süre.
    eski türkler'in kadına ve anneliğe verdikleri önem mâlumdur. başta manas destanı olmak üzere birçok sözlü ve yazılı eserde " baykuş ana " diye bir varlıktan bahsedilir. fedakarlığı simgeleyişindeki efsanevî inanış ise şu sebeplidir;

    yavru baykuşlar uçma çağlarına gelince annelerinin üzerine tırmanmaya çalışırlarmış. annelerinin başının üzerinden yuvaya atarlarmış kendilerini. işte bu tırmanma sırasında çoğu kez yavruların tırnakları anne baykuşun gözlerine batıp kör olmasına sebep olurmuş.

    türk kültüründe hz. süleyman ile ilgili anlatılan kıssalarda da baykuş, kuşlar meclisinin en bilgin kuşu olarak tasvir edilmiştir. bu bilgelik bağı sebebiyle şaman kıyafetlerinde de kartal ile birlikte baykuş pençelerinin de kullanıldığını görürüz. ayrıca başlıklarında baykuş tüyü de bulunmaktadır.

    gece avlanan ve gündüz görmenin pek mümkün olmadığı baykuş hakkında bu sebeple doğan mitlerden biri de bu kuşun hz. süleyman tarafından ödüllendirildiği ve hiçbir zaman yiyecek aramadığı inancıdır. günümüzde hâlâ kullandığımız " baykuşun kısmeti ayağına gelir " atasözü de buraya dayanır.

    türk mitolojisinde bazen bilge bazen uğursuz olarak görülmüşse de günümüzde neredeyse tamamen uğursuz bir hayvan olarak görülmektedir halk arasında.
    aradan binlerce yıl geçmesine rağmen türk halkının hiçbir zaman vazgeçemediği kapı eşiğinde oturmak, nazar boncuğu takmak gibi kadim hurafelerimizden biri de baykuşun ölüm habercisi olduğudur.

    gizemli ve ağır abi tarzında bir kuş olduğu ise tartışılmaz bir gerçektir.

  • anadolu çomü'lerine dert olan bira kutusudur. isteyen istediğini içer size ne kardeşim ha benim kafama takılan tek nokta kutuyu çöpe atsa iyiydi.

  • maraton programında şu anda beşiktaşlı futbolcular çılgınca itirazlarda bulunmadığı için mersin'in golünde topun auta çıkmadığına karar verildi. mustafa denizli ve tümer metin yavaş çekimde beşiktaşlı futbolcuları izledi, düdük çalmamışken beşiktaşlı oyuncular hakeme koşup itiraz etmek yerine topa koştular diye top aut değil dediler. bravo. tam tersi olsaydı da yerden yere vururlardı, neden düdük çalmamışken topa koşmak yerine itiraz ediyorsun diye. rezillik, bildiğin rezillik. bu da türk futbolunun bir kenarından güzel bir özet oldu.

  • pandemi, zamlar, ekonomik durum böyleyken 7.2'lik bir deprem ülkeyi bitirir, bağımsızlığımız bile tehlikeye girer.hele bu depreme bir de akp yönetiminde yakalanırsak bittik demektir.

  • tamam güzel kardeşim de karar doğru. istediğin kadar küfret, ama doğru. neden doğru olduğunu açıklamak istemiyorum. ufak bir mantık süzgeci yeterli. belki makarna süzgeci bile yetebilir.

    edit: makarna süzgeci de yetersiz gelmiş. hala sövüyor adam. olay kısaca şu, bazı aklı evveller daha iyi anlasın diye anlatayım. muhtemelen zor durumda olan bir çalışan, mağazanın nakit parasını cebine atıyor, kendisinden aldığı yetkiye dayanarak kendi kredi kartı ile aynı tutarı ödüyor. ve haliyle işten çıkarılıyor. dünyanın en normal olayı aq. daha normal bir süreç hayatımda duymadım. birincisi o mağaza sahibi bu çalışana nasıl güvensin bundan sonra? ikincisi bir sonraki aşama el altından satış olabilir mi? stokta eksilme? yine kendisinden aldığı yetkiye dayanarak kasayı patlatıp kaçma riski var mı? yok diyen buyursun ticari hayata atılsın, üç sene içinde makarna süzgeci alacak kadar zengin olabilir.

    edit 2: bir kaç arkadaş mesaj atıp, mevzubahis şahıs için yapmadığı şeyler üzerinden suçlamada bulunduğumu yazmış, ve maddi kayıp olmadığından bahsetmiş. nakit/kredi kartı alışverişi arasında fark vardır. birisinde kasaya para girer, diğerinde ise hesaba düşer. hesaba düşen para bankalarla imzalanan protokollere göre süreleri değişiklik göstermek kaydıyla, bloke halde kalır. bu sayede de bankalar kredi kartıyla taksit imkanı sunarlar, bloke kalan parayı ise kullanır, kazanç sağlarlar. @falanfilan arkadaşımızın attığı mesajı aynen kopyalıyorum buraya. o benden daha net biliyor belli ki: "güvenin yanında mağazayı da maddi zarara uğratmış oluyor. banka kredi kartından çekilen tutarı 45 günde ayni olarak öder. sen nakit istersen bu parayı belli bir komisyon ödersin." @deserteskimo da şöyle demiş: "ustad, bir adim daha ilerisini siyleyeyim: firmanin buyuklugune (dolayisiyla bankayla pazarlik gucune) bagli olarak hem komisyon, hem vade ayni anda da olabiliyor ve bu konisyon orani (ozellikle dusuk faiz donemlerinde) cok abartabiliyor. bizim 100 liraya aldigimiz malin karsiligi magazaya 40 gun sonra 90 tl olarak odenebiliyor. aleni hirsizliktir, bunu bilmeyen kasiyer olmaz"

    daha fazla uzatıp da boku çıksın istemiyorum. tekrar ediyorum, maddi kayıp olması gerekmiyor, haklı fesih sebebidir. kimse başkasının parası ile istediği gibi oynayamaz. işverenin şerefsiz olması, işçinin özünde aslında son derece iyi bir insan olması vs olay özelinde önemsizdir. bu tip mesajlar atmayınız lütfen.

  • avrupa'da soyle, yok bilmem nerede boyle diye hayiflanip, ulkeye bok atmanin manasi yok.

    adamlarin dilleri zaten ayni dil ailesinden (latince'den) geliyor. ufak tefek degisimler ile yepyeni bir dili konusabilir hale geliyorlar.

    neyse ben kime ne diyeyim ki, kendi ezikliginizle yasamaya devam edin.