• evrim karşıtı bir "düşünce topluluğu", bu düşünceler bilim dünyasında karşıt yada tamamlayıcı hipotezler olarak algılanmıyor ve kabul görmüyor, kabul gördüğü ortamlar "yaratılışcı" tabir edilen bilim dışı çevreler. bir bakalım nereden varılıyor "akıllı tasarım" sonucuna. bu düşüncenin mimarları başta michael behe olmak üzere, evrimin temel taşları doğal seçim ve adaptasyona karşı çıkmıyor (çıkamıyor mu desek?) çünkü bunların gözlemlenmiş örnekleri mevcut; iyi bilinen iki vakadan biri endüstri devrimi sonrası kamuflaj için renkleri koyulaşan kelebekler, diğeri de antibiyotiklere karşı zamanla direnç kazanan bakteriler. akıllı tasarımcılara göre bunlar "küçük" değişiklikler ve bu gibi değişiklikler türlerin kökenini açıklayamaz. tabii ki bunu söyleyenin bilim adamı olarak önce "büyük" değişikliklerin ne olduğunu tanımlaması lazım, onlar da bu noktada "irreducably complex" (indirgenemez karmaşıklık) kavramını ortaya atıyorlar. sözkonusu "irreducably complex" yapılar bileşenlerinden herhangi birisi çıkarıldığınıda işlevini tamamen yitiren mekanizmalar olarak tanımlanıyor. bu konuda behe'nin verdiği örnek fare kapanı; fare kapanının bir parçasını (sözgelişi yayı) çıkarıp alırsak geriye kalan bir fare kapanı yada ona yakın birşey değildir, hiç bir işe yaramayan birşeydir dolayısı ile ilkel bir önceli olamaz yani değişerek/evrimleşerek ortaya çıkmış olamaz diyor ve bunun ancak bir "akıllı tasarım" ürünü olabileceği yorumu/iddiası ile canlılarda hücre düzeyinde böyle yapılar bulunduğunu, evrimin bunları yaratmasının imkansızlığını kendince ispatlıyor. özetle böyle.

    şimdi gelelim mantıklı gibi duran bu tezin neden bilimsel kabul görmediğine. irreducably complex yapıların evrilerek ortaya çıkışının imkazsızlığı savunulurken bu yapıların şu anda (gözlemlenen) noktada irreducably complex olduğu ancak geçmişte (evrimleşirken) böyle olmayabilecekleri olasılığı gözardı ediliyor. bir örnek vermeye çalışayım: anti ütopik bir dünya geleceği düşünelim; mesela ozon tabakası tamamen ortadan kalmış, dünyamız zararlı ışınlara maruz kalmış olsun, bonus olarak atmosfer de zamanla solunabilir olmaktan çıkmış, kirlilik yaşanamaz düzeye gelmiş olsun. tabii ki bu hop diye bir anda olmayacaktır, insanoğlu da bu süreç içinde yaşamını sürdürebilmek için radyasyon geçirmez ve dışarısı ile izole yapılar, denizden elektrolizle oksijen elde edip yaşamı mümkün kılan destek sistemleri, suni tarım vs geliştirmiş olsun. son gelinen noktada yaşam destek sistemlerinden herhangi birini çıkardığınızda bu gezegen üzerinde hayatın sürmesi mümkün olmuyor, yani gezegene dışarıdan bakan bir "uzaylı akıllı tasarım savunucusu" için dünyada yaşam "irreducably complex" bir halde ve değişerek bu noktaya gelmiş olamaz. ancak bir zamanlar hayat pekala desteksiz de mümkündü ve sistem irreducably complex tabir edilen noktaya zaman içinde geldi. evrim ile daha yakından ilgili bir örnek vermeye çalışayım; behe'nin düşüncesi paralelinde insan vücudundan hayati bir organı (mesela karaciğeri) çıkarıp alamayız dolayısı ile karaciğerin evrimi düşünülemez çünkü karaciğer olmadan olmuyor diye bir sonuca varırız; peki bir de apandisiti çıkarıp alalım, yada insan için çok da yaşamsal önemi olmayan koku alma duyusunu çıkaralım, bunlar olmadan da pekala yaşanabiliyor ve bu organlar ileride değişim geçirerek yaşamsal öneme sahip fonksiyonlar kazanabilir ve "irreducably complex" sistemin olmazsa olmaz parçalarından birisi olabilirler (mesela koku alma duyusunun görme duyusu gibi hayatta kalmak için zaruri olacağı bir ortam düşünelim, tabii ki bu şimdikinden çok farklı bir çevrede gerçekleşebilir ancak).

    akıllı tasarımcılar maalesef evrim teorisine anlamlı bir eleştiri getirmiş olmuyor çünkü tezlerini inşa ederken atladıkları noktalar önemli, yapılan matematikte sıfırı yok sayıp birçok teoriyi böylece çürüttüm demek gibi birşeye benziyor. ikincisi bilim adamları olmakla birlikte hipotezlerine kanıt bulma doğrultusunda yaptıkları araştırma çalışması hatta bir çalışma planı yok (ben görmedim), yalnızca zihin jimnastiği yapılıyor ve bol bol kitap yazılıyor ki kötü birşey olmamakla birlikte bilim sonuçta somut kanıt ister ve bilim adamı kanıta gitmeye çalışarak bilime hizmet eder. üçüncü olarak evrim teorisine getirilen eleştiri "akıllı tasarım" gibi bir sonuca getirilip bağlanıyor ki bu "baba,oğul ve kutsal ruh"un elden geldiği kadar bilimselleştirilmeye çalışılmış ifadesinden başka birşey değil. zaten behe ve yandaşlarının muradı da bilim dünyasında kabul görmek değil olayı politik platforma taşıyıp toplumsal tanınmışlık kazanmak. kötüsü bush amerikası'nda bu maya tutuyor, hatta bilimsel dışlanmışlık kendilerini kahraman yaptı ve amaçlarına hizmet etti bile denilebilir. dördüncü olarak savunulan bazı fikirlerin harun yahya seviyesinde saçmalık olduğu, özellikle astronomi konusunda lafla peynir gemisi yürütülmeye çalışıldığı görülüyor, akımın yozlaşmaya başladığı ve baştaki bilimsel çerçeveden de uzaklaştığı açık, populizm adına yada sponsorların baskısı ile olsa gerek.
  • söylemlerde, okuyucuyu ikna etmek için gösterilen örneklerden bir kaçına değinip, kimi insanların evrimi kavrayamamalarındaki doğallığı vurgulamadan önce, ortada bunca anlaşılması zor teori varken - birileri evrenin aslında 27 boyutlu olduğunu, kütlenin uzayı büktüğünü, ışığın zaman zaman parçacık zaman zaman da dalga gibi davrandığını ve aslında zamanın da mekandan tamamen bağımsız olmadığını iddia ederlerken - bir grup muhteremin "abi biz evrimi anlayamadık, olmaz gibi geldi bize bu" gibi bir görüş ile ayağa kalkıp, tüm söylenen, anlatılan ve öngörülenlere itiraz etmelerindeki derin naifliğe ve fevkalade ukalalığa dikkat çekmek isterim.
  • çıkış noktası kavrayamamak olan söylem.

    iddia sahipleri "bizler, göz, beyin, böbrek, kanat gibi belirli bir amaca hizmet eden ve her bir bileşeni sistemin işleyişinde kritik önemi haiz uzuvların nasıl evrimleşebileceklerini anlayamıyoruz; bundandır ki canlı varlıkların bir akıl tarafından tasarlandığına inanmaktayız" gibi bir başlangıçtan hareketle, evrimsel süreçlerin bugün dünyada gördüğümüz karmaşıklıkta canlıları meydana getirebileceğini nasıl da kavrayamadıklarını, üç milyar yılda basit bakterilerden komplike organizmalara ulaşılmasını nasıl da anlayamadıklarını ballandıra ballandıra sayfalarca anlatmaktadırlar.
  • doğru düzgün çalışması için bir bütün olarak bir arada bulunması gerektiği ve parça parça evrilmesinin mümkün olmadığı öne sürülen göze bakalım. temelde göz, ışığa duyarlı bir algılayıcıdır yalnızca ve bizlerin bugün kullandığı etkinlikte bir araç olabilmesi için sadece kendi yapısal özelliklerinin tümüne birden sahip olması yetmez ama şu anda olduğu gibi beynimizin beşte birini işgal eden koskoca bir sinir ağı ile de desteklenmesi gerekir. gözün tek başına evrildiğini düşünüp bunun mümkün olamayacağını görerek "tasarlanmış olmalı" fikrine kapılmak, şahsi durgunluğu evrensel bir zeka ile kompanse etmeye çalışmaktan başka bir şey olamaz zira bahsi geçen evrim tek tek uzuvlar, organlar ya da sistemler değil canlılık üzerinde etkin bir süreçtir. hayat formları zamanla evrilerek yeni uzuvlar oluşturmamış, kör insanlar göz, uçamayan kuşlar kanat oluşturarak bugünkü haline gelmemiş, doğa canlıları zamanla bir bütün olarak dönüştürerek değiştirmiştir. gözün evrimini, iki ayak üzerine yürümeye başlamamızdan, ellerimizi kullanma kabiliyeti geliştirmemizden, baş parmağımızın aldığı şekilden, o zamanlarda hayatımızı sürdürdüğümüz çevresel koşullardan ayrı olarak düşünmeye çalışarak anlayamamak evrimin ne olduğunu değil, bizlerin evrimden ne anladığını gösterir ve ne yazık ki evrimin ne olduğunun anlaşılmadığına delalettir.
  • petek dinçöz'ün tek başına yıkabileceği teoridir de aynı zamanda. sayın dinçöz'ün varlığı ile şereflendirilmiş bir türün oluşumuna giden yolun akıl sahibi bir tasarımcı tarafından bilinçle şekillendirildiğine kimseyi inandıramazsınız.
  • "bilinçli tasarım" geçerli bir bilimsel düşünce okulu mudur? bir aslı, esası var mıdır, yoksa bu insanlar bilim tarihinin en ustaca yapılmış şarlatanlığına mı kanmışlardır? öyle bir şarlatanlık imkansız olmaz mıydı? hayır. işte bunun nasıl yapıldığı.

    ilk olarak, bir grup kararlı bir şekilde karşı çıkarsa kuantum teorisine -acayip acayip şeyler- ya da einstein'ın göreliliğine olan güvenin nasıl da sarsılabileceğini bir düşünün. fizikçilerin yüz yıldır süren öğretim ve popülerleştirme çabalarına rağmen, az insan bu konularda geçen fikirleri anlayabilir. çoğu insan, uzmanların dediklerini kabul etmek üzere gerekçelerini öne sürerler: "yani, fizikçiler arasında bir anlaşmazlık yok, bu garip konuların atom enerjisini toplamaya, transistör ve lazer yapmaya yaradığını söylüyorlar, ki bu şeyler gerçekten de var..."

    fizikçilerin şansına, böyle sorun çıkarıcı bir grubun oluşması için güçlü bir motivasyon yok. fizikçiler, kuantum fiziğinin ya da einstein göreliliğinin bütün makûl şüpheler ötesinde sağlam bir şekilde kurulmuş olduğuna insanları ikna etmek için zamanlarını harcamak durumunda değiller.

    evrim konusunda ise durum farklı. doğal seçilim yoluyla evrilme üzerime kurulmuş temel bilimsel fikir sadece akıllara durgunluk vermekle kalmıyor; doğal seçilim de, geleneksel olarak tanrı'ya atfedilen küçük büyük bütün yaratıkları yaratma işini, yani tanrı'ya inanmamız için olan en iyi nedenlerden birini boşa çıkarıyor. böylelikle, biyologların dediklerine karşı çıkmak için yeterince güçlü bir motivasyon var. kimse hüsnükuruntudan muaf değildir. kendi saflığımızdan korunmak ancak bilimsel disiplinle mümkündür, ama yine de kendimizi ve diğer insanları kandırmak için ustaca yöntemler bulmuşuzdur. bu tepkileri istismar etmek için kullanılan yöntemlerden bazıları kolay analiz edilebilir; diğerleri biraz daha uğraşı gerektirir.

    birkaç yıl önce bana gönderilen yaratılışçı bir broşürde, basit bir anketin bir parçasıymış gibi sunulan komik bir sayfa vardı:

    test iki

    inşa edeni olmayan bir bina biliyor musunuz? evet hayır

    ressamı olmayan bir resim biliyor musunuz? evet hayır

    üreticisi olmayan bir otomobil biliyor musunuz? evet hayır

    yukarıdaki sorulardan herhangi birine evet dediyseniz, ayrıntılı bahsediniz.

    alın size darvinistler! anketi cevaplayan kişiden bu soruyu cevaplarken beklenen utanma duygusu, darwin'in büyük fikri ile karşılaşan çoğu insanın hissettiği inanmazlık duygusunu ortaya koyuyor. herhangi bir tasarımın bir tasarımcısız olamayacağı, yaratıkların bir yaratıcısız olamayacağı bariz görünüyor, değil mi.

    yani, evet - ta ki siz, günümüzde biyolojinin, bütün makûl şüphelerin ötesinde olacak şekilde, doğal seçilimin -üreyen bireylerin sonlu kaynaklar için yarışmak zorunda oldukları, bu yüzden otomatik olarak gelişimler ortaya koyan kör bir deneme ve yanılma müsabakasında yer aldıkları sürecin- inanılmaz ustalıkta tasarımlar üretme gücüne sahip olduğunu ortaya koymuş olduğunu farkedene kadar.

    yaratılışçıların en sevdikleri itirazlarından olan, gözün gelişimini ele alalım. soruyorlar ki, nasıl oluyorda, o mühendislik harikası, küçük ve plansız şamalar sonucu ortaya çıkabiliyor? sadece akıllı bir tasarımcı öyle mükemmel bir makineyi yaratabilirdi: şekil değiştiren bir lens, delik büyüklüğü ayarlayan bir iris, ışığa duyarlı inanılmaz hassas bir yüzey, bunların hepsi saniyenin yüzde birinde hedef değiştirebilen bir küre içine yerleştirilmiş, ve megabaytlarca bilgiyi yıllar boyunca her saniye beynin görsel korteksine yolluyor.

    ama ilgili genlerin tarihini, ve nasıl çalıştıklarını öğrendikçe, ta, görme yeteneği olmayan bakterilerin -ki yarım milyar yıl önce çok hücreliler bunlardan evrimleşmiştir- genlerinden başlayarak, aydınlığa duyarlı noktacıkların nasıl aşama aşama ışığın hangi yönden geldiğini ayırt edebilen ışığa duyarlı bölgeciklere dönüştüklerini, ve yine aşama aşama lenslerin nasıl geliştiğini, ve bu hücre grubunun bilgi alma kapasitesinin bu arada nasıl arttığını anlatmaya başlayabiliriz.

    henüz bu sürecin bütün ayrıntılarını veremiyoruz, ama bütün ara aşamaları temsil eden göz çeşitleri hayvanlar aleminin muhtelif bölümlerinde bulunabiliyor, ve bu yaratıcı sürecin tam da teorinin anlattığı gibi işlediğini gösteren ayrıntılı bilgisayar modellemelerimiz var.

    bütün gereken, şanslı bir hayvanın kardeşlerine göre ona bir avantaj verecek ender bir kaza olan bir görme artışı mutasyonuna uğraması; eğer bu onun avantajınaysa, o hayvan rakiplerine göre üreme konusunda daha avantajlı olacak, evrim de göz tasarımını, akıllı bir tasarımcıya ihtiyaç duymaksızın, akılsızca bir adım ilerletmiş olacaktır.

    gözün tasarımı ustaca olsa da, bir yerde her şeyi anlatan bir defosu vardır: retina ters bir şekilde duruyordur. renk ve şekli algılayan görme hücrelerinden (koni ve çubuk hücreleri) gelen sinyalleri taşıyan sinir demetleri, bu görme hücrelerinin üzerinde yer alır, ve bu demetler büyükçe bir delikten geçerek beyne ulaşırlar, böylelikle kör nokta oluşur. akıllı bir tasarımcı, bir video kayıt cihazında böyle acemice bir düzenleme yapmazdı. ki bu, evrim tarihinde sabitlenip kalmış yüzlerce "kaza"dan biridir, tarihsel sürecin bir akla tabi olmadığını kanıtlar.

    hala test ikiyi ikna edici buluyorsanız, ne kadar bilincinizde mantıksız olduğunu bilip de, bilişsel bir ilüzyon olarak mantıklıymış gibi hissediyorsanız, dünyadaki diğer herkes gibisiniz; doğal seçilimin böylesine sofistike tasarımlar üretecek gücü olması fikri sezgilerimize aykırıdır. dna'nın kaşiflerinden francis crick, bir keresinde meslektaşı leslie orgel'e şaka yollu "orgel'in ikinci kuralı"nı atfetmişti: evrim sizden daha akıllıdır. evrimsel biyologlar, doğal seçilimin, laboratuvarda ortaya çıkan bir tasarım problemine "ustaca" bir çözüm "bulma" gücü karşısında, çoğu zaman şaşkınlığa düşerler.

    bu gözlem, bize test ikinin ortaya koyduğu bilişsel illüzyona daha sofistike bir yoldan yaklaşma fırsatı verir. crick gibi evrimciler, doğal seçilim sürecinin zekiceliği karşısında hayrete düştüklerinde, bu bilinçli tasarımı kabul ediyorlar anlamında değildir. doğadaki tasarımlar hakikaten de ustacadır, ama onların tasarlandığı sürece dahil herhangi bir bilinç yoktur.

    bilinçli tasarım savunucuları, süreç ve "tasarım" ile ortaya konan ürün konusundaki çift anlamlılığı kullanırlar. onlara göre, bitmiş bir ürünün varlığı (tamamen evrimleşmiş bir göz, örneğin) bilinçli tasarım için bir kanıttır. ama bu düşüncenin yanlışlığı, fikir her ne kadar cazip gelse de, evrimsel biyoloji tarafından ortaya konmuştur.

    evet, gözler görmek amacıyladır, ama bu ve doğadaki diğer bütün amaçlar, kendileri amaçsız ve bir bilinçten yoksun süreçler tarafından üretilebilir. bu anlaşılması zor bir şeydir, ama dünyadaki renkli şeylerin renksiz atomlar tarafından oluştuğu fikri de böyledir, ısının küçük sıcak şeylerden oluşmadığı fikri de. [ısı, her ne kadar biz onu ısınmış hava vasıtasıyla hissetsek de, elektromanyetik bir yayınımdır. -tsan chan]

    bilinçli tasarıma odaklanmış olmak, paradoksal olarak, başka bir şeyin önünü kapamış oldu: evrimle ilgili, sayısı hiç de azımsanmayacak, tamamen bilimsel anlaşmazlıklar. hemen her alanda, yerleşmiş teorilere muhtelif karşı çıkmalar vardır. bu konuda bir fırtına ortaya çıkarmanın geçerli yolu, yerleşmiş teori tarafından reddedilen bir öngörüye sahip bir teoriyle ortaya çıkmak, sonra bu öngörünüzün gerçekliğinin ortaya konması, bunun, statüko olan terorinin savunuclarının cevap veremedikleri bir duruma açıklık getirmesi, ve böylelikle eski teorinin bazı bölümlerinin değişerek bu iki farklı teorinin uzlaşması şeklinde olur.

    günümüze kadar, bilinçli tasarım taraftarları buna benzer bir öngörü üretebilmiş değiller. günümüzde yaygın olan biyolojik anlayışın herhangi bir kısmına karşı çıkabilecek herhangi bir deneyleri yok. fosil kayıtlarında, genbilimde, biyocoğrafyada ya da karşılaştırmalı anatomide günümüzün standart evrimsel düşüncesini etkileyen herhangi bir gözlemleri yok.

    bunun yerine, bilinçli tasarım taraftarları şöyle bir plan izliyorlar. önce bir bilimcinin ortaya koyduğu ürünü ya yanlış şekilde yorumla ya da özellikle kötüye kullan. ondan sonra, o bilimciden bu konuda kızgın bir çürütme gelsin. sonra, bu çürütmeye cevap vermeye çalışmak yerine, bu çürütmeyi evrim konusunda bir "anlaşmazlık" olduğuna, ve bu anlaşmazlığın okullarda öğretilmesi gerektiğine dair dair bir delil olarak sun.

    farkedilmesi gereken şu ki, bu hilede herhangi bir içerik yok. bunu herhangi bir konuda kullanmak mümkün. smith diye bir bilimcinin çalışmasını bilerek yanlış okuyarak "smith'in bu konudaki çalışması dünyanın düz olduğuna dair argümanımı destekliyor" dersiniz. smith, kendi çalışmasını yanlış yorumladığınızı görerek size bir tekzip yayınlar, siz de "buradaki anlaşmazlığı görüyor musunuz? profesör smith ve ben dev bir bilimsel tartışmada karşı karşıya geldik, bu tartışma müfredata girmelidir." gibi bir şey dersiniz. ve işin sizin için hoş tarafı da şu olur: konunun teknik ayrıntılı olması sizin lehinizedir, çoğumuz bu zor ayrıntılarda boğulup asıl önemli noktayı kaçıracağızdır.

    bilinçli tasarımın en ateşli taraftarlarından william dembski, biyolog thomas schneider'ı, dembski'nin "dışardakilere komik gelebilecek derecede ayrıntılı" diye tabir ettiği bir cevap vermeye zorladığını belirtiyor. bilimcilerin ezici bir cevap olarak niteleyebileceği bir cevap, ki hakikaten de böyledir, dışarıdakilere inanılmaz ayrıntılı bir tartışma gibi sunuluyor.

    kısaca, herhangi bir bilim kullanılmıyor. hakikaten de, hiçbir bilinçli tasarım hipotezi, herhangi bir biyolojik durumun açıklamasına rakip bir açıklama olarak sunulmamıştır. bu, bilinçli tasarımın doğal seçilim yoluyla bilinçsiz tasarım hipotezine doğrudan bir meydan okuma olduğunu düşünenleri şaşırtabilir. ama, bilinöli tasarım taraftarlarının kullandığı "henüz her şeyi açıklamadınız" argümanı, rakip bir hipotez değildir. evrimsel biyoloji hakikaten de biyologların merak ettiği her soruya cevap verememiştir, ama bilinçli tasarım henüz herhangi bir şeyi açıklamaya bile çalışmamıştır.

    rakip bir hipotez ortaya koymak için, elinizi suya sabuna değdirmelisiniz, test edilebilir sonuçları olan argümanlar ileri sürmelisiniz. şu ana değin bilinçli tasarım taraftarları,bilinçli tasarımcının kim ya da ne olabileceği hakkında özellikle bir şey düşünmediklerini öne sürerek bu gereklilikten ustaca kaçınmışlardır.

    bu eksikliği daha iyi görmek için, insanoğlunun dünyada ortaya çıkışını açıklayan aşağıdaki gibi bir bilinçli tasarım hipotezi olduğunu varsayalım:

    altı milyon yıl kadar önce, başka bir galaksiden akıllı genetik mühendisler dünyayı ziyaret etmiş olsunlar, ve dünyayı dil kullanan din oluşturan bir türe ev sahipliği yapan daha ilginç bir gezegen haline getirmek için, bazı primatların genleriyle oynamış olsunlar, onlara dil öğrenme içgüdüsü ve planlama ve düşünme yetisi için geniş bir beyin ön lobu versinler. bu da işe yaramış olsun.

    eğer buna benzer bir hipotez doğru olsaydı, insanların en yakın akrabalarından nasıl farklılaştıklarını açıklayabilirdi, ve bizim evrimsel hipotezlerimizi yalanlamış olurdu.

    hala o akıllı genetik mühendislerin kendi gezegenlerinde nasıl ortaya çıktıkları sorusu olurdu, ama şimdilik bunu gözardı edebiliriz. zira bu hipotezi olumlayan en ufak bir ipucumuz yok.

    ama işte bilinçli tasarımcıların tartışmaktan kaçındıkları bir nokta: diğer hiçbir bilinçli tasarım hipotezi bundan daha çok bir doluluk taşımıyor. hakikaten de, benim uçuk hipotezim, sözümona test edilebilir olma avantajına sahip: insan ve şempanze genomunu karşılaştırabilir, başka galaksiden olan genetik mühendislerce oynanmış olmanın kesin izlerini araştırabilirdik. herhangi bir işe yaramaz gibi görünen "çöp dna"mız içerisine gizlenmiş bir tür "kullanıcı kitapçığı" bulmak, bilinçli tasarımcılar için nobel ödülü kazanacak bir darbe niteliğinde olurdu, ama bu konuda araştırma yapıyorlarsa bile, rapor edecek herhangi bir sonuca ulaşamamışlardır.

    şunu da belirtmek yerinde olur ki, biyolojide, müfredata ve ders kitaplarına geçmemiş, hiç de boş olmayan bir çok bilimsel tartışma vardır. bu tartışmaların tarafları, konuyla ilgili hakem değerlendirmeli bilimsel yayınlardaki uzman topluluklarınca kabul görebilmek için uğraşmaktadırlar, ve ders kitaplarının yazar ve editörleri de hangi bulgularınlise ve üniversite kitaplarına girebilecek kabul edilmişlik seviyesine yükseldiğine dair yargılarda bulunmak için uğraşmaktadırlar.

    öyleyse, sayın bilinçli tasarımcılar, siz de sıraya girin. sırada sizden önce, hayatın mars'ta başlayıp bir göktaşı çarpması sonucu dünya'ya saçıldığına dair olan hipotez var. sizden önce, denizde yaşamış maymunsu hipotezi* var. dilin ilk olarak jest ve mimiklerden oluştuğu hipotezi ya da şarkı söylemenin dilin icadından önce geldiği teorisi var. bu saydıklarımız bir kısım bilimciler tarafından savunulan, ama henüz maddi kanıtlarla yeterince desteklenmemiş ilginç hipotezlerden sadece bir kısmı.

    bilinçli tasarımı ünlendiren muhafazakar organizasyonlardan olan the discovery institute (keşif enstitüsü), üyelerinin bilimsel yayınlar tarafından hor görülmesinden yakınıyor. statükonun baskısı, bilinçli tasarımın gerçek engeli değildir. eğer, bilinçli tasarım zamanı gelmiş bilimsel bir fikir olsaydı, genç bilimciler laboratuvarlarda, çağdaş evrimsel biyolojinin yerleşmiş herhangi bir yargısını yıkabilecek ciddi bir araştırmaya mutlaka verilecek olan nobel ödülünü kapmak için istekle çalışıyor olurlardı.

    soğuk füzyonu hatırlıyor musunuz? bilimsel statüko, o hipoteze de inanılmaz derece düşmanca yaklaşmıştı. ama dünyanın her yerindeki bilimciler bu fikri incelemek, eğer fikir doğruysa getireceği şöhrette pay sahibi olabilmek için laboratuvarlarına koşmuşlardı.

    bilimci olmayan insanlar için kitap ve makaleler yayınlamaya ve öbür halka ilişkiler uğraşılarına yılda 1 milyon dolardan fazla harcamak yerine, bu parayla the discovery institute kendi hakemli elektronik dergisini yayınlamalıdır. bu şekilde, bu organizasyon hakikaten görünmek istediği şekilde olabilir: statükoya karşı savaşan put kırıcıların yılmaz savunucuları.

    ama şimdilik, reklamını yaptıkları teori tam olarak, uzun zamandır the discovery institute ile ilintili olan george glider'ın da dediği gibidir: "bilinçli tasarımın kendi başına herhangi bir içeriği yoktur."

    herhangi bir içerik olmadığı için, biyoloji sınıflarında öğretilmesi gereken herhangi bir "tartışma" da yoktur. ama buyrun size liselerin güncel olaylar ve politika dersleri için iyi bir tartışma konusu: bilinçli tasarım bir şarlatanlık mıdır? ve öyleyse, bu şarlatanlık nasıl ortaya konmuştur?

    (yazarı: daniel dennett, çeviren: tsan chan)
  • o kadar ama o kadar zayif bir dusunce ki, dogrulugunu gectim, dogru olma ihtimalini de gectim, bir teori bile denemez, cok zorlarsak ancak hipotez olarak tanimlayabiliriz. o da aslinda bilincli tasarim gibi bir fikrin lehine bir hipotez degil, karsit teoriyi curutmeye adanmis sacmasapan argumanlar seklinde olur, ki bu da "either or fallacy"e goturuyor bizi.

    herhalde dunya tarihinde bu kadar cok yonden, bu kadar kesinlikle ve defalarca delik desik edilmis, lakin bu kadar yayginlik kazanmis ve ortada gercekten bir fikir mucadelesi varmis hissi veren baska bir fikir/hipotez/teori olmamistir. amerikalilarda yenilen pehlivan gurese doymaz atasozu olsaydi o lobi calismalari dahi su gun su saatte son bulurdu.

    aklimiza gelen binlerce sorudan biri sudur, ki bu aslinda tum buyuk dinlerin yaratilis hikayelerine yoneltilir. bugun saglam bir sekilde tahmin ediliyor ki dunya uzerinde yasamis tum canli turlerinin -dikkat edin, canli degil, canli turlerinin- yuzde 99.99999'u yokolmus durumda. mevcut her tur basina 10 milyon yokolmus tur var yani. bunlarin cok cok cok buyuk bir cogunlugu -oranlar gozonune alindiginda hemen hemen hepsi- insanin daha ortaya cikmasindan once gocup gittiler, yani olay bizim yarattigimiz cevre kirliligi falan degil. hani bu gercegin dogal secilimle ve evrimle olan uyumunu gecelim, konumuz o degil de, ne kadar bilincli ve akilli bir tasarimmis ki bu 10 milyonda bir verimlilikle calisiyor.

    her canli turunun bugunku haliyle yaratildigini sanan kardeslerimiz (buna "inanan" demek istemiyorum turler arasi gecisin demonstrasyonun dahi yapilabildigi ve belgelendigi gunumuzde, yanlisligi kesin olarak kanitlanmis bir sey inanc konusu degildir, ya bilinir ya da bilinmez) bunlarin olu olarak mi yaratildigini dusunuyor acaba, sirf kafalarimiz karissin diye? o zaman da tasarim bilincli olabilir pekala ama psikopatca oldugu kesin. eee ben de iki aciklamadan daha olasi, daha basit olanina "inanirim" (bkz: ockham'in usturasi)
  • pennsylvania eyaletinde biyoloji derslerinde evrim teorisine alternatif bir teori olarak okutulmasinin yasaklanmasiyla insani amerikaya hayretle baktirmistir.

    o amerika ki dunya degerler anketlerinde 'dinin hayatinizdaki yeri' sorusuna verilen cevaplara gore avrupada turkiyeyle birlikte dine en fazla onem veren halka sahip olan ulkedir. iki defa haricinde secilen butun amerikan baskanlari gorevi kabul etme konusmalarinda (inaugural speech) tanridan bahsetmisler, ismet inonuden hic feyz almamislardir.

    o ameraika birlesik devletleri ki su anki baskani acik acik iraki isgal etmesinin tanrinin arzusu oldugunu soylemis, ve iyice liberal olmayi goze alabilen yerel basin organlari disinda tepki cekmemistir.

    hadi paranin ustunde tanriya inaniyoruz falan yazmasini geciyoruz, tarihi bir kaza olarak orada durdugunu kabulleniyoruz. ne de olsa ilk dolar basildiginda ve uzerine in god ve trust ibaresi islendiginde avrupada henuz daha gucunu tanridan aldigini ileri suren hanedanlar hukum suruyorlardi.

    o amerika ki demokratik kurumlara sahip olmasina, ortalama maddi refah duzeyi bakimindan rakipsiz bir konuma gelmesine ragmen butun modernlesme kuramcilarini ters koseye yatirarak sekuler kurumlara bir turlu sahip olamamasi, dindarligin hatta neredeyse koktencilige varan dindarligin hukum surmesi ile amerikan tekilligi (american uniqueness) gibi abuk bir terimin ortaya cikmasina sebep olmustur.

    butun bunlarin ustune bir de su anda is basindaki idarenin son zamanlardaki en tutucu idarelerden birisi oldugu gercegini de ekleyince pennsylvania eyalet mahkemesinin aldigi karar iyiden iyiye sasirtici hale geliyor. ve amerikada yargi erkinin aslinda ne kadar kuvvetli oldugunu kanitliyor.

    butun bunlari neden abd ya da abd de x olmasi gibi bir basliga yazmiyorum peki? cunku bu mahkeme kararinin amerikada alinmis olmasinin bilincli tasarim gudikligi acisindan tasidigi oneme gelecegiz simdi.

    okumaya inanmakfasilitesine sahip yazarlarin bu entriye gelen kadar okumus oldukalri gibi bilincli tasarim dedigimiz ucube amerika birlesik devletlerinde muhafazakar akademyanin sarildigi can simidi olmustu. bir zihin cimnastiginden ote bilimsel kiymeti olmayan bu fikir amerikada bilimsel teori kaidesine oturtulmaya calisiliyor son yillarda. bunun birinci yolu da okullarda bilimsel bir teori kiliginda ogrencilere ogretilmesinden geciyor. bir defa mufredata yerlestikten sonra bilincli tasarim savunucularinin iddialari birer birer curutuluyor olsa kac para eder artik? hmmm, komplo teorisi kokusu aliyorum demeyin cunku oyle bir iddiada degilim. el birligi etmis muhafazakar kesimlerin okullara bilincli tasarimi sokarak genc nesillerin beyinlerini yikamak icin seytani planlar falan kurduklarini soylemiyorum. buyuk ihtimalle hemen hemen tamami bilincli tasarimi samimiyetle savunuyolar. selametle inansinlar bilincli tasarima.

    simdi pennsylvania eyalet mahkemesinin karari ne ise yarayacak? pennsylvaniada bilincli tasarimi mufredatina koymak isteyen okullar avuclarini yalayacaklar. bunun otesinde ileride baska bir eyalette benzer bir dava acildiginda emsal temsil edecek bi karar. isin sonu bir supreme court kararina gelecek olursa da ornek gosterilecek. kisacasi bilincli tasarim severlerin amerikayi yikilmaz kaleleri olarak gormeleri bir nebze zorlasacak.

    bu neden onemli? abd oyle ya da boyle dunyada bilimsel uretime yon veren ulke. su ana kadar amerikanin akademik cevreleri bilincli tasarima fazla gecit vermemislerdi ama okullarda serbestce okutulmaya baslansa bir on senede amerikan universitesinde ortam ne kadar degisirdi spekulasyon yapmak guc, ama risk risktir.

    hemen entrinin pabuclarinin bagciklarini baglayalim: belki pennsylvania karari hic bir ise yaramayacak, belki onlarca eyalet burunlarinin dikine gidip degil bilincli tasarimi yaratilis kuramini da okutmaya baslayacaklar ama en azindan bu karar aksi yonde bir gelisim, yani bilincli tasarima pabuc birakmamak yonunde bir gelisim, icin umutlarin tamamen tukenmedigini gosteriyor.

    federal yargicin 139 sayfalik gerekcesine ulasmak icin de iste bu adrese muracat edebiliyoruz.

    http://coop.www.uscourts.gov/…md/kitzmiller_342.pdf
  • kökleri aslında çok eskilere dayanan bir düşüncedir. ancak son birkaç yılda amerika'daki tutucu çevreler arasında populerlik kazanmıstır. bu düşünceye üzerinde durabileceği bir temel sağlayanlar ise michael behe ve dembski dir. bu iki bilim adamı bu konuda kitaplar yayınlamışlar ve evrim teorisinin karmaşık canlılığı tam ve eksiksiz olarak açıklayamadığını, bu karmaşıklığın ancak doğa üstü bir gücün etkisi ile açıklanabileceğini savunmuşlardır. buraya kadar herşey bir fikir beyanı ve fikirler çatışması halindeyken amerikalı tutucular buldukları fırsata balıklama atlamış ve sadece bir felsefe olan bilinçli tasarım birden teori payesini almıştır.

    peki nedir bu bilinçli tasarım?
    bilinçli tasarım genel hatları ile doğadaki bazı elemanların evrim teorisi ve doğal seçilim ile açıklanamayacak kadar karmaşık olduğu ve bunun ancak üstün bir varlığın tasarımının sonucu olabileceğine dayanır. bilinçli tasarım da diğer benzerleri gibi bir yaratılış düşüncesidir. ancak diğerlerinden farklı olarak bilimsel jargonu kullanmaktadır, hatta destekçileri arasında çeşitli alanlardan akademisyenler de vardır (çoğu biyoloji dışındaki alanlardan olmak üzere). bilimsel jargonu kullanmak ile kalmayıp daha da ileri giderek evrim teorisine rakip bilimsel bir teori olduğunu iddia etmekte hatta saf ve buna inanmayı canı gönülden isteyen amerikan halkına da bilimsel bir teori olduğunu yutturmaktadır. ancak akademik alanda işler o kadar kolay değildir, bilinçli tasarım akademik çevrelerde tepkiyle karşılanmıştır. zira bu çok doğaldır çünkü bilimin yöntemlerini kullanarak bilimsel olmayan bir dogmayı insanlığa kabul ettirmeye çalışmaktadır. başarıya ulaşmak için her türlü yolu denemektedir. bu yöntemlerden bir tanesi bilim adamlarının kitaplarından cımbızla aldıkları cümleleri manipule ederek evrim teorisine karşı kullanmaya çalışmaktadır. doğaldır ki bu da bilim adamlarının fazlasıyla tepkisini çekmektedir. bilinçli tasarım taraftarları yargının önünde de kaçak oynamaktadırlar. amerikan yüksek mahkemesinin yaratılış düşüncesinin okullara girmesini yasakladığı karardan kaçınabilmek için bilinçli tasarım fikrindeki üstün varlığın kim olduğunu açıklamaya yanaşmamaktadırlar. bu üstün varlık tanrı da olabilir, marstan gelen uzaylılar da olabilir.

    peki bilinçli tasarım neden bilimsel değildir?
    bu sorunun cevabı çok basittir zira bu düşünce ortaya hiçbir deney veya araştırma konusu koyamamaktadır. sadece felsefi temel bulmak bir düşünceyi bilimsel kılmaz, bunun yanına araştırma ve deneyi de eklemek gereklidir. bunun dışında bilinçli tasarımın bilimsel kanıt olarak sunduğu veriler aristo'nun evren ve yaşam hakkında yaptığı çıkarımları bile kıskandıracak cinstendir. bir bakteriye bakıp "yahu bu çok karışık kesin bir tasarım var bunda" demek sadece sezgisel çıkarım yapmaktır.

    peki bilinçli tasarımın evrim teorisine getirdiği eleştiriler cevaplanabilmiş midir?

    bilinçli tasarımın belki de tek faydası evrim teorisine getirdiği eleştirlerdir. özellikle michael behe'nin darwin's black box adlı eseri mikrobiyoloji alanında evrim teorisinin önüne ciddi sorular koymuştur. bunlardan en çok bilineni bacterial flagella'nın kamçısının nasıl evrimleştiğidir. bu bakterinin kamçısındaki motorlar ve üst üstte binmiş kayan tabakalar son derece karmaşık yapılardır. ancak bugün evrim bilimi behe'nin bu sorularını cevaplamış ve bacterial flagella'nın evrimine ışık tutmuştur.

    bilinçli tasarımın evrim teorisine getirdiği eleştirilerden bir tanesi de fosil kayıtlarındaki eksikliklerdir. bu kısmen doğru bir iddiadır, gerçekten de türler arasındaki geçişlere dair çok az fosil bulunabilmiştir. ancak günümüzde bu konuya da ışık tutan bir çok buluş yapılmaktadır. örnek olarak çin'de bulunan tüylü ve kuş solunum sistemine benzer sistemler içeren dinozorlar, scientific american'nın son sayısında yer verdiği dört ayaklılığa geçişteki ara form fosilleri gün ışığına çıkarılmaktadır.

    konumuz bilinçli tasarım olduğu için burada evrim teorisi hakkındaki kanıtlara yer vermeyeceğim. daha fazla bilgi isteyenler için (bkz: evrim teorisi)

    sonuç olarak şahsi görüşüm bilinçli tasarımın felsefi bir düşünce olduğudur ve ait olduğu alan dışına taşınmamalıdır. evrim teorisi gibi 156 yıllık, son 50 yılı büyük aşamalar ve başarılar içeren, sürekli ilerleyen bir teoriye (bkz: teori) rakip olmak şöyle dursun bilimin konusu bile olamayacak kadar bilimsel yöntemden yoksundur. zaten destekçileri de bunu çok iyi bildiği için düşüncelerini bilimsel arenada sınamak yerine popülist politikalar ile halkın ve bundan oy sağlayan politikacıların desteğini seçmişlerdir. tabiki böylesi daha kolaydır ancak bilmedikleri bir şey vardır ki bilimsel bir teori, ona halkın yüzde 90 inanmasa bile yine de hayatın kendisi kadar gerçektir. ne de olsa güneş balçıkla sıvanmaz.

    işte bu nedenle aklı selim, mantıklı ve bilimsel yöntemi takip eden insanlar bilinçli tasarım hakkında bilgi sahibi olduktan sonra bu düşünce biçiminin yukarıda anlatmaya çalışıtığım nedenler yüzünden doğru olmadığını ve de bilimde yerinin olmadığını düşüneceklerdir.

    edit: pennsylvania bölge mahkemesi 20 aralık 2005'de açıkladığı kararı ile bilinçli tasarım'ın bir bilim olmadığına karar vermiş ve pennsylvania bölgesi içerisinde okullarda öğretilmesini yasaklamıştır.
hesabın var mı? giriş yap