• 13 aydır aralıklı oruç uyguluyorum. ilk başladığımda 18 saat açlık 6 saat tokluk şeklinde uygularken kısa süre sonra bunu 20-4 e çıkardım , ardından da 23-1...
    sonuç tam 17 kilo verdim ama nur topu gibi bir yeme bozukluğu da oluştu.
    tokluk periyodunda mesela pilavı kaçırmışsam ertesi gün kendimi açlıkla cezalandırıyordum. en zor kısmı ise kilo vermemin durduğu süreçti , finallerim vardı bütün gün masada pinekliyordum , hareket edemediğim için kilo alacağım korkusuyla kendimi aşırı kısıtladım. kilo verdiğim süreçte tokluk periyodunda kendimi çok kısıtlamadan rahat rahat besleniyordum. ama o dönemde günlük kalori miktarını en fazla 400 tuttum hiçbir şey yemediğim günler de oldu. bu kadar kendini sıkmanın sonucu olarak da hoşgeldin binge eating bebek
    yazın bu illetten kurtulduğumu zannettim. kurtulmamışım okullar başlayınca yine nüksetti. yurtta kötü yemek çıksın da yemek yemeyeyim bugün diye düşünüyordum.
    çok kötü günlerim oldu ağzıma kadar dolu olmama ve sanki nefes alsam kusacak gibi hissetmeme rağmen yemeye devam ettim. odamdaki dolapta ne varsa ağzıma attım kurumuş soğuk ekmekleri bile tekte gömdüm. ama hareketli bir hayatım vardı bunlar bana kilo olarak geri dönmedi tabi psikolojimi mahvetti.
    derslerimin birçoğu online verilmeye başlanınca eve döndüm ve iki haftadır her allahın günü hayvan gibi yedim tika basa yedim öyle böyle değil iyi yedim. 5 kilo almışım. salı günü yine diyete başladım. canım şu an hiçbir şey çekmiyor ama nereye kadar bu böyle devam eder bilemiyorum. ha sürekli ne yiyeceğimi düşünüyorum tabi... hangi yiyecek kaç kalori , aman bunun karbonhidrat değeri çok yüksek vs vs...
    üç hafta sonra sınavlarım başlıyor yılbaşından sonra ankaraya geri döneceğim. sınav döneminde yeme atakları geçireceğim diye çok korkuyorum daha şimdiden sınavları düşünmek yerine bunu düşünüyorum acaba ne yapsam da atak geçirmesem diye
    sanırım kafayı yememe son iki
  • her türlü hastalığı üzerine yormada master yapmaya aday biri olarak bu binge eating denen şeyin kuvvetle muhtemel kendimde olduğunu düşünüyorum.
    hem kafamın içini hem de bana yaptırdıklarını anlatayım.
    iki yıl önce 15 kilo vermiştim, yeni ben özgüvenimi arttırdı, istediğim kıyafete girebilme özgürlüğünü yaşadım muhteşem bir duyguydu. bu yüzden kilomu korumalıydım. 2 yıl boyunca hep zihnimde bi sınır vardı hayır bunu yeme, bunu yersen spor yapacaksın ve yakacaksın. oysa kilo vermeden önceki ben, yemek yedikten sonra keyif alırdı şimdiki ise aldığı keyfi kendine arka planda " nasıl yakacağım bunu" düşüncesi ile zehir ediyor.
    gel zaman git zaman kendi hayatımdaki sorunlarla beraber psikolojimdeki dalgalanmalar bana zamansız ve sınırı değişken bir yeme problemi kazandırdı. bunu öyle kolay fark edemiyorsunuz. inanın bu yaşadığımın ne olduğunu aylardır fark edemedim fakat gerek sosyal medya olsun gerek burası olsun bu binge eating denen şeyin öyle az insanda olmadığını ve ciddi bir problem olduğunu gösterdi.
    öncelikle psikolojik bir tedavi şart. evet şart da üşeniyorum ve gidemicem diyenler için ben de aynı durumdayım bilmiyorum. 2 gündür kendimi güzel kontrol ederken bugün çok acıktığım için yine ipin ucu kaçtı. her defasında yeniden başlıyorsun sen iradeli birisin telkinleriyle devam etsem de umudumu iyiden iyiye yitiriyorum.
  • yeniden ataklarını yaşadığım durum. ama sanki bu sefer hiç kontrol altına alamayacakmışım gibi. sigarayı bıraktığımdan beri atak sıklığı da şiddeti de arttı. her geçen gün daha çok yiyorum, kendimden daha çok nefret ediyorum, bu sefer daha da çok yiyorum, sonra kendimden daha da nefret ediyorum.

    yardım almam lazım :(

    edit: (bkz: #108629003) 2 sene önce de yazmışım ama kendi kendime aşmaya çalıştığımdan olmamış tabi. profesyonel yardım şart. bayram sonu bakacağım bu işe.
  • galiba pençesine düştüğümü kabullenmem gerekiyor. doyduğum halde, yemeğe devam ediyorum. evet doyduğumu hissediyorum ama bir tabak daha bir kaşık daha derken maalesef kusma isteği gelinceye kadar devam ediyorum. inatlaşıyorum resmen. farkındayım artık.
  • bugün gittiğim endokrinoloğa anlattığım hikayemde kendimin “binge eating disorder”dan muzdarip olduğumu belirttim.

    tıkınırcasına yemek, bunun ataklar halinde gelmesi, yerken anlık transa geçmek, yemenin başlangıç ve bitiş noktası arasında geçen zamanı algılayamamak gibi konuları açıkça ortaya koydum.

    çok tatlı bir doktordu. beni bu alanda çalışmalar yapan bir psikologa yönlendirdi. bir yönlendirme kağıdı da yazdı. ama psikoloğa yazdığı nota beni tanımlarken “bitch eating” yazmış* yaa koptum, doktor bana bitch teşhisi koymuş.

    kıssadan hisse güvenim sarsıldı, o psikoloğa gitmeyeceğim. bu konuda çalışmış, fayda gördüğünüz, istanbul anadolu yakası önerilerinizi hipokrat namına beklerim.
  • içindeki manevi boşlukları yiyerek doldurmaya çalışmaktır. bu rahatsızlıktan muzdarip insanlar yerken telaşlıdır ve ne yediklerinin, nasıl yediklerinin, yediklerinin birbiriyle uyumunun bir önemi yoktur.
  • ne zaman kızsam çocuklarıma veya eşime aşırı yemek yiyerek rahatlıyorum, çiğneme hissi saniyelik rahatlatıyor ama kendinden iğrenme, yetersizlik hissiyatı da devamında geliyor tabi, yalnızken evde çok daha fazlasını tüketiyorum, üstteki tüm yorumları okuyunca yalnız olmadığımı hissettim.kimse tarafından anlaşılmamak ya da anlaşılamayacağını hissetmek daha çok tetikliyor bu durumu, içimizdeki boşluğu ne bulursak tıkanırcasına yiyerek doldurmak istiyoruz. yaşanılan hayal kırıklıkları da tuzu biberi oluyor, beklentiyi düşük tutup dolap kapaklarını kapalı tutmak tek çözüm sanırım.
  • bence de bunu herkes yer yer yaşıyor. yer yer bak, nasıl kelime oyunu yaptım ama?
    hayatta yaşadığımız, anlayamadığımız ya da içimize attığımız şeylerin dışa vurumu olarak görüyorum ben bunu. belki de çok iç güdüsel olarak sadece böl ve parcala taktiginin günümüze uyarlanmış şeklidir. emin olduğum tek nokta ise asla keyfi bir durum olmadığıdır. kum torbası yumruklamak gibi, yağmurun altında delicesine koşmak gibi anlık hislerle yapılır fakat yapılmamalıdır. kötü gecirdiginiz bir günün sonunda bir tencere makarnayi tika basa yiyip daha da açlık hissi yaşamak hoş olmuyordu çünkü.
    öneri: pek çok yeme bozuklukları birbirini tetikliyor. en temiz sağlam bir yardım almak.
  • bunu dönem dönem yaşıyorum ve yine öyle bir dönemdeyim. normalde olduğum kilonun 6-7 kilo üstüne çıktığım için de kilo vermek için aç kalmadan aldığım kaloriyi biraz sınırlandırdım. ama bu binge eating ataklarım diyetle ilgili değil çünkü diyetten önce başlamıştı, zaten o kilolar böyle alındı. haftada 3-4 gün spor da yapıyorum ama yine de gelip beni buluyor bu lanet. bir şekilde çözen varsa aydınlatırsa çok sevinirim.
  • uzun yazı, uyarayım.

    şununla alakalı (bkz: duygusal yeme).
    şu da var tabii (bkz: savunma mekanizması).

    içimdeki boşluğu artık yemeğin dolduramadığını aksine o boşluğu büyüttüğünü tüm benliğimle gerçekten fark ettiğimde, hatta bilinç düzeyinde kalmayıp bunu hissettiğimde yakamı bırakan yeme bozukluğu.

    kendimi tanıtayım, benim göbek adım "yapmam lazım". gün içinde en sık kullandığım ifade bu olabilir. tam bir görev, sorumluluk insanıyım. öğrencilik yıllarımdan beri checkbox'larla yaşarım. buzdolabımda, çalışma masamın her yerinde, telefonumun notlar uygulamasında, ajandamda checkbox'lar vardır. bunlara tik atıp atamamam başka bir konu, ama her zaman kendime maddelerce checkbox çizer ve kendimden hep bir şeyler beklerim. bir felaket olduğunda bile aklıma önce "e işler ne olacak?" düşüncesi gelir. çünkü yapmam lazım. diyet de bunlardan biri. kilo aldıysam kilo vermem lazım. onu yememem lazım. bunu yemem lazım. spor yapmam lazım. pilatese gitmem lazım. kardiyo yapmam lazım. yarış atı gibi koşmayı seviyor muyum ki ben? hayır, ama koşmam lazım. teoride sağlıklı olan her şey pratikte nasıl toksikleşir, çok net bir örneğiyim. ya da öyleydim.

    şimdi binge eating'e gelelim ama bunu zaten türkçeleştirdiler: "tıkınırcasına yeme bozukluğu". neyse, son 2 yıl bununla cebelleştim. diyet hayatımda hep vardı, ya hep ya hiç kafası hep vardı. hep diyetteydim. "e hani diyetteydin?" sorusunu duyduğumu çok hatırlıyorum. bu sorudan nefret ederdim. dolayısıyla bir gün artık tek başımayken yemeye karar verdim. sonra pandemi oldu, artık istemesem de hep tek başımaydım, yılların acısını çıkarırcasına canımın istediğini tek başıma yeme ritüelleri birer atağa, zor zamanlarda başa çıkma mekanizmasına dönüştü. 34 kilo aldım.

    sonra toparladım, geçen ekim ayında başlayıp yine checkbox'larla yaklaşık 20 kilo verdim. ama kafa değişmedi. kendime magnetli bir menü şablonu aldım, buzdolabına yapıştırdım. o hafta yiyeceklerim belliydi, her yediğimde bir tik attım. yemek yemeye tik atmak, içtiğin su miktarına tik atmak... aldığın nefes sayısına tik atmak gibi bir şey, baktığınızda tabii ki sağlıklı değil. ataklarım oldu, bazen 2 kilo aldım. o kiloyu hemen detokslarla attım. kendimle kurduğum ilişki mahkum-gardiyan, çocuk-fransız mürebbiye ilişkisiydi.

    temmuz ayında kedim hastalandı ve tabii ki onu yaşatma mücadelesi de bir checkbox olarak "görevlerim" listesine eklendi. diğer görev ve sorumluluklarımı elemeden. "zor bir zamandan geçiyorum, bir süre şunları şunları yapamayacağım" demeden. günde en az 5 saatimi kedime ayırmak zorundaydım ve diğer işleri de o günün geri kalanına sıkıştırıyordum. 48 saat uyumadığımı biliyorum. ben kızımı iyileştirmeye çalışırken aslında kızım da beni iyileştirecekmiş, bilmiyordum.

    ben en sonunda çöktüm, sağlam çöktüm. sonra çok sevdiğim bir arkadaşım müthiş bir tirad ile benim ağzıma en az çöküşüm kadar sağlam sıçtı. "senin bu kendine yaptığın sigara içmekten daha zararlı" dedi bir yerde, onu unutmuyorum. "doğru" diyerek sigarasından bir tane alıp yaktım. sigara da içmemem lazımdı. çünkü bırakmıştım. ve arkadaşım "e hani bırakmıştın?" demedi. onun çok doğru bir dost olduğunu anladım o an. "iyiliğim için" olacak en son şeyin o soru olduğunun farkındaydı. sonra da pek içmedim.

    bir ay önce diyet yapmayı bıraktım, diyet denen şey ataklarımı tetiklerdi zaten. son bir aydır diyet yapmadan, sadece acıktıkça yiyerek ve kilo vermek için değil, iyi hissetmek için yaptığım yürüyüşle, yogayla birincil amaç bu olmadığı halde daha da kilo verdim. 2 aydır da ataksızım ki bu son 2 yılda elde ettiğim en uzun süre. canım sağlıklı yemek istediği için sağlıklı yiyorum. sebzeyi çok seviyormuşum ben mesela. sebzeyi sevdiğim için yiyorum. çok açken kalorisi yüksek bir yemek yediğimde "oh be iyi geldi" dedim bir kez. binge eating'i bilenler bilir, kalorili bir yemek sonrası hissedilen duygu suçluluk olur genelde ve ardından sıkı diyetlerle cezalandırıcılık...

    üstelik son bir-iki ayım dış etkenlerden dolayı mental bir işkenceden ibaret, en atağa açık zamanlar, buna rağmen ataksızım. elbette emziği elinden alınmış bir çocuk gibi hissettiğim oldu. zor zamanlar, sağlıksız da olsa bir başa çıkma mekanizmam vardı, şimdi o çökmüş durumda. midemi berbat şeylerle doldurmak istemiyorum ama "peki ne yapılır ki?". öylece yattığım oldu. çok müzik dinledim. aktif dinlemeden bahsediyorum, kulaklığımı takıp müziğe ve duygularıma teslim oldum. ağlamak istiyorsam ağladım. bu dönemde kendimi müziğe ve kitaplara tam anlamıyla adadım. başka bir şeyle beslenemiyorum, ruhum çok ve yemek artık doyurmuyor. ilginç bir şekilde eskisi kadar çok para da harcamıyorum çünkü alışveriş de ruhumu doyurmuyor.

    son bir aydır her gün obsesif bir şekilde tartılmıyorum, son bir aydır kilo vermek, bir biçime girmek artık umurumda değil. ben 34 beden olunca sevecek adam hiç sevmesin. 36 beden olunca kendime hak gördüğüm güzellikleri bugün de hak ediyorum. sevginin, ilginin koşullanmış, bir ödül olarak sunulmuş her biçimini reddediyorum, iyisi-kötüsüyle bir bütün olarak kabul ettiğim insanlardan aynı şeyi beklemeye ve beklediğimi alamadığımda gitmeye hakkım olduğunu 32 yaşıma iki ay kala fark edebildim. "yeterli olmaya" çalışmaktan bıktım ve yanımda sadece beni olduklarım ve olamayacaklarımla bir bütün halinde seven, sayan ve kabul edenleri istiyorum.

    özetle, checkbox'lar gitti, ataklar gitti. kendimden beklentilerim hafifledi, ben hafifledim. farkına varmadan sezgisel beslenme kafasına erişmiş olabilirim ya da sözlük diliyle sikerler eşiği de diyebiliriz.

    my body is a cage şarkısını çok severim. beni daha iyi ifade eden bir şarkı daha duymadım. yıllarca en karanlık anlarımda bu şarkıyı dinledim. "my mind holds the key" sözünü anlayabildiğimden beri artık o kadar karanlık bir şarkı değil.

    aaa 3 kişi okur zannederken debe olmuş edit: güzel mesajlar için teşekkürler. yalnız bir konuda ekleme yapmam lazım: elbette nefesi kuvvetli arkadaşım bir tiradla beni iyileştirmedi.* bu süreç, çok yanlış elementlerin aynı anda ve uzun süre çok doğru bir şekilde hayatımda yer almasıyla içimdeki bir şeyin (özümün?) "bir şey değişmeli yoksa boğulacağım" çığlığı sonucu kendiliğinden gelişen bir şey oldu. "yarından itibaren diyet yok, artık sezgisel besleniyorum" demedim, tam tersine hayatımda ilk kez yarın bir şeye başlamak, bir karar almak istemedim. o konuşma da çok doğru zamanda suratıma indirilen bir tokattı sadece.

    bununla ilgili 2 seans terapi aldım ve bıraktım, o dönem sezgisel beslenmeye açık biri değildim, zamanı değilmiş demek ki. zaten yeme bozukluğumun sebebi için yanlış yerlere bakıyordum, kendi mükemmeliyetçiliğimin bir sebep olacağı aklıma bile gelmemişti.

    herkesin hikayesi ve sebebi farklı, o yüzden şunu yapın diyemem. kendi hayatımın bile en komplike konusuyken başkasına öğüt verecek haddim yok ama çıkış var buradan ve herkesin kendi zamanlaması var, umudunuzu kaybetmeyin.

    sevgi ve her şeyiyle kabul edilme hissi çok iyileştirici bir şey (tabii ki kalp kıran, umursamaz, çıkarcı bir kancık olun ve buna rağmen sizi çok seven insanlar bulun demek değil bu, şu "koşulsuzluk" konusu dünyanın en suistimale açık muhabbeti olabilir). siz kendinizi kabul etmezken size bunu hissettiren arkadaşlarınıza, yakınlarınıza odaklanın ve onların gözlerinden kendinize bakmayı deneyin diyebilirim en fazla. tek çözüm olmasa da faydası kesinlikle var.
hesabın var mı? giriş yap