• çılgıncasına yapılaşan, dağı taşı tipsiz çirkin evlerle dolan belde.
    fakat susuz belde.
    su yok datça’da.
    yok abi su.
    yeraltısuları var, onlar da kuruyor.
    yol kenarında, bayırda çayırdaki çeşmeler birer birer kuruyor.
    buna rağmen evlerin otellerin bahçelerinde havuzlar dolup taşıyor, bahçelere yerleştirilmiş sulama sistemleri tüm gün fırıl fırıl çalışıyor, sular yollara taşıyor. evin sahibini uyardığında “faturasını ben ödüyorum sanane” diyor.
    3-5 seneye datça çöle dönecek, içecek su kalmayacak,kimse farkında değil.

    hadi, doğal yaşamı, ağaçları, estetiği falan geçtik, unuttuk, vazgeçtik bunlardan. ama su olmadan nasıl yaşanacak? şu an datça’da son 1-2 senede yapılmış evlerin tamamı dolsa, mevcut yeraltı suları birkaç senede tükenir. her sene daha da kuraklaşıyor, daha az yağmur alıyor. bu kadar insan, bu kadar ev susuz ne yapacak, çok merak ediyorum.

    2017 de 1 ay kadar süren bir susuzluk yaşadık, mahvolduk. denizden bidonlarla su taşıdık tuvalete dökmek için. ve geçen 3 senede binlerce yeni ev yapıldı. ve bu evler 1+1 400.000 liraya satılıyor, bahçeli falan da değil. 2.000 liradan aşağı kiralık ev bulmak zor.

    bu işin bir ilmi yok mu?
    buranın su kaynağı bu kadardır, bu kadar eve yeter, bu yüzden böyle böyle tedbirler alınmalıdır..
    tabii burası türkiye, bugünü kurtaralım, yarına allah kerim.

    belediye de bütün yıl datça’ya gelin diye deli gibi reklam yapıyor. tamam turizm geliri önemli datça için. ama su yok abi, çok yakında susuz kalacak datça.
    kaçak yapılar, site inşaatları türkiye’nin en önemli tarihi kazı bölgelerinden biri olan knidos’un dibine kadar girmiş, denize sıfır (gerçekten sıfır, adam kapıdan çıkıp denize giriyor, bağlarözü isimli, knidos’a 3-4 km mesafede bir kıyı) evler yapılmış, hepsi dimdik ayakta duruyor, hızla çoğalıyor, belediyenin umrunda değil. belediye sağda solda prefabrikleri, derme çatma barakaları yıkıp fotoğraflarını facebook’tan paylaşıyor.

    huzur adası falan değil; biraz etrafında olup bitenlere duyarlı insanlar için huzursuzluğun, yokoluşun, çirkinleşmenin, yıkımın, çölleşmenin adresi datça.

    edit: ekşişeyler’e düştükten sonra çok sayıda mesaj geldi, hepsini cevaplayacak vaktim yok, özür dilerim. herkese teşekkürler.
    datça belediyesi de “kısmen doğru” demiş, yanlış olan ne varsa memnuniyetle düzeltirim.
  • belediyesi devletten kış nüfusu olan 22.500'e göre bütçe, personel ve ekipman tahsisi alabilen ancak yaz aylarında 100.000'i bulan bir nüfusa hizmet vermeye çalışan ilçe. datça'ya yerleşen ancak ikametgahını ısrarla datça'ya kaydettirmeyenler yüzünden iller bankası'ndan pay alamayan ilçe. plajlarla ilgili bütün yetkinin belediyesinden alınarak muğla valiliği ve çevre bakanlığı'nın ortak şirketi www.mucev.org a verildiği, plajları o şirketin kiraya verdiği ilçe. belediyesinin imar planı yetkilerinin budanarak başka kurumlara aktarıldığı , buna bağlı olarak patlayan yapılaşmaya belediyesince her türlü hizmetin olmayan bütçeyle yetiştirilmesi beklenen ilçe. belediyesi sadece twitter'da fink atmayan, 24 saat hizmet vermeye çalışan ilçe.
  • bundan sonra bu başlıkta plajların paralı olmasından rahatsız olan ve bu konuda belediyeyi göreve davet eden herkese;

    -plajların paralı olmasının belediyeyle bir alakasının olmadığını,
    -merkezi idarenin tek taraflı inisiyatifiyle bu neticelerin ortaya çıktığını,
    -plajları kiralayanın merkezi idare olduğunu,
    -belediyenin buralardan hiçbir geliri olmadığını,
    -dandik bir bütçe ve daha da dandik yetkilere sahip dandik bir belediyenin anca bu kadar iş yapabildiğini,
    -kadıköy ile datça belediyelerini karşılaştırarak yorum yapmanın en hafif tabirle cahillik olduğunu,
    -konuyla ilgili yorum yapmadan önce 5216 sayılı büyükşehir belediye kanunu'nu ve 2464 sayılı belediye gelirleri kanunu'nu okumak gerektiğini,
    -he bu arada belediyenin hiç de aziz olmadığını,
    -özellikle inşaat yolsuzluklarının gelecekte başına dert açmasının çok yüksek ihtimal olduğunu,
    -ama bunun bambaşka bir konu olduğunu,

    hatırlatmayı kendime görev biçiyorum. bu entry'i okumadan hala gelip de "plajlar hep paralı yau belediye neden böyle yapıyor çok saçma" diyen herkese bu enrty dm olarak iletilecektir.
  • 1+1 ev terörüne kurban gitmekte olan tatil beldesi.
    altyapısı çok zayıf, herşeyden önce susuz bir yer datça. yeraltı sularından başka kaynağı yok, civardaki çeşmeler kuruyup yok oluyor, yıllık yağmurlar zaten azalıyor.
    fakat buranın suyu mevcut nüfusa ne kadar yeter, bu nüfus artışıyla ileride hali ne olur, bunları düşünen tedbir alan var mı bilmiyorum, pek varmış gibi görünmüyor.

    söylentilere göre tüm belediye meclis üyeleri inşaat işiyle uğraşıyor, hepsi müteahhit.

    tam bir inşaat cenneti, doymak bilmez müteahhitlerin cirit attığı, milyonlar kazandığı bir yer artık datça. yukarıda bahsettiğim 1+1 evler 450.000 liradan başlıyor, bahçesi falan yok. normalde 2 ev yapılacak yere 8 ev yapıyor adamlar. 8 ev en az 8 araba demek, 4 katı nüfus, 4 katı su ihtiyacı demek... evlerin bahçeleri yemyeşil çim, çimleri sulamak için tüm gün fırıl fırıl fıskiyeler dönüyor. sular yollara akıyor.

    denize 40 metre mesafede tatil sitelerinin önünde devasa yüzme havuzları var. kimse girmiyor, ama suları sürekli yenileniyor. bunca israfa, görgüsüzlüğe göz yuman bir yönetim var.

    kıyıda köşede kaçak yapılan prefabrikler davul zurnayla yıkılıyor, günlerce duyurusu reklamı yapılıyor, fakat knidos’a 3-5 km mesafede, sit alanı olan bağlarözü kıyısında adamın biri denize sıfır ev yapmış, oturuyor. bunun dünya kadar örneği var. eski knidos olarak da bilinen, merkeze 3 km mesafedeki; adım başı tarihi kalıntılarla dolu, antik limanın izleri hala duran burgaz bölgesinde denize 20-30 metre mesafede siteler yapılıyor. burada geçmişte 200.000 insan yaşamış, toprağın altında neler var bilinmez, üzerleri sonsuza kadar betonla kapatılıyor. bu evleri adamlar 2.5 milyon liraya satıyorlar.

    2000 liradan aşağı kiralık ev bulmaz imkansız. merkeze 25 km mesafede, eczanesi, marketi, benzincisi olmayan köylerde evleri 700-800 bin liraya satıyorlar. imara kapalı tarım arazilerinin dönümü 200.000 liraya dayanmış.
    şu an herhalde türkiye’nin en pahalı ev ve arazileri datça’da olsa gerek.

    datça’da inanılmaz, akıl almaz bir rant var ve iliği kemiği göz göre göre sömürülüyor, tüm ülkede olduğu gibi; değerli olan, çocuklarımıza bırakmamız gereken ne varsa birkaç kişinin zenginliği için feda ediliyor.
  • 3 senedir burada yaşıyorum, bu kısacık zamanda yaşadığı yıkım, çöküş şok edici düzeyde.
    evet dünyada, türkiye’de, özellikle bu iktidar döneminde güzel olan herşey hızla yok oluyor. bir yandan doğanın kanunu bu ama datça kadar hızlı, hoyratça, yarınını düşünmeden vahşice betonlaşan, kanı emilen, bunun için yerli-göçmen halkın, belediyenin, müteahhitlerin, tüm resmi kurumların seferber olduğu bir yer yoktur.
    daha önce tatile geliyorduk. orta halli aileler için huzurla tatil yapılabilecek makul bir yerken şu anda belediye-müteahhitler işbirliğiyle berbat bir yere dönüşüyor. artık datça, yaşamak için de tatil yapmak için de çok pahalı.
    inşaat yapıyorsan sokağa çıkma yasağından muafsın.
    düşünsene sokağa çıkmak yasak, 2 gün eve kapanmışsın, yanında inşaat var. pazar günü 9 da dozerler kepçeler çalışıyor. salgın hastalık gerekçesiyle çıkıp yürüyüş yapamıyorsun ama inşaat ile uğraşanlar jiplerle fink atıyor.
    tüm bademlikler, zeytinlikler yatırım amaçlı satın alınıyor. köylü o parayla gidip bi land rover çekiyor altına, milyon liralık arabasıyla 50 km lik datça’da bir aşağı bir yukarı gezip duruyor. bademlik zeytinlikler de çürüyor, meyveleri yerlere dökülüyor. yüzlerce dönüm arazi bu durumda. datça’nın gurur kaynağı badem ve zeytin, para hırsına, ranta, bizzat datça’lıların eliyle feda ediliyor. belediye de buraları okuyor biliyoruz; bu ateşi çılgınca körüklüyor.
    merkeze 30 km uzaklıktaki köylerde bile dağ taş 1+1 40 m2 evlerle dolu. bunlar için binlerce ağaç kesiliyor, hepsi boş, yazın 15 gün gelip kalacak misafirlerini bekliyor. etrafındaki tüm toprak alanlar otopark falan niyetiyle betonla parkeyle kaplanıyor, zaten az olan yer altı suları hepten kuruyor.
    yazacak çok şey var, yukarıda da zaten çoğu yazılmış.
  • datça'nın insan tipolojisini tek kelime anlat deseler ''samimiyetsiz'' derim. size basit bir örnek anlatayım. haziran ayında burada yaşadığım bir seneyi deviriyorum. bazı hesaplar var koyları tanıtıyorlar. doğal güzellikleri paylaşıyorlar. mesela biri soruyor "bu koya nasıl gidebilirim diye". yol tarifi vermiyorlar. gerçekçeleri de güya doğa bozulmasın, bu yerler keşedilmesin ve doğal habitat korunsun.

    buraya kadar süreç normal gibi gözüküyor. ama bir bakıyorsun bu aynı hesaplar deli gibi otel reklamı yapıyorlar. biri de çıkıp "aga hani sen buranın korunmasını, doğal kalmaını isteyen bir doğaseverdin" demiyor. işte bu basit örnekteki samimiyetsizlik, datça'nın çoğunluğuna sirayet etmiş. o koya nasıl gidileceğini anlatmayan adamın cebine 500 tl koysan, instagramda gidip drone ile çekip yayıp her açıdan çeker. hayır kaldı ki; söylenilen yerlere araba ile falan da gidilmiyor. sadece kibarca bölge söylese geçse konu kapanır. ama herkesin işi şov burada.

    sabah akşam otel reklamı kovala, işbirliği için elinden geleni ardına koyma, sonra doğa bozulmasın. aynen kardeşim .dışarıdan bakılınca hiç kimse farkına varmıyor nasıl insanlar olduğunuzun.
  • 1996 yilindan beri gidip gelirim arada, ev var o yuzden ailecek farkli illerde ve ulkelerde yasasak da toplanmak icin ideal.

    zamaninda ankaradan gitmek bir kabustu, simdi dalaman malaman shuttle bir sekilde daha kolay ama o datca yolunu yasayan bilir. simdiki datca yolu otoban kalir, otobus tekerleri bosta donerdi virajlarda amk.

    o yillarda datcadan ev alan dayima deli gozuyle bakiyorlardi, ananem rahmetli surgun yerinden ev mi alinir dedi senelerce.

    sehir merkezi degil aktur tatil koyu daha populerdi, zengin alamancilar, hollandadan gelen gurbetciler orada takilirdi biz turk marabalar da kumluk ya da taslikta.

    ikibinlerin sonunda bile "bozdu burasi" diye homurdanirdi yereller ve uzun suredir oturanlar. ne zaman ki o ptsd yaratan yol genisletildi, millet akmaya basladi.

    ikibinonlu yillarda artik tam anlamiyla nasil kas universiteli/genc beyaz yaka "kas kafasi abi yeaa" ile dolduysa datca da 35+ cocuklu ciftlerin ve ailelerin yeri olmaya basladi.

    gece hayati, gurultu vs nispeten yok, denize gir cik keci sutu dondurma ye sonra don ankaraya, istanbula. tam bir sahte orta sinif turk profesyonel ailenin hayali, gece kopmaya mi gidecek amk berkecan, sudenaz isimli cocuklarla??

    son gelisimden once 2019 da buradaydim, her yer insaat amk, skin atin burayi da aman sakin betonsuz yer kalmasin.

    su anda ailecek gene toplandik, pahalilik degil bu resmen esnaf adam skmeye odaklanmis. denizin her yeri parselli, hande yener calan beach clup (p ile) dolu, halkin girebilecegi on metrelik iki uc yer var.

    kargi fena degil, palamutbuku araba yoksa uzak geliyor bana. zaten datcaya gezmeye tozmaya degil yatmaya kafa dinlemeye geliyorum.

    saka yapmiyorum, fiyatlar yurtdisindan pahali, iki adim otede rodos var boyle kazik yemezsiniz ustune de daha kaliteli gecirirsiniz.

    oyle cok romantik olmaya gerek yok, ev olmasa aklima gelmez ama kolaylik olunca da guzel kalmasi.

    deniz soguk sicak amk cocuk musunuz kumdan kale mi yapacaksiniz kac saat yuzeceksiniz la havle. sicak deniz ariyorsaniz inin guneye alanyada hamam suyunda yuzun, gece hayatiysa bir saat daha yol yapin bodrumdasiniz ama sonra aglamayin ayrana 300 lira aldilar diye.

    fena degildir datca ama 34, 06 ve 35 plakali audinin girdigi neresi iflah olmus da datca kurtulsun?
  • plansız büyüyen, ülkenin geneli gibi büyümeyi gelişme sanan küçük sahil kasabası.

    o kadar hızlı büyüyor ki artık atyapısı yetersiz kalıyor.
    yollar darmadağın. sürekli bir çalışma var ama sonuç yok. hep toz, hep toprak, hep eziyet.
    iki gündür elektrik yok. iki gündür su yok. oradan buradan duyup görüp kendisini neyin beklediğini bilmeden şuursuzca çıkıp gelen insanlara bir de sıcak eklenince trafolar patlamış.
    trafolar baştakilerin çok sevdiği ve ege bölgesinin elektrik dağıtımını tekelinde bulunduran aydem'in sorumluluğunda. aydem tabii ki cebini doldurmaya bakıyor, hiç yatırım yapmıyor. trafoları da bizim esnaf vantilatörlerler soğutmaya çalışıyor.
    evet, vatilatörlerle. durum bu kadar vahim burada.
    elektrik olmayınca su olur mu? olmuyor. belediyenin pompaları elektrikli, belediyenin jeneratörü yok. belediyenin imkanları kısıtlı. yoksa datça'nın ağzına sıçan kaçak yapılara göz yumar mı? bu yapılara göz yumarak datça'nın geleceğini karartır mı? geleceğini geçtim bugününü mahveder mi? kaçak işletmelere ruhsat verir mi? elektrik su bağlar mı? yok, datça belediyesi öyle şeyler yapmaz. yapmıyordur. instagramda şaka falan yapıyordur yapsa yapsa, değil mi?

    hasılı her yer insan, sokaklar, sahiller, deniz bok içinde. elektrik yok, su yok. marketlerin raflarında ürün yok. bu işe bir dur diyen de yok. saldım çayıra, mevlam kayıra! mevlamın da kayırmadığını hepimiz öğrendik artık. datça için tünelin ucunda ışık yok.

    ha unutmadan, sürekli yangın çıkıyor. az önce betçe yolunda, asardibi'nin karşısında, puslular denen mevki yandı da acil müdahale ile söndürüldü. şimdi haber geldi, hastanenin karşısı, eski datça civarında başlamış. son durum ne bilmiyorum. geçtiğimiz günlerde de kargı yolu yanmıştı. dışarıdan duyulmamıştır bunlar. küçük bir alan etkilenince haber olmuyor ama anlayacağınız yangın buranın gerçeği oldu. geçen sene mesudiye yandı, hala mars yüzeyi gibi ortalık. gitti güzelim çam ormanları. bu sene de neresi yanacak diye bekleyikduruz.

    son söz: gelmeyin. ciddiyim bak. altyapı kaldırmıyor zira. aç, susuz, elektriksiz kalır, yangınlarda telef olursunuz. onca yol teper, sonunda rezilik çeker, lanet edersiniz. demedi demeyin.
  • taşınmayı düşünüyorsanız üç kere düşünüp iyice araştırın. buranın esnafı abartmalar yüzünden burayı miami falan sanıyor. burada vereceğiniz kirayla başka bir sahil yerinde villada otururursunuz. yatırım falan yapacaksanız iki kere düşünün. ev yapılıyor ama altyapı yetmeyecek bariz belli ve sorunlar yaşanacak. geçen ufacık bir ev için yeni yapılan hem de topraktan 800 bin lira istediler. soran arkadaş küfür edecekti. güldü geçti. ben de kirada oturuyorum. bundan sonra başka eve geçersem başka bir şehre bakmayı düşünüyorum. villada oturmak varken ufacık daireye o kirayı vermem. zenginseniz bile kendinizi bu şark kurnazları tarafından aptal yerine koydurmayın.

    buraya taşınmayı düşünenler. burası kimler için uygun size anlatayım. aşırı zenginsindir. teknen vardır, arazi aracın vardır. kafana göre takılırsın gel güzel kardeşim. tuzun kurudur. sana alacağın ev de koymaz. atlarsın tekne ısssız koya gidersin, atlarsın jipine gidersin arazilere. manzaralı evinde içersin rakını. bu denklem basit. dünya zengine güzel. siz küçük şeylerle mutlu olurum diyenlere bakmayın. datça yazın 35 derecede çalışmak zorunda olan garsona ya da bankacıya güzel değil.

    freelance çalışabiliyosundur ve işinde baya iyisindir ve maaşın düzenlidir. birikimin vardır ve az insan severim diyorsundur. sen de gel ama iyi araştır ev aldığın yerde net çekmez, altyapı yoktur. işini yapamazsın. kafayı yersin. çok iyi kazanıyorsan ve düzenliyse kiraya da geçebilirsin ama bu senin işinde ne kadar iyi olduğun ve düzeninin iyi oturması ile alakalı. bir de etrafta tesis var mı bak, müzik sesinden delirirsin yoksa yazın. şikayet de etsen çözülmüyor. eski datçada yaşayan bir arkadaşım artık nerdeyse ağlayacak.

    çoçuklu çiftler için durum değişir. büyük ihtimalle iyi bir lise için başka şehir düşüneceksiniz. çocuk daha küçükse ise yine hastanesi yeterli değil. yaşlıysanız, ya da kronik ciddi hastalık sorununuz varsa da hastane yeterli değil. bunu hesapa katın.

    tatilciler için önerim şu yönde. ben tesis seviyorum, plajda biram gelsin patatesim gitsin diyorsan. evet bu hizmeti alacağın yerler var. ama bu hizmetleri cehennem kalabalığında alacaksın. ben mesela yazın sadece sabah sekiz on arası yüzüyorum. bu datça'nın sorunu değil bu arada. türk halkı inanılmaz kaba ve huzur denilen şey yok. burada artık en bilinmeyen koy bile vıcık vıcık. kaldı ki tesis yok zaten oralarda. çocuk sesinden, datçayı boş boş bağırarak öven insanlardan, esnaftan falan tiksineceksin. kendini iyi tanı. ne istediğini iyi bil ona göre plan yap.

    şimdi gelelim diğer tarz tatilcilere, ben sırt çantamı yaparım. burada tanıdığım da var. kiralarım arazi aracı. ıssız yerlere giderim, yürürüm. doğayı çok seviyorum. yanımda iskemlemi, masamı taşırım. yemeğimi hazırlar, içeceğimi alırım diyorsan. evet sen keyif alabilirsin ama uğraşman ve planlaman lazım. bir de cidden bilen biri olsa daha iyi olur. çünkü senin googledan bakıp gideceğin koy emin ol adımını atar atmaz kalabalıktan ağzın açık kalacak. dediğimi yaparsan ama keyif alma ihtimalin yüksek. gündüz böyle takılırsın akşam güzel bir mekanda alkolünü alırsın. bir denge kurarsın.ben bazen sırf iskemle atıp, kahvemi alıp dağ manzarası izliyorum. ya da sabah altıda kalkıp yedi gibi denize gidip. tek başıma yüzüyorum. bu senin karakterin ve tatilinle alakalı. senede bir kere kısa süreli yaptığını düşünürsek. sosyal medya gazına inanma. iyi araştır.

    yerleşeceksen de tatile geleceksen de lütfen sosyal medya gazına gelme. kendini iyi tanı. taş ev görüp iki begonvil gören datça cennet diyor. kimse inşaat sesinden, daracık sokakta son hız yapan arabalardan, köpek çetelerinden, yazın insanların en ufacık yere bıraktığı çöp yığınlarından, esnafın kötülüğünden, son ses çalan müziğin yarattığı gürültü kirliliğinden falan bahsetmez. bunları hiç bir tatil yeri için göremezsin.

    insanlarına gelecek olursak. her çeşit insan var. yoga ve sanatla kafayı bozup oradan yürümeye çalışan bir kitle var. spritüel yaşam koçları haha. tuzu kuru olup kendisine founder falan diye iş yapmaya çalışanlar var. şehirlilerden şikayet edip,datça bozuldu diyen ama arazilerini şehirliler satan tuhaf bir kitle var. bir de gerçekten doğma büyüme buralı, doğanın kıymetini bilen ve koruyan. duyarlı insanlar var ama ben az denk geldim. genel insanlarla olarak benim karşılaştığım sorun şu çok konuşuyorlar ve feci boş konuşuyorlar. sıkıntıdan sanırım. bu da türkiyenin genel problemi ama burada biraz daha fazla. karşılaştığım ve gördüğüm insanlara içimden çoğu zaman "nolur biraz sus" diyorum. tuhaf bir yapmacıklık var. birileri allahın köyünden gelmiş sabah akşam datça güzelliyor, daha geleli bir hafta olmuş sahiplenmiş. teyzeler bozdu burası diye çemkiriyorlar. bir kısım durmadan beyaz yakalıya nispet yapıyor ezik gibi. datçayı kocaman devasa ama içi boş bir konuşma balonu olarak tanımyalabilirim ya da bir monet tablosu gibi. ezcümle kendini iyi tanı ve altını çiziyorum iyi araştır ve kendini tart.

    bu arada hayali datçada yaşamak olan bir arkadaşım var. baya kültürlü ve konumu iyi bir kız. her sene tatile geliyor. bakın çok basit bir örnek bu ama genel algı bu datçada, direk alıntı yapıyorum size muhabbetimizden.

    "işletmecisi olan cocuklarla babamla sohbet ettiği için gittiğimizde samimiyet oluyor. ben de de en son dayanamadım samimiyet ilerleyince. "ya dedim düz bir hamburger 35tl bir corona 30tl. dedim ben bu fiyatları istanbul'da ödemiyorum." çocuğun verdiği cevap "biz sabah altıda kalkıyoruz sezon 45 gün, anca kışın geçinmek için kazanacağız".

    arkadaş ise aynen şunu dedi. "ben de her sabah 5.45te kalkıp 6.25te evden çıkıyorum 1saat 10 dakika yol gidiyorum ama kabahatli aramıyorum kendim katlanıyorum. dönemsel iş yapmanın kızgınlığını bedelini ben neden ödüyorum?

    yani buraya geliyorsanız. dönem içinde kim kimden ne koparıca kaosu yaşanıyor. bu kaos beni yorar diyorsan tekrar düşün.
  • öncelikle marmaris-datça yolu çok kötü ve bu yüzden buraya ulaşım çok zor konusuna bir açıklık getireyim. o yol gayet yapılmış ve kaymak gibi asfalt, virajı çok sadece. hızlı gitmeyin yeter yani. (bkz: #124642030)

    haziranda datça'da çift olarak 3 gece 4 gün geçirdik. benim gördüğüm kadarıyla bu tatil beldesi sabah kahvaltıdan sonra çıkıp koy koy gezilerek bütün gün o deniz benim şu deniz senin şeklinde günlerin değerlendirmesi gereken bir yer. enerjinizi gündüz vakti iyi tüketin, çünkü geceleyin datça'da yapacak gerçekten pek fazla bir şey yok. yalnız soğuk deniz sevmiyorsanız, datça hiç size göre bir yer değil. (bkz: benden söylemesi)

    deniz bakımında tavsiyelerim datça'nın merkezine varmadan yol üstünde olan karaincir'de durmanız, knidos'u ziyarete gittiğinizde dönüşte ovabükü ve ona yakın halk arasında akvaryum koyu olarak adlandırlan yerde denizi girmenizdir. bu arada ovabükü'nde poyraz'da balık muhteşem. ancak bu ikisine yakın olan ve çok övülen palamutbükü ile ve hayıtbükü koylarını biz hiç beğenmedik. ayrıca merkeze yakın olan kargı koyu eğer bütün günü tek bir plajda geçirmek istiyorsanız, benim datça'daki favorim.

    gece hayatı neredeyse hiç yok. tek söyleyebileceğim "hamburger bira" yapmak için roll coffee house'un en iyi seçenek olduğu, hem ithal bira opsiyonları da epey bol. datça şarabı için onun üstünde veranda olarak hizmet veren dulcinea gecenizi geçirmek için manzarasıyla güzel bir seçenek. bir de merkezde dolanırken tekin usta dondurma'ya uğramadan dönmeyin derim. yoksa merkezde gördüğünüz balıkçıların çoğu turistik ve tırışka. eğer arabaya binip yol yapmayı göze alıyorsanız, olive farm akşam yemeği için keyifli olabilir.

    kısacası datça'ya gitmekteki amacınız bol bol denize girmek ve kafa dinlemek olmalı. yoksa güneye ineyim ve güzel mekanlar gezeyim kafasındaysanız, burası size hiç uymaz. bizim esas amacımız deniz tatili olduğu için datça'dan memnun kalanlardan olduk.

    edit: imlâ
hesabın var mı? giriş yap