• 'zaman' üstüne bir şey diyecek değilim ama... edward said öleli 10 yıl olmuş... onu, şarkiyat bilmemnesi, lübnan'da attığı taş...vesairesinden çok, başka bir şeyiyle ("yersiz yurtsuz"uyla) hatırlıyor ve seviyorum... orada, "yersiz yurtsuz"da anlatıyordu mesela:
    "gençliğimde ve daha sonra da uzun süre, konuşurken insanların gözlerinin içine bakamazdım. bir gün bu derdimi, böyle 'saçma' şeylerle çok da meşgul olamayan babama açtım. 'sen de burunlarına bak o zaman!' dedi babam...
    bu baştan savma nasihat, insanlarla ilişkimde uzun süre kullandığım bir yöntem oldu!"......
  • guzel bir soylesisi icin.

    gerci cok bilinmeyen seyler soylemiyor ama bilinen seyleri oldukca carpici bir sekilde anlatiyor. ayrica, edward said'in fikirleri guncel resimler ve goruntuler ile desteklendigi icin anlatilanlari kavramak daha da kolaylasiyor.
  • batılı yazarlar tarafından ortaya atılan, batının doğu karşısında üstün kültüre sahip mentalitesine sahip oryantalizm fikrinin ne kadar sığ ve bayağı olduğunu kanıtlayan, işbu oryantalizmin 2. dünya savaşı ve soğuk savaş sonrası oluşan hakimiyetsiz toprakları sömürmek için fikir altyapısı oluşturmaya çalışan bir akım olarak gören ve haklı olan filozoftur. işin acıklı tarafı ise, batılı bir akım ve doğuya karşı fikir cihadı olan oryantalizme karşı çıkış, yine batılı biri olan edward said'ten gelmesidir. doğunun avukatlığını batılının yaptığı bir tartışma ortamı var ortada. bu da doğunun neden hep geri kaldığını ve acil olarak doğu ve batıyı kavramış entellektüel ve filozof kişilerin yetişmeleri gerektiğini gösteriyo.
  • can çekişen kamusal entelektüel tipini yeniden dirilttiğine inandığım düşünürdür. post-kolonyal çalışmaları derinden etkilemiş ve şarkiyatçılık mevzusunda özetle lafı "batı tarihi hakkında tüm doğru bildiklerinizi unutun ve yeniden işe koyulun" demeye getirmiştir. çok güçlü bir retoriği vardır ve şarkiyatçılık kitabıyla sosyal bilimlerin tarihe ve edebiyata bakışını ciddi bir biçimde dönüştürmüştür.
  • ingilizce bilen herkesin izlemesi gereken edward said (1935-2003) videoları:

    (1) orientalism (1986) 54 min. (documentary)
    (2) salman rushdie's interview (1986) 77 min.
    (3) the myth of the clash of civilizations (1996) 58 min. (lecture at umass, amherst)
    (4) edward said on orientalism (1998) 40 min. (documentary)
    (5) his last interview (2003) 205 min.

    tema:
    (bkz: islam /@derinsular)
  • aşağıdaki metinlerine, bir editasyondaki yazısından çeviri ile oluşturulan bir makalede yer verilmiş şahsiyettir:

    "o, sanırım en iyi, nietzche'nin modern havarilerinin belki de en büyüğü ve aynı zamanda yirminci yüzyıl batısının muhalif entelektüel yaşamının en dikkate değer açılımlarında merkezi bir sima olarak anlaşılabilir." (foucault anlatılıyor)

    "...hem geleneksel hem de sıradışı (unconventional) metinleri eşit dikkatle okuyor ..." (foucalt'dan söz ediliyor)

    "...hapishaneler ve hastahaneler, sırasıyla kabahat ve hastalığa karşı fabrikalar olarak ..." (foucault'nun saptaması)

    "...foucault'nun mahkumlar adına yaptığı çalışmasından doğrudan ortaya çıkan discipline and punish ve kaynakları foucault'nun kendi belli cinsel kimliğindeki olaylar olan the history of sexuality adlı eserleriyle bilgi açıkça bir düşmana dönüştürülüyor."

    "foucault'nun çalışmalarının özü, neticede, daima taşıdığı ve muhtelif şekillerde somutlaştırdığı bir düşünce olan ötekilik duygusudur."

    "ilgi duyduğu şey, archaeology'de belirttiği gibi, işaretler ve sözlerde gizli, keşfedilebilir fakat dile ve konuşmaya indirgenemez olan ''fazlalık'tır. işte bu 'fazlalıktır', bizim ifşa ve tarif etmemiz gereken' der." (foucault anlatılıyor elbette)

    "foucault, evrensel bir entelektüel olmak yerine özgün olmaktan yana ve bütün bir kültürü kumanda etmeye cüret eden, (sartre ve aron kastediliyor olabilir) kendi söylediğinden başka doğru tanımayan büyük alimlerdense kendisi gibi disiplinlerin somut kavşaklarında çalışan bir düşünür olmaktan yana tercihini koyuyordu."

    "...'güç direnişi üretir, direniş gücün yeni biçimlerini'..." (foucault'dan alıntı)

    "o, güç ve bilgi arasındaki gizli suç ortaklıklarını felsefi ciddiyetin sabırlı şüpheciliği ve enerjik cesaretiyle karşı karşıya getirme işini ortaya koydu ..." (foucault kastediliyor tabii)

    not: "michel foucault 1926-1984" başlığı ile, 1988 yılında yayımlanmış bir kitaptan özgür emir tarafından çevrilerek kasım/99'da yayımlanan makaleden, yazımı neredeyse aynen korunarak alınmıştır.
  • israillilerin, israil devletinin yaptığı bu vahşete neden ses çıkarmadığını “israilliler için ülkeleri görünmezdir” saptamasıyla açıklayan yazar.

    edward said, bu konuda şu örneği vermiştir:

    "guy de maupassant, eyfel kulesi’nin inşasının ardından herkese bu kulenin ne kadar çirkin olduğunu anlatırmış. diğer yandan da istisnasız her gün, kulenin restoranına gidermiş. bu ikilem kendisine sorulduğunda “oraya gidiyorum çünkü paris’te onu göremeyeceğiniz tek yer oranın içidir.” diye cevap vermiş."
  • oryantalizm olgusunu literatüre geçiren ve "oryantalizm" adlı eseriyle doğu kültürünü yakından incelemiş sosyal bilimci.

    doğu ve batı kültünü karşılaştırması noktasında klişeleri tarihin çöp sepetine atıp doğunun vicdanı olmayı başarmıştır kendisi.
  • "...bence daha ciddi bir eleştiri, kültürel araştırmaların(çalışmalar demek istiyor-yn) fazla uzman işi, fazla jargonlu olduğundan, fazlasıyla özel çıkarların söylemine, söylemlerine düştüğünden söz etmeliydi....bence bu feci bir şey.kendi sınıflarımda buna gittikçe daha çok rastlıyorum; pek çok kişi bu gelişmeden beni sorumlu tutuyor.ne de olsa ben oryantalizm üzerine yazdım, feministler, afrikalı-amerikalılar ve yerli amerikalılar benden etkilenerek yola çıktılar. bakın işte, bunun sorumlusu said diyorlar; oysa pek çok açıdan kültür konusunda ben çok muhafazakarım, hiç bir zaman kuram öğretmem, 25-30 yıl önce öğretirdim, foucault'yu, gramsci'yi derste ilk öğretenlerdenim ama sonra bunu kestim. çünkü insanlar başka bir şey konuşmak istemiyordu. bence bu tam bir felaket ve tümüyle entelektüelliğe aykırı bir şey. daha da önemlisi, entelektüelliğe aykırı olduğu gibi, bir de tarih dışı. bence auerbach'tan öğrendiğime göre, edebiyat ve kültürün incelenmesi tarihsel bir daldır, kuramsal değil; belgelere, kitaplara dayalıdır ve bu kayboluyor"
    muhalefetin kimliği, kimliğin muhalefeti:edward said'le söyleşi, gerçekleştirenler:meltem ahıska, orhan koçak, müge gürsoy, ruşen çakır ve victoria hollbrook, defter, sayı:26
  • edward said'in oryantalizm'inin kuramsal eksiklikleri:

    “said'in oryantalizm adlı yapıtında geliştirdiği kuramsal kazanımlarının yanı sıra, eksiklikleri de vardır. said'in de özellikle dile getirdiği avrupa/batı aklının ve kültürünün, asya/doğu aklından ve kültüründen üstünlüğü savı, rönesans'tan bugüne kadar değin süregelmiştir. avrupalı aklın üstünlüğü savı, voltaire, kant ve hegel tarafından dizgeleştirilerek felsefi bir kuram düzeyine yükseltilmiştir. böyle olmasına karşın said, örneğin, avrupa felsefesinin gidişini belirlemiş olan kant ve hegel ile ilgilenmemiştir.

    bu karşılaştırmalı yazınbilimci ve düşünür, oryantalizm'de kant'ı sadece "avrupalı-asyalı" karşıtlığı (s. 137) ve genel anlamda felsefe bağlamında (s. 152) olmak üzere sadece iki kez anmıştır. hegel ise adeta said için yoktur; oryantalizm'de de hegel'in adı bile geçmez. felsefe idealizminin kuramcısı bu iki filozofu araştırmasına katmayan said, kanımca oryantalizm adlı yapıtını önemli bir felsefi temelden yoksun bırakmıştır.

    ayrıca bir noktayı daha vurgulamak isterim. kant ile karşılaştırıldığında hegel, avrupamerkezciliği, dolayısıyla da oryantalizmi felsefi kuram düzeyine yükseltmiş olan bir filozoftur.

    böyle olmasına karşın said'in, oryantalist kanonunun/koşununun oluşturucu düşünsel temelleri olan hıristiyan merkezcilik, avrupamerkezcilik ve filhelenizm gibi düşünceleri felsefi olarak kuramlaştıran hegel'i oryantalizm'de irdelememiş olması, ancak büyük bir eksiklik olarak adlandırılabilir.

    said, büyük ölçüde alman felsefesi ve edebiyatının bir ürünü olan romantizmi oryantalizmi güçlendiren bir akım olarak görmesine karşın, bu akımın en önde gelen kuramcılarından birinin hegel olduğunu da hesaba katmamıştır.

    klasik anlamda avrupa sömürgeciliğinin bilinen ülkeleri olan fransa ve ingiltere'de geliştirilen oryantalizm üzerine yoğunlaştığını sürekli vurgulayan said, böyle sömürgeci bir ülke olmayan almanya'nın avrupa oryantalizminin ortaya çıkması ve kalıcılaşmasına pek katkıda bulunmadığını öne sürmüştür (s. 26).

    said'e göre, johann wolfgang goethe batı doğu divanı'nı ve friedrich schlegel hintlilerin dili ve bilgeliği adlı yapıtını, chateaubriand, lane, lamartine, burton, disraeli ve nerval'in metinleri de içeren paris kütüphanesi'ndeki araştırmalarından oluşturmuşlardır (s. 28). öte yandan, said, emperyalizm ve kültür üzerine genel araştırılması ve yayın konusu yapılması gerektiğini dile getirmiştir (s. 34).

    goethe'nin, said'in saydığı oryantalist yazarlardan esinlenip esinlenmediği pek belli değildir. kesin olarak belli olan ve bilinen bir şey vardır. bu ünlü alman yazar, batı doğu divanı'nı yazmadan önce voltaire'in muhammed (mahomet) adlı dramasını almanca'ya çevirmiştir. voltaire'in muhammed draması, aydınlanma ile birlikte bütün avrupa'da yaygınlaşmaya başlayan ve hegel tarafından felsefi bir kuram düzeyine yükseltilen "muhammedanizm" veya "muhammetçilik" kavramının önemli kaynaklarından biridir.

    böyle olmasına karşın said, araştırmasına temel aldığını açıkladığı fransız oryantalizmi kapsamında voltaire'e de yer vermemiştir. sadece voltaire'in "doğu'ya ilgi duyduğunu" (s. 90), candide adlı romanında "metinsel davranış tarzını" eleştirdiğini (s. 108) belirtmekle yetinmiştir.

    said, anılan yapıtının "oryantalizmin alanı" bölümünde napolyon'un mısırlı din adamlarının "kuran'ı fransız ordusu lehine yorumlama" noktasına gelmeleri için uğraştığını dile getirir. bu düşünür/bilimci, fransız işgal ordusunun bu "sinik" tavrının eleştirmek amacıyla, buraya koyduğu 69 numaralı dipnotta ilgili kaynaklara dayanarak, "napolyon'un salt sinik olmadığını, goethe ile voltaire'in muhammed adlı draması hakkında tartıştığını ve islam'ı savunduğunu" belirtir. söz konusu dipnot, said'in voltaire'in muhammed dramasını bilmesine karşın, voltaire'i fransız oryantalizmi kapsamında irdelemediğini göstermektedir.

    said'in almanya'da oluşturulan oryantalist birikimin avrupa oryantalizmine etkisinin önemli olmadığı yolundaki öne sürümünün pek tutarlı olmadığı kanısındayım. bu savımı şöyle açıklayabilirim: almanlar, türkler, dolayısıyla da islam ile ingilizlerden ve fransızlardan çok önce karşılaşmıştır. bu tanışma yaklaşık üç yüz elli yıl süren haçlı seferleri (1096-1460) ile başlamış ve osmanlı devleti'nin avrupa'da varlığını genişletmesiyle sürmüştür. avusturya macaristan imparatorluğu, osmanlıların avrupa içlerine doğru ilerlemesini durdurmak ve avrupa hıristiyanlığının birliğini sağlamak için yüzyıllar boyu uğraşmıştır.

    bu uğraş sürecinde edebiyatın hemen her türünde, felsefede ve hatta gazetecilik gibi kitle iletişimi (1) alanında bile sayısız yazılı metin üreten ve bunları bütün avrupa'da dağıtan avusturya ve almanya'nın avrupa oryantalizmine yaptığı felsefi katkıyı küçümsemek, hatta yok saymak büyük bir noksanlıktır.

    öte yandan said, çok yerinde bir belirlemeyle, oryantalizmi, "jeopolitik bilincin estetik, bilimsel, sosyolojik, tarihsel ve felsefi metinlere dağılımı" olarak belirler. ona göre, oryantalizm, "dünyanın salt doğu ve batı diye iki eşitsiz parçaya ayrılması" değildir. tersine, "bilimsel buluş, filolojik rekonstrüksiyon/yeniden kurma, psikolojik çözümleme" gibi yöntemlerle "bir dizi somut çıkarımın" da anlatımıdır. oryantalizm, belirgin bir biçimde "başka bir dünyayı" anlama, bazı durumlarda o başka dünyayı "denetim altına alma, güdümleme ve kendisinden bir parça durumuna getirme istenci ve ereği" olarak anlaşılmalıdır (s. 20).

    said'in oryantalizmi, "jeopolitik bilincin estetik, bilimsel ve felsefi metinlere dağılımı" olarak nitelendirmesi, öncelikle oryantalizm'de hiç değinmediği hegel için geçerlidir. hegel, aşağıda görüleceği üzere, sanat felsefesinde sanatın başlangıcı olarak nitelediği "simgesel sanat tarzını" tümüyle doğu'ya özgü bir sanat tarzı olarak değerlendirmiştir.

    oryantalizm, said'in belirlemesiyle, her şeyden önce "çeşitli erk biçimleriyle üretilen ve varlığını sürdüren bir söylemdir." belirli ölçüde "siyasal erk" (sömürgeci, emperyalist yönetim erki), "düşünsel erk" (karşılaştırmalı dilbilim, anatomi, siyasal bilimler, felsefe), "kültürel erk" (ortodoksiler, beğeni ve değerler kanonu/koşunu) ve "ahlaki erk" (biz ne yapıyoruz, onlar ne yapmıyorlar veya anlayamıyorlar gibi ideler) tarafından biçimlendirilir.
    bu açıdan bakıldığında, oryantalizm, batı'nın "modern, siyasal ve düşünsel kültürünü" gösterir. ayrıca, oryantalizm, "tekil yazarlar/düşünürler" ile "üç büyük güç", amerika, fransa ve ingiltere arasındaki "dinamik etkileşim" olarak da belirlenebilir.

    yukarıda sayılan ciddi eksikliklerin yanı sıra said oryantalizm'de, avrupa'da bütün ortaçağ boyunca islami fetihçiliğin simgesi olarak değerlendirilen osmanlıları/türkleri de konulaştırmamıştır. bu tutum, said'in osmanlıları/türkleri, aynı ingilizler ve fransızlar gibi klasik "sömürgeci" olarak ulamlamasından kaynaklanmış olabilir. osmanlı devleti'nin klasik sömürgeci olduğu savı ise tümüyle tartışmalı bir konudur.

    öte yandan, aynı yaklaşım, oryantalizm adlı bu ünlü yapıta "coğrafi özgülleştirme belirsizliği" ve "zamansal kesinsizlik" gibi özellikler olarak yansımıştır.

    oryantalist düşünceyi felsefi olarak birlikte oluşturmalarına karşın leibniz, voltaire, kant, herder, hegel, marx/engels ve nietzsche'ye said'in hiç değinmemiş olması ciddi bir eksikliktir."

    (bkz: onur bilge kula)

    (1) bu bağlamda bütün 16. yüzyıl boyunca almanca olarak yaklaşık 10.000 adet newe zeitung (yeni haber) adlı bir gazetenin yayımlanmış olduğunu belirtmek gerekir. ilki 1502'de yayımlanan bu gazetelerin başlıca konusu, türklerin avrupa içlerine doğru ilerlemesini durdurmaya yönelik önlemlerdir. asıl amacı osmanlı/türk ilerlemesini durdurmak için, avrupa hıristiyanlığının birliğini sağlamak olan bu gazeteler, kiliselerde, pazaryerlerinde ve halkın yoğun olarak bulunduğu ortak alanlarda sesli olarak okunmuştur. böylece, söz konusu gazeteler, türklerin şahsında islam'ın ötekileştirilmesi, hatta düşmanlaştırılması açısından almanya'nın, hatta avrupa'nın kollektif belleğini güdümlemiştir. almanca "yeni haber" adlı gazeteler hakkında ayrıntılı bilgi: onur bilge kula, avrupa kimliği ve türkiye, büke yayınları, istanbul, 2006.
hesabın var mı? giriş yap