86 entry daha
  • şimdi tabi belli bir metoda hakim olamayanların söyledikleri havada kalacaktır elbette, "kendi adima okumus oldugum bir yazar olmadigi icin ekstradan cevat sakir konusuna deginmeyecegim" savunması tabi ki, söz konusu üzerine tartıştığımız mevzudan kopukluğun işaretidir. salt savunmak adına , salt söylemiş olmak adına konuşanlar asinus portans mysteria karakterlerinden ötürü, ve bir de "illa ki bu tartışmada ben de yer alayım" amaçlı kendini gösterme çabasından ötürü şu an burada bulunanların söylediklerini çocukça bulduğumdan es geçiyorum ve şunu net açıklıyorum; benim bu tartışmada kaale aldığım tek kişi -şu ana kadar yazılanlar açısından-can sebahattin dere 'dir. onu da sadece benim üslubumla alakalı söylediklerinden ötürü ciddiye almam söz konusudur. yazılarımın bir kısmını düzelttim bu sayede ve eleştirilerinden yararlanarak ilk yazılarıma çeki düzen verdim. kendisi ne demek istediğimi algılamış olup, kontrol etme gereği duyduğunda gerekli değişikliklere şahit olacak ve beni anlayacaktır. o yüzden murat belge ile konuşmak için önce, bu konuda hayatı boyunca okumamış konu hakkında hiçbir fikri olmayan çocukların bir şekilde "kendini gösterme" çabası içinde benim karşıma gelip de boy poslarını göstermiş olması benim için sadece bir paragraflık bir konudur. ayrıca eklemeliyim ki; eğer gerçekten bilgi verecek olanlar olursa, bunu çok büyük bir saygıyla karşılarım, ama dönüp dolaşıp konuyu üsluba taşıyacaksanız, salt kendinizi göstermek adına karşıma dikileceksiniz, kaale alınamayacaksınız, kusura bakmayın, bana bilgi lazım, ben bilginin peşindeyim; bu konuda da dik durmaya devam edeceğim.

    onun dışında çok açık yüreklilikle söylüyorum ki; bu konuda eli kalem tutmamış , bugüne kadar kafa yormamış hiçbir kimsenin yazdıkları, attıkları mesajlar "siyasi görüşlerine hiç katılmadığımız insanlardan eleştiri konusunda ders almamız gerekebilir. ansiklopedi maddeleri sıralayarak eleştiri yapamazsınız... “akademik doğruculuk” böyle bir şeyse, önce akademiye sonra doğruculuğa sokalım diyorum." şeklinde devam eden karşı çıkışları da sırf murat belge'nin şahsında değerlendirelim derim. zira; murat bey 'i böylesine savunan kişilerin anadolu tanrıları üzerinden ion-yunan çatışması, medeniyetin kökleri, mezopotamya 'nın çıkış noktası olması, bu akdeniz havzasında kültürler arası benzerlik durumu gibi konularda konuşmayıp, akademiye, akademik üsluba şuna buna dalması pek komik durmakta. ben nasıl konuşuyorum, bana karşı çıkanlar nasıl konuşmuş bunun bir değerlendirmesini yapın: murat belge/@jimi the kewl

    şimdi geçelim safsatayı, ciddi hususlardan bahsedelim biraz;

    birinci bahis: elif şafak, yazdığı bir romanın karakterinden ötürü yargılanmamalı. halikarnas balıkçısı yazdığı eserlerdeki karakterlerin davranışlarından ötürü ırkçı ilan edilmemeli. çünkü roman kahramanının, farzedelim ki rodion romanovic raskolnikov 'a o suçunu işlettirirken, paete non dolet dercesine, onu bu yola iten, kalemiyle kaderini belirleyen yazarına suça azmettirici gözüyle bakamayız. demişim ki;

    ***
    "ama en azından bir ilk duruşma adına hadise yaratabilme imkanı için dava açıyorlar. işte en son okuyoruz; elif şafak’ın romanı için dava açmışlar. yazan arkadaşlar da var, basında, sağda solda... demek ki roman kahramanlarının söylediği laflardan ötürü bir türklük aşağılaması mahkemesi izleyeceğiz. gene orada aynı adamlar olacaklar, şehit anneleri gibi insanlar... "
    http://www.birikimdergisi.com/…m/kisi.aspx?kid=2476

    veya;

    "ben isveç'teyken elif şafak'ın, daha doğrusu, yazdığı romandaki kişilerin 'türklüğü aşağılama' davası beraatle sonuçlanmış. bu sefer daha ilk duruşmada bu karar verilmiş. herhalde savcılar ve yargıçlar bu davaların açılması için sağa sola koşuşan muhbir zevatı daha iyi tanıdıkça, duruşma sayısı da düşüyor. "
    http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=199711

    yani bir yazarın romanındaki karakterden ötürü yargılanması, o yazar senin düşünce sisteminden biri olmadığı zaman makul karşılanmalı ama biri elif şafak hanıma dava açtığında, aynı sebepten ötürü o zaman vur abalıya. şimdi bu işin birinci boyutu, çok net; murat belgesiz, haksızlık yapıyor, hak yiyor. sebebi nedir, onu başkaları araştırsın, ben sadece gördüğümü ve gerçekten samimiyetsizlik olarak algıladığımın altını çiziyorum.
    ***

    ikinci bahis: halikarnas balıkçısı 'nın takipçileri tarafından eleştirilememesi durumu..

    bunu şöyle açıklıyorum:

    2.homeros

    homeros'un ilk filozof olduğunu söyleyen aristoteles bu savında haklıdır ; çünkü homeros bir dünya görüşünün habercisi, dünya ve hayatın bir yorumcusudur. şüphesiz, homeros'un kullandığı şekil bir şiir şekli, bir bilim - öncesi şeklidir. burada bir de ilias — aşağı yukarı i. ö, 750 de bitmiştir — ile odysseia — bitişi aşağı yukarı i. ö. 700 — arasındaki hem motiflerde hem de düşüncelerde kendini gösteren nesil ayrılığı açık olarak işe karışmaktadır. sonraları bilimsel felsefenin inceden inceye ele aldığı sorunlar bu destanlarda kapalı bir şekilde ortaya çıkmaktadır. nitekim bu destanlarda, ilk madde'nin ne olduğu hakkında bir soruşturmayı, tektanrıcılığa doğru bir eğilimi, olan bitenin anlamı üzerine bir araştırmayı buluyoruz. ozan, insanlar ve insan hayatı üzerine yaptığı sayısız gözlemleri çok kere birleştirerek genel bir yargıya varıyor. onun daha o zaman tanrı istencinin insan istenci karşısındaki durumunun ne olduğu sorusunu aydınlatmağa çalışması pek önemlidir (bu, sonraki felsefede istenç özgürlüğü diye adlandırılan sorundur). homeros'un dünyası baştan aşağı tanrılarla dolu olan esrarlı bir dünyadır ; ancak burada insan istenci'nin de büyük bir önemi vardır, bu istenç kahramanca davranmada olduğu gibi acılara katlanmada da kendini gösterir. bundan dolayı ozan olan-biteni tanrı ile insanın ortaklaşa yaptıkları bir iş olarak anlıyor — bu, zamanımıza kadar yaşayagelmiş bir düşüncedir. hatta odysseia'nın girişinde baş tanrı insanların kötülüğün nedenini kendilerinde, kendilerinin işledikleri günahta arayacaklarına tanrılarda aramaya kalkışmalarını yerer. — eski hellen mythoslarında pek çok zulüm hareketleriyle karşılaşılır ; bunun yanında homeros'un, insanlık şerefi ve onuru, evliliğin yüksekliği, çocuğun önemi — bunu bize babanın, çocuğunun kendinden daha değerli olmasını özlemesi gösteriyor — üzerine söylediği sözlerin parlaklığı bir kat daha artıyor. bundan dolayı şair horatius (horatius, epistulae i, 2, 1-4; “troiani belli scriptorem, maxime lolli, dum tu declamas romae, praeneste relegi; qui, quid sit pulchrum, quid turpe, quid utile, quid non,plenius ac melius chrysippo et crantore dicit. ” “..ey aziz dostum lollius, sen roma'da inşaat ve hitabet işleriyle meşgulken, ben praeneste'de yeniden troya savaşı'nın yazarını okudum. güzel, ayıp, faydalı veya faydasız olan şeyleri, homeros, chrysippus ile censor'dan daha iyi ve daha açık söylüyor.”), homeros'un ahlâkı stoalı filozofların birçoğundan daha açık olarak öğrettiğini söyleyebiliyor. (walther kranz, antik felsefe, sosyal yayınlar, sf: 1-2, çev: suad y. baydur)

    platon'a değin homeros'u anmayan bir tek yunan yazarı yok gibidir. bu yazarlardan bir kısmı bütün yunan destanlarını homeros'un yazdığını öne sürerken, bir kısmı eserin bütünlüğünün onun sayesinde ortaya çıktığını söyler. bazıları homeros'tan 'khios'lu adam' diye söz ederken bazıları 'khios'lu ve izmir'li der ona.

    edebiyat ve yazın alanında olduğu gibi aynı zamanda görsel sanat ve süslemelerde de homeros'un ilyada ve odysseia'sı yaygın olarak kullanılmaktadır. ilyada ve odysseia'nın birçok sahneleri yedinci yüzyıldan beri vazo resimlerine konu olmakta, homeros destanları ionya'da olduğu gibi, yunanistan yarımadasında da tanınmaktadır.

    homeros'un felsefe dünyasında tartışılması platon ile başlamaktadır. platon'un homeros hakkındaki görüşleri bir bakıma herodotos'un görüşlerine benzer. platon'a göre de homeros, yunan dünyasında bütün inanışların babasıdır, bu dünyada dile gelen ne varsa, onunla dile gelmiştir.

    yunanistan'da eğitim homeros destanlarının üzerine kurulmuştu. sadece atina değil, bütün yunan devletleri homeros'u her türlü bilginin özü olarak benimseyip, bir kutsal öğreti olarak kabul ediyorlardı. antik yunan'da din, politika, askerlik, gemicilik ve hekimlik gibi çeşitli alanlardaki bilgileri öğrenmek için homeros destanlarına başvurulur ve bunları öğrenen insanlar birer canlı kitaplık gibi ezberlediği destanları içinde taşırdı.

    platon da homeros okulunda yetişmişti ve bu yüzden eserlerinde homeros destanlarından sık sık alıntılar yapmaktaydı. ne var ki platon ilk defa olarak bu eğitime karşı çıkıp eleştirmekle geleneğin ta kendisine bir ayaklanma başlatmış oldu.

    platon sonrası hellenistik çağda artık homeros destanlarını safça okuyup benimseme sona ermiştir. buna karşılık bergama, iskenderiye okullarında homeros destanları üzerine pekçok filolojik araştırmalar yapılmış ve bu uğraş roma ve bizans dönemlerinde devam etmiştir. homeros destanları üzerine çalışmalar böylece kuşaklar boyu yüzyıllar süren bir devri kuşatır. yapılan filoloji araştırmalarında bergama, iskenderiye, miletos, roma, bizans bilginleri bir yandan homeros destanlarında metin araştırmaları yaparken, diğer yandan metnin yazarı üzerinde incelemelerde bulunuyorlardı. ( küken, gülnihal; a.g.e. , sf: 240-241) homeros metinleri iki başlık altında toplanabilir; birincisi ilias, ikincisi odysseia destanı.

    ilyada ile odysseia kuşkusuz sözlü bir geleneğin ürünleridir. homeros yazmalarına ilkçağda 'vulgata' deniyordu ve bütün vulgata'lar bir tek kaynağa dayanıyordu. homeros vulgatası isa'dan önce yedinci yüzyıl dolaylarında ionya'dan yunanistan'a getirildi. kaynaklar destanların ilkin sparta'ya kral lykurgos veya ilkin atina'ya solon ya da tyran peisistratos veya oğlu hipparkhos'un getirmiş olduğunu belirtiyorlar. homeros'un atina devlet dinine, devlet eğitimine sokulması ve atina'nın büyük bayramı panathenaia yortusunda okunması karar altına alınıyor. romalı hatip cicero'nun da belirttiğine göre; "önce karmakarışık bir halde olan homeros metinlerini ilk düzenleyen ve elimizde bulundukları biçime sokan peisistratos'tur."
    bu konudaki araştırıcıların vardıkları sonuçlara göre peisistratos, metinleri ionya'dan getirtip, atina'da kopya ettirmiştir, elimizdeki vulgata, o zaman kaleme alınmış bir yazmadır. yazıcılar, aslında ion-aiol lehçesiyle yazılmış destanları attika lehçesine uygulamışlardır. peloponez savaşında atina ile komşu megara kentinin arası açılınca, megaralı tarihçiler, solon ve peisistratos'un ilyada'nın bazı bölümlerini kendilerine göre değiştirdiklerini ileri sürmüşlerdir. peisistratos'un bir bilirkişi komisyonu toplayarak, bunlara büyük bir bütün olan destan metinleri arasından bir seçme yaptırdığı hatta homeros metnini sansür ettiği bile yapılan iddialar arasındadır. peisistratos zamanında yapılan bu sansürde, akhaların tarafı tutulmuş, bir anadolulu ozan olarak homeros'un, asıl troyalı'lardan yana olduğu halde, akhaları vahşi, kan dökücü gösteren parçalar eserinden çıkarılmıştır. bununla birlikte ilyada'yı okuyan dikkatli bir okuyucu, akhaların troya kenti ve civarına yaptıkları akınların aslında buralardaki büyük zenginliği yağmalamak amacını güderek büyük kan döktüklerini rahatlıkla anlayabilir. eserden o zamanlar çıkartılan parçalar arasında bulunan akhilleus'un ırzına geçip de öldürdüğü troilos, alçakça aldatılıp öldürülen palamedes, kurban edilen polyksene, amazon penthesileia efsaneleri ise sadece başlıkları ile bile şiddet ve vahşet içeren özelliklerdedir." (cicero, de oratore, 111, 34, 137)

    homeros şiirlerinin peisistratos tarafından sansür edildiği hakkında j. b. bury 'nin çeşitli düşünceleri vardır.( j. b. bury, history of greece, s:190) halikarnas balıkçısı söz konusu düşünceleri şöyle aktarır:
    “atina ünlü ion festivalini özel bir ilgi ve özenle korumuştur. eski ve modern zamanlarda birçok kimselerin inandığı ve söylediklerine göre, pisistratos ya da aydın, bir kişi olan oğlu hipparkhos iki büyük ion destanı, ilyada ve odise konusunda çok önemli bir girişimde bulunmuşlardır. anlatılan şu ki, atina tyran'ları, edebi bir komisyon kurarak, bu komisyonu ilyada ve odise metnini derlemeyi, kaleme almayı ve gözden geçirmeyi bu komisyona havale etmişlerdir. böylece atina tyran'larının girişimi ve okumuş kişilerin çabası sonucu, iki büyük destan ilk kez yazılı olarak ortaya çıkmıştır. bu doğru ise, bir kuşak önce atinalıların lesbos adası ile sigeion'u elde etmekteki kavgalarında, atina'nın ilyada destanının tanıklığına baş vurup, kendisinin troya savaşında oynadığı rolü ileri sürmesine inanmak güçtür, madem ki daha önce yazılmış ve genellikle kabul edilmiş bir metin yoktu ortada. gene atina'nın megara kenti ile salamis adası hakkındaki kavgasına kanıt olarak gösterdiği katalog dizesi ne gelince megara bu dizenin düzme olup atina tarafından kurulan komisyon tarafından kendi çıkarlarını korumak amacıyla ilyada metnine alındığını ileri sürmüştür. bu suçlamanın bir tutar tarafı yok değildir, çünkü komisyonun ileri gelen üyelerinden onomakritos'un düzme metin kurmakta usta olduğu biliniyordu. tyran'ın ilk oğlu hippias'a düzmece bir tanrısözleri koleksiyonu kurmakta yardım ettiği bilinir.

    / ionya fonetik harflerle yazıp okumayı nefs yunanistan'dan (yani yunanistan'ın kendisinden) iki asır evvel biliyordu. hatta solon okuma yazmayı anadolu'dan öğrendi. binaenaleyh mutlaka metin vardı, fakat hasır altı edildi. /” (halikarnas balıkçısı, düşün yazıları, bütün eserleri:6, bilgi yay., sf: 187-188)

    halikarnas balıkçısı 'nın homeros ve destanlarının anadoluluğu üzerine saptamaları da söz konusudur:
    “mesele, homeros'un hangi tarafa (akhalar mı, troyalılar mı) sempati gösterdiğini belirtmek değil mi? ilyada'nın bugünkü sansür edilmiş metninde bile bu gerçek apaçıktır. yine şu gilbert murray'ye dönüyorum, onun başka bir kitabında «the literature of ancient greece»'inde şunları yazıyor: ' hektor ile andromakhe'nin ayrılmaları sahnesi ilyada'yı bir zafer ve kahramanlık destanından çok daha yükseklere, savaşın ün ve şanının ötesinde yüce bir tragedya seviyesine çıkarmaktadır, biz burada insan gerçeğinin derinliklerine varıyoruz.' iyi ama bu gibi «humain» insanca özelliklerin hemen hepsi troyalılara özgü olarak gösterilmektedir homeros tarafından. «savaşın ün ve şanının ötesinde gerçek» bunu ancak minoen ve eski ege kültürü ile beslenmiş bir homeros, ya da homeros bir kişi değil de birçok homeros'iar yani rhapsodlar, ozanlar, bizdeki âşıklar görebilirdi. «homeros'un kendisi kendinden önceki şiir zenginliğine dayanıyor ve gününde destanın birçok büyük temalarının artık eskimiş olduğunu biliyordu.» bu şiir zenginliği kime aitti? akhaların mı? ki onlarda öyle bir şey yoktur, yoksa bu şiir zenginliği homeros'un mensup olduğu, eski ege ve anadolu kültürünün müydü? bittabi anadolu kültürünün idi. yoksa homeros mykene ve argos'ta doğar yaşardı yahu! «temaların eskimiş olduğunu biliyordu.» dediği zaman, anadolu'ya ait temalar demek istiyor, homeros'un bu fikirlerini theta 74, mü 70, delta 331 'de (ilyada kitaplarının numarası grek majüskülleri, odysseia kitaplarının numaraları grek minüskülleri ile gösterilir).bulacaksınız... homeros ister zenci olsun, ister başka ırktan, ege ve anadolu kültürüne ait bir adamdı.”

    2.1.6 hesiodos

    homeros ve hesiodos'un eserlerini türkçeye kazandırmış olan, mühim çevirmen ve araştırmacı azra erhat hesiodos bahsinde şöyle diyor: “hesiodos, homeros'tan sonra yunan ilkçağının en büyük ozanıdır. tanrı soylarını sayan, tanrılar arasında yetki ve şeref alanlarını saptayan ve tanrıların kişiliklerini belirten, bu iki ozandır, der yurttaşımız halikarnassos'lu herodotos. bunu söylerken de, her iki ozanın kendinden 400 yıl kadar önce yaşamış olduklarını ekler. oysa birçok yerlerde olduğu gibi, burada da yanılmış olsa gerek tarihçimiz. çünkü homeros ile hesiodos arasında yalnız çağdaşlıkta değil, yaratıcılıkta da önemli bir ayrım vardır. besbelli ki, hesiodos bir iki yüzyıl arayla izlemektedir homeros'u, ama onu izlediği de su götürmez bir gerçek: hesiodos, homeros'un silik bir kopyası, esini doğadan gürül gürül fışkıran büyük şairin yaya yürüyen bir çömezidir... yontulmamış bir öykünmeydi hesiodos'unki, bir köylü yapıtı, taşra yazısına örnek. ozanların ozanı homeros'tan aldığı biçimleri hesiodos başka özler, içeriklerle doldurmuştu gerçi, destan dili ve ölçüleri ile destandan ayrı bir tür yaratmış, öğretici denilecek yeni bir türe çığır açmıştı, ama ışığı doğudan alan bu şiir bugüne dek geçerli sanıların, kanıların tam trsine yunanistan'ın üstünlüğünü değil, geriliğini yansıtıyor, açığa vuruyordu. homeros ile hesiodos arasında bir iki yüzyıllık ara bulunduğu sonucuna varmıştı bilim... kendilerinden önce yazılı yapıt bırakmış başka dil yaratıcıları yoktur. homeros ile hesiodos, yunan din ve tanrı düzenini hepten uydurmuşlardır ya da yaratmışlardır demekle yanılmış değildir herodotos.” azra erhat, ionya ile yunanistan karşıtlığı hususunda, haliakrnas balıkçısı'nın izinden gitmektedir: “ne var ki onlarla iki ayrı çağ, iki ayrı dünya, iki ayrı insan görüşü, daha ileri giderek iki ayrı sınıf çıkıyor karşımıza diyeceğim. ilk bakışta - çevirirken izlenimimiz buydu - iki ozanın yapıtları değer ölçülerine vuruldu mu, daha yeni olanı daha eski, daha sonra geleni daha geri sayılabilir. homeroa'tan hesiodoa'a değin bir gerileme olmuştur sanki. bir buçuk yüzyıllık önyargılı, yanlış değerlendirmelere karşın halikarnas balıkçısı'nın bayrak açtığını hep biliriz. haklıydı saldırı ve direncinde. ionya'ya kıyasla yunanistan bir çağdaş aydınlık dönemi karşısında bir ortaçağ karanlığını simgelemekteydi. diniyle, yaşayışıyla, töreleri ürünleri ile de kanıtlanabilir bu gerçek, hele i. ö. beşinci yüzyılda atina kentsel uygarlık ve kültür aşamasına varmazdan önceki süre için. balıkçı'nın deyimiyle hellenistan asya'nın - o zamanları kısaca asya diye adlandırılan küçük asya'nın, yani anadolu'nun — silik, buğulu bir aynası gibi görünüyordu, bu gerçeğe homeros ile hesiodos arasındaki ilişkiden daha iyi örnek bulunabilir nıiydi? biri şairlerin, şahı, öbürü hantal, soluğu kıt, becerisi az bir köylü ozanı.”( azra erhat, hesiodos eseri ve kaynakları, sf: 2)

    azra erhat 'ın da yararlandığı bu görüşler ve hesiodos 'u soluğu kıt olarak değerlendirecek bu ifadelerin merkez noktası halikarnas balıkçısı'dır. ancak buradaki fikirlerin karşısında durduğu zamanlar da olmuştur azra erhat 'ın. bundan bahsettim, buyrunuz:

    azra erhat 'ın salt düşün yazıları nda bile bir sürü eleştirisi vardır. hem metot hem bilgi yönünden. örneklere bakalım mı?

    "
    sf. 34

    aslında h.b., kaynaklarına çok saygılı bir kimsedir, kimden ne aldığını titizlikle belirtmek isteğini taşır, ama düşüncesinin hızlı akışında bir kaynağını, bir alıntısını bilimsel yöntemlerin ve kuralların gerektirdiği biçimde bildirse de, koşaradım ilerlediği yol boyunca bir başka alıntısını belirtmeyi unutur.

    sf. 35

    iolkos tesalyada bir liman şehridir. söylenceye göre, karadeniz'e altın postu aramaya çıkan argonautlar, bu limandan açılmışlardır. h.b. resmini çizdiği bu artemis'in imgesini nerden aldığını bildirmemektedir. ben de şimdiye dek yaptığım araştırmalarla bu resmin aslını bulamadım.

    sf. 47

    dişi dionysos tapıcılarına 'bakkha' ya da 'mainad' denilir: erkeklere h.b. savına göre; 'iobakkhi' denmiştir anadolu'da. h.b. bu savında herodot'un kit. iv. 46. 73. ve 76. paragraflarına dayanır, ne var ki buralarda bir kez olsun 'iobakkhi' gibi bir deyime rastlanmaz.

    sf. 143

    böyle bir şehrin adı ilyada'da geçmez, yalnız bir kez il. l. 39'da apollon smintheus'tan söz edilir.

    sf. 156

    prolegomena denilen eserin kimden olduğu burada belirtilmiyor.

    sf. 159

    bu tanrıçanın adına r. graves, 21.4 'te değinilir, ama h.b. , brizo hakkında söylediklerini yalnız graves'ten almış değildir.

    sf. 162

    h.b., ingilizce olarak verilen bu metnin kimden olduğunu belirtmemiştir. bu metni r. graves'de bulamadım.

    sf. 166

    halikarnas balıkçısı'nın bu «iktibasını» aydınlatmak benim için bir sorun olmuştur. balıkçı bu metni nerden aldığını bildirmez. metni ingilizce olarak verdiğine göre bir çevirisinden almıştır, ama bu çeviri kimindir, hangi kitapta yayınlanmıştır? elimde bulunan almanca nietzsche kitaplarını karıştırdım, bu çevirinin aslını bulamadım. kaldı ki çevirinin aslına bakılırsa, kısaltılmış bir metne, bir özete benziyor. çünkü nietzsche bu fikirleri birçok eserlerinde dile getirmiş, ama hiçbir yerde bu kadar kısa biçimde değil, işin içinden çıkamayınca, hacettepe üniversitesi, felsefe profesörü dr. ioanna kuçuradi'ye baş vurdum. sayın kuçuradi bu metnin nietzsche'nin «götzendammerung» (putların alacakaranlığı) adlı eserinden alınmış olabileceğini bildirdi. bu kitabın «was ich den alten verdanke» (eskilere neler borçluyum) bölümünde balıkçı'nın naklettiği parçalar, tümceler bulunmaktadır, ama arka arkaya değil. demek ki bu alıntı ingilizceye özetlenerek çevrilmiştir. h.b.'nm bunu tam kaynağından bildirmemesi bir kusurdur. a.e

    sf. 172

    burada da alıntının nerden yapıldığı belirtilmemiş. r. graves 'in kitabında arayıp bulamadım.

    sf. 173

    balıkçı'nın burada kuşak sözcüğüne daha alışılmamış gibi takılması şaşılacak şeydir,..

    sf. 192

    h.b. bir gazetede palamedes olayının ilyada'da geçtiğini yazmıştı da ben doğru olmadığını belirtmiştim.

    sf. 194

    burada h. b., bir yanlışlık yapmış olsa gerek, , stesikhoros diyor, oysa homeros ile stesikhoros'un meleagros'tan dem vurduklarını söyleyen simonides' tir, bu lirik şair kendinden yüz yıl kadar önce yaşamış ve destansal ilahiler ve övgüler yazmış olan stesikhoros ile homeros'tan söz edebilir; elinde bir ilyada'nın bulunması olası olan da elbette ki simonides'tir. h. b., iki adı yazarken karıştırmış olacak.

    sf. 195

    h.b. sının herhalde gene gilbert murray 'den aldığı bu tümcek "he mentions" diye başlamakta, ne var ki bu "he " nin kim olduğu anlaşılmamaktadır.

    sf. 200

    h.b. 'sının burada, tantalos'a neden izmirli dediği anlaşılmaz, tantalos sipylos, yani manisa dağının ve eteğindeki magnesia'nın kralı olarak bilinir, ionya'lı değil, lydia'lıdır. izmirli demesi genelleme olsa gerek, çünkü başka yazılarında tantalos ve pelops 'un asıl kaynağını kesinlikle belirtir.

    sf. 203

    h.b. bundan sonra yaptıgı ingilizce alıntıların nereden, kimin hangi eserinden olduğunu belirtmiyor.

    sf. 204

    akhilleus'un klasik sonrası zamanlarda yapılan etimolojisine göre bu ad a-keilos'tan gelmedir ve dudaksız anlamına gelir. oysa bu açıklama uydurmadır, sözlüklerin hepsinde akhilleus'un etimolojisinin bilinmediğ kayd edilir. h.b., kendisinin de uydurma dediği bu efsaneyi nerden naklediyor? g. murray'den olmasa gerek.

    böyle bir olgu ilyada'da kesinlikle yoktur, akhilleus myrmidon ordusunun başındadır ve bu ordu öbür akha komutanlarından epey ayrılmaktadır, hatta troya önündeki akha'ıar kampında uzak bir yerde yer almaş bulunmaktadır. tabii îl-yada'ya göre, ne var ki h.b., burada söylediklerini llyada'dan başka kaynaklara dayanarak söylüyor. bu kaynakları ne yazık kî yeterince bildirmiyor.

    sf. 205

    bu kez h.b. fransızca bir metin kopya etmektedir. acaba nerden alınmış bir metindir bu?

    sf. 212

    bunun artık kesinlikle ileri sürülemediği blegen kazılarında ortaya çıkmıştır. bkz ilyada önsözü

    sf. 213

    önce r. graves'in, sonra da h.b.'sının home-ros'tan bunca yüzyıl sonra yaşamış bir bizanslı sözüm ona bilginin savlarına dayanarak bu çirkin, troilos öyküsünü ilyada'dan bilmeleri şaşılacak şeydir. ingiliz yazarı bu troilos işinde herhalde shakespeare'in etkisinde kalıyor, ama h. b., akhilleus'un ilyada'da canlandırılan kişiliği ile bu çeşit sapıklıkların bağdaşmadığını nasıl görmemiştir?

    sf. 214

    görüldüğü gibi r. graves 'in savını kanıtlamak için baş vurduğu kaynakların hepsi, klasik çağlardan çok sonralarıyla ilintili pek güvenilmez görülen kaynaklardır.

    sf. 216

    troilus and cressida 'nın kaynakları besbelli ki ortaçağ şövalye romanlarından gelmedir. h.b., bunu belirttiği halde, nasıl oluyor da ilyada'da hiç sözü geçmeyen , daha dogrusu ilyada'da briseis olarak geçen bir kızı kalkhas'ın uydurma bir ihaneti öyküsüne bağlayıp homeros ile ilintili gösteriyor; buna da şaşılır.

    .. keçi değil, geyiktir.
    .. burada h.b. ne demek istiyor, belli değil, olduğu gibi aktarıyorum.

    sf. 217

    bu çeşit savlar ne yazık ki bilimsel olabilecek hiçbir esasa dayanmamaktadır. h.b. mythoslara tarihsel oluşum ve gelişim içinde eklenen kimi motifleri bir tüm olarak almakta, çeşitli söylence anlatımları arasında hiçbir ayırım yapmamaktadır.

    sf. 220

    bundan sonraki alıntının kimden oldugunu belirtmiyor h.b., gene guthrie'den oldugu kanısını verir.

    sf. 224

    h.b.'sının homeros'tan sonra uydurulmuş oldukları besbelli olan bu çeşit söylenceleri ilyada'da araması, bunlar ilk anlatımda vardı da sonra atıldı gibi savlardan yana çıkması bir çelişkidir. h.b., bu konularda hem batılı bilginlere karşı çıkmak ister, hem de onların kullandıgı belge ve savları işlemekten kendini alıkoyamaz.

    sf. 225

    h.b., bu parçayı robert graves, 39.8'den almıştır, kaynak göstermemiş.
    "

    görüldüğü gibi salt bu eserde bile, azra erhat'ın özellikle homeros ve ilias'a dokunan h.b. savlarına tepkisi çok serttir. bırakın h.b.'na bir peygamber bir itaat etmeyi, onu bu hususta yerden yere vuruyor, çok net. murat belge'nin eleştirisi de anlamsızlaşıyor haliyle.
910 entry daha
hesabın var mı? giriş yap