8 entry daha
  • 2) sanat müziği (klasik) - halk müziği (folk) ayrımı
    caz nedir? sanat nedir? klasik nedir?
    --------------------------------------------------------------------
    --------------------------------------------------------------------

    caz nedir? bunun tarifiyle uğraşmak zaman kaybı. tarihçesi de bu yazının konusu değil. pamuk tarlası, zenciler, afrika, amerika, özgürlük, kölelik vs. bunları biliyorsunuz zaten. cazı klasik müzik üzerinden tanımlayacağım. klasik müzik denilen şey avrupa’nın sanat müziğidir esasında. içinde hangi unsurların olduğu, icracının kimliği vs. bunu değiştirmez. ferit alnar, du mingxin, ananda sukarlan, fikret amirov vs. hepsi avrupa’nın sanat müziğini yaparlar. nabokov’un lolitası rus edebiyatının mı ingiliz edebiyatının mı malıdır? hangi dilde yazılmış? ingilizce. o zaman ingiliz edebiyatıdır. bu önemli. avrupa klasik müziği üreten türk okulu, rus okulu, hint okulu olabilir. hepsinin kendine has kimliği de olabilir. o ayrı konu. bu neden önemli? bakın wikipedia’da bile klasik müzik için western classical music diyor. işaret ettiği yer batı. öyle mi peki? asla. muasır medeniyetin temsili olan batı, yalnızca avrupa değildir. bunun içinde amerika da vardır. fakat western classical music denen şey hiçbir zaman amerika’nın müziği olmamıştır. o her zaman avrupalı’dır. klasik müziğin son 100 yılına bakın. kaç amerikalı besteci sıyrılabilmiştir kalabalıktan? charles ıves. başka? eh hadi samuel barber ve henry cowell'i de koyalım. bu kadar. avrupa ise son yüzyılda mahler’i, wagner’i, debussy’i, ravel’i, bartok’u, hindemith’i, penderecki’yi, haba’yı, schoenberg’i yetiştirdi. çok daha ilginci amerikan klasik müzik okulunun kurucusu bile amerikalı değildir. kurucu baba olarak dvorak’ı görmek gerekir. new world symphony miladdır. yani batı klasik müziği yerine avrupa klasik müziği daha doğru bir terimdir zira amerika’ya ait bir klasik müzik yoktu. sırası gelmişken şu zor soruyu cevaplamaya çalışalım: klasik müzik nedir?

    kelimenin etimolojisi önemli; class. bir zümreye atıf var. demek ki bu müzik bir zümreye ait olmalı. bu zümrenin de aşağı bir zümre olmadığı belli. class, classy... bunun karşısına neyi koyabiliriz? folk. folk sıradan insana atıfta bulunur. classy olmayan herkestir. folk müzik yani halk müziği işte bu classy olmayanların müziğidir. bir hor görme var gibi değil mi? hayır. çoğunlukla (bence) yanlış yorumlanmış. burada –her yerde olduğu gibi- bir hiyerarşi vardır. folk müziği de hiyerarşik olarak aşağı konumdadır. bu onu klasik müziğe göre daha değersiz, daha az saygın yapmaz. akademiye devam eden ve nihayetinde profesör olmuş bir hekim düşünelim. öte tarafta da akademiye devam etmemiş bir hekim olsun. kim daha iyi hekimdir? profesör olmak daha iyi hekim olmak mı demektir? hayır. fakat profesör hiyerarşik olarak üsttedir. bunu izah etmek için sanat nedir sorusunu cevaplamak gerekecek.

    soru kazık. binlerce tanımı var, biliyorsunuz. ben kendi meşrebimce ifade etmeye çalışayım. soyuttan somuta gidelim. sanat evvela düzendir, düzenlemedir. gerçekliğin yeniden ve törensel olarak düzenlenmesidir. tören kelimesini bilhassa seçtim. oyun ve tören birbirlerinden farklıdır. sanat oyundan çok törene benzer. her ikisi de zamanın düzenlenmesidir ve ritüeller üzerine inşa edilir ancak oyunda sonun ucu açıktır. tören öyle değildir. tören başı da ortası da sonu da bellidir. sürprize yer yoktur. izleyiciler de bilir bunu. sanatı neredeyse ruhani yapan şey tam da budur. törenin, ritüelin, düzenin, oyunun olduğu yerde hiyerarşi de vardır. hiyerarşinin olmadığı yer yoktur ama burada daha da belirgindir. sanat ritüelin teşhiridir, kavramsallaştırmadır, bireyselliğin himayesidir.

    şimdi müzik sanatına gelelim. ayakları yere basan daha somut izahlar lazım. neşet ertaş’a bakalım. yaptığı müzik halk müziği diye geçer. “müziğimi bir kategoriye dahil edemem” lafzını çok duyuyoruz. gerçekten de sınıfları ayıran çizgiler bulanıklaşıyor. siyasette bile belli değil artık kim sağcı kim solcu. bunun sebepleri yazının konusu değil. fakat müzik için konuşursak neyin halk müziği olduğu konusunda kafa karışıklığı olmadığını görürüz. ahmet kaya’nın şarkılarında bağlama vardır fakat kimse onun müziğini halk müziği kategorisine koymaz. peki halk müziği sanat mıdır? hayır. yani şimdi mehmet erenler’in, muzaffer sarısözen’in, nida tüfekçi’nin ürünleri sanat eseri değil mi? hayır, değil. pek çokları buna muhalefet edecektir. fikir ayrılığının sebebi temel kavramların tanımı konusunda kafa yormamak. eğitim sistemimizin ve tartışma kültürümüzün en büyük gediği temel bilimlerin ve temel kavramların küçümsenmesi. yazımın başına sözlük koydum ki bu gediğin bir kısmını yamayalım. mehmet erenler, sarısözen ve tüfekçi hakkındaki kanaatimi hakaret, hor görme, küçümseme gibi algılıyor pek çoğu. halbuki zerre alakası yok. iyi bir türk halk müziği dinleyicisi olduğumu zannediyorum. bana muhalefet eden pek çok kişiden daha fazla mesai ayırmışımdır bu müziğe. ee? bu benim kanaatimin daha doğru olduğunu mu gösterir? hayır. bunu şu yüzden söyledim. halk müziğine karşı bir ön yargım yok. bilakis çok zaman hayranlıkla dinlerim. peki bu müzik niçin sanat müziği değildir? çünkü sanatçı selefiyle yarış halindedir. sanatçının derdi hiçbir zaman muhafaza etmek olmamıştır. sanatçı tahrif etmekle meşguldür. sizi sanatçının selefiyle yarış halinde olduğuna ikna etmeye çalışayım.

    bu kez de klasik türk müziği ya da türk sanat müziğine bakacağız. o da mı sanat değil? değil. konuyu buraya getirdim çünkü klasik türk müziğimiz halk müziğimizden çok daha önce notaya alınmıştı. bu yüzden 500 sene önceki klasik türk müziğimizin nasıl bir müzik olduğu hakkında daha fazla malumatımız var. abdülkadir meragi bundan 600 sene önce yaşadı. rast kar’ını açın dinleyin. sonra da ıtri’nin neva kar’ını dinleyin. aralarında 200 sene vardır. 200 sene daha ilerleyelim; şevki bey’den esir-i zülfünün ey yüzü mahım’ı dinleyelim. bu üç müziği size peş peşe dinletseydim bunları kronolojik olarak sıralayabilir miydiniz? sayıyı 10’a çıkarsak murat bardakçı bile çuvallar. niye sıralayamıyoruz? çünkü ilerleme ya da daha doğrusu değişim öyle cüzi ki anlayamıyoruz. yani halef selefin eserlerini muhafaza etmiş. tahrifin izlerini göremiyoruz. aynı deneyi avrupa sanat müziğinde yapalım. abdülkadir meragi’nin akranı dufay’dır. dufay’dan herhangi bir şey açın. flos florum. şimdi 200 sene ilerleyelim; j.s.bach. koro eseri seçelim ki değişkenleri olabildiğince aza indirelim: aziz matta pasyonu. 200 sene daha; musorgskiboris godunov. bunları dizebilir misiniz kronolojik olarak? müziğin karakteri falan bir tarafa bakınız çalgılar bile değişmiş. tahrif öyle büyük ki musorgski ile dufay’ın ortak paydası kalmamış neredeyse. değişim en amatör kulak tarafından bile fark edilecek kadar büyük. ya da resmi düşünün. caravaggio ile pollock arasındaki uçurumun sebebi nedir? bu uçurumu 16. yüzyıl ve 20. yüzyıldaki kilim motiflerini karşılaştırdığımızda niçin görmüyoruz? örnekleri çoğaltmaya lüzum yok. ne demek istediğim anlaşılmış olmalı. türk sanat müziğinin sanata dönüşmesi mümkün olabilirdi. sadettin kaynak tek başına bunu başarabilecek kadar büyük bir dehaydı. çeyrek hatta çeyrekten de küçük seslerle bambaşka bir müzik dili yaratan alois haba, harry partch bu okuldan çıkmalıydı ama olmadı. batılılaşma zannedilerek yapılanlar bu kaynağı kuruttu. kurumamalıydı. bu artık ölü bir dildir, canlanır mı bilmem. merve salgar ve elif canfeza gündüz hakkında yazmıştım. çok cılız da olsa bir filizdir bu girişimler. desteklenmelidir.
19 entry daha
hesabın var mı? giriş yap