462 entry daha
  • bu yazımı, harekatın yıl dönümü vesilesiyle, 20 temmuz 1974 yılında gerçekleştirilen kıbrıs çıkarması'nda şehit düşen mehmetçik ve kıbrıslı mücahitlere ithaf eder, tüm gazilerimizi minnetle anarım...

    ...1970’li yıllara gelindiğinde, yunanistan'ı yöneten askeri cunta, türklerin adaya çıkarma yapması halinde yunanistan'ın türkiye'ye savaş ilan ederek trakya’dan türkiye’ye karşı taarruza geçeceğini her fırsatta söylüyordu. böylelikle hem kıbrıslı rumlara moral veriyor hem de yunan halkını motive ediyordu.

    barış harekatı planlanırken adaya çıkarma yapmak kadar olası bir yunan-türk savaşına hazırlanmak da önemliydi.

    adadaki türk halkına ve türk köylerine karşı on yıllardır sürdürülen sistematik soykırım ve katliamlar artık tahammül edilemez bir hal almıştı. her hafta bir köy eoka’cı rum teröristlerce basılıyor, halk kurşuna diziliyordu. bunun en çarpıcı örneği, kanlı noel olarak tarihe geçen olaydır. 20 aralık 1963 günü eoka’cı çeteler, 103 türk köyüne saldırıya geçti. saldırıya uğrayanlardan birisi de tabip binbaşı nihat ilhan’ın eşi ve üç çocuğuydu. nihat bey o esnada hastanede hastalarla ilgileniyordu. dışarıdan silah seslerinin geldiğini duyan nihat bey’in eşi mürüvvet hanım, üç minik yavrusunu banyolarındaki küvete sakladı. kendi de küvete girdi. eoka’cılar, evin kapısını kırarak içeri girdi ve nihat ilhan’ın karısı ve üç çocuğunu saklandıkları küvette kurşuna dizdi

    bu fotoğrafı türk milleti asla unutmadı...

    kıbrıslı soydaşlar, ellerindeki kısıtlı imkanlarla kurdukları türk mukavemet teşkilatı (tmt) ve mücahitleriyle, türkiye’den balıkçı kayıklarıyla gizlice getirdikleri hafif silahlarla topraklarını can ve namuslarını savunmaya çalışıyordu. türkiye’ye üniversite okumaya gelen kıbrıslı gençler, vatanlarını savunmak için adaya dönüp tmt’ye katılıyordu.

    modern dünya ve onun kurumları, katliamı yapan rum, katledilen türk olunca nedense sesini çıkarmıyordu.

    türk hükümeti artık bu olaylara tahammül edemeyecek noktaya gelmişti. 10 yıldan fazladır süren bu katliam ve asimilasyon sürecinde bir çok kez adaya çıkarma kararı alınmış fakat ingiltere ve abd’nin dayatmalarıyla asker adaya çıkamamıştı.

    geçmiş 15 yıllık dönemde, bıçağın kemiğe dayandığı iki kritik anda türk hava kuvvetleri adaya akın düzenlemiş, ilkinde savaş uçakları silah kullanmamış fakat kıbrıs üstünde ihtar uçuşu yapmıştı. ses duvarını aşan sonik patlamalar ile biz buradayız mesajı vermiş,

    ikincisinde ise, 1964 yılında tarihe erenköy direnişi olarak geçen olayda, bir diğer deyişle türklerin elinde kalan son kalenin, rumların topyekün taarruzuna yani imha harekatına maruz kaldığı o gün, kahraman komutan ve tmt’nin kurucusu rıza vuruşkan emrindeki 745 mücahit, 2000 kişilik rum milli muhafız ordusu tarafından ablukaya alınmıştı. adadaki birleşmiş milletler barış gücü rumların bu saldırısına müdahale etmeyerek türkleri yine kaderine terketti. ismet inönü, nato ve bm’ye adadaki barış gücünün acilen çatışmalara müdahale etmesi için başvurdu fakat olumlu yanıt alamadı.

    inönü’ye erenköy’ün artık düşmek üzere olduğu bilgisi geçildi...

    “eğer batının savunma mekanizmaları görevini yerine getiremiyorsa, mevcut dünya yıkılır, yeni bir dünya düzeni kurulur, türkiye de bu düzende yerini alır.” diyen inönü, kıbrısa hava harekatı yapılması için hava kuvvetlerine yetki verdi.

    tüm hazırlıklarını yapmış olan türk hava kuvvetleri, emri alır almaz, 64 savaş uçağından müteşekkil bir jet filosuyla yıldırım hızıyla kıbrıs semalarını yırtarcasına adaya ulaştı.

    umutların tükendiği o anda; türk hava kuvvetleri kıbrıslı mücahitlerin imdadına yetişmişti.

    bu sefer rumlar hadlerini çok fazla aşmıştı. görülen tüm düşman unsurların imhası ve tam silah kullanma yetkisiyle havalanan pilotlar, o gün rum milli muhafız ordusunu paramparça etti. bu akında, pilot yüzbaşı cengiz topel’in uçağı isabet almış, uçak düşmeden kendini fırlatmayı başarsa da, rum birliklerinin arkasına inmiş, tabancasındaki son mermi bitene kadar savaşarak esir düşmüştür. esaret altında damarlarından kanı şırıngayla çekilerek işkenceyle şehit edilmiştir.

    sene 1974’e gelindiğinde ülke sokaklarında “kıbrıs türktür türk kalacaktır” sloganlarıyla halk yürüyüşler yapmaktaydı. askeri kanat bu çıkarma konusunda hükümete, ordunun moral ve donanım olarak hazır olduğu bilgisini vermekteydi.

    hükümet, çıkarma kararı vermeden önce, askere, olası bir türkiye - yunanistan savaşı halinde durumumuzun ne olacağını sordu.

    genelkurmay, türk ordusunun adaya çıkarma yaparken aynı zamanda yunanistan’dan gelecek bir taarruzu püskürtebileceğini, orduya yürü denilirse, yunanistan ana karasını da işgal edebilecek kapasitede olduğu teyidini verdi. hükümet bu doğrultuda orduya yunanistan ile savaşa hazırlanın emri verdi.

    bu kapsamda türkiye, yunanistan sınırına askeri yığınağa başladı. 1. orduya bağlı 2. ve 5. kolordu yunan sınırına hareket etti. ege ordusu sefer görev yerini aldı. donanma ege ve akdeniz'e açıldı.

    artık cenk davulları vurmaya başlamıştı.

    asker, hükümetten, çıkarma emri verildikten sonra ordunun yoldan geri döndürülmeyeceğinin garantisini istedi. daha önce de iki kez çıkarma emri verilmiş fakat abd’nin araya girmesiyle çıkarma gemilerine binen asker yoldan geri dönmüş, bu da subaylarda büyük moral bozuklukluğuna neden olmuştu.

    hükümet, bu defa askere verilecek emrin dönmemek üzere verileceğini teyit etti.

    zaten türk askeri, geri dönmeyişiyle meşhur değil miydi?

    annem beni yetiştirdi bu ellere yolladı,
    al sancağı teslim etti, allah’a ısmarladı.
    boş oturma çalış dedi, hizmet eyle vatana.
    sütüm sana helal olmaz, saldırmazsan düşmana!
    yastığımız mezar taşı, yorganımız kan olsun.
    biz bu yoldan döner isek, namus bize ar olsun!
    ...
    arş ileri! arş ileri!
    dönmez geri!
    türkün askeri.”

    15 temmuz 1974:
    kıbrıs’ta enosisci cuntanın darbe yaparak mevcut hükümeti devirdiği haberi türkiye’ye bomba gibi düştü. adada yönetimi soykırımcılar ele geçirmişti. bu, adadaki türkler için artık tam manasıyla yolun sonu demekti. artık rumlar yıllardır hayalini kurduğu enosisi yani kıbrısı bir rum adası ilan ederek yunanistan’a bağlama hayalini gerçekleştirmek üzereydi.

    türkiye için bu bir savaş nedeniydi.

    hükümet son anda dahi savaş seçeneğini kullanmamak için ingiltere ile son durumu değerlendirdi fakat o da sonuçsuz kaldı.

    hükümet tedirgindi. askeri kanat, ada çıkarmalarının tarihte felaketle sonuçlanan nice örnekleri olduğunu, en çok kayıp verilen çıkarma türü olduğunu çok iyi biliyordu. olası bir başarısızlık, ada türkleri için yolun sonu, ana vatan için muazzam bir moral ve itibar kaybı,

    keza; ulu önder mustafa kemal atatürk’ün ifadesiyle; zaferleri ve mazisi insanlık tarihiyle başlayan, her zaman zaferle beraber medeniyet nurları taşıyan kahraman türk ordusu için ise kara bir leke demekti.

    abd kesinlikle böyle bir harekatın yapılmamasını istiyor keza sovyetler de türklerin akdeniz’de böyle bir harekata kalkışmasını kabul etmiyordu.

    johnson mektubu olarak bilinen ultimatom’da, abd, böyle bir harekat halinde abd tarafından türklere verilen silahların kullanılamayacağı ve bu harekat yüzünden sovyetlerle türkiye’nin savaş durumuna gelmesi halinde ise nato’nun türkiye’yi savunmayacağını söylüyordu.

    türkler yine yalnız bırakılmıştı.

    tüm bu risklere rağmen, kıbrıs’ta soydaşlarının uğradığı katliamlara daha fazla seyirci kalamayan türkiye cumhuriyeti devleti, zürih ve londra antlaşması'nın 4. maddesi'nden doğan garantör devlet hakkına istinaden; türk silahlı kuvvetlerine kıbrıs’a çıkarma yapma emri verdi.

    türkler yıllar sonra tekrar savaşa yürüyordu...

    “vur şanlı silahınla gönül mülkü düzelsin;
    sen öldürüyorken de vururken de güzelsin!”

    20 temmuz 1974 sabah saat 06:05, tsk harekat kod adı: "atilla"
    kıbrıs adası sessiz ve sakin bir yaz sabahına uyanmıştı. fakat o gün bir farklılık hissedilmeye, göklerden gelen bir uğultu adaya doğru yaklaşmaya başlamıştı.

    “ey mavi göklerin beyaz ve kızıl süsü,
    kız kardeşimin gelinliği,
    şehidimin son örtüsü,
    ışık ışık, dalga dalga bayrağım,
    senin destanını okudum,
    senin destanını yazacağım!”

    evet... birileri yeniden o’nun destanını yazmak için geliyordu. bu, kayseri hava indirme tugayı’nın yürekleri titreten sesiydi. 1. ve 2. paraşütçü komando taburlarını taşıyan uçaklar adaya doğru ilerliyordu.

    “bir kar yağar ince ince,
    komando’nun hali nice?
    bir operasyon var bu gece,
    vur! paraşütçü komando!”

    yıllardır bu anı bekleyen kıbrıs türkleri’ne harekatın başladığı haberini rahmetli rauf denktaş o tarihi radyo konuşmasıyla aynı anda bildiriyordu.

    “...bugün bu anda, kahraman türk silahlı kuvvetleri kıbrıs’ın her yanında havadan ve denizden çıkarma yapmaktadır. gazanız kutlu olsun!”

    yüzlerce savaş jetiyle türk hava kuvvetleri de akın akın taarruza başladı. 1964 yılında, uçağı düşürülüp işkence edilerek şehit edilen pilot yüzbaşı cengiz topel’in aziz hatırasıyla yürekleri alev alev yanan silah arkadaşları, 10 yıllık intikamlarını almaya geliyordu.

    mersin’de, cumhuriyet tarihinin ilk deniz çıkarmasını yapmak üzere, amfibi deniz piyadeleri çıkarma gemilerine bindirildi. mersin müftüsü, komutanlarından izin istedi ve çıkarma gemilerini gezerek bazıları çıkarmada şehit olacak askerlerle birlikte dua etti. 33 adet çıkarma gemisi, türk donanmasının korumasında, bir kaç gün önceden adaya gizlice sızmış olan sat (su altı taarruz) komandolarının deniz mayınlarını temizleyerek işaretlediği pladini plajına doğru çıkarma harekatına başladılar.

    türk silahlı kuvvetlerinin en elit birliklerinden olan bolu ve ısparta dağ komando tugaylarından müteşekkil, korku nedir bilmeyen ve bir kaç gün içinde beş parmak dağlarında destan yazacak olan komando taburları, silifkeye gelerek helikopterlere binmeye başladı.

    dağ-komandolar, adaya uçar birlik harekatıyla manga manga atılacak daha sonra belirlenen noktalarda taburlar halinde yeniden birleşeceklerdi.

    paraşütçüleri taşıyan uçaklar atlama noktasına varmıştı. pilotlar, atlama zamanının geldiğini bildiren alarmı uçak içinde çaldı. kayseri hava-indirme tugayı'nın kahramanları, kendini birer birer boşluğa doğru bırakmaya başladı. bir anda mavi gökyüzü türk askeriyle kaplanmıştı adeta. rumlar uçaksavar ateşi ile paraşütçüleri karşıladı.

    rumlar ve yunanlar gözlerine inanamıyordu. siz türk askerinin bu adaya geldiğini ancak rüyanızda görürsünüz diye dalga geçen rumlar o gün gökten türk askerinin yağdığına şahit oluyordu.

    tüm dünya şoktaydı. türklerin böylesine bir harekata kalkışacağına inanmamışlardı.

    helikopterler uçaksavar ateşi altında dağ komando taburlarını adaya indirmeye başlarken, deniz piyadelerini taşıyan çıkarma gemileri de pladini plajına epey yaklaşmıştı. rumlar, havan topu atışıyla çıkarma gemilerini karşılamıştı. atılan top mermileri, onlarca asker taşıyan gemilerin bir sağına düşüyor bir soluna düşüyor ama tanrı’nın bir hikmetidir ki askerimize isabet etmiyordu.

    mehmetçiklerle dolu çıkarma gemilerinin ateş altına alındığı bilgisini alan türk donanması’na bağlı destroyer ve kruvazörler, devasa toplarını adaya çevirdi. yeri ve göğü sarsan gümbürtülerle kıbrıs dağlarını dövmeye başladı. havan ve top mevzileri kısa süre içinde susturuldu.

    çıkarma gemileri sağ salim plaja kapak attı. amfibi deniz piyadeleri allah allah nidalarıyla karaya çıkarak hücuma başladı.

    ağır silahlar, zırhlı araçlar ve tanklar ilk etapta getirilememişti. gece olduğunda da hava kuvvetleri uçamıyordu. ilk gece çok zor geçecekti. kanlı çarpışmalar yaşanıyordu. düşman unsurlara kıyasla az sayıda asker adaya çıkabilmişti. bazı birliklerle irtibat kesilmişti. 3. ve 4. paraşüt taburları atlayışları esnasında çok ağır uçaksavar ve havan tapu ateşine maruz kalmış ve dağınık vaziyette yere inmişlerdi. ayrıca rumların su kuyularını zehirlediğine dair bir dedikodu yayılmış, komutanlar askerin su içmesini yasaklamıştı. mataralardaki su kısa sürede tükenmişti. kavurucu kıbrıs temmuzunda, susuzluk savaşmaktan bile beterdi.

    adada yıllardır güvenlik maksadıyla bir yunan bir de türk alayı bulunuyordu. tank ve zırhlı araçlara sahip yunan alayı, türk alayına karşı taarruza geçti. türk alayı bu taarruzu püskürtmeyi başardı.

    hava kararırken rumlar tüm güçleriyle saldırıya geçmişti. gece yarısına doğru çok kanlı çarpışmalar yaşanmaya başlamıştı.

    rumlar, girne-lefkoşa hattını keserek; denizden çıkan birlikler ile, havadan inen birliklerin birleşmesini önlemek amacıyla gece boyunca tüm güçleriyle taarruz ettiler. mehmetçik can veriyor ama geçit vermiyordu.

    saat 22:00 sularında 700 civarında yunan ve rum komandosu, beşparmak dağları’ndan bir sızma harekatına girişerek bölgedeki bazı kritik noktaları ele geçirdi. bölgeye yakın olan 1. komando taburu’na, bu sızma harekatının durdurulması ve düşmanın ele geçirdiği kritik yerlerin geri alınması emri verildi. düşman bu bölgeyi çok iyi biliyor, tertibatını ve hazırlığını yapmış ve ayrıca sayıca 3 kat fazlaydı...

    "saat 5'te arama beni,
    ben dağlara çıkarım,
    elini verme bana,
    g-3 gibi sıkarım,
    sevme güzelim sevme beni,
    ben toz toprak kokarım..."

    o gece komando birliklerimiz tam manasıyla bir ölüm-kalım mücadelesine girişti. çarpışmalar 8 saat boyunca sürdü. sabaha karşı, rumların elinde tuttuğu kritik tepe ve boğazlar alınarak düşmandan temizlendi.

    ertesi sabah denizden çıkarma yapan birlikler ile birleşme sağlandı. rumlar bozguna uğramış vaziyette kaçıyordu. rum hedefleri tek tek ele geçirildi.

    bm güvenlik konseyi acilen toplanarak ateşkes kararı aldı ve türkiye'nin bu kararı tanımasını talep etti. türkiye ateşkes kararını 22 temmuz 1974 saat 17.00’de kabul etti.

    türklerin adaya çıkarma yapması halinde türkiye'ye trakya'dan saldırıya geçeceğini vaat eden yunan askeri cuntası, kıbrıs'ta yaşadıkları ağır hezimetten sonra türk askeri'nin ne demek olduğunu tekrardan hatırladı. halktan ve aşırı milliyetçi subaylardan türkiye’ye savaş ilan etme baskısı yapılıyordu. cunta’nın komuta kademesi, bunun intihar demek olduğunu biliyordu. istifa ederek yönetimden çekilmek zorunda kaldılar.

    kıbrıs’ta da yönetimi zorla ele geçiren sampson istifa etti.

    böylelikle, kıbrıs barış harekatı'nın birinci bölümü sona ermiş oldu.
237 entry daha
hesabın var mı? giriş yap