720 entry daha
  • bugün sizlere uzun zamandır anlatmak istediğim fakat bir türlü vakit bulamadığım, ikinci dünya savaşına dair dair gerçek bir hayat hikayesini aktaracağım. yakın bir ağabeyimin öz dedesi olan kazak asıllı kayırjan muhtaroğlu ikinci dünya savaşının başından sonuna kadar kızılordu’da görev yapmış ve evine sağ salim(tek parça) olarak dönebilmiş nadir sovyet askerlerindendir. aşağıda yazacaklarım kendisinin savaş esnasında tuttuğu ufak günlüğünden tercüme ettiğim bölümlerden oluşuyor. bir yandan ufak bir ikinci dünya savaşı kronolojisi öte yandan savaşın acımasızlığını birinci elden anlatan yalın gerçekliklerden oluşuyor.

    ikinci dünya savaşı başlığı altında, devletleri, ideolojileri, orduları hatta hitler'in psikopatolojisine kadar her türlü konuyu uzun zamandır tartışıyoruz. amma ve lakin savaşa bizzat katılmış bir insanın hele ki bizimle aynı kandan aynı candan bir insanın gözünden hiç okumadık. bu anıların, savaşın tarifsiz tahribatını bizim gibi hiç savaş görmemiş nesillere aktarmak açısından çok önemli olduğu kanaatindeyim. o yüzden konuyla ilgilenenler için buraya aktarmaya karar verdim.

    kayırjan, 1916 yılında kazakistan’ın aktobe (aktepe) şehrinde, fakir ve göçebe kazak bir ailenin çocuğu olarak doğmuş, çocukluk yıllarını ataları gibi hayvancılık yaparak geçirmiştir. her göçebe türk çocuğu gibi büyüklerinden ilk evvela hayatta kalmanın niceliklerini öğremiş, bu bilgiler ona savaş meydanında hayatta kalma şansı vermiştir. çocukluğundan beri matematiğe büyük ilgisi olan olan kayırjan beklendiği gibi matematik enstitüsü mezunu olmuştur. mezuniyet sonrası 1939 yılında askerlik görevine gidip terhisine çok az bir süre kala patlak veren ikinci dünya savaşı ilanıyla birlikte evine dönemeden tekrar cepheye gönderilmiştir.

    savaş sonrası fotoğrafı

    matematik yeteneğinden ötürü topçu birliğinde ateş idare subayı olarak görev almıştır. savaş boyunca bir çok alman uçağının düşürülmesinde rol aldığı için savaş sonunda çeşitli madalyalar ile evine dönmüştür. savaş sonrasında kendi köyünde matematik öğretmeni olarak sscb altında hizmetine devam etmiş daha sonra bu okula müdür olmuştur. beş kızı ve bir oğlu ile hayatının sonuna kadar mutlu bir hayat sürmesine rağmen savaşın travmasını hayatı boyunca atlatamamış, çocuklarına ve torunlarına savaşla ilgili hiç bir anısını anlatmamış, hatta savaşla ilgili filmleri dahi evinde izletmemiştir. günlüğü de kazakistan bağımsızlığını kazanana kadar saklı kalmış, kimseyle paylaşmamıştır.

    rahmetli cengiz dağcı’nın hatıratlarından derleyerek yazdığı korkunç yıllar ve yurdunu kaybeden adam gibi eserlerin ne kadar gerçek olduğunu yine türk soylu bir subay olan kayırjan atamızın günlükleri birebir doğruluyor. kayırjan ata, kendisiyle hiç bir ilgisi olmayan bir savaşta sovyet zulmünden ötürü yer almış, günlüğünü dahi parti korkusundan gizli tutarak dönemin kazakçasıyla yazmıştır.

    günlüğü savaşın hiddetli anlarından vakit bulabildiği nadir anlarda tuttuğu için çok uzun değil fakat detaylarıyla insanı savaşın acı gerçekleriyle yüzleştirecek kadar keskin. yine de sözlük formatında çok uzun olacağı için bu başlık altında ve üç parça halinde yayınlayacağım.

    kendisinin gerçek bir kişilik olduğunu ıspatı olan kayıtlar şurada belirtilmektedir.

    `bir sovyet askerinin ikinci dünya savaşı günlükleri`

    birinci bölüm

    ikinci dünya savaşı dönemi, meşhur mannerheim hattını kırmayı başaran sovyetler birliğinin 100. lenin tüfek bölüğüne bağlı 183 ozad uçaksavar topçu birliğinde bir yıl kadar görev yaptım. 29.08.1940 - 21.06.1941 tarihleri arasında uçaksavar topçuluğu üzerine 4 üniteden oluşan yoğun bir eğitim aldık. amacımız en kısa sürede düşman uçaklarını havada imha etmekti.

    --- bilgi notu ---

    görsel

    mannerheim hattı leningrad'ın karşısına kurulmuş fin askeri savunma hattıdır. stalin, almanya tarafından gelebilecek taaruzlara karşı buraya çok önem vermiştir. buraya bir üs kurarak leningrad’ın kuşatılmasını engellemek istemiştir.

    --- bilgi notu ---

    kullandığımız teçhizat 76-mm uçaksavar topu m1938 ve puzao-2 ateş idare sistemiydi. benim görevim ateş idare subaylığıydı.

    --- bilgi notu ---

    görsel

    kısaca açıklamak gerekirse; bir uçaksavar topçu biriminde gözetleyici hedefin konumunu belirler, ateş idare subayı koordinatları ve atışın düşmesi gerektiği yeri matematiksel olarak hesaplar ve havancılara veya topçulara bildirir, havancılar da havanı ateşler.

    --- bilgi notu ---

    21.06.1941, askerliğimin son günleriydi. büyük savaşın başlayacağına dair haberler vardı fakat savaş başlamadan önce terhis olup ailemi görmek istiyordum. akşam yemeğinden sonra 15 kişi patates soymak için mutfağa gönderildik. onlardan birisi de bendim. ertesi sabah 5’e kadar patates soyduk. haliyle sabaha kadar uyanıktık. saat altıda kahvaltı yaptıktan sonra kıdemli subay bisikletiyle bahçeye girdi ve sıkıntılı bir halde bizi kışlaya götürdü. vardığımızda insanların koşarak parka gittiğini ve savaşın başladığı haberini haykırdıklarını duyduk.

    bizler de hızlıca teçhizatlarımızı toparlayarak parka yöneldik. o esnada uçaksavarımız bir traktörün arkasında depodan dışarı çıkarılıyordu. bir yandan savaş uçaklarımız da gökyüzünde belirmeye başlamıştı. saat 7’de kombine silah tatbikatı uyguladık. sonrasında uçaksavar için yer kazdık ve kamuflaj hazırladık. konumumuz minsk şehrine 5 km mesafedeydi. öğle saat 1 civarında 3 grup alman karakuşu (uçağı) minsk’i bombalamaya başladı.

    şehiri koruyan uçaksavarlar birlikleri bir kaç alman uçağını düşürmeyi başardı. bu sadece başlangıçtı. alman uçakları akın akın gelmeye devam ettiler. hepimiz ateşle vaftiz edildik. üç havalimanını birden ağır bombardıman altına aldılar. biz bir tane bile uçak düşüremedik. orman içerisinde silah ve çatışma sesleri gün boyu durmadı. hem halk hem de asker arasında korkunç bir panik başladı. hepimiz ateşle vaftiz edildik.

    --- bilgi notu ---

    ateş vaftizi: incilde geçen fakat manası tartışmalı bir konudur. isa’nın insanları kutsal ruh ve ateş aracılığı ile vaftiz edeceğine dair olan matthew 3:1 ve luke 3:16 bölümlerine göre isa inanları ateşle vaftiz edecektir. bu tabir ruslarda önceleri savaşla özdeşleştirilmiş. ilk kez savaşa giren, bi nevi milli olan* askerler için kullanılırmış. günümüzde ilk kez tecrübe edilen her hangi bir konu için kullanılabiliyor. atıyorum ilk kez votka içen bir gence de ateşle vaftiz edildin diyebiliyorlar.

    --- bilgi notu ---

    ertesi gün şehrin sakinleri kaçışmaya başladı. toz duman arasında küçük çocuklarını kucaklamış ana-babalar ve her yaştan insanlar yanlarına hiç bir yük almadan hızlıca şehiri terk ediyordu. üçüncü gün milis güçleri bile şehiri bırakıp kaçmak zorunda kaldılar. bu esnada minsk cayır cayır yanıyordu.

    birliklerimiz üçüncü gün lısıçansk’da (ukrayna’nın en doğusunda lugansk eyaletine bağlı ufak bir şehir) alman tankları ve piyadeleriyle karşılaştı. burada çok şiddetli çatışmalar yaşandı, iki tarafta çok büyük kayıp verdi.

    ertesi gün öğe saatlerinde bölük komutanımıza, chernyshev adında ve teğmen üniformalı bir kişi geldi ve bu yakınlarda aracımın altına gizlenmiş bir düşman askeri var, elinde otomatik tüfek olduğu için yaklaşamıyorum. lütfen aracı almak için bana bir kaç kızılordu askeri temin eder misiniz dedi. kumandan yanına iki asker verdi fakat onlara dikkatli olmalarını söyledi. gidip baktıklarında adamın söylediği gibi aracın altında birisi olduğunu gördüler fakat bunun bir aldatmaca olabileceğini hisseden askerler araca çok yaklaşmadan geri döndüler. çünkü çevrede ölü yatan sovyet askerlerinin pozisyonlarına göre aracın altından vurulmuş olmaları zor görünüyordu. bu bir tuzak olmalıydı.

    dördüncü gün çekilme emri aldık. bir gün önce büyük panik yaşandı. yol boyunca uçaklar tarafından bombalanmış bir sürü araç gördük. alman istihbaratı ve casusları çok efektif çalışıyordu. en büyük hasarı onlardan aldık. zorluk içerisinde çatışmalardan geçerek bereza nehrine ulaştık fakat almanlar köprüyü çoktan ele geçirmişti. köprü için yarım günden fazla süre savaştık. bazı birimler karşıya geçmeyi başardı. yanımda tıpkı benim gibi kazak olan bakıtjan karasayev adlı başka bir genç vardı. gün boyu patlayan top ve mayın seslerinden korktuğu için yemek dahi yiyemedi. hepimiz orada öleceğimizi düşündük. sonra öncü birlikler biraz daha ilerde bir köprü daha buldular ve oradan nehiri geçtik. günlerce savaşarak geri çekilmeye başladık.

    1941 senesi temmuz ayının 10. günü dnipropetrovsk’dan (bkz: dnipro) geçtik. ertesi gün sabah 6’da 27 adet stuka (bkz: junkers ju 87) bombardıman uçağı bizim birliğe saldırdı. mitralyoz ve topçu saldırısı da aynı anda başladı. yanımdaki askerlerden birisi öldü altı kişi ise yaralandı.

    aynı gün öğle saatlerinde şehir merkezine girdik. şehirde posta hizmeti çalışıyordu. herkes hemen kağıt kaleme sarılarak sevdiklerine yazabildikleri kadar mektup yazdı. bütün zarfları toplayıp içeride çalışan kızlara teslim eder etmez günlerdir kir pas içinde olduğumuzun farkına vararak yıkanmaya gittik. bu arada halkın endişe dolu sorularına cevap vermeye çalışıyorduk. iki saatlik bir aradan sonra yerlerimizi almamızı bildiren emir geldi. biz daha şehirden çıkmadan önce halk ve askerler arasında panik başladı. alman uçakları yolları bombalayarak kullanılamaz hale getirmişti. yol üzerinde bombalanmış araçlar hala yanıyordu.

    aralarından geçerken ölü ve yaralı onlarca insan gördüm. emire göre elets şehrinde durmadan ormanın derinliklerine kadar ilerledik. şehirden 20-30 km kadar uzaklıktaydık. iki haftadan uzun süre ormanın içerisinde pozisyon aldık ve düşmanı bekledik. sonra tekrar sıcak çatışmaya girdik. almanlar bu güzergahta bizi sürekli taciz ateşiyle yönlendirmeye ve korkutmaya çalıştı. gece gündüz günlerce top ateşi durmadı. bizde iki kez top atışı altında kaldık.

    10.08.1941 günü 15 alman uçağı bizim bölüğe saldırdı. karşı ateşe geçtik ve bir uçağı düşürmeyi başardık. iki kişi ağır üç kişi yaralandı. alman uçakları gece gündüz gruplar halinde geldi. bizim karşılık verecek çok az uçağımız vardı ama biz bir günde üç uçak birden düşürdük. general bunun üzerine her gün en az üç uçak düşüreceksiniz buyurdu. elets şehrindeki 20 günlük ağır savaştan sonra alman direncini kırmayı başardık. almanlar ilk defa kızıllara yenilmişti. şehir merkezinden batıya doğru 20 km geri çekildiklerinde biz başka bir bölgeye sevk edildik.

    pavlovo adında bir istasyonda yükleme yapıldı. biz oradan bir kaç gün boyunca yürüyerek lebeden şehrine vardık. sum adında bir eyalete bağlı olan bu şehirde bir gün dinlendikten sonra 60 km uzaklıkta devam eden savaşın ön saflarına doğru yürüdük. lebeden şehrinde stalin’in bizim bölüğe ilk kez “sovyet muhafızı” unvanı verdiği kararını açıkladığını öğrendik. 100. lenin tüfek bölüğü artık 1. muhafızlar piyade tümeniydi.

    birliğin görseli

    bir gece yürüyerek ön saflara ulaştık ama iki gün yoğun savaştan sonra geri çekilmek zorunda kaldık. çünkü almanlar çok güçlü ve istikrarlı şekilde saldırıyordu. 50 km geri çekildikten sonra geldiğimiz şehrin dışında defans hattı kurduk. alman uçakları bu sırada çok fazla saldıramadı. uçaksavarlarımız çoğu saldırıyı kolaylıkla savuşturdu ve rahat bombalamalarına izin vermedi. o yüzden alman uçakları rastgele bomba atarak hızlıca geri dönüyordu. bir hafta kadar hattı koruduktan sonra kontrollü şekilde çekilmeye devam ettik.

    bizim bölüğün çevresinin sarıldığı hakkında dedikoduları ilk başta ciddiye almamıştık fakat vakit geçtikçe acı içinde gerçeği görmek zorunda kaldık. almanlar dört bir yanımızı sarmışlardı. üstüne üstlük hava iyice bozmuş ve sürekli yağmur yağıyordu. araçlar uçaksavarı taşıyamaz hale gelmişti. ukrayna’nın bolca sazlık ve ince topraktan oluşan bir bölgesindeydik. araçlar balçığa saplanıp kalıyordu. günlerce araçlara ip bağlayıp çamurdan çıkarmaya çalıştık. bir yerden kurtarsak başka bir yerde tekrar batıyorlardı. soğuk rüzgar yüzünden de çok büyük zorluklar çektik. elbiselerimizi veya botlarımızı kurutmaya bile fırsatımız olmadı. midemize sıcak yemek girmeyeli bir kaç günden fazla olmuştu. karnımız aç. önümüzde karanlık bir orman. ötesinde bizim halklarımız berisinde ise almanlar vardı. ormanın her yerinde çatışmalar oluyordu.

    biraz dinlenmek ve güç toplamak için durakladık. yağmur hala yağıyordu. bir ateş yakarak botlarımızı kurutmaya ve ısınmaya çalıştık. şöförümüz, asker tasına biraz su ve et koyarak ateşin üzerinde pişmesi için tutmaya başladı. tam bu sırada; sanırım ben vuruldum diyerek kolunu tuttu. mermi kolunun üst kısmını sıyırıp geçmişti. hemen savunma pozisyonu aldık. aracı ve silahları alıp çıkış yönü ararken havan topları düşmeye başladı. bir tanesi topları çektiğimiz aracı vurdu ve bizi yoldan çıkardı. iki gün kadar ormanda saklandık. kumandan bütün topları kullanılamaz hale getirip gece karanlığında çıkış yolu arayacağımızı söyledi. akşam üzeri çocuğumuz gibi sevdiğimiz uçaksavarımızı üzülerek parçalara ayırdık ve gece karanlığında oradan ayrıldık.

    kumandanımız önde gece karanlığında önümüze ne çıkacağını bilmeden yürüdük. almanların olduğu bazı bölgelerin dışından dolanarak yol aradık. ikinci gün bizim gibi dağılmış bir bölükten askerlerle karşılaştık. onlarla birlikte yürümeye devam ettik. 7-8 km ötede çatışmalar olduğunu anladık. öncü bir birlik oluşturup geride kaldık. öncüler ileride ufak bir alman birliği olduğunu söyledi. bölük komutanı bizi iki gruba ayırarak saldırı emri verdi çünkü etrafından dolaşma imkanımız yoktu.

    diğer gruptan ayrılıp ufak bir tepeye doğru çıkarken ileride almanların bizi fark ederek topçu ateşine hazırlandıklarını gördük. hemen karşılık vererek savaşmaya başladık. yakın arkadaşım erkebay bu savaşta yaralandı. kurşun omuzunu delip geçmişti. almanlar yine çevremizi sarmaya başlamıştı. elimizde sadece bir havan topu vardı. almanlar bir kaç otomatik tüfekli asker göndererek bizi dağıtmayı planlamışlardı ama bizler panik yapmadık. düzeni bozmadan istikrarlı şekilde ilerleyerek hattı yarmayı başardık. yol üzerinde yine bir kaç ufak grupla çatıştık. sonra yine ormana çekilerek kamufle olduk ve geceyi bekledik. gece karanlıkla birlikte yola çıktık. karşımıza gece boyu bir kaç nöbetçi alman askeri çıktı. onları öldürüp yanlarında taşıdıkları yiyecekleri kendi aramızda pay ederek yola devam ettik. yemek için dahi durmaya vakit yoktu. bir yandan kurumuş ağzımızda daha kuru olan alman ekmeğini çiğnerken bir yandan yürümeye çalışıyorduk. ayaklarımız her adımda daha çok sızlıyor ileri gitmek istemiyordu.

    gün ağarırken uzaktaki bir tepeden üstümüze obüs atışları başladı. bir çok arkadaşım burada öldü veya yaralandı. herkes sağa sola kaçışmaya başladı. birlik komutanı “za mnoy” diye haykırarak aklımızı toplamamıza yardımcı oldu. topçularımız bir kaç karşı atış yaptıktan sonra topu orada bırakarak kaçtı. bize çok yakın bir yerden otomatik tüfek ateşi açıldığını farkedince karasayev ikimiz ağaçlar arkasında ufak bir çukurda siper aldık. çok geçmeden 6-7 alman askeri yanımızdan geçip bizim birliğe arkadan ateşe başladı. bizi farketmemişlerdi. savaş daha uzağa taşınıyordu fakat çatışma sesleri dinmemişti. öğleden sonra yağmur yağmaya başladı. geceye kadar burada yerimizden kıpırdamadan saklandık.

    çukurda artık kafası yerinde olmayan ölü bir alman askeri vardı. üzerinde işimize yarayacak ne varsa aldık. almanların askerlerine verdikleri techizat ve tayını her gördüğümüzde şaşırıyorduk. ufacık çantalarından çeşit çeşit konserve gıda, tür tür mühimmat ve kaliteli sigaralar çıkıyordu. sessizce çantadan bulduklarımızı yerken korkudan tuvaletimizi bile yattığımız yerden kalkmadan buraya yaptık.

    26.10.1941 günü gece karanlığında saklandığımız yerden kalktık. nereye gideceğimizi planladık ve yola çıktık. yağmur durmaksızın yağmaya devam ediyordu. bakıtjan’ın yanında pusula vardı. ona bakarak doğuya doğru yöneldik. gece gece gözümüze çarpan her gölgeden ürkerek bataklıklardan geçtik. sabaha karşı biraz kendimizi toparladık. yağmurun ıslattığı ağaçlarla nasıl ateş yakacağımı bilmem burada çok işimize yaradı. ufak bir ateş yakıp biraz ısındık. biz tam ateşi söndürdüğümüzde kendimiz gibi sovyet askerleriyle karşılaştık. onlar da bizimle aynı durumdaydı. artık dört kişiydik.

    bizim birliklerden birisine ulaşma ümidiyle doğuya doğru devam ettik. çok geçmeden uzakta bir köy olduğunu fark ettik. çevrede alman araçları olduğunu gördük. ne olursa olsun diye gözümüzü karartarak bir eve dördümüz birden girdik. ev boştu. sonra karasayev’i karşıda ışık olan bir eve gönderdik. bize camdan işaret ettiğinde bizde o eve doğru hızlıca hareket ettik. almanlar çevremizde başka evlerdeydi. evin sahibi sovyet askerleri olduğumuzu görür görmez kıyafetlerimizi çıkartıp bize kendi kolhoz elbiselerinden verdi ve bizim elbiselerimizi kuruması için başka bir odaya astı. bu arada bize sıcak yemek verdi. bu günlerdir midemize giren ilk sıcak yemekti. büyük bir iştahla yemeğe dalmıştık ki ev sahibinin karısı telaşla odaya girdi. iki alman geliyor diyerek evden çıkmamızı isterken göz yaşlarına boğuldu. siz gitmezseniz bizi öldürürler diyerek usul usul ağlamaya devam etti.

    bizim yorgun ve yılgın halimize tanrı acımış olmalı ki almanlar eve girmeden sadece ev sahibinden süt istediler. ev sahibi bizi acı bir ölümden kurtarmıştı. sonra onun düzenlemesiyle diğer komşu evlere bir bir dağıldık. burası sonradan öğrendiğim kadarıyla burası kursk eyaletinde tamarov bölgesine bağlı voznesenskiy köyüydü. iki gün sonra yani 28.10.1941 günü köyden bir araç alarak yola çıktık. dikkat çekmemek için üniformalarımız yerine giydiğimiz kolhoz kıyafetleriyle yolculuk ettik.

    hutor, alhovka, yakovlevo gibi köylerden geçerken hiç bir almana rastlamadık. yemek ve dinlenmek için alhovka köyünde bir eve girdik. ev sahibi bize üç öğün yemek verdi. tam akşam yemeğini bitirmiştik ki eve iki alman askeri daldı. birisi ev sahibinin adını haykırırken diğeri bizi göstererek rus askerleri mi bunlar diye sordu. ev sahibi sakince bunlar benim kardeşlerim diyerek yanıt verince ses etmediler. sonra kolhozda hangi evin baldan sorumlu olduğunu öğrenerek o eve doğru gittiler. talihimize teşekkür ederek onların arkasından bizde hızlıca toparlanarak yola çıktık. yolda bir kaç atlı alman askerine denk geldik fakat üzerimizdeki yırtık pırtık kıyafetlerle bizim asker olduğumuzu anlamadılar.

    biraz daha ilerledikten sonra pakrovka köyüne geldiğimizde köylüler buraya henüz hiç bir almanın gelmediğini söylediler. daha sonrasında da hiç bir almana denk gelmedik.

    sonrasında sırayla;
    mayaki, graznoe, miçilovskiy ve terevenskiy çiftliklerini geçtik. 30 ekim - 10 kasım aralığında 16 farklı vilayetten geçerek atamanskaya kasabasına ulaştık. sonra 15 kasım günü oskol şehrinde erkenbayev hodan adlı dostumla karşılaştım. o hastaneye sevk edilmişti. ayın 10’u günü işlemler için kumanda ofisine gittim. sonra yablanova köyünde hizmet edeceğim birliğe gönderildim.

    bir kaç gün her tarafı yırtık içindeki kolhoz kıyafetlerimle çukur kazma işlerine verildim. çatışmadan çıkmış, henüz savaşın başında onlarca uçak düşürmüş rütbeli bir subay olarak çukur kazmak kanıma dokunmamıştı fakat kuzey sonbaharının soğuk rüzgarları kemiklerimi sızlattı. gerçi, çukura verilenlerin hepsinin türki halklardan olmasına da içerlemiştim lakin o an bunlara kafa yoracak durumda değildim. bir kaç hafta daha bu köyde kaldıktan sonra bizi savaşın ön saflarına sürdüler. aylardan aralık olmuştu.

    birinci bölümün sonu

    --- edit ---

    ikinci bölüm tamamlandı. şuradan okuyabilirsiniz: (bkz: #134864232)

    birinci bölüme ait rota: görsel 1, görsel 2

    --- edit ---
315 entry daha
hesabın var mı? giriş yap