41 entry daha
  • sözlüğe ilk kez yazar oluşumun şerefine, paso entry giriyorum miğferdibi mevsiminde. fakat nedense elim başlık açmaya gitmiyor, korkumu bastıracak gücü ne kendimde, ne de hakkında başlık açacağım bir konuda bulabiliyorum.

    derken eurovision şarkı yarışması düşüyor gündeme. nedense pek bir hassasım. çünkü gülseren katılıyor. az çok nota bilirliğim, dans etmişliğim, sahne adabım var. olmasa da farketmez zaten. ortada içler acısı bir durum hasıl. bir-iki-üç-beş! sonunda dayanamıyorum açıyorum bir başlık, içinde gülseren kelimesi de içeren. yazdıklarımı defalarca okuduktan sonra basıyorum yollaya. bildiğin gidiyor. hatta o da ne, anında sol framede. oh bu kadar basitmiş. an be an altındaki entryleri takip etmeye başlıyorum. onlarda da sorun yok; birileri yazıyorlar, sağolsunlar.

    tabi bir sonraki girişimde anlıyorum ki, sözlük bana duvar olmuş. uçmuş bizim çıtır yazar ve tanıdığı pek kimse de yok. bir an içim burkuluyor, kıza çok kötü bir şey de dememiştim. o her ne dediysem demek ki "hak etmemiş" diye avunmaya çalışıyorum. sonra sonuncu olmadığına seviniyorum. ama tabi yarışmayı izlemeye tahammül edemiyorum.

    neyse, yeterince ikna olamadığım bir nedenle ayrıldığını düşündüğüm bir sevgili gibi küsüp sözlüğe uğramayalı seneler oluyor. öyle ki eski nickimi bile hatırlamakta zorlandığım bir anda tekrar yazar olma şansı doğuyor. derken modlog açılıyor. bakıyorum oracıklara ki şu olayın izini bulabileyim diye ama nafile... sanki hıçkırık gibi... havadan oluşup, yine havaya dönmüş bir başlık.

    fakat işin kötüsü hikaye de tam burada başlıyor;

    bilen bilir; nizam pide salonu uzun gecelerin mercimek çorbalı son alternatifi. gene bir gece ansızın oraya girişimizle yer yokluğundan köşesine iliştiğimiz masada pek şirin bir çiftle karşılaşıyoruz. kırık türkçe, ispanyolca, ingilizce halinde yiyip içip sarhoşluğumuzu bile unutuyoruz. kız pek narin, pek güzel. erkek pek çekingen, pek efendi. ben soruyorum nereden geldiklerini, fransa olduğunu söylüyorlar. ancak kız türk, erkek kolombiyalı. "eee burada ne işiniz var peki?" deyince;

    - "biz aslında herşeyi bırakıp eurovision için geldik, sonra da dönemedik bir daha..." diyor kız.

    ve benim o televizyonda yüz kilo olarak gördüğüm basmalar içindeki tip, bir anda incelip evrim geçirerek karşımdaki çıtı pıtı hanfendinin içine giriyor. sonra da dinliyoruz hikayelerini. onları fransa'da yüz küsur kişi arasından seçerek türkiye'ye getiren komitenin tavrı ile burada kendilerine dikte edilenler arasındaki uçurumları. ancak o kadar yalnızlar ve türk mantalitesinden uzaklar ki, belki bize mecbur bırakılsa çığırarak vereceğimiz tepkinin binde birini bile vermiyorlar.

    bir ara laf arasında soruyorum, acaba sözlükten haberi var mı diye... o da "hayır" diyor ama merak edince anlatıyorum kabaca. sonrasını ise bilmiyorum. ya girdi, okuyor. ya da çok sarmadı ve bunların hiçbirini bilmiyor.

    ama tüm bu durum bana bir şeyi çok iyi anlatıyor.

    şu "hak" denilen şey bir gün mutlaka bir yerde, ya lokanta masasında ya bir entry satırında gelip seni buluyor.
    sense halen karşıdan gördüğünün tek boyutluluğuyla hayatındaki herşeyi anladığını ve hatta anlattığını zannet dur!

    hatta zannet de, hayat daha hızlı geçsin. sana bile belli etmesin!
19 entry daha
hesabın var mı? giriş yap