905 entry daha
  • ikinci dünya savaşında; pasifik cephesi ile avrupa, akdeniz ve kuzey afrika cepheleri arasında farklardan biri mutilasyon denilen konuydu.

    direkt olarak türkçeye çevirdiğimizde bozma, keserek sakatlama, kötürüm bırakma, vücüdun bir uzvunu kesmek gibi anlamlara geliyor.

    bu bir cezalandırma, işkence yahut işkenceli idam metodu da olabilirken, bu kelime aynı zamanda cesetlerin vücüt parçalarını kesme ve koparmayı tanımlama anlamına da gelir.

    pasifik'de düşman kafatasları başta amerikalılar olmak üzere müttefik askerleri tarafından ganimet olarak alınıyordu.

    görsel

    görsel

    bunun dünya tarihinde uzun bir geçmişi var, pasifik cephesine hele ki 20, yüzyıla özel bir şey kesinlikle değil.

    avrupa'da bunun örnekleri vardı, öreğin 8 mayıs 1945'de prag yakınlarında çekilmiş bu videoda 24:50'den itibaren bir amerikan sherman tankının üzerine sabitlenmiş insan vücudu kemikleri ve kafatası görülebiliyor.

    wikipedia aynı videoda amerikalılar tarafından kafa derisi yüzülmüş bir alman askeri olduğundan bahsediyor, videoda buna yakın görebildiğim şey, 15:45'den itibaren gözüken kulağı ve boynuna kadar uzanan derisi kesilerek koparılmış bir alman askeri. pasifik cephesinde bir savaş ganimeti olarak kulakları kesmek de yaygın bir uygulamaydı.

    pasifik ile avrupa'nın farkı, avrupa'da bunun yaygın ve sistematik bir şey olmamasıydı.

    pasifik cephesinde mutilasyon, birkaç olaya, bir iki bölüğe özel bir şey değildi, olağandı ve sistematikti.

    japonya pearl harbor'a saldırdıktan 10 saat sonra manila'yı bombalamaya ve hava akınları düzenlemeye başlayarak filipinleri işgal etti. japonlar yüz binin üzerinde asker esir aldılar, bunların yüz bini filipinli iken yirmi binden fazlası amerikalıydı.

    bu esirler 83 kilometre boyunca yürünmeye zorlandılar, 5,000-18,000 filipinli ve 500-650 amerikalı yolda öldü. esirlere bozuk pirinç dışında hiçbir gıda sağlanmadı, kimisi eğlence için işkence yapılarak öldürüldü, kimisi su verilmeden güneşin altından kaskları çıkarılıp oturtulmak gibi cezalar nedeniyle öldü, kimisi ise bitkinlikten öldü. hayatta kalanların çoğu ise bindirildikleri vagonların içerisinde öldü.

    doğu cephesinde esirlere karşı savaş hukunu hiçbir şekilde uygulamayan ancak batı cephesinde uygulayan nazi almanyasının aksine japonlar savaş hukukunu hiçbir şekilde hiç kimseye karşı uygulamadılar.

    müttefikler guadalcanal, solomon adalarına çıktıktan sonra yakalanan deniz piyadeleri ağaçlara bağlanarak, karınlarından, boğazlarından, kollarından, omuzlarından, suratlarından süngülenerek sorgulandılar.

    yakalanan başka deniz piyadeleri bilgi almak amacıyla değil, yalnızca cezalandırma amacıyla işkenceyle öldürüldüler. geceleri bütün bir bölüğün duyduğu çığlıkları atan deniz piyadeleri bulunduklarında kimlikleri tespit edilemeyecek hale getirilmişlerdi.

    piyadelerin kemerlerine çengellerle japon kulakları takarak gezmelerinden sonra marine corps mutilasyonun suç olduğuna dair bir emir yayınlamış olsa da bu noktadan sonra mutilasyon sistematik hale gelecekti.

    silah arkadaşlarının japonlar tarafından canlı canlı kesilmiş cesetlerini görmelerinin dışında, amerikan propagandası japonları askerlerine ve sivil amerikalılara italyan ve almanlardan farklı olarak insan olmayan, hastalıklı fareler olarak gösteriyordu.

    görsel

    amerikalılar ormanların içinde onlarca ölü verip yüzlerce düşman öldürürken, çarpıştıkları, boğuştukları düşmanı insan değil hastalıklı yaratıklar olarak görecek hale gelmişlerdi.

    dolayısıyla esir aldıkları japonlara savaş hukukunu uygulamadılar.

    pasifik'deki müttefik askerlerinin esir aldıkları japonları öldürmelerinin, vücüt parçalarını ganimet olarak almalarının bir diğer nedeni de içerisinde bulundukları durumdan avrupa'daki askerlere kıyasla çok daha fazla nefret etmeleriydi.

    sıtma, enürezis ve hatta günümüzde genellikle köpeklerde görülen, kanlı ishal, halsizlik ve iştahsızlık şeklinde belirtiler gösteren parazit türü olan giardia lamblia gibi bir insanın yaşayabileceği en iğrenç hastalıklardan muzdariptiler.

    mental ve fiziksel olarak avrupa, akdeniz ve kuzey afrika'da askerlerden çok daha fazla harap olmuş durumdaydılar.

    14 yaşındaki çocuk japon askerleri bile teslim olmalarına rağmen öldürecekler, ağır yaralanmış japon askerlerin altın dişlerini kasaturayla sökecekler, ve kafataslarını ve kafaları, ağaçlara kontrol noktalarına ve jiplerine, botlarına asacaklar,

    görsel

    görsel

    görsel

    görsel

    görsel

    görsel

    görsel

    tümenlerinin sombollerine boyayacaklar

    görsel

    hatta kafataslarını pişirip temizledikten sonra nişanlılarına hediye olarak yollayacaklardı.

    görsel

    22 mayıs 1944'de life dergisinde haftanın fotoğrafı seçilmiş olan bu fotoğraftaki yirmili yaşlarının başındaki kadın nişanlısına bir teşekkür mektubu yazıyor. kafatasına ''tojo'' ismini vermiş.

    bu bile tek başına amerikalıların japonları ne kadar dehümanize ettiklerini anlatmaya yetiyor.

    pasifik'de göğüs göğüse çarpışmalar, süngü hücümları avrupadan daha sık yaşanıyordu.

    keskin nişancı tarafından vurulup ölmesinden önce, bir japonu öldürmekte kullandığı bıçağı hala elinde tutan bir amerikalı, görsel

    1939 yılında, ortalama bir japon erkeğinin boyu 162 iken, bir amerikan erkeğinin boyu 176 idi, ortalama bir japon askeri 1935'de 52.9 kilogram, 1941'de ise 53,1 kilogramdı. orduda tüberküloz salgını vardı ve 1940 yılında kadar seferberlikle orduya alınan askerlere radyografi kontrolü yapılmadı.

    amerikalılar fiziksel olarak japonlardan daha büyüklerdi, temiz suya daha iyi ulaşabiliyor, daha iyi besleniyor ve daha iyi tedavi ediliyorlardı.

    abd bir yarı otomatik piyade tüfeğini seri üretmiş ve hizmete sokmuş ilk ülkeydi, japonların bolt action arisaka tüfeklerinin aksine amerikalılar m1 garand yarı otomatik piyade tüfekleri kullanıyorlardı. bu ormanın içinde icra edilen bir savaşta çok büyük bir avantajdı, ancak yine avrupa'daki amerikan askerlerinin aksine pasifik'deki deniz piyadelerine her askeri onunla donatacak miktarda m1 garand sağlanmamıştı.

    amerikalılar tarafından birinci dünya savaşında kullanılmış ve avrupa'da keskin nişancılar tarafından kullanılan m1903 springfield pasifik'de 1942-43 boyunca deniz piyadelerince, hatta piyadeler arasından özel olarak seçilen marine raiderlar tarafından bile kullanıldı.

    papua yeni gine, 1943

    dolayısıyla pasifik'deki askerler avrupa'ya kıyasla daha hem daha fazla fiziksel münakaşaya giriyordu, hem de bunu daha kısıtlı imkan ve olanaklar dahilinde yapıyorlardı, zira yeni gine ormanında bir m1 garand fransa'da sağlayacağından daha fazla avantaj sağlardı.

    japon askerlerinin bulunduğu koşullar amerikalılara göre kat kat daha kötüydü. yeni gine'de tüm sebeplerden 7,000 avustrayalı ve 4,684 amerikalı ölürken yalnızca hastalıklardan 13,000 japon askeri ölecekti.

    ölen toplam japon askeri sayısı 202,000'di.

    koşulların daha kötü olmasının nedeni amerikalıların sürekli japonları mevcut konumlarından sürmesi, altyapılarını vurması, sevkiyatları vurması ve bloke etmesi falan değildi.

    japon ordusu geç mekanize olmuştu ve müttefiklerle savaşaya başlamasından daha önce işgal ettiği çinde de bir sürü geniş çaplı hastalıktan on binlerce zayiat vermişti.

    güney pasifik adaları birliklere asya anakarasına kıyasla da, dünyanın birçok yerine kıyasla da birlikleri hastalıktan uzak tutmanın ve gerekli mikatarla ilaç, tibbi ekipman etc. sevkiyatını sürdürmenin en zor olduğu yerlerdendi.

    abd inşaat mühendisliğinde dünyadaki en güçlü ve gelişmiş ülkeydi; vanatu ve guam'dan papua yeni gine ve okinawa'ya, pasifik boyunca uzanan eş zamanlı olarak milyonlarca adama temiz su sağlayabilecek bir su arıtma ve filtreleme zinciri inşa etti.

    avrupa'da ise bundan ordu sorumluydu.

    su arıtma üniteleri, 19 temmuz 1944, fransa.

    bu altyapı ve erdlator isimli mobil su arıtma üniteleri sayesinde, abd duştan gıda yıkmaya ve içme suyuna okyanus ötesinde asker başına günlük 75 litre temiz su sağlayabiliyordu. tek bir erdlator günde 4,000 ila 12,000 litre arasında temiz su arıtabiliyordu.

    görsel

    abd lojistik ve mühendislikte mihver ordularının hayal dahi edemeyeceği seviyedeki bir süpergüçtü, tamamen mekanize olmuş bir silahlı kuvvetlere sahipti, ancak mihver orduları bir yana, müttefik ordularından da farklı olan yanı inşaat ve mühendislik birimlerinin tamamen mekanize olmasıydı.

    almanlar cephe hattında köprü kurmayı, bir yolu onarmayı ve inşa etmeyi şu şekilde hallederlerken,

    görsel

    amerikalılar bu şekilde hallediyordu,

    görsel

    görsel

    görsel

    görsel

    bu mekanizasyon amerikalılara çok daha az adamla çok daha fazla şeyi çok daha hızlı yapma avantajı sağlıyordu.

    uçaklarla taşınabilen buldozerler, modern forkliftler, kimse bunları konsept olmanın ötesine geçirememişti, zira bu tip araç ve ekipmanlar 1940'ların ilk yarısı için ileri ve aşırı lükstü, ve konsept olmanın ötesine geçirilse dahi böyle bir makineleşmeyi dünya üzerinde hiçkimsenin altyapısı destekleyemezdi, amerika hariç.

    örneğin barber-greene şirketi tarafından üretilmiş bu araç, carentan'daki bir hastaneye su sağlayacak bir boru hattı için kazı yapıyor. mihver orduları bunu elle hallediyordu, ancak dediğim gibi, o dönem dünyada neredeyse her milletin bunu halletme şekli zaten buydu.

    tüm bunlara pasifik cephesinde avrupa'da olduğundan daha fazla ihtiyaç vardı.

    amerikan ordu mühendislerinini donanma muadili olan donanma inşa bölükleri yada seabee bölükleri pasifik'de temiz su sağlayarak belki on binlerce amerikan, ingiliz, avustralyalı, yeni zelandalı ve hollandalı akseri hayatını kurtarmıştı.

    ancak tüm bu endüstriyel ve teknolojik üstünlük, üzerinde miğfer dışında zırh namına hiçbir şey olmadan siper alınabilecek hiçbir şeyin olmadığı bir sahilde koşan bir piyadeyi korumayacaktı.

    deniz piyadelerinin tarawa'ya amfibi saldırıya başlamalarından sonra, sadece 76 saatte 1,076 amerikalı ve 4,690 japon ölecekti.

    görsel

    görsel

    önce tarawa, sonra saipan; japonlar, kendi kültürleri ve imapatorluk ordusunun yönettiği bir japona'da yetişmenin getirdiği hastalık derecesinde fanatik bir mentalite nedeniyle teslim olmuyorlardı, kesin ölüm, zafer, yenilgi, hiçbir halükarda geri çekilmediler ve teslim olmadılar.

    iwo jima adasına adasına gemi toplarının kustuğu ölümün dışında, sadece uçaklardan 5,800 ton bomba yağdırılmıştı, amiral chester w. nimitz adanın kolayca amerikalıların eline geçeceğini düşünüyordu. 70,000 adamdan oluşan 3 marine corps tümeni japonlarla adada 36 gün kesintisiz çarpışacak, 7,000 deniz piyadesi ve 18,000 japon ölecekti. japonların teslim olmasını bırakın, ada ele geçirilip orduya devredildikten sonra adanın altındaki tünelde hayatta kalan ve yakalanamayan japonlar aylar boyu amerikalılara vur kaç saldırıları düzenlemeye devam edecekti.

    pillbox denen müstakhem pozisyonların, tünellerin ve mağarların çok daha feci kayıplar verilmeden ele geçirilmesini sağlayan şey ise alev makinesi tanklarıydı.

    gif

    amerikalıların daha önce birçok yerli prototipini yaptığı ve pasifik'de m3 stuart tankında kanada yapımı ronson alev makinesiyle denediği bu konsept m4 sherman tanklarına adapte edildi.

    137 metreye bir dakika boyunca kesintsiz alev püskürtebilen alev makineleriyle donatılmış sherman tankları japonlara cehennemi yaşatırken birçok amerikalının da hayatını kurtardı.

    713. tank bölüğü 9 nisan 1945'den 30 haziran 1945'e kadar kesintisiz savaştı ve 4,788 japon öldürdü.

    yakıcı/yangın çıkarıcı silahlar avrupa'da da anti-personel rolünde kullanılıyordu, 100 yaşındaki bir 91. piyade tümeni gazisi, italya'da pozisyonları beyaz fosfor yüklü top mermileriyle vurulduktan sonra almanların koşarak bıçakla derilerinden fosforu çıkartmaya çalıştıklarını anlatıyor.
    beyaz fosfor hakkında, (bkz: #136184807)

    ancak bu tip mühmmat ve bombaların pasifik cephesinde kullanımları daha yaygındı çünkü hem daha müsait bir fiziksel ortam vardı hem de yakıcı mühimmat ve bombalara daha çok ihtiyaç vardı.

    tankların 830-1100 litre civarında taşıdığı napalmla kalınlaştırılmış benzin hedefindeki kişilerin vücutlarını yakmıyordu, vücütlarını eritiyordu.

    pasifik hem kendi coğrafi doğası gereği, hem de çarpışmanın doğası gereği avrupa'dan daha vahşiydi.

    buna rağmen japonlar yine de teslim olmayacaklardı. iwo jima gibi, iyi organize olmuş yerlerde de, imkan ve olanakların hiç olmadığı yerlerde de japonlar ölene kadar savaşacak, intihar edecek, intihar sardıları düzenleyecek, sivilleri kalkan olarak kullanacak ve toplu intihara zorlayacak ama asla teslim olmayacaklardı.

    peleliu muharebesinde 1,460 amerikalı ve 14,000 japon öldü. okinawa'da 12,500 amerikalıya karşı 142,058 japon cesedi sayılacaktı. cesetlerin 42,000'i üniformasız sivillerdi.

    imparatorluk japonya'daki öğrenci kızlar ve öğretmen kadınları hemişere olarak almıştı, onlara çarpışmalardan uzak olacaklardı söylenmişti, ancak okinawa'ya gönderildiler, mühimmat taşıdılar, ameliyatlar, ampütasyonlar yaptılar. amerikalılar ve japonlar arasında çapraz ateşte kaldılar, 18 haziran 1945'de ameliyat merkezi amerikalılar tarafından beyaz fosfor mühimmatlarıyla vuruldu, 5 öğretmen ve 46 öğrenci feci şekilde öldü.
    toplamda 211 öğrenci ve 16 öğretmen öldü, bu oraya gönderilen toplam öğrenci ve öğretmenlerin yüzde seksenine tekabül ediyordu.

    abd filipinleri tekrar ele geçirirken en büyük muharebe filipinler'in başkenti olan manila'da gerçekleşecek, manila yerle bir olacak, 1,010 amerikalı ölecek ve 16,665 japon cesedi sayılacaktı. japonlar kaçarken sivilleri öldürecek ve hem katilamlarda hem de çarpışmalarda toplam 100,000 sivil ölecekti. savaş boyu toplam ölen filipinli sayısı ise bir milyondu.

    pasifik adalarının hakimiyeti için süren çarpışmalarla eş zamanlı olarak okyanusun hakimiyeti için donanmalar arasında da çarpışmalar sürüyordu.

    pearl harbor'a baskın düzenlendiğinde orada hiçbir amerikan uçak gemisi yoktu, bu nedenle o esnada abd donanmasının hizmetinde olan tüm dört uçak gemisi de saldırıdan kurtulmuştu.

    saldırıdan 180 gün sonra gerçekleşen midway muahrabesinde 4 japon uçak gemisi batırılacaktı. bu noktadan sonra abd donanması japon donanmasını üstün gelmeye başlasa da, bu iki taraftadan da çokça zaman, efor ve can alacaktı.

    midway'den bir ay sonra japon ve amerikan donanmaları sonra salomon adaları denizindeki ilk büyük çarpışmalarına girecekti, bir japon gemisi bile batmezken 4 amerikan kruvazörü batacak ve 58 japona karşı 1,077 amerikalı ölecekti ve guadalcanal'deki deniz piyadelerine gelen ikmal belirli bir süre kesilecekti.

    solomon adaları denizinde abd donanması iki zafer kazanırken japon güçleri guadalcanal'dan çekilirken amerikan ve japon donanmaları arasında gerçekleşen muharabede yine japonlar üstün gelecekti.

    amerikalıların ve japonların tonaj olarak gemi üretimi şu şekildeydi;

    1939 :

    abd : 376,419 ton

    japonya : 320,466 ton

    1940 :

    abd : 528,697 ton

    japonya : 293,612 ton

    1941 :

    abd : 1,031,974 ton

    japonya : 210,373

    1942 :

    abd : 5,479,766 ton

    japonya : 260,059 ton

    1943 :

    abd : 11,448,360 ton

    japonya : 769,085 ton

    1944 :

    abd : 9,288,156 ton

    japonya : 1,699,203 ton

    1945 :

    abd : 5,839,858 ton

    japonya : 599,563 ton

    toplam üretim :

    abd : 33,993,230 ton

    japonya : 4,152,361 ton.

    abd savaşta toplam 324,750 uçak üretirken japonlar 76, 320 uçak üretmişti. amerikalıların sadece 1944'de 96,318 uçak ürettikleri göz önünde bulundurulunca midway'i abd donanması kaybetmiş olsaydı ya da pearl harbor baskını esnasında uçak gemileri yok edilmiş olsaydı dahi eninde sonunda amerika'nın üstün geleceği barizdir.

    kaynak

    abd'nin düşmanına yalnızca endüstriyel olarak değil, teknolojik inovasyon olarak da üstün gelmesi gerekiyordu.

    bu bağlamda en önemli etmenlerden biri atış kontrol sistemleriydi. atış kontrol bilgisayarları abd donanmasında ilk olarak 1917'de sperry( o zamanki adıyla sperry gyroscope company ve ford tarafından üretilen mark ı ile hizmete girmişti.

    25,600 metrede gerçekleşen bir çarpışmada ateşlenen 406 milimetrelik bir top mermisinin hedefe çarpması 40 saniye alıyordu, 25 knotluk hızla ilerlemekte olan hedef gemi, 40 saniye önce olduğu yerden 510 uzakta olacaktı. bu nedenle mühimmatın hedefi vurabileceği şekilde ateşlenmesi*, dolayısıyla da bunun hesaplanması gerekiyordu.

    bu bilgisayarlar çeşitli faktörleri hesaba katarak hareket halindeki bir gemiden başka bir hareket halindeki gemiye ateş ederken topların tam olarak ateşlenmesi gereken açı ve konumu hesaplıyorlardı.

    ''bilgisayar'' diye tanımlansanalar da bu günkülerin aksine dijital değil, dişliler ve döner göstergelerden oluşan makinalardı.

    görsel

    görsel

    gemilerinde atış kontrolü için mekanik bilgisayara sahip olmuş olan ülke ingiltereydi.

    jutland deniz savaşında atışlardan sadece 3'ü direkt olarak alman gemilerini isabet etmişti, aslında bu oran 1910'lu yıllarda kuzey denizinde 10,000-20,000 metre arasında gerçekleşen bir çarpışma için kötü sayılmazdı, ancak yine de birinci dünya savaşının sonunda bu sistemlere sahip devletleri teknolojiyi daha da geliştirmeye zorlayacaktı.

    sperry firmasının kurucusu olan elmer ambrose sperry'nin 1908'de patentini aldığı gyrocompass ilk olarak 1911'de hizmete girmişti.

    gemilerin yalpalama hareketlerini engellemek için bir stabilizatör olarak kullanılan versiyonu 1917'de uss henderson gemisinde hizmete girerken, aynı yıl bir atış kontrol sistemine entregre ilk mesafe bulucu olan ford rangekeeper mk 1. de uss texas'da hizmete girmişti.

    iki savaş arası dönemde abd'nin ingiltere dahil dünyanın geri kalanına karşı avantajlarından belki de en büyüğü savunma bakanlığı bünyesindeki bir laboratuvara yada ordu için ar-ge programına fon ayırmıyorken de teknolojisinin gelişmeye devam etmesiydi. içerisinde dünyanın geri kalanıın toplamıyla karşılaştırabilir büyüklükte bir pazar olduğundan radyodan otomobil aksamlarına şirketler sivil pazar için birbirleriyle yarış yarışa abd'yi dünyanın geri kalanın önüne taşımıştı.

    özellikle başta olmak üzere gösterge ve görüntülenme sistemlerinde, crt monitör yada güzide türkçemizdeki adıyla '' tüplü televizyon'' gibi ilerlemeler, ikinci dünya savaşının ppi* türevi radar, radarın taradığı alanın için sanal görüntüleme ve atış kontrol sistemlerinde abd'yi daha savaş başlamadan herkesin önüne geçirmişti.

    1930 yılında ford'un ürettiği mark 1 analog atış kontrol bilgisayarı dünyanın en gelişmişiydi, 1930'lu yılların ortasında ortasında bir radar anteni olmayan mark 33 atış kontrol sistemi ile birlikte hizmete girmişti.

    daha sonra mark 37 atış kontrol radarı ile birlikte hizmete girdi.

    ''ship gun fire-control systems'' yada gfsc gemi topçusunun gözleri ve kulakları gibi çalışıyorlardı.

    1925 yılında, güç üretmeyen ancak aşka motorlara ya da üretece bağlandığında bunların aynı anda dönmeye başlamasını, aynı hızla dönmesini, aynı anda durmasını, yani eşlemeli çalışmalarını sağlayan bir cihaz olan ''selsin'' üretilmişti. 20-25 santim arası büyüklükteki bu cihazlar bir nevi yeniden icat edildi ve yetişkin insan yumruğu boyutuna getirildi, bu da senkro olarak bilinen cihazı ortaya çıkardı.
    görsel

    mark 1'deki senkro, elektrik kontaklarını kapatan ve açan, sırayla servo motorları çalıştıran, durduran ve çalıştıran kam mili benzeri mekanizmaları konumlandırıyordu;

    servo motorlar da aslında bilgisayardaki çeşitli öğeleri döndürmek, ayarlamak veya ayarlamak için gereken gücü, sanki servo söz konusu öğeyi gerçekten konumlandırmış gibi doğru bir şekilde sağlıyordu.

    bu bir otomasyon devrimiydi. washington deniz silahları konferansı her ne kadar savaş gemilerini; savaş gemilerindeki sistemleri, silahları geliştiren üreten, şirket ve merkezleri ayrılan fonu ve çalışan insan sayısını duraklatmış hatta azaltmış olsa da amerikan sivil teknolojileri gelişmeye devam etmişti.

    abd 1930'da ilk radar araştırma ve geliştirmelerine başlamıştı.

    30'lu yıllar boyunca radar ve radar ekipmanlarını geliştirmeye devam etti, radarlar ilk defa bir amerikan savaş gemisinde nisan 1937'de kullanılacaktı.

    1938'de hizmete giren xaf adlı deneysel radardan önceki radarlar, ''pre-xaf radar'' olarak adlandırıldılar. abd'nin ürettiği ilk hareketli radar anteni olan bu sistem de onlardan biri.

    xaf uss new york üstünde

    bunların neredeyse hepsi amerika birleşik devletleri deniz kuvvetleri araştırma laboratuvarı
    amerika birleşik devletleri deniz kuvvetleri araştırma laboratuvarı tarafından geliştirilmişti. rca firması xaf ve 1939'da ortaya çıkmış bir radar olan cxz 'yi daha da geliştirerek cxam isimli bir radar sistemini üretti. cxam prototiplerle sınırlı kalmayacak ve seri üretilip abd donanmasını hizmetine girecekti.

    1941'in sonunda; ingiliz donanmasının hms delhi kruvazörüne mark 37 sistemi konuşlandırıldığında ingilizler bundan oldukça etkilendiler ve hacs sistemlerinin halefi olarak satın almaya başladılar, ingiliz detroyerleri ve uçak gemilerinde hizmete girmeye başlasa da abd donanması korkunç bir şekilde büyümeya başaldığı için teslimatların devamı gelmedi.

    mark 38 ise 37 ile birlikte hizmete girecekti.

    1940 yılında, battle of the britain sürerken tizard mission adı verilen bir kooperasyon programı dahilinde ingilizler ve amerikalılar birbirlerini nükleer silahlardan yakıt tanlarına uzanan birçok konuda birbirlerini bilgilendirdiler, dizaynları paylaştılar ve birbirlerinin sistemlerini test ettiler. bu noktada ingilizler cavity magnetron o anki radarlarla karşılaştırıldığında anomali kısalıkta dalga boyları üretebilen ''mikrodalga radarlarına'' sahiptiler. (bkz: #141526651) burada değinmiştim.

    bu teknolojiyi kullanan kara bazlı atış kontrol radarlarına sahiptiler. buna gun laying radar mk ııı yada kısaca gl mk. ııı demişlerdi. bunu sicilya'da amerikan birlikleriyle birlikte kullanırlarken amerikalılar henüz bunun yerli versiyonunu hizmete sokmamışlardı ve mikrodalga radarına değil geleneksel radara sahip atış kontrol sistemleri kullanıyorlardı. ancak ingilizler scr-268 adlı bu radarın kendilerininkinden daha ölümcül ve isabetli olduğunu görürler.

    gemilerin atış kontrol sistemlerindeki mekanik bilgisayarların karadaki karşılığı diyebileceğimiz predictor yada director olarak tanımlanan bu sistemlerde abd dünyanın en gelişmiş teknolojiye sahip ülkeydi.

    abd hükümeti , cavity magnetron teknolojisi kullanan, scr-268 gibi 90mm m2 topuyla çalışan ve bir kamyonla taşınabilecek mobil bir atış kontrol radarı talep etti.

    ve scr-584 ortaya çıktı.

    bombardıman uçağı büyüklüğündeki hedefleri 64 kilometre uzaktan tespit edebilen ve 28 kilometreden itibaren onları otomatik olarak hedefleyebilen ve bir kamyonla taşınabilen bu sistem ikinci dünya savaşı zamanı için bir bilimkurgu teknolojisiydi.

    amerikan 90mm m3 topçusu britanya üzerinde 2000'den fazla v-1 füzesi,
    antwerp limanına atılan 5,211 v-1'lerden ise 5,000'inden fazlasını imha edecekti.
    anttwerp'e düşen v-1 ve v-2leri havada yok ederlerken.

    ancak buna rağmen sistemin en ölümcül olduğu rol uçaksavar rolü değil anti piyade rolüydü.

    bulge muharebesinde ss ve wehrmacht birliklerini öyle bir doğrayacaktı ki, almanlar ne tarafından öldürüldüklerini dahi anlayamadılar. savaş bitene kadar teknolojisinin ne olduğunu asla anlayamadılar ve teşhis edemediler.

    general george s. patton proximity fuze'la ilgili ''muharebeyi bizim için kazandı'' diyecekti.

    bu teknolojiler sivil ve asker başka bir sürü teknolojiye ön ayak olacaktı. yakınlık fünyesi baskılı devre kartının ilk defa seri üretilmesine vesile olmuştu. radardaki ilerlemeler sivil meteorolojide de bir devrim olmuştu.
    90mm m3 topunun atış kontrol sisteminin bir parçası olan m3 silah bilgisayarı günümüzdeki ana muharebe tanklarındaki balistik bilgisayarlarının atası oldu.

    gemilerdeki atış kontrol sistemlerinde de durum benzerdi. radarının yerini raytheonun ürettiği sg radarına kadar amerikan gemilerinde mikrodalga radarı yoktu. ancak 1930'larda amerika'da yukarıda değindiğim otomasyon devrimi gerçekleşimişti aslında gerçekleşmeye de devam ediyordu. bu sayede abd aynı anda 20 farklı hesap yapabilen, ve gemi hareket halindeyken bunu sürdürebilen analog bilgisayarlar içeren sistemlerin tek sahibiydi.

    ingiliz donanması atış kontrol sistemlerinin beyni admiralty fire control table a.f.c.t dedikleri birinci dünya savaşı mantığındaki bir sistemi optimize ede de mk vıı table, mk ıx table analog bilgisayarlardan oluşuyordu.

    amerikan gemilerinin beyni ise cıc, yani combat information center idi.

    görsel

    bu modern savaş harekat merkezinin atası olacaktı.

    japonların type 92 adlı analog bilgisayarları vardı. bilgisayarların paraçsı oldukları uzaktan kumanda konusunda abd'den oldukça geri olsalar da optikleri üst kaliteydi ve mürettabat savaştaki tüm donanmalar arasında en iyi eğtililmiş olanlardan biriydi.
    ancak kötü hava koşullarında ve gecede amerikan teknolojisi ezici bir üstünlüğe sahipti.
    japonlar da harekat kontrol merkezinden ziyade ingilizlerinkine daha yakın bir fiziksel komuta kontrol icra ediyordu.

    görsel

    ingilizlerin sağladığı mikrodalga radarının amerikan donanmasında en çok iş gördüğü kullanım alanı uçaksavar kontrol radarı rolüydü.
    amerikalılar bu teknolojinin getirisi olabilecek şeyleri denerken ingilizlerin yapamadığı bir şeyi yapabildiklerini fark ettiler.

    cavity magnetron, yani mikro dalga üreten vakum tüplerini fünyelerin içerisine sığdırabilecek kadar küçük boyutlarda üretmek. ingilizler bu kadar küçültülseler dahi bunun g kuvvetine dayanamayacağını düşünüyorlardı.
    amerikalılar savaştan önce işitme cihazlarının boyutlarının giyilebilir seviyeye gelmesiyle doğan ihtiyaçtan o büyüklükte vakum tüpleri üretmişlerdi. (bkz: #127380930) burada bahsetmiştim.
    içerisinde cavity magnetron olan fünyeli mühimmatlar
    ateşleyen bir silahla senkronize çalışan bir mikrodalga radarı ve atış kontrol sistemi top merisinin çarpmaya veya zamana ayarlı değil, hedefe istenilen uzaklıkta patlatılmasını sağlayabilirdi. bu hedef bir v-1 füzesi yada bir avcı uçağı gibi hareketli bir hedef olsa da geçerli olduğundan modern savaşta bir devrim demekti.

    bir top mermisini hedefe çarpmadan patlatmanın kullanım alanı da on binlerce ton zırhlı japon savaş gemileri değil, doğal olarak kamikaze uçakları olacaktı. japonlar binlerce kamikaze saldırısı düzenledi, 3,800 kamikaze pilotu ve büyük çoğunluğu amerikalı olmak üzere 7,000 müttefik donanmaa personeli öldü. on binlerce mürettebatının ölmemesinin sebebi yakınlık fünyesiydi.

    18 ocak 1945 gecesi kamikazeler açılan uçaksavar ateşi, okinawa

    görsel

    japonya ile abd arasında farkın en fazla açıldığı yerlerden biri buydu, uçaksavar teknolojisi.

    sibuyan denizinde japon gemilerindeki yüzlerce uçaksavar namlusu toplam 18 uçak düşürebilmişti.

    filipinler denizi savaşında 600'den fazla japon uçağı düşürülecekti.

    amerikan gemilerinde en fazla japon uçağı düşürüen silah 40mm boforsdu.

    japonların 25mm type 95'lerindeki nişangahların aksine abd'nin 40mm silahlarındaki computing gyro nişangahların isabet oranını büyük ölçüde arttırıyordu. avrupa'da almanlar bu tipteki nişangahları yüzlü sayılarda luftwaffe hizmetine sokabilirken abd'nin binlerce avcı uçağına sağlaması avrupa'da amerikalıların hava üstünlüğünü ele geçirme nedenlerinden biriydi.

    aynı zamanda 40mm silahların
    atış kontrol sistemleri yine özellikle kötü havalarda ve geceleri japon donanmasına karşı üstünlük sağlıyordu.

    raytheon'ın sg radarlarından sonra general electric sk radarını geliştirdi. bu radarın görüntüleme sistemi olarak a scope yerine amerika birleşik devletleri deniz kuvvetleri araştırma laboratuvarınca geliştirilmiş bir ppı kullanıyordu.

    görsel

    abd mark 1'in yerini alması için scr-584'deki m9'a benzeyen mark 8 bilgisayarını geliştirmişti.
    fotoğraf uss iowa'dan. uss iowa 1944'e gelindiğinde, hareket halindeyken, ufuğun arkasına ateş açıp ufuğun ardında bulunan hareket halindeki bir gemiyi vurabiliyordu.

    amerikalıların en sorun çıkaran ve etkisiz kalan ürünü torpidolarıydı.

    en yaygın kullanılan torpidoların sorunlarını çözmek neredeyse 2 sene alacaktı.

    ancak nihayetinde abd savaştaki hiçbir donanmanın sahip olmadığı kadar gelişmiş torpido atış kontrol bilgisayarı üretecek, ve onu daha da geliştirecekti.

    torpidolarındaki işlevsizlikleri düzeltirken yeni torpidolar üretiyor ve hizmete sokuyordu.

    abd'nin modellere göre torpido üretimi gemilere göre sabet oranı

    görsel

    kaynak

    kaynaktaki yazanının devamı için

    amerikan denizaltıları amerikan uçakları ve gemilerinden daha fazla japon gemisi batırdılar.
    batan tüm japon gemilerinin yüzde 56'sı amerikan denizaltıları tarafından batırıldı.
    bu 1,200 gemi ve 200 savaş gemisi demekti. batan 334 japon savaş gemisinden neredeyse 200'ünü amerikan denizaltıları batırmış, bütün japon donanmasının yüzde otuzunu amerikan donanmasının denizaltıları imha etmişti.

    filipinler denizi tarihin en
    büyük deniz muharebelerine sahne olacaktı. pearl harbor'dan leyte körfezi muharabesine, guadalcanal'dan okinawa'ya en önemli işi yapan şeylerden biri uçaklardı.

    grumman f4f wildcat zırh ve yakıt tankları konusunda aslında gelişmiş bir uçak olsa da savaşın başlarında en çok karşılaştığı japon uçağı olan mitsubishi zeroya karşı yetersiz kalıyordu. brewster f2a bufallo uçakları ise japon uçaklarına karşı çok daha yetersizlerdi. hollandalılar ve ingilizlerle birlikte deniz piyadeleri tarafından da kullanıldılar ve ağır kayıplar verdiler.
    kış savaşında finlandiyalı as pilotları büyük çoğunlukla bufallo uçaklarıyla uçtular.

    f4 phantom'dan sonra en uzun süre imallatta kalacak amerikan uçağı olan f4u corsair hem wildcat ve bufallo'dan avcı uçağı olarak da, yakın destek uçağı olarak da daha gelişmiş ve başarılı bir uçaktı, hem de savaş sırasında da daha büyük sayılarda üretilecekti. ancak corsair abd'nin pasifik'de mesken tuttuğu topraklardaki hava alanlarından kalkıyordu, kasım 1944'e kadar uçak gemisi tabanlı bir uçak olarak kullanımına giremeyecekti. kamikaze saldırıları ekim 1944'de başlamıştı zira hava üstünlüğü artık japonların akıllarının ucundan bile geçirebilecekleri bir şey değildi.
    çünkü grumman f6f hellcat 1943'de sahneye çıkmıştı. hellcat tek başına amerikan donanma uçaklarının pasifik savaşında düşürdüğü tüm uçakların yüzde yetmiş beşinden sorumluydu.
    f6f hellcat toplam 5,223 uçak imha etti, avrupa'da 9081 uçak düşüren p-51 mustang'den sonra tüm müttefik uçakları arasında en başarılı olanıydı. kill ratio'su 19'a 1'di.

    bufallo uçakları aichi d3a pike bombardıman uçaklarına eskortluk eden mitsubishi zero'lara av olmuşlardı. amerikalılar pasifik'de hava üstünlüğünü elde ettikçe grumman tfb avenger, douglas sdb dauntless sb2c helldriver gibi amerikan uçak gemisi tabanlı pike bombardıman uçaklarının sorti sayısı, sıklığı dolayısıyla ölümcüllüğü artmıştı.

    abd japon donanmasını hem denizin üzerinde, hem deniz yüzeyinde hem de denizin altında doğraya doğraya japonya ana karasına dayandığında gerçekleşen muharebeler fiziksel olarak amerikan topraklarına uzaklaştığından amfibi çıkarma harekatlarını destekleyecek üslere ihtiyaç vardı.

    deniz piyadeleri 16 eylül 1944'de deniz piyadeleri peleliu'ya çıktıktan 8 gün sonra 81. piyade tümeni japonların birkaç ay önce terk ettiği bir mercan adası olan ulithi'ye çıktı. guam ve palau arasında denebilecek bir lokasyonda bulunuyordu.

    amerika, tek bir iskelenin bile bulunmadığı ulithi'yi dünya yüzeyinde bulunan en aktif donanma üssü haline getirecekti.

    görsel

    görsel

    görsel

    görsel

    görsel

    görsel

    görsel

    japonya adaya birçok saldırı düzenlemeye çalıştı. 20 kasım 1944'de japonların en manyak icatlarından biri olan ''insanlı torpido'' türlerinden biri olan kaiten torpidosuyla yapılan bir intihar saldırısı uss uss missisinewa'yı batırıp 63 mürettabatı öldürecekti.

    elbette ki japonların hepsi hastalık seviyesinde fanatizm mentalitesine sahip değildi. okinawa 11,250 japon silahlı kuvvetler personeli teslim olmuştu. yazının başında amerikalıların ve ingilizlerinin yaptığı mutilasyondan bahsettim. bunun dışında japon esirleri vurmak amerikalılar ve ingilizlerin yanında avustralyalı askerler için de yaygın bir durumdu. abd avrupa ve kuzey afrika'da esir aldığı alman askerleri için bütün amerika boyunca uzanan çalışma kampları kurmuştu. toplam 700 kampta 425,000 alman yaşıyordu. bununla birlikte bu kamplarda italyanlarda bulunuyordu. bununla birlikte 1,881 italyan da tutuklandı ve 300 kadarı kamplarda kaldı. paerl harbor'dan sonra japon amerikalılar 120,000 japonu toplama kamplarına kapatacaktı. (bkz: 1942 japonların abd'de hapsedilmesi)

    ancak abd alman esirlerin çalışma kampları ve japon kökenli insanların bulunduğu kamplarda insan haklarına uygun davrandı. esir almanlar amerikalı bir erin, üçte ikisi-yarısı kadar ödeme alıyordu, gıda ve su ihtiyacı karşılanıyordu.

    ancak yine yazının başında belirttiğim gibi japonlar savaş hukukunu hiçbir halükarda hiç kimseye karşı uygulamadılar.
    batılı esirlerin japon kamplarında gördüğü muamele sovyet esirlerin alman kamplarında gördüklerinde muameleden farksızdı.

    görsel

    görsel

    esir alınan 27,000 amerikalının yüzde kırkı öldü.
    amerikalı esirler sovyet esirlerin aksine büyük çoğunlukla açlıktan değil japon askerleri tarafından birinci elden öldürüldü. japonlar etnik köken farketmeksizin esirleri keyfi olarak işkence yaptı, tecavüz etti, birbirlerini işkence ve tecavüz etmeye zorladı ve infaz ettiler.

    ancak pasifik'de en büyük can kaybını verenler batılılar yada japonlar değil asyalı sivillerdi. japonya çin'i işgal ettiğinde sivilleri gelişigüzel öldürdüler, bütün şehirleri katlettiler, esirlere insanlık dışı muamele ettiler ve sayısız kadını ve küçük kızı fuhuşa zorladılar.
    japon yönetimi altında 5,400,000 koreli iş gücü olarak alındı, kore yarımadası ve mançurya'daki fabrikalarda çalıştırıldılar, 670,000 koreli japonya'ya götürüldü. kimisi direkt olarak orduya alındı kimisi savaş bölgelerinde işçi olarak çalıştırıldılar. tarawa'da 1200 koreli'den sadece 129'u kurtulacaktı. sadece kore ve mançurya'da 270,000-800,000 arası koreli öldü. japon ordusunda koreli binbaşılar, albaylar hatta 7 general görev yaptı.
    japonya 500,000 çinli, koreli, ve filipinli kadını fuhuşa zorladı. büyük çoğunuluğu yirmili yaşlardaydı, 12-17 yaş aralığında olanlar da vardı ve her gün 30, 40 defa tecavüze uğradılar. bu kadınlar dayak yiyip işkence de gördüler, vücutlarına elektrik verildi, bıçaklandılar. hastalık ve enfeksiyonlara karşı kendilerini ilkelce tedavi etmeye çalıştılar. bu kadınlar arasında vietnamlı, malezyalı, taylandlı, tayvanlı yeni gineli hollandalı ve avustralyalı olanlar da vardı. japonya bu kadınlara dair resmi kayıtları yok etmişti.

    japonya çin'i işgal ettiğinde nanjing'de yüz binlerce sivili öldürdü, buna nanjing katliamıyla birlikte nanjing tecavüzü de deniyor çünkü katliam kadar tecavüz de yaygındı. 300,000 kiş öldürüldü, 20,000 ila 80,000 arasında kadına ve kıza tecavüz edildi.
    19 yaşında altı buçuk aylık hamile olan bir kız tecavüze direndiği için bıçaklanmış, suratında 19, bacaklarında 8, karnında ise 2 kesik var. fotoğraf mülteci bölgesindeki bir amerikan okul binasında çekilmiş.

    5 defa süngülenerek öldürülmüş 7 yaşında bir erkek çocuğu. japonlar ilk kimin 100 kişinin kafasını kesebileceklerini dair bir yarışma yaptılar.
    bebekleri süngülediler, canlı sivilleri toplu halde gömdüler, sadece singapur'un içinde on binden fazla çinli öldürdüler, bunun yanında orada 150,000 tamil, ve burma ile tayland'da 90,000 sivil öldürecekti. çinlilerin dışında ölenlerin bir çoğu da ''ölüm demiryolu''ndan ölecekti. burma'daki bu demiryolu inşaatında 250,000 güney asyalı sivil ve 60,000 müttefik esir çalıştırılmıştı, 90,000 sivil ve 12,000 müttefik askeri öldü.

    japon ordusu 4 milyon çinli sivil öldürdü, çarpışmalarda ölenler, hastalıklar ve açlık bu sayısı 10 milyona ulaştırıyordu. bunların dışında henan kıtlığında bir milyondan fazla insan öldü, yine 1943 bengal kıtlığında milyonlarca hintli öldü. japonya çin işgali esnasında kimyasal silahları yaygın bir biçimde kullandı. japonların lewisite, hardal gazı etc kimyasal gazları kullandığı 2000 binden fazla kayıt vardı.
    japonya savaşta 7,500 ton kimyasal gaz üretirken abd 140,000 ürettiği için hidrojen siyanür yüklü el bombalarının kullandılığı bir iki vaka dışında müttefiklere karşı asla kimyasal gaz kullanmazken kimyasal silah üretmekten aciz çin'e karşı yaygın bir biçimde kullandı.

    japonya geniş çaplı bir biyoljik silah programı da yürütüyordu. veba taşıyan pirelerle dolu haznelerden oluşan bombaları çin'e birden fazla defa yağdırdı. japonlar kolera, tifüs, şarbon gibi birçok hasalığı silah olarak kaullanıp yüz binlerce insan öldürdüler. binlerce japon askeri de yine japon ordusunun yaydığı hastalıkları kaparak öldü.

    japonların başta veba olmak üzere çeşitli hastalıkları abd topraklarına taşıyarak amerika'da salgınlar başlatma planlardı vardı.

    ancak gerçekleşmedi. japonya'nın abd ana karasına yaptığı saldırıların en ilginci kanımca yangın çıkarıcı balon saldırılarıydı. 3 kasım 1944'de hokkaido adasından başlayan bu saldırılar 12 ocak 1945'de farkedilecekti. abd, kanada ve alaska'da birkaç orman yangını başlatan yangın çıkarıcı balonlardan abd'ye binlerce yollanacak ve sadece birkaç kişi öldürecekti.

    amerikan uçakları balonları vururken

    ancak 10 mart 1945'de balonlardan biri washington, hanford'da manhattan projesi için plütonyum üreten tesise isabet edecek ve güç kesintisine neden olacaktı. manhattan projesi hakkında (bkz: #145555253)

    japon imparatorluğunun biyoljik silahları geliştirdikleri tesislerden en ünlüsü mançurya'daki birim 731di. burada insanların canlı canlı yemek boruları kesilip çıkarıldı, anneler ve çocuklarına beraber tecavüz edilip sifiliz bulaştırıldı, anestezi olmadan ameliyatlar yapıldı, insanlar -40 derecede bırakıldı, hamile kadınlar doğurduktan sonra bebekleri de tecavüzden kangren deneylerine hepsine tabi tutuldu. ölenlerin en büyük çoğunlupu çinliydi, birçok rus da bu tesiste öldü. koreli, moğol
    , amerikalı, ingiliz, fransız bir denek bile hayatta kalmadı. canlı canlı karaciğerleri ve beyinleri çıkarılan b-29 mürettebatı.

    4-10,000,000 arasında endonezyalı japonlar tarafından zorunlu iş gücü olarak alındı. japon işgalinde 4 milyon endonezyalı öldü, bu 4 milyonun haricinde javada kıtlıktan 2,400,000 milyon endonezyalı daha öldü.

    japonya'nın yürüttüğü tarım faaliyetleri sadece vietnam'da 2,000,000 insan öldürdü.

    pasifik savaşıyla ilgili en çok tartışılan şey atom bombaları olmuştur.
    dünyada birçok kişi bunun hiçbir şekilde kabul edilemez bir insanlık suçu olduğunu söylerken birçok kişi de eğer abd planladığı operation downfall adlı japonya ana karasını işgal harekatını gerçekleştirseydi, japonya tamamen elen geçirilene kadar japonlarca japonun daha öldürülmesini gerekecekti iki yüz bin ölü ahlaki olarak iki milyon iki yüz bin ölüden daha iyidir demektedir.

    evet, bu harekat düzenlense amerikalıların ağırlığını oluşturduğu müttefik güçleri ve hokkaidoya saldıracak sovyet güçleri japonya'yı ele geçirene kadar akılalmaz kayıplar verilecek ve beş milyondan fazla japon ölecekti.

    bu doğru, ancak insanlar bundan bahsederken sanki yine de atom bombaları kullanılmayacak gibi konuşuyor.

    abd'nin japonya'yı işgal planı da atom bombaları içeriyordu. bombalar yalnızca stratejik hedeflere değil, japon tümenlerinin tuttuğu kilit noktalar gibi yerlere atılıp taktiksel olarak da kullanılacaktı.

    savaşta 3.1 milyon japon öldü. bunun 2.1 milyondan fazlası askerdi.

    truman,

    "almanya'nın savaşı kazandığını görürsek, rusya'ya yardım etmeliyiz; ve eğer rusya kazanıyorsa, almanya'ya yardım etmeliyiz bu şekilde birbirlerinden mümkün olduğunca çok kişiyi öldürmelerine izin vermeliyiz." demiş bir adamdı ve curtis lemayin japonya'yı nükleer silahlarla yer kabuğundan kazımasını engellemeyecekti.

    abd 3,000,000 japon daha öldürmesi gerekse de, 30,000,000 japon daha öldürmesi gerekse de japonya'yı alacaktı.

    robert mcnamara, fog of war belgeselinde amerikan hava kuvvetlerinin yaptığı napalm bombardımanlarında yüz binlerce japonun canlı canlı yakılmasını anlatırken ''the us japanese war was one of the most brutal wars in all of human history'' diyor.
    brutal, brutality bu kelimeler pasifik savaşını araştırırken en çok gördüğünüz kelimler arasında oluyor.

    zira aslında ikinci dünya savaşının pasifik cephesini tek bir kelimeyle özetlemek mümkün :

    vahşet.
129 entry daha
hesabın var mı? giriş yap