148 entry daha
  • cağaloğlu'nda kitapçı bir arkadaşımı sık sık görmeye giderdim. her ziyaretimde eline geçen kitaplardan (kitapçılar birbirlerine yeni baskı kitapları yollarlar) bir şeyler ayırır, bunları mutlaka okumalısın derdi.

    2010 baharı olması lazım, yine onu görmeye gitmiştim. kitapçıdan çıktık sirkeciye doğru yürüyoruz. birden durdu ve bana; çizgi sen calvino'dan hiç söz etmedin okumadın galiba dedi.

    okumayı bırak adını bile duymamıştım. ve bunu söyledim! hemen bir iki yer arandı, calvino'nun görünmez kentler'i bulundu, getirecek kişiye köprünün ayağına geçiyoruz sende gel dendi ve şahsım bu muhteşem beyinle ayrılmamacasına tanıştı..

    eskiden her şey ne güzeldi, ne güzeldi, ne güzel..

    kitaptan, han ve marco'nun sohbetinden bir alıntı;

    “kentlerle ilişkimiz rüyalarla olduğu gibidir: hayal edilebilen her şey aynı zamanda düşlenebilir, oysa en beklenmedik rüyalar bile bir arzuyu, ya da arzunun tersi, bir korkuyu gizleyen resimli bir bilmecedir. kentleri de rüyalar gibi arzular veya korkular kurar; söylediklerimin ana hattı gizli, kuralları saçma, verdiği umutlar aldatıcı, her şey, başka bir şeyi gizliyor olsa da.”

    ne arzularım, ne korkularım var benim” dedi han, “benim düşlerimi ya düşünce ya da rastlantılar oluşturur.”

    “kentler de düşüncenin ya da rastlantının eseri olduklarını sanırlar hep, ama ne biri, ne öteki ayakta tutmaya yeter onların surlarını. bir kentte hayran kaldığın şey onun yedi ya da yetmiş yedi harikası değil, senin ona sunduğun bir soruya verdiği yanıttır.”

    “ya da onun sana sorduğu ve ille de yanıtlamanı beklediği sorudur, tıpkı thebai'nin sfenks'in ağzından sorduğu soru gibi.”

    debe edit: calvino okumaya başlamak ve görünmez kentler'le ilgili bir kaç mesaj aldım. bence hepsinin tadı başka olsa da; calvino okumaya (ilk okuduğum kitabı olduğu için belki de) görünmez kentler ile başlanabilir. ben ışıl saatçıoğlu çevirisi ile okudum. çevirisi nefisti, kitabın bu kadar büyüleyici olmasının sebeplerinden biri çeviri kalitesi kesinlikle. ben başta önsöz, ön açıklama vesair gibi kitap öncesi yazıları okumam; onları en son okurum. yani önce kitaba girmeye çalışır, sonra gerek yazarın kendi açıklaması, gerek çevirmenin önsözünü/notlarını okurum. çünkü öbür türlü önyargı yarattığını ve bazen de okuyucuyu sıktığını düşünüyorum.
16 entry daha
hesabın var mı? giriş yap