14 entry daha
  • 70'lerden itibaren amerikan muktedirleri tarafından uygulanmaya başlanan, sonrasında 80'lerde başlayıp 90'larda zirveye varan hararetli tartışmalara konu olan politika. bizde daha çok pozitif ayrımcılık olarak bilinir. bu politikanın temel amacı tarihsel olarak yapılaşmış sosyal eşitsizlikleri aşmak, şimdiye kadar ayrımcılığa uğramış olan sosyal grupların bu ayrımcılıkların kötü etkilerine maruz kalmalarının önüne geçmek, farklı toplumsal gruplara kamusal alanda eşit temsiliyet sağlamak olarak özetlenebilir. bu amaçla ayrımcılığa maruz kalmış gruplara (amerika örneğinde zenciler, hispanikler vs.) üniversitelerde, özel sektörde, devlet kurumlarında vs. kotalar ayrılır, her gruptan belirli sayıda insanların bu kurumlara/mevkilere gelmesi garanti altına alınır. bu temel ilkenin uygulaması elbette ülkeden ülkeye birtakım farklılıklar gösterebilir, göstermiştir.

    bu politika çeşitli eleştirilere muhatap olmuştur. başlarını nathan glazer'ın çektiği neo-muhafazakarlar, bu politikaların amerikalıların daha çok ırk/din/renk eksenli düşünmelerine, dolayısıyla grup aidiyetlerinin artmasına ve sahip oldukları bu özellikleri (ırk, renk vs.) şeyleştirmelerine (bkz: réification) neden olduğunu söyleyerek, ayrımcılıkları aşmaya yönelik bu politikanın aslında bu ayrımları daha da derinleştirdiğini, insanların "ırksal bilinç"lerini geliştirerek politik ve sosyal tartışmaların dilini ırksallaştırdığını iddia etmişlerdir.
    solcular ise bu politikaların, çeşitli kurumlarda gruba ayrılan yerlere girebilmek amacıyla grup içi rekabeti artırarak grup dayanışmasına zarar verdiğini, azınlıklar içindeki sınıf ayrımlarını derinleştirerek grubun bir bütün olarak kendi haklarını savunmasına engel olduğunu ileri sürmüşlerdir.

    bir de bu politika, equal opportunity ile eşleştirilmiş, yanlış yapılmış. zira bu iki politika iki farklı felsefi anlayışa dayanır. affirmative action, eşitsizliklerin temelinde tarihi tecrübeleri ve sosyal yapıyı görür ve bu eşitsizlikleri ortadan kaldırmaya çalışır. bunu yaparken de sosyal grupların kamusal alanda eşit temsiliyetini sağlamayı esas alır. equal opportunity ise sosyal eşitsizlikleri bireylerin yetenek ve yeterlilik farklılıklarından kaynaklanan doğal ayrımlar olarak görür ve onları ortadan kaldırmaya çalışmaz. ancak bu ayrımların doğal ve "adaletli" biçimde gelişebilmesi için bütün bireylere eşit sosyal ve siyasal hakları temin etmeye çalışır. dolayısıyla grupların değil, bireylerin (fırsat olarak) eşitliğini esas alır.

    bu konularda daha ayrıntılı bilgi için dominique schnapper'in öteki ile ilişki adlı eserine bakmakta nice faydalar vardır.
8 entry daha
hesabın var mı? giriş yap