• hayek, 1930lardaki sosyalistlerin "abi biz uc bes denklem ve degiskenle metalarin pazar fiyatini bu metalari pazara koymadan bulabiliriz... bir iki denklem daha koyariz ortaya, sonra mukemmel bolusum saglariz; yani hem serbest piyasayi ortadan kaldirarak hem de hukemmel bir gelir dagilimi saglayarak bir tasla iki kus vururuz" fikrine karsi cikar... ortaya attigi rastgele duzen (spontenaous order) kurami, sanildiginin aksine insanlarin bencil ve rekabet icindeki yaratiklar oldugu onermesinden yola cikmaz… sadece ekonomik sistemin cok karmasik oldugu ve bizim bu sistemin isleyisi ile ilgili hicbirey bilmedigimiz fikrinden yola cikar…

    bu onerme ile yola cikinca hayek’in yaptigi ilk saptama pazar sisteminin, bilgi olmadan iletisim saglamasidir… yani mali satan kisi, mali alan kisinin neye ihtiyaci oldugunu bilmemekte, o mal ile ne yapacagini bilmemekte, mali alan kisi de o malin nasil yapildigini, ne kadar emek kullanildigini vs. bilmemektedir… cehalet icerisinde ancak fiyat sistemi yardimiyla iletisim kurarlar ve denge saglanir… arz ve talep buna gore gelisir… sistem bu sekilde evrilir…

    bunu kabul edince hayek, planli ekonomilere kin beslemeye baslar… planlamanin sorunlari cozemeyecegi icin daha cok planlamaya neden olacagini soyler… o yuzden her turlu planlamanin bir sekilde fasizme ya da komunizme yol acacagini iddia eder…

    hayek’e gore, mulkiyetin korunmasi, insane ozgurlugunun ve hukukun (mulkiyeti koruyan minimal hukukun) korunmasi esastir… demokrasi bu sartlari yerine getirdigi surece yararlidir, aksi taktirde demokrasi amac degildir… bu onermeleri ile 18. yuzyildan baslayan liberal gelenegin cizgisini yineler hayek ama 1940larda “road to serfdomi yazarken cok da ciddi bir hata yapar…

    9. bolumde, guvenlik esasini tartisirken bir anda hayek kilik degistirir… evet sosyal guvenlik o kadar da kotu birsey degildir, millet acsa, yemek ya da evi yoksa yemek ve ev verilmelidir, dogal afetlere karsi devlet mudahale etmeli ve bir sekilde bu insanlarin zararlarini karsilamalidir gibi, keynesci ekonomistlerin dahi veremedigi tavizler vermeye baslar sisteminden…

    bir cok liberal dusunur, hayek’in road to serfdominin 9. bolumunu cok ciddiye almadan yazdigini soylerler… cunku insan sorar bir kendine, ulan senin o minimal devletinin bunlari yapabilmesi icin de minimal bir planlama gerekmez mi? bu planlamayi hangi bilgi esliginde yapacagiz, bu planlama bizi fasizme neden goturmuyor? cunku kesynesci ekonomistlerin verdigi tavizler de bundan daha fazla degildir…

    ama hayek bununla ilgilenmez ona gore devletin neyi nasil yapacagi hayek’in dehasinin ilgilenmedigi bir noktadir… o piyasayi dusunur… siz bu sorulari sorunca, oturup diyecektir ki, devlet bunlari bir sekilde yapsin, bunlar serbest piyasanin isleyisine dokunmaz, diycektir… biz de merak edip soracagiz tabi peki o zaman kamu planlama sistemine neden hep karsi ciktin diye?
  • birçok liberalden farklı olarak,piyasa düzeninin adaleti sağlayacağını iddia etmez.piyasa düzeninin işlemesi birey özgürlüğü için şarttır, bu nedenle piyasa düzeni adaletsizlik yaratsa bile bu özgürlük için bu adaletsizliğe katlanılmalıdır der.

    hayek'e göre piyasa liyakatın karşılığını her zaman vermez,bazıları şansları,şanssızlıkları,imkanları veya fırsatları ile hak ettiklerinden fazla veya az elde edebilirler.bu açıdan piyasa, herkese yeteneğinin karşılığını doğru olarak sağlar diyen birçok liberal iktisatçıdan ayrılır ve piyasa başarısızlıkları nedeniyle adalesizliklerin oluşabileceğini tıpkı bir sosyal demokrat gibi kabul eder,ancak sosyal demokratlardan farklı olarak bunu düzeltilmesi gereken bir sorun olarak değil,mekanizmanın kabul edilmesi gereken bir gereği olarak düşünür.....

    "new rıght" akımının meşrulaştırıcılarındandır.tüm neo-liberal teorisyenler gibi o da neo-liberal dönüşümün sınıfsal nedenini gizlemeye ve sanki bu dönüşüm yalnız sermaye sınıfı için değil herkes için yararlıymış gibi sunmaya çabalamıştır.bu doğrultuda sosyalizmi ancak ilkel insan için uygulanabilecek,günümüz modern toplumlarının(kendi deyişiyle "great society") gelişmesine engel olma potansiyeli olan bir entellektüel hata olarak tanımlamıştır.kendi önerdiği sistemin adaletsiz olarak algılanmasının nedeninin ise mevcut ahlak anlayışının kollektivist dönemin ön yargıları doğrultusunda şekillenmesi olduğunu savlamıştır.
  • hayek, ozellikle "the road to serfdom" ile taninmistir. ekonomilerine mudahale eden devletlere hurriyet askina demedigini birakmazken, insanlarina mudahale eden devletlere super moral destek vermistir ki chicago okulunun vardir boyle eglence anlayisi.
    bunu bir kenara birakirsak, kolektivist yonetimi, devletin ekonomiye mudahalesini ve planlamayi elestirirken kullandigi bazi argumanlar gercekten saglamdir. kim demis diye bakmadan, soylenen seyler uzerine kafa yormak da akilli adam isidir. hayek'in ekonomi-yonetim iliskisi konusundaki dusuncelerine katilmiyor olsaniz bile, kolelik yolu'nu ozellikle ekonomi-politik okuyanlarin okumamasi buyuk eksiklik olur.
  • ekonomik alandaki fikirleri siyasal alandaki fikirlerinin önüne geçmiş düşünürdür. en çok dikkat çeken tanımlaması ise (bana göre ) özgürlük üzerine yaptığıdır.

    ona göre kişi kendi özgürlüğüne; ancak başkasının keyfi isteğinin baskısına hedef olmadığı zaman kavuşur. aynı zamanda özgürlük kişinin kestirilemeyen bir geleceğinin olmasıdır (geleceğini bilen insan özgür olamaz). buna ek olarak insanların önüne seçenek sunmak onları özgürleştirmez sadece iradelerine engel olur. küçük bir örnekle; bir mağazaya girdiğinizde önünüze sunulan 10 ayrı renkteki gömlek ve satıcı kişinin size vaadettiği renk özgürlüğü aslında yoktur. bu ancak sınırlı bir seçim olacaktır. sizin 11.rengi düşünmenizi engelleyecektir. bu da özgürlük sayılmaz.

    fikirlerini sevelim veya sevmeyelim ortaya koyduğu çözümlemelerle farklı şekilde düşündüğünü kanıtlamış isminden dolayı da ayrı bir karizmaya sahip olan kişidir.
  • kemal kılıçdaroğlu ile bir yakınlığı olduğunu şu fotoğrafını gördükten sonra düşündüğüm insan, düşünür.

    edit: link düzeltme
  • simon clarke'ın, hayek, daha doğrusu hayekçikikle ilgili güzel bir lafına rastladım. bulunsun burada:
    "to be a hayekian in the 1960s was to plow as lonely a furrow as to be a keynesian in the 1980s"
    "1960'larda hayekçi olmak 1980'lerde keynesçi olmak kadar yalnız başınalıktır."
  • türkçe'ye çevrilmiş iki röportajından alıntıdır:

    "...sizin görüşünüze göre, diktatörlükler hakkındaki düşüncemiz ne şekilde olmalıdır?

    şunu söyleyebilirim ki, uzun dönemli kurumlar olarak diktatörlüklere tamamıyla karşıyım. fakat diktatörlük bir
    geçiş dönemi için zarurî bir sistem olabilir. kimi zaman bir ülke için, şu veya bu biçimdeki bir diktacı gücün bir
    süreliğine mevcut olması zorunludur. sizin de anlayacağınız üzere, bir diktatörün liberal yoldan yönetimde
    bulunması mümkündür. aynı şekilde, bir demokrasinin de liberalizmden tamamıyla yoksun olarak yönetimde
    bulunması mümkündür. şahsen ben, liberal bir diktatörü, liberalizmin olmadığı demokratik bir yönetime tercih
    ederim. kişisel izlenimime göre – güney amerika için de geçerlidir bu – örneğin şili’de, diktacı yönetimden
    liberal bir yönetime geçişe tanık olacağız. bu geçiş dönemi boyunca belirli diktacı yetkilerin daimî olarak değil
    de, geçici bir düzenleme biçimi olarak muhafaza edilmeleri zorunlu olabilir..."

    ve

    "...diktacı bir hükümetin totaliter bir demokrasiden daha liberal olabileceği şeklindeki açık paradoksa
    daha önce çeşitli vesileler ile değinmiştiniz. bununla birlikte, sizin yaptığınız gibi olumsuz yoldan
    düşünüldüğünde dahi, diktatörlüklerin özgürlükle çatışan başka niteliklerinin de olduğu
    muhakkaktır …

    diktatörlüklerin önde gelen tehlikelerinin olduğu aşikârdır. ancak bir diktatörlük kendisine sınırlar koyabilir ve
    bilinçli olarak kendisine sınırlar koyan bir diktatörlük, politikalarında, sınırlı olmayan demokratik bir meclisten
    daha fazla liberal olabilir. belirli bir zaman noktasında tek umut olması ihtimaline rağmen, bunun pek de başarılı
    olamayacağını kabul etmem gerekiyor. kesin bir umut değildir bu, çünkü daima bireyin iyi niyetine bağlı
    olacaktır ve güvenilir çok az birey vardır. fakat belirli bir anda mevcut olan tek umut ise, bunlara rağmen en iyi
    çözüm yolu olabilir. bu da ancak diktacı hükümet adımlarını görülebilir bir şekilde sınırlı demokrasiye
    yönelttiğinde mümkündür..."

    http://marksistarastirmalar.org/…ayek_roportaj1.pdf

    http://marksistarastirmalar.org/…ayek_roportaj2.pdf

    tabii çok derin araştırmalarım sonucu bulmadım. takip ettiğim bir site sayesinde bu linklerden haberim oldu:

    http://iktisadiyat.com/…ekin-diktator-roportajlari/

    biraz da ilgi çeksin diye birkaç gizli bakınız attım.
  • nobel odulunu cok gec almis olan bir insan. ozellikle road to serfdom eseri, vaktinde cok fazla gozardi edilmis ve bir turlu de basimi yapilamamistir. hayek, her ne kadar klasik bir liberalist olsa bile, modern liberalizmi de olesiye elestirse, keynes gibi kimselerlen buyuk olcude ters dusse bile, dogal olarak 18. yuzyil'da baslamis olan ve 19. yuzyil'da buyuk olcude kaldirilmis olan planli ekonominin, 20. yuzyil'da tekrardan ortaya cikmasini elestirmesini hakli bulmaktayim.
  • "özgürlüğün anayasası" (the constitution of liberty) isimli eseri, neo-liberal amentü olmasının yanı sıra, kankası augusto pinochet aracılığıyla 1980 şili anayasası'nın özünü oluşturmuş. örgütlenme karşıtı margaret thatcher, tory kurultayında "bizim inandığımız bu!" diyerek masaya fırlatmış kitabı bi de. ayrıca, hayek kitabın yayınlanışından iki yıl sonra antonio de oliveira salazar'a tavsiye saikiyle göndererek sevgilerini sunmuş otokrata.

    böyle de özgürlükçü amcamızdır.
  • güven sak referans gazetesindeki köşesinde ele almış geçen ayki bir yazısında bu şahsı. yazıdan ilgili pasaj:

    '' soru: kamu yatırımlarına ağırlık veren bir iktisadi program ille de sol mudur? acaba ne zaman sol olur?
    cevap: üstadımız hayek'in bize öğrettiği şudur: ekonomide, amacı ne olursa olsun, piyasanın işleyişine karışmamak gerekir. piyasanın işleyişine her tür müdahale, aynı hastayı ameliyat etmek gibi, mutlaka istenmeyen, önceden planlanmamış bir hasar bırakır. bu nedenle piyasanın tüm aksak işleyişine rağmen kendi başına bırakılmasında fayda vardır. refah iktisadının temel teoremleri tam da bu konuyu ele alır. iktisat politikası açısından bakıldığında sağ olan budur. böyle bakıldığında her türden kamu müdahalesi sol olur. ama bu durumda, hitler'i de iktisadi açıdan bakıldığında solda görmek gerekir. görmemek için, kamu müdahalesi ve de kamu yatırımları ile neyin planlandığına bakmakta fayda vardır. amaç elbette özel sektörün gelişmesinin önünü açmaktır. ekonominin hızlı büyümeden kaynaklanan kapasite kısıtlarını ortadan kaldırmaktır. tarihin bu noktasında kapasite kısıtının temelinde, bireylerin beceri setinin yeniden tasarımı bulunmaktadır. hiç kimsenin geride kalmadığı bir küreselleşme süreci temel ihtiyaçtır. herkesin küreselleşme sürecinin nimetlerinden daha fazla yararlanabilmesinin özü, herkesin başlangıç donanımlarının güçlendirilmesidir. dünyadaki tüm insanları daha fazla refah yaratabildikleri bir verimlilik düzeyine ulaştırmak, kıt kaynakların daha etkin ve esas olarak da enerjinin daha verimli kullanılmasını sağlamak gerekmektedir. ekonomilerin kapasite kısıtlarının esası da bugünlerde buradadır. küreselleşme sürecine korkmadan katılabilmeyi sağlamanın yolu, bunun için gereken donanımı edinebilmekte, herkese eşit fırsatlar sunmaktır. eşitlikçilik şiarı bugünün kamu yatırımları politikasının temeli olma eğilimindedir. küreselleşme sürecinin insanileştirilmesi budur. eşitlikçilik apaçık soldur. ''
hesabın var mı? giriş yap