• 7 bölge var (hepsi avrupa ülkelerine ayrilmis)
    1 bölge $189 (15 gün)
    2 bölge $250 (1 aylik)
    3 bölge $285 (1 aylik)
    global $325 (bütün bölgeler dahil, 1 aylik)

    istanbul sirkeci garindan kartinizi aliyorsunuz ve bütün avrupada trenler (bazi yerlerde vapurlarda)bedava! konaklama genelde ögrencilerin konakladigi yerlerde... beslenme size kalmis...
    hic gitmedim ama en az 4 ki$i gidin diyorlar.. (oylamaya gidecek bi fikir ayriligina karsin 5 ki$i ideal)

    kesinlikle yapilmali
    tavsiye edilen $ehirler
    amsterdam, berlin, amsterdam, viyana, amsterdam, barcelona, amsterdam, madrid, (ibiza)

    (olley ilk entryi ben yabtiiimmmmn)

    (luzumsuz edit / ki$isel elestiri: zamaninda ilk entriyi yapmissin ama interraili 6 sene sonra hala yapmamissin dingil, buna ne diycem?)

    burası türkiye editi: duygusal bir yazıya yazdığım gerçekçi bir yorum sebebi ile atılmışım. üzerine mesaj ile ulaşmaya çalıştığım gönüllü adminler tarafından bloklandım. kalbim kırıldı.

    bu interrail türkiye, interrail ismini alıp keyfince kullanan, hatta üzerinden ticaret yapan facebook oluşumu. nerde çokluk orda bokluk.

    sonra bu oldu:

    http://m.hurriyet.com.tr/…da-tepki-yagiyor-40607779

    (bkz: bolurail rezilliği)

    baktım insanlar sırf görüş bildirdiği için banlendiğini, haber verilmeden atıldığını söylüyor.

    buna açıklama olarak dangalak bir admin çıktı "arkadaşlar çok kişiyiz yetişemiyoruz" dedi.

    bir de bu "kontrol edemeyecek kadar çok kişiyiz" in üzerine "biz interrail ailesiyiz" geyiği yapıyorlar. kontrolsüz umursamaz aile. sizin birlikteliğiniz batsın.

    üçü de birbirinden beter 3 açıklama yapıp batıran andavallar sürüsü.
    1. https://m.facebook.com/…rmalink&id=1504707779610533

    2. https://m.facebook.com/…rmalink&id=1504816236266354

    3.https://m.facebook.com/…81/1601922823162161/?type=3

    ucuz gezmek dışında konularda ağır eğitime ihtiyaçları var. hani "tek çık" falan diyorlar ya, "interrail türkiye'siz çık" anacım.
  • interrail nedir?

    interrail, herşeyden önce, birilerinin sizi veya ekibinizi alip,biryerlere götürmesi,oralari gezdirmesi filan değildir. aksine, bana göre kişiselleştikçe lezzeti artan, kalabalik gruplardan kesinlikle kaçinilmasi gereken bir gezi biçimidir.
    interrail, “avrupa tren yollari birliği” gibimsi bir kuruluşun,gençler pire gibi gezsin diye, her ülkedeki çeşitli bayilere bir takim biletler sağlamasi; ve bizlerin de o biletleri alarak, sözkonusu ülkeler dahilindeki 2.sinif trenler ile bedava seyahat edebilmesi demektir. türkiye’de bu bayilik “genç tur” adli şirkete aittir. genç tur, ilk başta son derece dandik bir şirketken, interrail’in hizla popüler olmasiyla amansiz bir kapital devine dönüşmüştür kanimca…interrail seyahatlerinde genellikle hostel denen yurt-otel-pansiyon karişimi yerlerde kalinir. barinma konusunu daha sonra detayli bi şekilde tekrar açacağim…geçmişte bilet satin almanin yaş siniri 26 iken, şimdi o sinir kalkmiş,herkes gönlünce gezmeye başlamiştir. yani eğer siz de genç değil, hatta bunak, ebleh,altina siçan, koca kafali, nekrofili..hatta serdar ortaç hayrani bile olsaniz önünüzde hiç bir engel olmadiğini bilin…

    prosedür

    şimdi sizi eski ingiliz edebiyati dersi anlatircasina didaktik cümlelere boğmak yerine, öncelikle genç tur’un web sitesinden(www.genctur.com) tamamen alintiladiğim “sik sorulan sorular” dizisini yayinliyorum. site kullanişli bir site gerçekten. ciddi ciddi seyahate çikmaya niyetiniz varsa bir görmenizde büyük fayda var…neyse, bu hikayelerden sonra da size gerçek interrail in kapilarini açmayi kendime bir ödev sayarim…

    evre—1 : gidilecek yerler belirlenir
    evre—2 : interrail bileti alinir
    evre—3 : gerekli vize başvurulari yapilir
    evre—4 : kenan evre.
    evre—5 : ömrünüzün macerasina yelken açilir. (dileyen teleferik veya ingiliz anahtari da açabilir!)
    hangi ülkelerde geçerli ve kaç bölge var ?
    inter rail aşağıda belirtilen ülkelerde geçerlidir. interrail üyesi ülkeler konumlarına göre 8 bölgeye ayrılmışlardır :

    a bölgesi : ingiltere / kuzey irlanda / serbest irlanda
    b bölgesi : isveç / norveç / finlandiya
    c bölgesi : danimarka / almanya / avusturya / isviçre
    d bölgesi : polonya / çek cum. / slovak cum. / macaristan / hırvatistan
    e bölgesi : fransa / belçika / hollanda / lüxemburg
    f bölgesi : ispanya / portekiz / fas
    g bölgesi : italya / slovenya / yunanistan / türkiye
    h bölgesi : bulgaristan / romanya / yugoslavya / makedonya
    gitmek istediğim ülkeleri birleştirerek yeni bölgeler oluşturabilir miyim ?
    hayır. mutlaka yukarıdaki bölgeleri kullanmak durumundasınız. gitmek istediğiniz ülkeler kaç bölgede yer alıyorsa o kadar bölgeyi kapsayan bilet almalısınız.
    süresi ne kadar ?
    tek bölge kullanılması halinde 22 gün, 2 veya daha çok bölge kullanılması halinde 30 gün. bu süreyi 2. bir interrail kartı alarak 60 güne uzatma olanağına sahipsiniz.
    22 günden daha kısa interrail var mı ?
    yok. ancak 30 günlük ya da 22 günlük interraili alarak isterseniz daha kısa seyahat edebilirsiniz.
    ücreti nedir ?
    inter rail ücreti yaşınıza ve kullanacağınız bölge sayısına göre değişkenlik göstermektedir.
    26 yaş altı 26 yaş üstü
    tek bölge fiyatı (22 gün) 192 euro 274 euro
    iki bölge fiyatı (30 gün) 254 euro 356 euro
    üç bölge fiyatı (30 gün) 290 euro 408 euro
    tüm bölgeler (30 gün) 331 euro 467 euro

    5-12 yaşları arasındaki çocuklar için 26 yaş üstü ücretleri üzerinden %50 indirim uygulanır.
    euro değeri ?
    interrail biletleri için uygulanan euro değerleri her ay başı ddy tarafından saptanmaktadır ve genellikle gazetelerde yayınlanan euro değeriyle farklılık göstermektedir.

    01.06.2000'de 1 euro = 621.000 tl.
    bu fiyatlara ek olarak ödeyeceğim bir ücret var mı ?
    istanbul'dan çıkışın trenle yapılması halinde yukarıdaki fiyatlara ek olarak istanbul - pythion - istanbul (13.26 euro) veya istanbul - kapıkule - istanbul (14.94 euro) bileti alınması gereklidir.
    rezervasyonun gerekli olduğu hatlarda trene binmeden önce rezervasyon yaptırmanız ve ücretini ödemeniz gerekmektedir. ayrıca rezervasyon gerekmemesine karşın yoğun hatlarda ayakta kalmamak için rezervasyon yaptırmanız halinde de aynı ücreti ödemeniz gerekmektedir.
    interrail sadece normal, 2. mevki trenlerde geçerli olduğu için intercity, eurocity, tgv vb. gibi hızlı trenlerin kullanılması halinde ek bir ücret ödemeniz gerekmektedir
    ne zaman başlıyor ?
    başlama tarihini siz saptıyorsunuz. dolayısıyla yılın herhangi bir tarihinde yolculuğa başlayabilirsiniz.
    nereden - hangi ülkeden başlıyor ?
    inter rail'inizi istediğiniz ülkeden başlatabilirsiniz. isterseniz türkiye'den başlatarak yukarıda belirtilen ek ücretleri ödeyerek başka masraf yapmadan gezinizi tekrar trenyolu ile türkiye'de bitirebilirsiniz. ya da istediğiniz ülkeye başka bir yolla ulaşıp interrail inizi oradan başlatır ve zamandan kazanmış olursunuz.
    ne zaman alabilirsiniz ?
    inter rail biletini yolculuğunuzun başlamasından en erken 2 ay önce alabilirsiniz. böylece kur artışlarından etkilenmemiş olursunuz. ama yola çıkış tarihinizden bir gün önce de bilet alabilirsiniz.
    yolculuklardan önce rezervasyon yaptırmam gerekiyor mu ?
    sadece rezervasyonun gerektiği hatlarda rezervasyon yaptırmak zorundasınız. diğer hatlarda rezervasyon yaptırmadan boş bulduğunuz koltuğa oturarak yolculuğunuzu yapabilirsiniz. ancak yoğun hatlarda yer bulamama ihtimaliniz oldukça güçlüdür.
    yer bulamama, rezervasyon yaptıramama halinde seyahatime devam edebilir miyim ?
    evet. ayakta seyahat ederek yolculuğunuza devam edebilirsiniz.
    interrail biletim ile hangi trenleri kullanabilirim ?
    banliyö trenleri haricinde şehirlerarası tüm trenleri kullanabilirsiniz. ancak interrail sadece normal, 2. mevki trenlerde geçerli olduğu için intercity, eurocity, tgv vb. gibi hızlı trenlerin kullanılması halinde ek bir ücret ödemeniz gerekmektedir. ek ücret ödeyerek 1. mevki veya yataklı kompartımanlarda seyahat etme olanağına da sahipsiniz.
    2. sınıf trenler kötü müdür?
    avrupa'da 2. sınıf kompartımanların konforu türkiye'deki mavi tren ya da bogaziçi expresi ayarındadır. birinci sınıf kompartımanların tek farkı fiyatıdır.
    vize ?
    yolculuğa başlamadan önce geçeceğiniz ve türklerden vize isteyen tüm ülkelerden vizelerinizi almış olmanız gerekmektedir. başka ülkelerde ve sınırlarda vize almak için başvuramazsınız. vize başvurusu sırasında inter rail biletini göstermeniz vize almanızı kolaylaştıracaktır.
    schengen ülkeleri olarak anılan 10 avrupa ülkesi ortak vize uygulamasına geçmişlerdir. schengen vizesi ile tüm schengen üyesi ülkeleri aynı vizeyle gezebilirsiniz. schengen'e üye ülkeler :
    almanya, avusturya, belçika, hollanda, lüksemburg, fransa, ispanya, portekiz, italya, yunanistan.
    interrail biletinin tarihini değiştirebilir miyim, iadesi var mı ?
    interrail biletinin tarihi bir defaya mahsus olmak üzere başlangıç tarihinden önce olmak koşuluyla ddy tarafından değiştirilmektedir. ikinci bir değişiklik isteminde ise aşağıdaki satırlarda belirtilen iade işlemi uygulanır ve yeni bir bilet alınır.
    interrail biletinin iadesi ise ancak yolculuk tarihinden önce belli bir kesinti ile ddy tarafından yapılır. yolculuk tarihinin başlaması halinde kesinlikle iade söz konusu değildir. biletin kaybolması halinde de yenilenmesi söz konusu değildir.
    bileti alırken neler gerekiyor ?
    bilet almak için büromuza gelirken, bilet ücreti ile biletinizin üstüne pasaport numaranız işlendiği için pasaportunuzu getirmeniz yeterlidir.
    bu seyahat ne kadara mal olur ?
    bu geziniz sırasında bilet, hostellerde konaklama ve yemek gibi masraflarınız için 750-1000 $ harcarsınız. kişisel harcamalarınız (sigara, içki vb) ve lüks tutkunuz (hostel yerine otellerde konaklama vb) bu harcama harcama miktarını yükseltebilir. macera tutkunuz (parklarda ve istasyonlarda uyuma, uzun gece yolculukları yaparak trenlerde uyuma seçenekleri) de giderlerinizi azaltacaktır.

    bütün bu lakirdinin türkçesi şu: görmek istediğin ülkeleri en uygun şekilde içeren “zone” lerden birini veya birkaçini seçiyorsun, fakat misal , hem yunanistan’i göreyim, hem ingiltere’ yi ..diyorsan arada kalan ülkeleri içeren bir “zone” u da seçmen gerektiğini hiç unutmuyorsun...aksi halde, trenlere normal tarifeyle ücret ödersin ki, bu da medyum memiş’in broadway’da müzikal söylemesi kadar imkansiz birşey...örneğin,
    g-e-f-c bölgelerini seçmek iyi bir kombinasyon.(bkz: yukardaki tablo) fakat ben başlangiç olarak yalnizca g bölgesini seçmenizi salik veririm örneğin... çünkü düşünüyorum ki, “alaah bi ayda bütün avrupa’yi it gibi gezeriz oolum” sağlikli bi seçim değil. bence her ülke tek tek,sindire sindirella gezilmeli. “görmek” başka şey “gezmek” başka şey...yani demem o ki ilk seferinizde “tüm bölgeler” bileti almayin...

    yola çikiş anina kadar işinize yarayacak süper tüyolar:

    interrail çok kesin bir karar,plan ve program gerektiren birşey. eğer zengin ve yalnizca modaya ayak uydurmayi hedefleyen bir kimse değilseniz (ki öyleyseniz avrupa ya değil bodrum’a gidip ceket yakin, dansöz yakin...) şak diye bin dolar yatirmaniz kolay olmayacaktir. seyahatinizi en az bir sezon önceden planlayip derhal para birktirmeye başlayin. mayis ayi gelince ağlamak çok yürek burkucu bir durum!

    çadiri- tulumu derhal alip, o harcama kalemini süratle takviminizden çikarin. harcama paraniz gönül huzuruyla biriksin.

    mümkünse ilk seferinizde tek gitmeyin. ve daha önemlisi bir partneriniz olacaksa onu kari ya da koca seçer gibi seçin. 40 yillik arkadaşlarin bile 3 dolar için kavga ettiği vakidir.

    fiziksel olarak averaj alti iseniz lütfen bu maceraya hiç kalkişmayin. gerçekten bu şekilde hakkiyla gezmek, zaman zaman yüksek efor isteyebiliyor. kronik sağlik sorunlariniz varsa baytar kontrolünden geçin.

    birçoklarimizin hemfikir olduğu şey, interrail’in en unutulmaz ve ilham verici tarafinin, çekilen eziyetlere dayandiğidir. -sirf bana iyilik etmiş olmak için bile olabilir- lütfen istasyonda-parkta sürünmek yerine , gidip “kuku ambassador palace” otelinde kalmayin. “sana ne lan” diyorsaniz, bodrum ‘a gidip, masa yakin;garson vurun...

    interrail öyle bir dünya ki, bir insan ancak cennette ve interrail seyahati sirasinda bu denli sosyalleşebilir. lütfen tek bir kişiyle bile tanişmamiş vaziyette geri dönmeyin. üstelik bu tanişiklik sadece adres sorma boyutunda da olmasin. yoksa, avrupa kartpostalda da var; discovery channel’da da var...

    eğer sadece kültür-sanat adamiysaniz; gurmeliğe merakiniz varsa, orta üstü restorantlarin ve hemen tüm müze ve sergilerin cehennem gibi pahali olduğunu belirtmek isterim. fakat eğer sadece aksiyon adamiyim, sanat sanat içindir diyosaniz bütçeman daha az zorlanirsiniz. yukarida da belirtildiği gibi 1000 dolar, ideal bir kriter olabilir. (kültür-aksiyon dengesini kusursuz kurabilirsiniz)

    büyük bir iddiayla söyleyebilirim ki: en muazzam seyahat araliği temmuz 15-ağustos 15 arasidir. bu hem iklim hem de gezgin nüfusu açisindan böyledir.

    eğer normal bir insansaniz biliniz ki; interrail, aids ve veba kadar bulaşici bir hastaliktir. “bi deneyelim bakalim” diyerek başlamayin. emin olun ikinci gezinizi gün sayarak-ağziniz köpürerek bekleyeceksiniz....

    bir pasaportunuz olmadan geziye başlayamayacağinizi bilmeyecek kadar idiotsaniz bodrum’a gidip assolist tartaklayin;peçete yiyin...

    vize başvurularinizi tercihan istanbul’da yapin. bir takim konsolosluklarda “burasi bizim mintika değil, nüfus kütiginize en yakin yerden basvurazaksin efandi!” gibisinden refüze edilirseniz, yilmayin. bir turizm acentasinda çalişan bir yakininiz varsa hemen belgelerinizi ona verin, çot diye halleder... yoksa; yilin;gidip başka bir yere başvurun...

    unutmayin ki size vize verecek adam, peşinen, sizin, memleketine sizip orda eroin-kokain ya da vibratör ticareti yapacağinizdan şüpheleniyor olacak. konsoloslukta yazili olan belgeler dişinda, mutlaka ve mutlaka interrail biletinizi de götürün. öğrenci iseniz çok nefis olur. ve varsa üzerinize bi miktar para kayitli olduğunu kanitlayin..ev-arsa filan da olur.görevlinin karşisina azer bülbül gibi değil; louvre müzesindeki “madam dö bok”’un iç çamaşirlari müzayedesine gitmeye can atan bir aristokrat gibi çikin...schengen ülkelerinden birine başvuruyorsaniz, fransa’yi tavsiye edebilirim. pek zorluk çikarmiyolar...

    sakin yaninizda kek gibi para taşimayin. bana kalirsa kredi karti da taşimayin. zira bir kaybettiniz mi 3 gün-5 gün neyse tavuk gibi ortada kalirsiniz. ben en emniyetli yol olarak seyahat çeki kullanmayi görüyorum. kimsenin çalmasi için bir neden yoktur,banka veya döviz bürosu bir telefonla aninda işi düzeltebilir ve bu hadise neticede kağittan olduğu için tehlike aninda gerekirse kiçiniza bile sokabilirsiniz...travellers cheque denen bu nesneyi herhangi bir bankadan veya kuaförden temin edebilirsiniz...

    yaniniza alacağiniz şeyler ve diğer ekipman

    en temel kural, mümkün olduğunca az ve bir o kadar da kullanişli malzemeyle yola çikmaktir. bedevi devesi gibi üzerine 30 ton yüklenip gezenlere hiç özenmeyin. onlar cezalarini bel travmasindan çatlayarak çekerler...şimdi size kendi seyahatlerimdeki prototip çanta indeksimi sunuyorum.:

    ^^^^^^ beş ya da alti adet t-shirt (şekil yapacağim diye tutup bodrum’da giydiğiniz transparan-yaldizli armani body lerinizi götürmeyesiniz... keten ve pamuklular idealdir.)

    ^^^^^^ bir tane, her ihtimale karşi, uzun kollu birşey...(uzun kollu çorap değil ama mesela!)

    ^^^^^^^ iki tane multi cepli şort. (o da hani birinin götü filan patlar diye...)

    ^^^^^^^ şekilli olmayabilir ama güneşten koruyabilen bir şapka.

    ^^^^^^^^ fotoğraf makinesi. (eğer imkaniniz varsa bas-çek tipi bişey değil de azicik daha profesyonel birşey alin. çünkü öyle enfes manzaralar ve enstantanelerle karşilaşicaksiniz ki, “ulan lanet olsun bu düdük kadrajli makineye” diyeceksiniz!)

    ^^^^^^^^ kozmetik : bir adet sivi sabun, diş firçasi, at iseniz kaşaği,çamaşir için ufacik bir deterjan,pudralisindan bir deodorant, havlu, tirnak çitçiti, çok istersen güneş yaği....ve günde 6 defa kaka yapan bi insan değilseniz 1 adet tuvalet kağidi rulosu!

    ^^^^^^^^ medikal: ondan bundan tirsip ecza deposu olmaniza gerek yok. yani ben italya’ya yilan panzehiri getirenler filan biliyorum da...olmasinda şiddetle yarar olanlar ise : sahiden enerji verdiğine inandiğiniz bir takim vitamin ve mineral haplari, kuvvetli bir antibiyotik, yara bandi ,ishal ilaci ve sinek kovucudur. bunun dişindaki pozisyonlarda zaten bir sağlik kurumuna gitmeniz gerekir. düşünsenize bacağinizdan tramvay geçmiş, siz de oraya bepanten sürüp gazli bez şeyapmaya....hayir!

    ^^^^^^^^ ufak bir el feneri ve en az 4 adet pil.(başka kullanim alanlari da olabiliyor.)

    ^^^^^^^^ minik bir çalar saat. (kulağa komik gelebilir ama oralarda trenler jet gibi dakik olduğundan, istasyon aralarini kaçirip, kendinizi milano yerine kongo’da bulabilirsiniz...)

    ^^^^^^^^ kisa süreli gezintiler için, makul boyutta bir sirt çantasi.

    ^^^^^^^^ sigara içiyosaniz en az 5 tane çakmak...adim başi kayboluyolar ve ateş bulana kadar da ülser olabiliyosunuz....

    ^^^^^^^^ boyna asilabilen bir pusula. harita okumak çok gerekli bir hüner (ve bir o kadar da kolay). eh pusulasiz harita okumak da ismail türüt’ün pablo neruda okumasi kadar imkansiz olduğundan mutlaka harita okuma egzersizi de yapin...

    ^^^^^^^^ erdal acar bir arkadaşsaniz prezervatif....aksi halde en dar anda 3 günlük yemek paranizi bir laylon parçasina sayarsiniz...

    ^^^^^^^^ eee....eemm..eeee .......... sadece kizlara yönelik bişe gelmiyor aklima.! (yani kalkip yanina orkid al diyecek değilim ya! zaten her ayin belli bir dönemi kukun kaniyor ve yaninda orkid bulundurmuyosan bodrum’a gidip ibo konserinde kro kro yüksek beyaz ayakkabilar giy!)

    ^^^^^^^^ çok fonksiyonlu bir çaki... bir kaşiği da varsa, yaninda ayrica çatal-kaşik taşimamanizi da sağlar...(yalniz steven seagal esintisi yaratacağim diye kelebek-sustali filan götürürseniz, çevik avrupa polisi sizi iki anüslü bir insan yapabilir)

    ^^^^^^^^^ su katilmamiş bir öküz değilseniz , bir adet kitap....çünkü uzun sayilabilecek bekleme durumlari olabiliyor. sonra bunun plaji var-hosteli var...(kaset-cd çalar bir alet götürmenizi tavsiye etmem.. başina bişey gelme riski bir hayli yüksek.)

    düşünecek olursaniz bu kadar maddeyi toplasan 10 kilo eder- etmez... asil önemli şeye geldik şimdi : back-pack’ inizde üsttekilerden arta kalan her santimetreküpü, optimum ağirliğa ulaşana dek, türkiye’den alacağiniz konservelerle doldurun. sizi, idareli bi kullanimla 15 gün götüreceği gibi, nefis bir tasarruf da sağlar. hele bir de kampçi ocağina sahipseniz, yemeğe para vermeyeceğinizi söyleyebilirim..eğer “ulan beni dardanel ton kaçakçisi zannederler mi?” diye düşünüyorsaniz, hiç korkmayin, sizin bir backpacker olduğunuzu anlayan hiç bir yetkili size ilişmeyecektir.(tabii çok şüpheli hareketleriniz yoksa) ayrica yurtdişina kaçira kaçira 10 tane ayşekadin fasulye konservesi kaçiran bi salağa da polisler maskot muamelesi yapar en çok...
    önemli bir husus da sigara içen (sigara kullanmak ne demek lan bu arada? motosiklet değil ki bu meret yaa) arkadaşlara: avrupa da sigara anormal fahiş fiyatlara satiliyor. içicilik oraninizda hesabinizi yapip buradan yaninizda götürün.
    sonradan pişman olmamak için –adetiniz olmasa bile- mutlaka günlük tutun. ortaya neler çiktiğina, nasil hayirli bir iş yaptiğiniza inanamayacaksiniz!
    cüzdan taşimayin. pasaportunuzu ve değerli kağitlarinizi, şortunuzun altindan, pipi veya kukunuzun üstünden geçen, giysi alti friibag gibi şeylere koyun. bu şeyin adini bilmiyorum..siz de satin alirken sakin pipili-kukulu tarif etmeyin.!
    bir kullanişli tavsiye daha: gideceğiniz yerlerin haritalarini, broşürlerini burada binbir zorluklarla arayip, yüklenip marco polo gibi gitmeyin. gittiğiniz yerden bunlari temin etmek parasal bir fark yaratmayacak, siz gereksiz bir kağit yiğinindan kurtulmuş olacaksiniz.
    kullanacağiniz trenlere ilişkin tarifeleri sakin ha başka bir yerden; hele hele başka bir ülkeden asla almayin. ancak trene bineceğiniz istasyona güvenin. 15 dakikalik bir rötar size günler kaybettirebilir.
    envayi çeşit irktan, envayi çeşit şekil yapmiş insanlar arasinda makak maymunu gibi kalmamaniz için size de kendinizi aşmayacak hafif bi şekil yapmanizi öneririm. örneğin yaninizda ufak bi satranç takimi taşiyip ona buna artislik yapabilirsiniz....(aklima gelmişken...aramizda interrail’e kolormatik gözlük kullanarak çikmayi düşünen varsa, bodrum’a gidip gümüşlük’de inzivaya çekilsin lütfen....)

    yolda işinize yarayacak hayat kurtarici bilgiler

    *** seyahat çekleriniz haricinde, yaninizda mutlaka bozuk para bulundurun.. diyelim ki sabaha karşi bir şehre indiniz... bir parça ekmek almak için saatlerce exchange ofislerin açilmasini bekleyip, açliktan ölebilirsiniz.

    *** hafsalanizin alamayacaği kadar çok insan, gelip sizden sigara isteyecek..içiyorsaniz , hiç utanmadan “ben de kalmamiş kardeş” deyin. başa çikilicak gibi değil...

    *** bilin ki eğer doğal yapisi itibariyle patolojik değilse, her interrail’ci size yardim edecek, derdinizi dinleyecektir...

    *** kilise- katedral gibi yerlerde fotoğraf çekmeyin, şapka takmayin. çünkü eğer bu uyarilarin yazdiği tabelalara dikkat etmemişseniz, alingan bi papaz tarafindan azarlanmak hiç hoş olmuyor...

    *** türkiye’den boşuboşuna “fono pratik bilmemne dili” kitabi gibi şeyler alip, bi de oturup onlari ezberlemeye filan kalkmayin. ingilizce yeter de artar.. fakat ingilizce bile bilmeden interrail’e çikmayi düşünüyorsaniz, bodrum’a gidip havana bar’ da magazin fotoğrafçilariyla öpüşün...

    *** ( sirf çok ucuz diye) üzerinde “frizante” yazan hiç bir şarabi satin almayin. sidiğinizi için daha güzel...

    *** sokakta arabalarla satilan pizzalardan yemeyin. denemeyi çok isterseniz, sandaletlerinizi isirin, daha güzel...

    *** 2 gün sonra bir başka şehre gideceksiniz diyelim... bu plan kesinse, daha istasyona iner inmez, gideceğiniz yerin rezervasyonunu yaptirin. son ana birakmayin. sirtinizda 40 kiloyla ayakta şehirler arasi yolculuk yapacağiniza, ölün daha iyi....(ben tam tarif ettiğim şekilde, 5 saat ayakta süren bir selanik-atina seyahati yaşadim. aklima gelince yine ürperdim bak şimdi....)

    *** bir keşiş gibi disiplinli olmayi öğrenin...birlikte takildiğiniz besili ve beyaz tenli ingiliz grubu “ hey bööyz lets göö end iit söm pitzzaa” gibi bi karar alirsa süratle kuzey-kuzeydoğu yönünden sivişin. bu tip gaza gelimler bütçenizi 4. günün sonunda tüketir...

    *** yola çikmadan önce,sizden hediye bekleyen angut arkadaşlariniz varsa, uygun bi dille bunun mümkün olamayacağini net olarak bildirin...

    *** genç tur’un sitesinde fevkalade salak bi öneri var : “yaninizda türkiye’yi taniticak bişeyler götürün...mesela bir nazar boncuğu..bakir tabak vs..” bu konuda yorum yapmaya gerek bile görmüyorum.... (ben bi kere türkiye’yi tanitmak için yanimda mehteran takimi götürmüştüm de, yunanistan ankara’ya sert bir nota göndermişti...)

    *** gezi esnasinda, türkiye barlarinda oynamaya alişik olduğumuz “cool” insan rolünden hemen siyrilin. kimsenin pipisinde bile olmazsiniz o zaman. aksine ne kadar sicak, ne kadar candan olursaniz o kadar iyi.....böylelikle toplumlaşma evrenizi kisaltmiş, toplayiciliktan çiftçiliğe daha çabuk geçmiş olacaksiniz!

    *** eğer illa insanlari etkileyecek bir metot istiyorsaniz; kuş beyinli olmayin yeter. birazcik mürekkep yalamiş insanlar daha fazla ciddiye aliniyor...yani eğitim sistemi farkindan olacak, aslan yürekli riçird’in ingiliz krali olduğunu bildiğiniz zaman entelektüel saniliyorsunuz.

    *** hiç kimseyle siyasi konularda polemiğe girmeyin. kendi kendinize bu konularda ne denli cahil olduğunzu itiraf edebiliyorsaniz, avrupa insanini hayal bile edemezsiniz diyorum. yok; hele ki ben edward said’im, güneri civaoğlu’yum ise tavriniz, kesin olarak tartişmadan kaçinin. (az önce bahsettiğim atina treninde yanindakine “abi istanbulu yüz sene önce fethettiler ne yazik ki” diyen yunan gencini animsadim şu dakika.)

    *** yaninizda her daim en az 1 litrelik su dolu bir şişe bulundurun. bu minik ayrinti kimi zaman dayanilmaz bir sorun olabilir.

    bizzat bana sikça sorulan sorular

    “hirsizlik hadiseleri yaşaniyor mu? ne gibi tedbirler alabilirim?”

    ----sen yankesici,hirsiz filan olsan, saçi-sakali birbirine girmiş,sirtindaki çantayla yekvücut olmuş, çete gibi hep birlikte gezen,fakir üstelik atletik bi grup insandan ne çalmayi umardin ki??

    iiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiii

    “e ulan adi üstünde hirsiz bu..hem diyelim gece istasyonun önünde uyuyorsun. herif de sirf zevk olsun diye oranla buranila oynaşiyor??”

    ----o da doğru. eğer tek başinaysan bu tip konaklamalarda, ya bir gruba yamanip klan halinde uyuyacaksin, ya tavşan gibi tek göz açik uyuyacaksin, ya da uyumayip, ilk haftanin sonunda cüzzamli gibi dolaşmaya başlayacaksin...ancak, bir partnerin varsa tek çözüm, nöbet sistemi... işe yarayacaği garantidir....bir de her ihtimale karşi metro filan gibi sikiş tepiş yerlerde dikkatli ol.. yankesici dediğin adamlar david copperfield’dan pek farkli değiller.

    iiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiii

    “abi şey oluyo mu orda lan? ehhe...ehi..nasi oluyo yani ortamlar..ehi..ehi ehe....?

    -----eğer niyetin cinselliğin doruklarinda fink atmaksa, asosyal değilsen ve atilla atasoy’a da benzemiyorsan, o inanilmaz atmosferi gidip bizzat keşfetmemen için en ufak bir neden göremiyorum....

    iiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiii

    “ne yiyorsun? nerede yiyorsun? nerede kalmam daha akillica olur? bazi şeyleri beleşe getirebiliyor muyum?”

    -----minimum beslenme parasi ayarlamak için benim fiks menüm şudur : günde 2 kere avuç büyüklüğünde sandviç ekmeği arasi domates sosu,1 adet üçgen peynir ve bir iki zeytin. her iki öğünden sonra da birer kaşik şokella(veya nutella..farketmez), 4-5 günde bir ucuz bir yerden bir dilim pizza, bir parça kek filan...tüple çalişan kampçi ocağim varsa, ucuza alabileceğim makarna, hazir çorba ve yumurtalar...su, çeşmelerden ve hostellerden ve birçok yerden temin edilebilir. illa satin almak durumunda kalirsan , dikkat et bolca satilan suyumsu-sodamsi asitli boktan alma..bastira bastira “aqua,eau, water veya zango” istiyorum de...
    barinilacak temel yer “hostel” denen mekanlar. 5 ila 10 kişinin bir arada kaldiği,ranzali,dolapli sevimsiz yerler.(yani dekor açisindan) ücretleri türk parasi bazinda öyle aman aman değil gecede... banyo imkani kesin var. ortak bir mutfak da oluyor çoğunlukla. orda yemek de pişirebilirsin.
    biraz daha para verip biraz daha fazla rahat edeyim dersen, z kümesinden pansiyonlari deneyebilirsin. özellikle turistik şehirlerde bol bol var.
    fakat interrail ruhunun gerektirdiği odur ki mümkün mertebe dişarda konaklayasin, çadirin varsa “camping area” denen arazilerde, yoksa matini serdiğin her uygun noktada; parkta,istasyonda,plajda yatasin. bu hem interrail geleneğinin bir lezzetidir hem de ekonomik refah için iyi birşeydir. bir diğer hile de,
    trene biniş nasil olsa bedava olacağindan, bir şehri gezip, şöyle trenle ondan 7 saat filan uzakliktaki bir başka yeri seçerek (ve gece treni alarak), yolda aygir gibi uyumaktir....ayni işlem müteaddit defalar tekrarlanabilir. bilindiği üzre interrail’de tek sinirlama vize sürendir. onun dişinda hangi trene kaç kere bindiğin konusunda tamamen özgürsün....
    son olarak bir çok avrupa şehrinde, şehir içi ulaşim araçlarinda ödeme yapip yapmadiğin kontrol edilmiyor. yani otobüste bilet kutusu var, kimse ilgilenmiyor seninle... bu yüksek vatandaşlik bilincini istismar ederim diyosan..iyi para tasarruf edersin....

    iiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiii

    “eşyalarimi nasil muhafaza ediyorum?”

    -----büyük ebatli eşyalarin için iki olasilik var; istasyona indin...şehirde kisa bir keşif turu yapmak istedin. veya elinde hostellere ait hiç bir bilgi yok diyelim. bu durumda bir turizm danişma ofisi bulman gerekir. genellikle istasyonlara yakin olsalar da bazen beklenmedik mesafelerde olabiliyorlar. bu da, çikip oraya kadar gitmen anlamina gelir. tüm bunlari sirtinda çantayla yapmak istemiyorsan yapacağin şudur : her istasyonda “locker” veya “luggage keeper” filan gibi emanet noktalari vardir. ucuzdurlar ve ortalama 8 saat eşya muhafaza ederler. kisa vadeli eşyalarini ufak sirt çantana aktarip, backpack’ini bu emanetçilere verebilirsin. ikinci soru hostellerde ne yapacağin...hostellerde bir veya iki kişilik, anahtari sende bulunan demir dolaplar bulunuyor. eşyani gönül huzuruyla orada birakabilirsin....

    iiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiii

    “bu olayi, herhangi bir kafileyle-turla, uçağa atlayip, otelde kalmaktan ayiran şey nedir? niye insanlar aç-bilaç sürünmeye bu kadar heves ediyor?”

    -----ilk duyuşta istihza ile karşilanabilecek bu “interrail ruhu” denen şey, en rasyonalist, en ampirik insanin dahi ilk seyahatinden sonra kabul ettiği bir olgudur...üstelik çok canli ve çok kuvvetli bir şekilde.! aksi durumu; bir kez bile interraile girişmiş bir kimsenin bu “canli” ruha inanmamasini düşünemiyorum. öyle birşey ki, interrailciler arasinda sinif farki diye birşey kalmiyor bir kere. zengin-fakir, parasini denkleştirip çantasini sirtina vuran herkes eşit şartlarda. herkes vatanindan uzakta ve yorulduğunda gideceği ona ait hiç bir yeri yok..yol bilmez;iz bilmez...bir backpacker’i bekleyen tehlike; bilinir ki,herkesi de bekliyor. onun için o dayanişma duygusunun doğmamasi zaten mümkün değil... ayrica yazin ortalari gibi, interrailci’ler o kadar kalabaliklaşir ki,sen bulunduğun şehrin sakinlerine turist gibi bakmaya başlarsin...
    işte bütün bu duygular, gezginler arasi müthiş bir alişveriş yaratiyor...misal, yunanistan’dan italya’ya, bir gece süren bir feribot yolculuğuyla geçiyorsun...ve geminin üst güvertesi tamamen interrailci’lere ayriliyor...açik havada 500 tane seyyah yildizlarin altinda ne şekil meşk ederler sen düşün....romantik denyolar gibi gitar çalmak mi istiyosun? var...içip içip kusmak mi istiyosun?...marijuana mi istiyosun...kadina-baciya mi sarkiyosun? şiir mi okuyacaksin?..ne istersen hepsi var ayni anda..düşün hele...üstelik bu insanlarin hepsi ayri irk;ayri dil....meymunu,zencisi,cücesi, çinlisi...ya aslinda bundan daha fazlasi da anlatilamaz bana kalirsa...işte bu ulvi atmosferden dolayi insanlar “interrail ruhu” diyip, başka turizm biçimlerine uzaktan göz süzüyorlar.

    iiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiii

    “nasil insanlarla taniştin? it-kopuk mu oluyor çoğunlukla?”

    -----bu mesele, interrail’in belki de en güzel yani. hemen belirteyim, o kadar nefis, o kadar çeşitli insanlarla taniştim..inanamazsin! düşündüğüm zaman ,sanirim yalnizca birkaç alakasiz ülke insani dişinda her ülkeden kimselerle bir şekilde ilişkiye girmişimdir. bu bir yana, özel olarak, acayip enteresan insanlar çikti karşima. aralarinda iti;serserisi olduğu gibi, burjuvasi, güzeli, şişkosu...her nevi insan vardi... bu insanlarin büyük kismiyla da halen irtibat içindeyim...bir tasavvur etsene..senin ayni anda hem avustralya’li, hem yunan’li, hem fransiz ve nebileyim hem de kore’li arkadaşlarin var mi??

    iiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiii

    “abi hiç duygusal bi duygular oluyo mu avrupa’da? intelley felan?”

    ------git lan. hath lan!!

    iiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiii

    “çadirdi,tulumdu,matti..bunlar nasi olacak peki?”

    -----üçü de her ne marka olursa olsun, ne renk ve kokuda olursa olsun..mutlaka “”hafif”” olsun. elbette hafif olacak diye de grapon kağidindan çadira-tuluma giricek değiliz ama gerçekten öyle dehşetli malzemeler var ki, belki koca bir ayda bir tek kez kullanacağin bir çadir için her gün arti 30 kilo taşiyorsun. kesinlikle sağlam, dayanikli ve fakat en başta hafif bir donanim seç!!!

    iiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiii

    “avrupa insani soğuk felan diyolar?? nedir?”

    ------bir adam basiretsizse her şekilde basiretsizdir arkadaşim...gidip meramini anlatmazsan birşey olmaz şüphesiz... evet adamlar her üstüne vazife olmayan şeye burnunu sokmuyor ama gerisi palavra. ben bu güne dek hiç kimseden ne ters bir laf duydum ne de herhangi bir yardim isteğim geri çevrildi..ha yok mudur lavuk hiç içlerinde? vardir elbet ama insaniz kardeşim android değiliz ya....bize de misafirperver derler ..alanya’da magalaklar turist kadinlara tecavüz edip falezlerden sallayica nooluyoruz şu halde?
  • üniversiteye başladığım ilk günden itibaren hep bir daha ki yaz tatilinde gideceğim dediğim ama bir türlü uygun şartları sağlayamadığım gezinti şeysi. aradan 6 yıl geçti ve sonunda bu yaz tek başıma yaptım. gerçi biraz yaşlı hissettim kendimi oralarda ama arkadaşları beklesem muhtemelen 40 yaşına kadar da yapamazdım. (bkz: #29523278)

    bunca yıl hayalinin kurmanın bir sonucu olarak baya uzun bir yolculuk oldu benim ki. 17 ülke, 24 şehir gezdim. yaklaşık 19000 km yol katettim, binlerce fotoğraf çektim, sayısız insanla tanıştım.* paris ve roma dışında gittiğim hiç bir şehirde toplu taşıma kullanmadım. toplu taşıma kullanmamanın maliyeti olarak günde yaklaşık 10-12 saat yürüdüm. pansiyonda uyku,duş ve de yemek dahil olmak üzere 6 saatten fazla asla kalmadım. nickimle çelişse de yolculuk boyunca kaynaklarımı gayet etkin kullandım. yolculuk için ayırdığım paranın yarısı hesabımda kalmıştı döndüğümde. bunda toplu taşımaya para vermemenin yanı sıra, 1 aydan fazla bir süre boyunca her sabah nutella ve de her akşam ton balığı yememin büyük etkisi var. tabi 1 ay boyunca nutella ve ton balığı yemenin doğal bir sonucu olarak bırakın nutella ya da ton balığı yemeyi, artık kutularını bile görmek istemiyorum.

    yolculuğa çıkmadan önce bu başlığı okumak dışında herhangi bir hazırlık yapmadım. kaba taslak bir rota çizdim ve de daha 3. ülkede rotadan saptım, tamamen spontane gelişti. tavsiyelerin aksine yolculuğum boyunca hiç bir meyve yemedim, herhangi bir ek besin almadım. su, nutella, ekmek, ton balığı ve de paraya kıydığım günlerde ice tea alarak yolculuğumu tamamladım. bazı şehirlerde istisna yaparak oraların yerel yemeklerini tattım. yolculuğum bittiğinde tek bir kilo bile kaybetmemiştim. günde ortalama 10-12 saat yürümeme ve de sağlığıma dikkat etmememe rağmen gittiğim gibi geri gelmeyi başardım. o yüzden o kadar sıkıntı etmeyin. ölmüyorsunuz merak etmeyin. bir de ayağıma converse buldum onlarla yaptım bu yolculuğu. o konuda da sıkıntı çıkmadı. tabi ayakkabı yolculuk sonunda kullanılamaz hale geldi ama önemli değil.

    neyse yolculuğa çıkmadan aklımı karıştıran konularda bilgi vereyim de aynı durumda olanlar varsa yol göstermiş olalım.

    - tek başına interrail yapmak: çok çekindiğim bir konuydu. 6 yıl boyunca interraili hep bu yüzden ertelemiştim ama sözlükteki yazar arkadaşların gazlamasıyla yola çıktım. 1 gece dışında hiç bir zaman bundan pişmanlık duymadım.* utangaç ve de çekingen bir yapım olmasına rağmen turist olmanın verdiği inanılmaz özgüvenle bambaşka bir insan oluveriyorsunuz. ilk günlerde "yolculuk nereye" ya da "bu yol da yalnız çekilmiyor" gibi saçma repliklerle muhabbet açsam da ilerleyen günlerde kendimi geliştirdim ve hiç bir yolculukta arkadaşsız kalmadım. tabi muhabbet ettiğim insanlar kimi zaman benim gibi sırt çantalı gençlerdi, kimi zaman da 70'lik ninelerle, dedelerdi. hepsiyle ortak bir konu bulabildik sonuçta. benim tavsiyem bu yola ya tek başınıza çıkın ya da 2 kişi çıkın. fazlası kesinlikle zarar. hele 4-5 kişilik türk kafileleri gördüm ki ne siz sorun ne ben söyleyeyim. 5 kişi arka arkaya dizilmiş sanki hacca gidiyorlar. ayrı bir parantez açayım. yolculuğumun ilk günlerinde tek başıma seyahat ediyor olmamın verdiği göt kalkması ilerleyen günlerde tek başına seyahat eden onlarca kızla tanışmamla birlikte kayboldu. o yüzden bu maddeyi hiç kafaya takmayın.

    - maliyet: uzun süreli bir yolculuk olacağı için maliyet konusu da zihnimi meşgul ediyordu. sonuç itibariyle günlük 50 euro'luk bir bütçe ayırdım kendime. italya,isviçre ve fransa'da bu bütçeyle ayakta kalabilmek için ekstra çaba sarfetmem gerekti. (burada trenlere ödediğim ekstralarında payı var) macaristan ve polonya'da ise günde 20 euro harcayabilmek için 40 takla attım. parayı harcıyorsun harcıyorsun bitmiyor buralarda. kalan tüm ülkelerde ise para konusunu düşünmem gerekmedi. tabi almanya ve lüksemburg bu ülkeler içinde diğerlerine göre daha pahalıydı. sonuç itibariyle 1 aydan uzun süren yolculuğumdan döndüğümde bankadaki paramın yarısının yerinde durduğunu gördüm. günlük ortalama 26 euro harcadım. buraya da bir dipnot düşeyim. şehirde toplu taşıma kullanmak günlük maliyeti doğrudan 4-5 euro arttırır.

    - güvenlik: kilitli dolapların olmadığı hostellerde, sokakta yattığım zamanlarda ve de tren yolculuklarında çantamı yanıma alarak yattım. herhangi bir sıkıntı çıkmadı. paralarımı ve de kartlarımı tişörtümün altına giydiğim bel çantasında taşıdım. hemen hemen tüm garlarda locker var bazılarında ise emanetçiler var. ücretler baya değişken. bir çok ülkede 3 euro civarındayken isviçre'de 8-9 euro civarındaydı.

    -hostel rezervasyonu: yolculuğum boyunca hiç rezervasyon yapmadım. bir şehre gitmeden bir önceki gün hostelworld üzerinden kalmayı planladığım hostelin adresini aldım, her ihtimale karşılık 1 tane de yedek hostel adresi yazdım ve doğrudan kapılarına dayandım. hostelworld fiyatından kaldım ya da bazen 1 euro fazlasını verip kaldım ama rezervasyon işleriyle uğraşmamış oldum. sadece lüksemburg'da ve de budapeşte'de gittiğim hostellerde yer kalmamıştı, onun dışında gittiğim her hostelde yer buldum.

    yeme içme: su fiyatları çok değişken. 500 ml'lik sular genelde 50 cente satılıyor ama eyfel kulesinin civarında 5 euro'ya sattıklarını da gördüm. su konusunda dikkat etmeniz gereken en önemli şey adamlar normal su diye gazlı su içiyorlar. soda gibi bir şey. almadan gazlı olup olmadığını sorun. hatta belçika ve lüksemburg'da buzlu çayları bile gazlı sudan yapıyorlar ki 1 yudumdan fazla içemiyorsunuz. suyu alacağınız zaman marketlerden alın.

    rehber: şehre ilk ulaştığınızda tourist information'a gidin. ilk olarak haritanızı alın, sonra gezilecek görülecek yerleri ve de süpermarketleri de işaretlettirmeyi unutmayın. size tavsiyem şehir merkeziyle sınırlı kalmayın. o civarda gezilecek görülecek yerler varsa oralara da gidin. örneğin ljubljana'ya gittiğinizde bled gölüne mutlaka gidin.

    dışarda yatma: bir kaç sefer sokakta yatmak zorunda kaldım. istemeseniz de olabiliyor. tren bulamayabiliyorsunuz, şehre gece yarısı inmek zorunda kalabiliyorsunuz ya da hosteller full dolu olabiliyor. bütün hosteller nasıl dolu oluyor derseniz, örneğin lüksemburg'da sadece 2 hostel var. bu gibi sebeplerden dışarda konakladığım oldu. tinercilerin ve de kadın satıcılarının arasında da uyudum, tren raylarının yanında da yattım. uyku tulumunuz olduğu sürece sorun olmuyor ve de dışarıda geçirdiğiniz geceleri de asla unutmuyorsunuz. bunun garantisini veriyorum. hatta hiç ummadığınız anlarda kendinize geceyi beraber geçireceğiniz arkadaş bile bulabiliyorsunuz.

    fotoğraf: siz bol bol fotoğraf çekebilseniz de sizin fotoğrafınızı kim çekecek diye düşünmeyin. o utanma duygusu gün geçtikçe kayboluyor. yüzsüz biri olup çıkıyorsunuz. yolculğumun ilk durağında yapının önünde birine fotoğrafımı çektirebilmek için 20 dakika bekledim. şundan mı rica etsem, bundan mı rica etsem, ya terslerde falan diye düşüne düşüne en sonunda birine çektirdim. ilerleyen günlerde yüzsüzlük katsayım arttı. ilk haftanın sonunda yoldan geçen ilk kişiyi çevirip fotoğraf çektirmeye başladım, ikinci haftanın sonunda yoldan çevirdiğim kişilere 4-5 farklı poz çektiriyordum, üçüncü hafta fotoğraflarımı çektirip üstüne milletle 5-10 dakika muhabbet etmeye başladım, son hafta ise fotoğraf çektireceğim kalabalık ortamlarda insanlardan etrafı biraz boşaltmasını rica ederken buldum kendimi. gelmeme yakın yüzsüzlüğüm tavan yaptı. yağmurlu bir günde adamın birisini fotoğrafımı çekmesi için, yoldan geçen bir başkasını da fotoğraf makinam ıslanmasın diye fotoğrafımı çeken adama şemsiye tutması için çevirdim. aynı şeyi türkiye'de yaptığımı düşündüğümde dehşete kapılıyorum. feribotta gece yolculuk yaparken yatan bir kamyoncuyu kaldırıp ben yatarken fotoğrafımı çeker misin diye sorduğumu ya da 30 yaşlarında ki bankacı bir kadını öğle tatilinde arkadaşlarıyla oturduğu kafeden kaldırıp şöyle denize doğru bir fotoğrafımı çeker misin diye sorduğumu falan düşünüyorum da muhtemelen bunları türkiye'de yapsam kamyoncu dayı beni döverdi, bankacı kadında sapık falan diye bağırırdı. artık bunlar turist olmanın faydaları mı yoksa adamlar hakikaten bu kadar yardımseverler mi bilemiyorum ama fotoğraf konusunda herkesin yardım edeceğinin garantisini veririm.

    internet: öncelikle internet olmazsa olmazınız. bunun için yanınızda akıllı bir telefon olsun ya internete bağlanabileceğiniz herhangi bir şey götürün ama kalkıp da internet paketi falan almayın. bol miktarda wi-fi ağı buşacaksınız. peki nerelerde wi-fi var? öncelikle kalacağınız her hostelde wi-fi olacaktır. ücretsiz olmasına dikkat edin. diyelim ki hostelde değilsiniz ve internet lazım oldu. bakmanız gereken ilk yer kafeler ve de restoranlar. bir çoğunda bedava wi-fi var. kapılarına yaklaşın ve de interneti kullanın. çok sıkıntıya düşerseniz herhangi bir mağazaya girip rica edin, kullandırıyorlar internetlerini. bazı belediyeler ya da servis sağlayıcıları bir kaç saat ücretsiz wi-fi kullanmanıza izin veriyor. şehrin hemen her noktasında çeken bir ağı oluyor bunların. bunun dışında trenlerde internet var ama üyelik gerekiyor. saatlik ücretleri pahalı 5 euro falan ama aylık üyeliklerde ucuza geliyor. hatta arlarında anlaşma yapmışlar. atıyorum fransa'da aldığınız üyeliği italya'da ki trenlerde de kullanabiliyorsunuz. servis sağlayıcıları aynı bir çok ülkenin. o yüzden bu da bir seçenek. tren garlarında da yine internet paralı.

    son olarak kısa kısa tavsiyelerde bulunayım:
    polonya'da auschwitz'e gidecekseniz tüm krakow'un verdiği tavsiyenin aksine tur şirketleriyle değil de bireysel olarak trenle gidin. 30 euro karınız olur. (ben trenle gittim sadece 30 dakika fazladan yürüdüm ve de 1 saat fazladan yolculuk yaptım karşılığında 30 euro cebimde kaldı ki polonya için büyük bir miktar bu)

    italya'ya gidiyorsanız floransa'ya gitmemek gibi bir hataya düşmeyin ve de gitmişken gün batımını tepede merdivenlerde canlı müzik eşliğinde izleyin.

    batı avrupa'da bir bok yok. budapeşte,prag, ljubljana, floransa, bratislava ve salzburg'un olmadığı bir rota çizmeyin. isviçre alplerine kesinlikle çıkın.

    paris'de suyunuzu yanınızdan eksik etmeyin, 5 euro'ya 500 ml su satıyorlar turistik yerlerde ona göre.

    milletin gazına gelip küçük çantayla çıkmayın yola. ben 75 litre'lik çantayla çıktım keşke 85'lik bir çanta getirseymişim dedim. çekçekli valizle gitmek gibi bir yanlışa düşmeyin, komik oluyorsunuz.

    uzun kollu giysileriniz mutlaka olsun. trene 35 derece sıcaklık olan bir şehirden binip gün içinde en yüksek sıcaklığın 9 derece olduğu bir şehirde indiğim oldu. (bkz: ljubljana) hatta isviçre alplerine çıkarsanız direk karla karşılaşıyorsunuz. *

    amsterdam ve viyana overrated şehirler. fazla zaman harcamayın oralarda. belçika'ya gidiyorsanız göreceğiniz şehirler brugge ve gent. gidip brüksel'i görmeyin.

    zürih'e giderseniz lihtenştayn'a uğrayın. başkenti vaduz'a ulaşım kolay. ben ve bir grup çinli dışında hiç bir turist yoktu. değişik bir yolculuk oluyor. döndüğünüzde; kimsenin bilmediği, bilse de gidemediği, gitse de geri gelemediği yerlere gittim diye hava atabilirsiniz.

    uyku tulumunuz mutlaka olsun. neyle karşılaşacağıızı bilemezsiniz. gerektiğinde hostelde bile kullanmanız gerekiyor.

    yanınızda akıllı bir telefon götürün. hem uydudan hem de wi'fi'dan yararlanırsınız. konuşmanıza gerek yok. yanınızda ki en faydalı alet olacaktır.

    bu kadar yeter şimdilik. sonra bir kaç sayfa daha yazarım. umarım faydamız olur birilerine.

    edit: ilk eklemeyi yapalım.
    (bkz: interrail maceraları/@kaynaklari etkin kullanamayan iktisatci)
    ikinci eklemeyi de yapalım.
    (bkz: #30883722)
  • içki masalarının bitmez tükenmez geyik konusu;
    - abi bu yaz gidelim artık yaa
    - tabi abi ben pazartesi baslıyom bilgi toplamaya bizim bi arkadaş gitti geçen yaz...... (bkz: olaylar gelişir)
  • yapılması her yaşta mümkün olan muhteşem deneyim. hatta belki de şu hayatta deneyimlenebilecek en yegane şeylerden biri..

    an itibariyle 34 yaşındayım. 19 yaşında liseden sınıf arkadaşımla 11 günlük bi interrail tecrübemiz var.

    hanımla beraber mart sonu nisan başı civarı evde mandalin yerken "yapsak mi acaba ya yapabilir miyiz ki" diye bi soru yaktı ilk fişeği... coğrafya kader midir ? yurtdışına çıkacağınız zaman bunu iliklerinize kadar öyle bi hissediyorsunuz ki..

    öncelik sorun para. euro'nun 20 tl'ye yaklaştığı bir dönemde aslında yapabilecek çok da bir şey yoktu. dedim imkansız bacım. sonra ya bi kredi, şirketten biraz avans prim filan olursa belki mümkün olabilir dedik.
    çok uyguna kredi verilen bi dönem oldu o ara. oranı tam anımsayamam ama aylık 1000 tl filan geri ödeyecek şekilde 20.000 tl cektik. nisan-mayıs-haziran-temmuz-ağustos maaşlarımızdan da bi şeyler kenarı atabilirsek neden olmasındı ? iyi bir planlamayla yapilabilir görünüyordu.

    "karanlığa küfredeceğine bi mum yak" demiş konfüçyus. bi adım atmak lazım gelir.

    corendon'dan kişi başı 1100 tl'ye hamburg'a uçak bileti bulduk. interrail'in 50. yılı şerefine biletler yüzde 50 indirime girdi 3 günlüğüne şansımıza. yarı fiyatına aldık bileti acımadan. 1 ay, sınırsız biniş.

    ondan sonraki dönem vize için belgeleri hazırlama dönemi zaten. fotoğraf çekil, şirketten belgeler topla, otel rezervasyonunu ayarla,sağlık sigortasını yaptır filan öyle geçti o dönem. yamulmuyorsam gidiş tarihimize 1 küsür ay kala filan idata'dan gün almayı bi denedik. aboooooooooo. :o
    adamlar bizim uçak tarihine anca randevu veriyor. daha vize çıkması filan iş hayal. napıcaz be kamil?

    hollanda konsolosluğuna baktık, arada boş bi gün vardı. amsterdam, hamburg'a yakın nasılsa, "biz genelde hollanda'da takılcaz aaabiii" ayağına oradan vizeyi almayı deneyebilirdik.
    zaten başka çare de yoktu.
    ayırttık randevu günümüzü, görüşme gününü beklerken puslu bir pazar günü hoooooppppp bi mesaj corendon'dan.

    "uçağınız iptal edilmiştir, biletiniz açık bilete alınmıştır. bilet tarihinizden 1 hafta önce ve sorasında istediğiniz gün ve yere uçak biletiniz ekstra ücret olmadan bizden"

    djaninny yediiğim şansına bak.. o açık biletle hemmmmen bi amsterdam bileti bi ertesi güne. vfs global'ın hollanda konsolosluğu'ndan da almışız zaten randevuyu. vizeyi niye benden aldın niye baska ülkeye indin dırdırı da yok. hem daha inandırıcı konsolosluk açısından. bu da cukk oturdu.

    eh hafiften çanta hazırlıkları, okumalar, deneyimlerden bi yararlanma süreci. sonra vize belgelerini teslim heyecanı.

    12 ağustosta belgeleri teslim ettik vfs global'e. adamlar diyor ki 15 iş gününde gelmesi lazım normalde ama dönem anormal. yapcak bir şey yok, bekleyeceğiz dedik.

    2 eylül cuma günü uçak var bildiğin. ne vizen çıkacak mı biliyorsun, ne pasaport yetişecek mi biliyorsun öyle bi tatsız belirsizlik. çanta yapsan; son gün bozma ihtimalin var vize çıkmazsa. heyecanlanmak istiyorsun; götünde patlama ihtimali var. öyle bekliyorsun kurbanlık koyun gibi.

    adamlar tam 29 ağustos pazartesi günü vfs global'den kuryeye teslim ettikleri hususunda sms bilgilendirmesi yapıyorlar. oh be diyoruz, en azından yetişecek. olumlu olumsuz göreceğiz sonucu. 30 ağustos bayram zaten o gün gelmez diyoruz. 31 ağustos çarşamba elimizde olur diyoruz, 2 günde hazırlanır kaçarız. çarşamba bir bekliyorsun ki gelen giden yok. "haaaaayyyyyyddddooooaaaaaaaaa amk"

    koştuk hemen ptt kargoya, adamlar diyor ki öyle bi isim yok. vfs global'e soralim bari teslim ettik diye mesajları var diyoruz, adamlar diyor valla ups kargo ile çalışıyor hollanda. oraya şeyedin.

    ordan hooooppp ups kargo'ya koşmaca. abi diyoruz adımıza var mı bi kargo. daha vermemişler oradan kargoya diyor. bu akşam verirlerse 1 eylül perşembe sabah elinizde olur. siz şu takip numarasından takip edin.

    ulan vermezlerse uçak günü gelecek tam vize ve pasaport ( o da vize varsa yani). yapacak bir şey yok diyoruz, enter tuşu yenileme yapmaktan artık bezmiş hayatı kaymış. akşam 6'ya kadar bakıyoruz, yine verilmemiş kargoya. yapacak bir şey yok deyip artık baska planları düşünüyoruz .. sofya'dan trenle çıkarız filan diyoruz.

    akşam 9'da son bi şans be belki almışlardır deyip baktığımızda o anlı ve şanlı yazı beliriyor karşımızda. " kargonuz şubeye teslim edilmek üzere yola çıkmıştır. tahmini varış 1 eylül akşam 6'ya kadar"

    çantaların son hazırlıkları yapıldı dün akşam itibariyle. pasaport'un da eli kulağındadır şu saatlerde gelir. vize varsa 12-13 gün non stop eğlence yorgunluk sırt çantalı bi macerea. vize yoksa, başka bahara.

    gidebilirsek, döndükten sonra da 34 yaşında eşinle beraber interrail yapmanın tecrübelerini anlatmaya çalışırım dilim döndüğünce.

    not : 2 saate filan editlerim vize durumunu.

    not 2 : vize red yemiş. coğrafyanın da denk geldiğimiz dönemin de .....

    60.000 tl bende, 870 euro eşimdeki hesapta olan para bizim için yetersizmiş.

    yalan söylemenize gerek yok sayın hollanda konsolosluğu, biz baya baya 3. dünya vatandaşı olmuşuz. bahane gerisi.

    not 3 : o kadar cok mesaj geldi ki yetisemiyorum. bu hikaye burda bitmeyecek onu söyleyeyim. iş dolayısıyla hemen gidemeyecegiz ancak interrail biletimiz 1 sene gecerli. ocak ayı gibi macaristan gibi nispeten daha kolay bir ülkeden tekrar deneyeceğiz vize almayı. nisan başı gibi de çıkarsa ben bu entry'i editleyerek upuzun bir interrail günlüğü haline getirecegim. simdilik üzüldük ama asla pes etmedik. hanımımla beraber biz bu anıları ekleyecegiz hayatımıza. dün aksam bavulları bosaltırken pek koydu, ama yapacağız diye yemin ettik. ne yapıp ne edip yapacağız biz bunu.

    güncel edit - hikayenin devamı - gidiyoruz :) (bkz: #148046940)
  • 1976 yılında (o zamanlar türkiye'de yoktu) tanıştığım, dış dünyayı keşfetme uğraşıma çok büyük destek vermiş kurumdur, minnettarım.

    şöyle ki:
    sene 1975, istanbul'da mühendislik okuyorum, ve bir vakıf yurdunda (tabii ki sol cenaha ait) yönetimdeyim.
    yurt mayıs sonundan eylül sonuna kadar istc kapsamında hostel oluyordu.
    yani, yurt boşaltılıp yabancı öğrencilere hizmet veriyordu.
    bu sayede yüzlerce kişiyle tanışıp onlarcasıyla da, kafa barıştırdığımız için şimdinin deyimiyle "kanka" olmuştum.
    onların gelip buraları ve bizleri görüp tanıyabilmesi, ama bizim bu imkanımızın çok zor olması ağırıma gidiyordu.
    bir sene boyunca ne iş bulabilirsem çalıştım (dolmuş şoförlüğü dahil), 4200 lira para biriktirdim. tmgt'den öğrenci kartı da çıkartıp sirkeci istasyonundan 2. mevki alarak vurdum kendimi yola.
    hesapta 4-5 ülke ve 7-8 şehir gezebileceğim 10-15 gün içinde.
    tabii gideceğim yerlerdeki tanıdıkların adresleri hazır. hesabı yaparken de asıl masraf yol parası olacak, gittiğimiz yerlerdeki arkadaşlar herhalde barındırıp karnımızı doyururlar diye düşünüyoruz.
    plana uygun olarak 5. günde münih'teki hosteldeyim. yatak+kahvaltı 3.20 dm olduğundan kimseyi aramadan burada konakladım.
    gece gruplaşmalar başladı, herkes meşrebine göre muhabbete giriyor; talebe dünyası, şimdi de böyledir herhalde.
    nereye gidiyorsun ne yapacaksın faslından konuşulurken bir isveçli "sen hep bilet mi alıyorsun" dedi. (abba'nın agneta'sına benzeyen biriydi, hala unutmam).
    "ee naapıcaz ki" dedim.
    "inter rail alsana" dedi.
    anlattı bu şeyi, verildiği ülkede %50, diğer ülkelerde %100 geçerli, yani bedava yolculuk edilen bir kartmış, 45 gün süreli, 26 yaşa kadar tüm üni öğrencileri alabiliyor. tüm batı avrupa'da geçerli, yugoslavya'dan beride tanınmıyor.
    daha almanya'da gezeceğim için sabah geriye salzburg'a döndüm, o gün orayı iyice tavaf edip gece 12.05'te 2511 şilin verip bir tane edindim. (1 şilin=75 kuruş)
    kart değil bir deftercik, trene biniyorsun, bir satırına nereye gideceğini yazıyorsun, kontrolör gelince damgalayıp geçiyor.
    bu sayede o süreyi sonuna kadar kullanıp tüm batı avrupa'yı dolaştım, (norveç-finlandiya-portekiz-ispanya hariç).
    son günü dimitrovgrad'dan bulgaristan'a giriş yaptım, sofya'ya kadar cezalı bilet ödeyerek.

    kısacası, yol parası sıfırlanınca artık her ülkedeki tanıdıklara uğrayıp masrafları da minimize ederek gezmiştim.
    önceden "para yetmezse satarım" dediğim zenit-e fotoğraf makinamı da satmadığım gibi 10 kartuş ta 36'lık slayt film alıp doldurmuştum.

    şimdi evrak-ı metruke'mdeki en değerli parça bu inter rail kartıdır. dışı kirlenmiş, iç sayfaları nerdeyse dolu. ama her satırında anılar olan.

    ek:
    millet çok merak etmiş o zamanki kartın nasıl birşey olduğunu, aha böyle birşey:
    https://eksiup.com/p/ye313257ohf6

    bunaklıktan mütevellit edit:
    kart 23 yaşına kadar olanlar için geçerliymiş.
    30 gün süreliymiş. benim aklımda kalan 45 gün durumu kartlı ve kart dışı toplam süreymiş.
    kartın resmini çekip koyarken farkettim.
  • tanımımızı vererek başlayalım ki iş formata uygun olsun. içinde gezgin ruhu taşıyan insanlara ucuza seyahat etme imkanı sağlayan, isviçreli bilimadamlarının insanlığa en büyük hediyesi.

    bu konuda halihazırda bir entry yazmışken ikinci bir entry yazma ihtiyacı duydum. ilk entryim ardından onlarca soru geldi ve yazdığım ilk entrynin yeterince kapsamlı olmadığını fark etmiş oldum. yazar arkadaşlar özel mesaj yoluyla sorularını iletebiliyorken, yazar olmayanların böyle bir şansı olmaması yüzünden ve de gelecek nesillere daha derli toplu bir rehber bırakma isteğinin doğmasıyla bu rehberi oluşturmaya başladım. başta söylemem gerekir ki bu tamamen benim kendi tecrübelerime dayalı bir rehber olacak ve de ilk entryimde yazdığım bazı şeyleri tekrar etmek zorunda kalabilirim. her yiğidin yoğurt yiyişi farklıdır, benim de gezim rutinin dışında bir gezi oldu. rehberi çeşitli ana başlıklar ve de alt başlıklar halinde yazacağım. benden öncekilerin bana faydası olduğu gibi umarım benim de benden sonrakilere faydam olur.

    1. genel bilgiler
    1.1. interrail nedir?
    interrail denilen şey internetten kısa bir araştırmayla da bulabileceğiniz gibi, size belirli ülkelerde trenlere ücretsiz veya az bir ek ücretle binme hakkı tanıyan bir bilettir. size bunun dışında ekstra hiç bir şey sağlamaz. sizin hangi trene ne zaman bineceğinize, nerede kalacağınıza, ne yiyeceğinize karışmazlar. adamlar "al kardeşim şu bileti şu kadar gün istediğin trene bin, gez eğlen" diyorlar sadece. bir nevi toplu taşımadaki aylık kartlar gibi. hangi ülkelerde geçerli olduğunu öğrenmek istiyorsanız, buyurun;
    http://www.interrailnet.com/countries

    1.2. bilet çeşitleri & fiyatlar
    öncelikle nterrail biletini herkes alabilir. dikkat ettikleri tek bir şey var. 26 yaşın altında olup olmadığınıza bakıyorlar. altındaysanız biletler ucuza geliyor, üstündeyseniz daha pahalıya satıyorlar. (üstündeyseniz bile avrupa'da ki tren fiyatlarını göz önüne alırsak oldukça ucuza geliyor) ben 26 yaşın altına göre bilet fiyatlarını yazacağım.

    2 ana kategoride inceliyoruz biletleri. global pass dedikleri tüm üye ülkelerde geçerli olan bilet ve de one country pass dedikleri tek ülkede geçerli olan bilet.

    önce one country pass'ı açıklayalım. çeviriyi yanlış anlayıp tek ülke geç falan diye çevirmeyin. burada ki pass, paso anlamında. yani ispanya için alıyorsanız sadece ispanya'da kullanabiliyorsunuz bunu. 1 ayda size 3,4,6 ya da 8 günlük yolculuk hakkı tanınıyor. yani bir ayda belirtilen gün kadar kullanabiliyorsunuz. hangi günlerde kullanacağınız size bağlı. orada bir sınırlama yok. fiyatlar seçeceğiniz ülkeye göre ve de gün sayısına göre değişiyor. en ucuzu 51 euro, en pahalısı 211 euro. bu pek işimize yarayan bir bilet türü değil.

    şimdi bizi asıl ilgilendiren global pass bilet türünü açıklayalım. bu tüm ülkelerde kullanabileceğimiz bir bilet. kendi içinde ikiye ayrılıyor. sürekli geçerli olan ve de flexi dedikleri bazı günlerde geçerli olan. sürekli geçerli olan bileti çok şehir görmek isteyenler için ve de kafası rahat etmek isteyenler için tavsiye ederim. bu sistemde 15,22 ve 30 günlük seçenekler var. 22 günlük bir bilet aldıysanız, 22 gün boyunca istediğiniz kadar trene binebilirsiniz. gün ve sayı sıralaması yok. fiyatları ise sırasıyla 298 euro, 329 euro ve 422 euro. flexi sistem ise az seyahat edip çok konaklayacaklar için ideal. yani gittiğiniz her şehirde en az 2 gün kalacaksanız bu sizin için doğru tercih. 10 günde 5 gün seyahat hakkı veren ve de 22 günde 10 gün seyahat hakkı veren olmak üzere iki seçenek var. fiyatları sırasıyla 175 euro ve 257 euro. flexi sistemde seçtiğiniz günlerde yolculuk yapabiliyorsunuz ve atıyorum 22 günde 10 günlük bileti aldıysanız, 22 gün içerisinde sadece 10 gün tren kullanabiliyorsunuz. bir kaç ayrıntısı da var. mesela akşam 7'den sonra trene binerseniz ertesi günü kullanmış oluyorsunuz falan filan.

    1.1.3 bileti nereden alabilirsiniz?
    istediğiniz bir tcdd garından ya da gideceğiniz ülkelerde ki tren garlarından alabilirsiniz. ben şahsen istanbul'dagençtur'dan aldım. tavsiye ederim. burada dikkat etmeniz gereken şey, bir çok garda interrail biletinin ne olduğunu bilmeyen memurlara rastlayabilirsiniz o yüzden en temizi büyük bir yerden almak.

    son olarak bu bölümü anlatmayı pek sevmediğim için bu kadarlık bir bilgi vermiş olayım. fazlası için gençtur'un internet sitesini ziyaret edebilirsiniz.
    http://ulasim.genctur.com.tr/node/73

    2. yolculuk öncesi
    2.1. karar verilmesi ve yol arkadaşı mevzuları
    interrail hevesi genellikle üniversitenin ilk yıllarında ortaya çıkan bir şeydi ama bilinirliliğinin artmasıyla beraber yavaş yavaş lise seviyesine inmeye başladı. kimisi yeni yerler görme isteğiyle, kimisi yurt dışına çıkma isteğiyle kimisi de macera için bu yola çıkıyor ama genellikle ortak olan bir kaç sorun var. yaz tatillerinin sınav, staj ya da iş dolayısıyla dolu olması, paranın denkleştirilememesi ve de en genel sorun olan kış aylarında bu yaz interrail yapalım diyen arkadaşın yaz gelince sizi satması. birinci problem için yapabileceğimiz bir şey yok. akıllı olun çok çalışın, yaza ders bırakmayın. ikinci problem sizin iradenizle ilgili. interrail için çok fazla bir paraya ihtiyaç yok. sene boyunca her ay bir kenara koyacağınız 150-200 lira ya da yazın herhangi bir yerde asgari ücretle çalışacağınız 1-2 aylık bir iş size gerekli miktarı sağlayacaktır. maliyetlere daha sonra değineceğim. üçüncü problem olan arkadaşın sizi satması olayına gelirsek, arkadaşınızı bekleyecek olursanız avrupa'yı nah görürsünüz. bunları arkadaşlarını 5 yıl bekleyen birisi olarak söylüyorum. yapacağınız şey basit, keyfin bilir diyerek yolculuğa tek başınıza çıkmanız. çıkılır mı ki demeyin gayet de güzel olur ve harika bir deneyim olur sizin için. zorluklara karşı tek başınıza mücadele edecek olmanız, kendi kararlarınızı verecek olmanız, kimseye bağlı olmadan özgürlüğün tadını çıkaracak olmanız ve de en önemlisi hiç tanımadığınız topraklarda bir çok arkadaş edinecek olmanız döndüğünüzde ise sahip olacağınız öz güven hiç bir şeye değişilmez.

    tek başına ve de grupla interrail yapmanın fayda ve zararlarına da değineyim hemen. tek başına çıkmanın faydaları; avrupa'da tek başına seyahat eden bir çok gezgin var ve tek başınıza olmanız hem sizin onlarla hem de onların sizinle iletişim kurmasını kolaylaştıracaktır. karar vermede özgür olacaksınız, istediğiniz zaman yatıp istediğiniz zaman istediğiniz şehre gidebileceksiniz. sorun çıkaran ya da bahane uyduran bir arkadaşınız olmayacak. grupla gezdiğiniz zaman birbirinizle muhabbet etmekten yeni insanlar tanımaya zaman bulamayacaksınız. tek olduğunuz zaman yalnızlığın da verdiği gazla sürekli insanlarla tanışma gayretinde olacaksınız. faydalarına bir önceki paragrafta yazdığım maddeleri de ekleyebiliriz. son olarak hosteller de ve de trenlerde tek başınıza yer bulmanız çok daha kolay olacaktır. (couchsurfing'de dahil)
    dezavantajları da var tabi ki, güvenlik açısından birden fazla kişiyle gezmek kadar güvenli olmayacaktır yalnız seyahat etmek. (ben 1 ay boyunca herhangi bir sorunla karşılaşmadım) dışarıda uyumanız gerekirse rahat bir uyku çekemeyebilirsiniz. ıssız rotalarda arkadaşsız kalabilirsiniz, tanımadığınız kişilere fotoğrafınızı çektirirken ciddi pozlar vermek zorunda kalabilirsiniz. grupla interrail yapmaya bakacak olursak, bence en ideal grup 2, maksimum 3 kişiden oluşmalı. kadın erkek karışık bir grupsa 4'e kadar çıkabilir bu sayı. sakın ama sakın 4 erkek interrail'e çıkayım demeyin. hatta 3 kişi çıkıyorsanız bile eğer 1'den fazla lider ruhlu ya da dik başlı adam varsa yine çıkmayın. yolculuğunuz kavga gürültü içinde geçer. her kafadan ayrı bir sesin çıkması kadar kötü bir şey olamaz yolculukta. arkadaşın yolculukta tanınacağı üzerine bir söz vardır ki bu çok doğrudur. o yüzden birbiriyle iyi anlaşan 2 kişi ya da aralarından 1 kişiyi grup başkanı tayin eden 3 kişi bu yolculuk için idealdir. avantajlarına gelirsek, pansiyonlarda oda kapatıp ucuza kalabilirsiniz, sıkıldığınızda çeşitli oyunlar oynayıp zaman geçirebilir, yediğiniz yemekleri ucuza getirebilir, sayınızla dosta güven düşmana korku salabilirsiniz, birbirinizin saçma sapan yüzlerce fotoğrafını çekebilir ve de en güzeli yıllar geçse bile eşinize dostunuza anlatabileceğiniz ortak bir anınız olmuş olur. dezavantajları ise, yolda ya da trende kendi anadilinizi konuştuğunuz için pek kimse sizinle muhabbet açmaz, herkesin farklı bir şey yemek istemesi, farklı bir yere gitmek istemesi gibi durumlar sık sık ortaya çıkar ve kavga edersiniz, tren ve hostellerde o kadar boş yatak bulmakta zorlanabilirsiniz vs vs

    bu konuda karar sizin. tek başına interrail yapmış birisi olarak size önerim tek başınıza ya da 2 kişi ile bu yolculuğu yapmanız.
    bu konuda ayrıntılı bilgi için: (bkz: tek başına interrail yapmak)

    2.2.rota
    rota çizimini çok abartmamak gerekiyor. öncelikle karar vermeniz gereken şey şu. ne amaçla bu seyahate çıkıyorsunuz? yolculuk temanız ne olacak? tarihi, turistik yerler mi? doğal güzellikler mi? alışveriş mi? vs vs çok klasik bir rota var ve her 3 türk gencinden 2'si aşağı yukarı bu rotayı takip ediyor. uçakla italya'ya gidip, sonra sırasıyla fransa, ispanya, tekrar fransa, belçika, hollanda, almanya, isviçre üzerinden yeniden italya'ya dönüyor. üç aşağı beş yukarı rota bu şekilde oluyor. sebebi gayet basit. popüler olan şehirleri yani roma, venedik, madrid, barcelona, paris, brüksel, brugge, amsterdam, berlin, basel vs bu rota ile aradan çıkarılmış oluyor. insanlar bu şekilde rota üzerinde pek uğraşmadan aradan çıkarmış oluyorlar. bu bir seçenektir ama halihazırda herkesin yürüdüğü bir yoldan yürümek size ne katacaktır bilemiyorum. rota konusunda farklılık yaratıp kendi rotanızı çizmenizi öneririm.

    peki rotayı çizerken nelere dikkat etmeliyiz? öncelikle az önce yazdığım gibi yolculuğunuzun temasını belirleyin. daha sonra önünüze avrupa haritasını açın. merakınız şehirleri görmek üzerineyse işiniz kolay, görmek istediğiniz şehirleri haritada işaretleyin ve bekleyin. yok eğer merakınız doğal güzellikler üzerineyse özellikle kuzey ve orta avrupa eksenli bir rota çizmeniz gerekecektir ki bu ayrıntılı bir araştırma gerektiriyor. bu tarz bir gezi için anahtar kelimeleriniz alp dağları, ulusal parklar, göller ve de avrupa'da ki yürüyüş rotaları olsun. (alp dağlarının geçtiği hemen her ülke bu konuda çok zengin içeriğe sahip. aklınızda bulunsun) bu tamamen sizin yeteneğinize kalmış çünkü avrupa'da belki de hiçbirimizin bilmediği güzellikte yerler var ki bunları araştırmadan öğrenemeyiz. (bu rotaya irlanda'yı da ekleyebiliriz) tercihiniz tarihi yerler üzerine olacaksa; italya bu rotanın olmazsa olmazı. sonrası için çek cumhuriyeti, avusturya, macaristan, polonya, ingiltere gibi ülkeler ilk akla gelenler. bu liste uzar gider. kısacası temamızı belirliyoruz sonrasında gideceğimiz yerleri işaretliyoruz. daha sonra bu ülkeler arasında ki mesafeleri göz önünde bulundurarak bunları sıraya diziyoruz. sıraya dizerken yolculuk sürelerini ve de ülkeler arasında doğrudan tren seferi olup olmadığına dikkat etmeniz gerekecek ama bu o kadar mühim bir mevzu değil. interrail planlaması yaparken zaten en kafa karıştıran konulardan biri de bu. herkes bir link veriyor ve işte tren saatlerine buradan bakın, yok tren rezervasyon ücretlerine şuradan bakın vs diyerek kafa karışıklığına yol açıyorlar. bunlar mesele değil, kafanıza hiç takmayın.

    gezeceğiniz ülkeleri işaretlediniz, göz kararı hangi ülkeden başlayıp hangi sırayla gezeceğinizi de kararlaştırdınız. rotamız neredeyse hazır. burada size tavsiyem hangi şehirde kaç gün kalacağınızı belirleyerek kendinizi kısıtlamamanız. bırakın spontane gelişsin. her bir şehir için +/-1 günlük esneme payınız olsun. bu konuya ilerleyen satırlarda değineceğim. son olarak geziye nasıl başlayıp, bitireceğinize karar verin. istanbul'dan ( ya da başka bir şehirden) uçakla mı başlayacaksınız, trenle mi yoksa otobüs ile mi? (yunanistan'a artık tren seferi yok aklınızda bulunsun) dönüşte aynı yolu mu takip edeceksiniz? benim size önerim eğer rotanızda italya varsa otobüs ile ya da deniz yolu ile atina'ya geçmeniz ve interrail'e oradan başlamanız. sonrasında feribot ile italya'ya geçebilirsiniz. bunu önermemin en büyük nedeni uçakla roma'ya inmeniz durumunda tüm acemiliğinizin roma'ya denk gelecek olması. atina'dan başlamanız sizi yolculuğa alıştıracaktır ve roma'ya ulaşmak için harcayacağınız 2 gün içerisinde atina, patras ve bari gibi 3 şehri gezmiş olacaksınız ve olayın işleyişini öğrenmiş bir şekilde roma'ya ulaşacaksınız. tabi bu tamamen size kalmış. rota belirlenmesi aşağı yukarı böyle idi. şimdi diğer maddelere geçelim.

    2.3. maliyet ve bütçe hesaplamaları
    bu size kalmış bir olay. kaynakları bol olan kişilere tavsiye vermeyeceğim. onlar zaten yolunu bulur. ben kıt kaynakla seyahat edeceklere ve de kaynaklarının kıt olduğunu düşündüğü için yolculuğa cesaret edemeyenlere yönelik bir yazı yazacağım.

    ilk olarak bilmeniz gereken interrail'e çıkacak olursanız 2 çeşit maliyetiniz olacak. sabit maliyetler ve de değişken maliyetler. adından da anlayacağınız üzere sabit maliyetlere yapacak bir şey yok. her şekilde cebinizden çıkacak bu. nedir peki bu sabit maliyetler? interrail bileti için ödeyeceğiniz meblağ, yeşil pasaportunuz yoksa vize için ve de hatta pasaport için ödeyeceğiniz miktar, türkiye'den trenle ayrılamadığınız için ödemeniz gereken otobüs/uçak/gemi bileti ücretleri, yurtdışı çıkış harcı, sırt çantası ve de yol boyunca gerekecek diğer ekipmanlar. sabit maliyetleri çıkışta uçak yerine otobüs kullanarak, biraz daha az kaliteli bir çanta alarak falan düşürebilirsiniz ama çok da ucuza kaçmayın, rezil olma ihtimaliniz var. değişken maliyetlere gelecek olursak, asıl farkı burada yaratıyoruz. değişken maliyetlerin içerisine girenler tamamen sizin lükse kaçıp kaçmayacağınıza bağlı. nedir bu değişken maliyetler? trenlere ödeyeceğiniz rezervasyon ücretleri, yataklı trenle yolculuk yapmak isterseniz yatak ücreti, kalacağınız pansiyona ödeyeceğiniz ücretler, gıda harcamaları, müzelere ve de diğer paralı mekanlara girişte ödeyeceğiniz paralar, kullanıyorsanız eğer içki sigara masrafları vs vs

    sabit maliyetlere yapacak pek bir şey yok dedik, o halde değişken maliyetleri nasıl azaltacağımız konusunda konuşalım. olay tamamen sizin ne kadar parasız olduğunuza bağlı. o yüzden hangi kalemlerde ki harcamalarınızı kısacağınıza siz karar vereceksiniz. en parasız adam için konuşacak olursak, a şehrinden b şehrine gittiğinizi düşünün. interrail biletimiz var dolayısıyla şu an için bir harcamamız yok. öncelikle yapmamız gereken a şehrinden b şehrine giderken kullanacağımız trende rezervasyon yaptırmanın zorunlu olup olmadığını ve de ekstra ücretin olup olmadığını öğrenmek. zorunlu olanlarda 2 euro ile 80 euro arasında ekstra ödemeniz gerekiyor. miktar gözünüzü korkutmasın. tren ekstralarına ileride değineceğim o yüzden detaya girmiyorum ama trenler için ortalama 5 euro ekstra ödemeyi gözden çıkarın. bu konuda pek fazla esnek olmayız çünkü kalkıp da 5 euro vermemek için banliyo trenlerini kullanırsanız 4-5 saatinizi fazladan trende harcamış olursunuz ki zaman en büyük hazinemiz bu yolda. miktar eğer çok yüksekse ve de kendinize güveniyorsanız otostop yapabilirsiniz. b şehrine ulaştık, kalacak yer seçimi yapacaksınız. sokakta yatmak bedava ama sırt çantanızı taşımak zorunda kalacaksınız (emanete veririz demeyin, emanetçi parası neredeyse pansiyon parası kadar), dandik bir pansiyonda kalmanın maliyeti bir kaç euro, couchsurfing aracılığıyla bulduysanız birilerini hem bedava hem de çantanızı sırtınızda taşımamış olursunuz. kalacak yeri hallettik, yemek yememiz gerekiyor. ucuza karnınızı iyice doyurmak istiyorsanız süpermarketlerden alacağınız konservelerden ve de ekmeklerden faydalanabilirsiniz. kimi gezginler mc'den hamburger yiyorlar 1 euro'ya ama ne olduğu belli olmayan eti yemeyeceğim için ben konservelere yöneldim. ton balığı konserveleri yaklaşık 2,5 euro. 1 euro'ya da ekmek alırsanız tıka basa karnınızı doyurmuş olabilirsiniz. tabi gittiğiniz şehirlerin meşhur yemeklerini yemek isterseniz maliyetleriniz artacaktır. kahvaltıyı ucuza getirmek için ise yine marketlerden nutella alabilirsiniz. 1 kutu nutella yaklaşık 3 euro ve sizi 1 hafta idare eder. sadece ekmek alarak sabah kahvaltınızı hazır edebilirsiniz. hataa işi iyice çığrından çıkarıp sabah akşam nutella ekmek yerseniz günlük gıda maliyetiniz 2 euro'ya kadar düşer. size kalmış. avrupa'da meyve sebze buralara göre pahalı. değişiklik yapmak isterseniz marketlerden ve de pastanelerden hamur işi alabilirsiniz. neyse konuyu toparlayalım. b şehrine geldik, kalacak yeri hallettik, karnımızı doyurduk. bu aşamadan sonra elinizi cebinize atmak istemiyorsanız giriş ücreti olan mekanlardan uzak durmanız gerekecek. dışarıdan fotoğrafını çekmekle yetineceksiniz. sigara içiyorsanız azaltabilir, alkolü ise yolculuk boyunca tamamen unutabilirsiniz. bunlar maliyetinizi düşürecektir. son olarak şehirlerde toplu taşıma kullanmak yerine yürürseniz günde ortalama 4-5 euro kar edersiniz. unutmayın avrupa şehirleri o kadar da büyük değil. 25'e yakın şehir gezdim ve toplu taşıma olmadan gezmenin imkansız olduğu tek şehir paris bence. roma'da dahil yürünerek gezilebilecek yerler.

    özet geçelim. en sık tercih edilen paket olan 22-24 günlük bir interrail size yaklaşık 1250-1350 euro'ya mal olacaktır. bu her sabah nutella, her akşam ton balığı yenerek, geceyi ucuz pansiyonlarda ve de yataklı trenlerde geçirerek, şehirlerdeki bir kaç mekan dışında kalanlarına para verilmeyerek ve de içki sigara kullanmayarak sahip olunacak bir maliyet. kalacak yeri bedavaya getirirseniz, bilet almanız gereken hiç bir mekana girmezseniz, sabah akşam nutella yerseniz bu maliyet bir 100 euro kadar daha düşebilir ama o kadar da sıkmayın kendinizi. benim yaklaşık 1 ay civarında süren yolculuğumun günlük maliyeti ortalama 26 euro civarındaydı.* paris'de 75 euro harcayarak zirve yaptım, italyan şehirlerinde ortalama 50 euro harcadım ama öte yandan macaristan ve polonya'da 15 euro civarı harcadım. batıya gittikçe pahalılık artıyor. hele ki isviçre ve lüksemburg'a giderseniz sırf pansiyon için 30 euro'yu özden çıkarmanız gerekebilir ki bu da insanın belini bükmeye yeter. son olarak 30 günlük interrail için 5000 euro ayırın diyen dallamalar olabiliyor, itibar etmeyin. adamların ekonomisini canlandırmaya gitmiyorsunuz, sırt çantanızla avrupa'yı gezeceksiniz altı üstü. günlük bütçeniz 25 euro olursa ölmezsiniz, 30 euro'ya bazı günlerde kendinizi şımartabilirsiniz, 45-50 ideal, 60 euro'ya her boku yaparsınız, 70 fazla. sonuç itibariyle 70'e yapanda avrupa'yı gördüm diyor, 25'e yapan da. (bu miktarlara sabit maliyetler dahil değil. o zaten yola çıkmadan cebinizden çıkıyor.)

    2.4. yolculuk hazırlıkları
    2.4.1 çanta
    ben çekçekli valizle gideceğim abi diyen paragrafın gerisini okumasın zaten. hatta interrail'e de çıkmasın. gitsin turlara katılsın. burada sırt çantasıyla ilgili açıklamalarda bulunacağım. öncelikle sırt çantası sağlığınız ve de yolculuğunuzun rahat geçmesi açısından önemli. trenle pansiyon arasında taşımak dışında zaten pek sırtınızda olmuyor. günübirlik bulunduğunuz şehirlerde ise emanete bırakmadıysanız mecbur sırtınızda olacaktır.

    sırt çantası kaç litre olmalı sorusuyla başlayalım. 20 günün üzerinde gidecek olanların çantası en az 70 litre olmalı. (içinde uyku tulumunun olduğunu varsayıyorum.) ben 1 ay 75 litrelik çantayla dolaştım ama bir daha ki sefere 85 litre ile çıkmayı düşünüyorum. hatun kişilerin dayanıksız olduklarını düşünmekten hareketle onlara "ya sen 60 litre alsan yeter" tarzında öneriler verenler var, sallamayın onları. avrupa'da ki hatunlar kendi boylarında çantayla dolaşıyorlar. erkek kaç litreyle çıkıyorsa kadında aynı litre çantayla çıksın. hem kambura yatsanız da o çanta sizi güzel gösteriyor merak etmeyin. al bak bu da insan. http://images.smh.com.au/…packers-generic-420x0.jpg

    çantada marka önemli mi? kaç para verilmeli? nereden alınmalı? marka önemli evet. kimse çantasının dikişlerinin yolculuğun ortasında atmasını istemez. bilindik markalarda böyle bir durumla karşılaşmazsınız ama doğruya doğru bu markalarında fiyatları oldukça yüksek. istanbul'da mercan yokuşunda markasız çantalar bulabilirsiniz. orada çanta fiyatları 100 lira civarında ama bu konuda bir garanti veremem. biz gidip baktık, dikişleri ve de kumaşı uyduruk gözüktü ama oradan taş gibi çantalarda alanlar olmuş. markalı bir çanta alacak olursanız eğer, bakmanız gereken markalar; deuter, the north face, millet, lowe alpine, karrimor ve de mammut olabilir. bu markaların fiyatları ise 250 liradan başlar, 1000 liraya kadar gider. ikinci el almak ya da eşten dostan ödünç almak gibi bir seçeneği de göz önünde bulundurun ve marka bir çanta alacaksanız onu ne kadar kullanacağınızı kendinize sorun. döner dönmez bir kenara atacaksanız paranıza yazık etmeyin.

    2.4.2 çantaya konulacaklar
    bunun için boş bir kağıdı odanızın duvarına asmanız ve de aklınıza geldikçe doldurmanız yararınıza olacaktır. yok ben tembelim diyorsanız size örnek bir götürülecekler listesi yazayım.

    bilet, pasaport, interrail haritası, otobüs/uçak biletiniz, kredik kartı, bankamatik kartı, bel cüzdanı, telefon, şarj cihazı, fotoğraf makinası & şarjı, yeriniz varsa ufak bir tripod (gece çekimi için olmazsa olmaz), mp3, orta boy asma kilit, ufağından şampuan ve duş jeli, tırnak makası, tıraş bıçağı, deodorant, parfüm, battaniye ( uçakta verilen tarzda, yer kaplamayan), banyo havlusu(plaj havlusu götürün az yer kaplasın), yağmurluk/mont (mevsimine göre), sandalet/terlik (pansiyonlarda duşa girerken lazım), günlük tutmak için not defteri/kalem, ıslak mendil, güneş gözlüğü, kullanıyorsanız lens, kıyafet ( 3 günde bir değişecek şekilde ve de 10 günde bir toptan yıkayacağınızı düşünerek alın. yani 22 günlük bir yolculuk için 4 tişört, 3 pantolon/şort ve de 1 adet kalın kıyafet), şapka, sözlük, lif/kese, buzdolabı poşeti, isic (öğrenci kartı), ilaç (aspirin, ercefurly, supradyn, talcid, gamaflex, hametan), diş fırçası/macunu, uyku tulumu, mat, küçük bir sırt çantası.(şehir içi geziler için) (outdoor mağazalarından termal battaniye de alabilirsiniz.)

    mat ve uyku tulumu faydalı olacak şeyler. matınızı zaten çantanızın dışına tutturuyorsunuz. uyku tulumunuz benimki gibi top şeklindeyse çantanızın içinde taşımanız gerekecek, eğer silindir şeklinde ise onu da çantanın dışına tutturabilirsiniz. uyku tulumu sadece dışarıda yatmanız gerekirken gerekli olan bir şey değil. aynı zamanda yatakları pis olan pansiyonlarda kalıyorken nevresim görevi görecektir. ayrıca feribotta da soğuktan donmamanızı sağlar. almanızı tavsiye ederim. zaten yazın interrail yapacaksanız çok ahım şahım bir uyku tulumu götürmeniz gerekmez.

    listemiz üç aşağı beş yukarı böyle. bir kaç ekleme çıkarma yapılabilir. hepsini toplasanız 15 kilo eder etmez. ben 18 kilo ile yola çıktım aynı ağırlıkla geri döndüm. buraya bir not düşelim; çıkmadan evde börekler çörekler yaptırıp çantaya atmanız faydalı olacaktır. kim taşıyacak diye ya da bayatlar diye düşünmeyin. her zaman yemek bulamayabiliyorsunuz.

    2.4.3. türkiye'den çıkış
    bu konuda da sizi bilgilendireyim. ben yeterli bilgi bulamamıştım. interrail biletiniz türkiye'de geçerli değil. (vatandaşı olduğunuz ülkede kullanamıyorsunuz) yani biletinizin geçerliliği türkiye sınırları dışında başlıyor.

    türkiye'den çıkarken bir kaç yol var. uçakla x ülkesine giderek başlayabilirsiniz. (bunu açıklama gereği duymuyorum) yunanistan üzerinden gidecekler için; istanbul'dan hareket ediyorsanız, erken tarihte alabileceğiniz uçak biletiyle atina'ya ucuza uçabilirsiniz. ikinci yol otobüs ile selanik'e ya da atina'ya gidebilirsiniz. otobüs atina'ya yaklaşık 16 saatte varıyor ama kesinlikle sıkılmıyorsunuz. gece yarısı sınır kapısında 2 saate yakın oyalanıyorsunuz sonrasında ise interrail maceranız başlamış oluyor. peki atina'ya hangi otobüsler gidiyor diye soracak olursanız, metro turizm'den başka bir seçeneğiniz yoktu en son. metro'nun geçen yaz liste fiyatı 150 liraydı ama öğrencilere 15-20 lira indirim yapıyorlar. (erken alınan uçak bileti otobüsten ucuza gelebilir.) selanik'e gidecek olursanız alpar turizm'i kullanabilirsiniz. en son fiyatları 35 euro idi. ben selanik'e uğrayamadım, sebebi ise oradan atina'ya giden trenlerin saatinin kötü olması ve de interrail biletimin 1 gününü yakmak istemememdi. (dipnot: bu yolu kullanacaksanız, interrail biletiniz atıyorum ayın 10'unda başlıyorsa ve de atina'da bir gece geçirecekseniz, istanbul'dan ayın 8'i akşamı çıkmanız size optimum faydayı sağlayacaktır. böylelikle interrail günlerinizi harcamamış olursunuz. ) metro'nun seferleri akşam 6'daydı geçen yaz. ertesi sabah saat 10'da atina'da oluyorsunuz. üçüncü yol, izmir ve civarından gemi ile iki aktarma yaparak atina'ya ulaşmak. bu şekilde gelenleri gördüm. maliyet olarak 100 lira civarında diyorlardı ama bilemeyeceğim. dördüncü yol ise, edirne'ye kadar trenle ya da otobüsle gelip, sınır kapısı civarında otostop çekerek yunanistan'a giriş yapmanız ve yunan sınırı içinde interrail biletiniz geçerli olduğu için trenle devam etmeniz. bu yol maliyetlerinizi düşürecektir ama gereksiz bir gün kaybına da yol açacaktır. (otostop için kamyoncular birebir.)

    3. yolculuk süreci
    3.1. tren & feribot
    yolculuğun temel taşı tren olduğu için yolculuk sürecini anlatmaya tren ile başlıyorum. yolculuk boyunca bir kaç çeşit tren ile karşılaşacaksınız. bunlar; hızlı trenler, gece trenleri, gündüz trenleri, banliyo trenleri. bunları biraz açalım.

    gece trenleri: bu tip trenler genellikle bir şehirden gece hareket ederek gidilmesi planlanan bir kaç ana şehre ertesi sabah ulaşmayı amaçlayan trenlerdir. rotaları ve de saatleri buna göre çizilmiştir. örneğin; münih'den 23.45'de kalkan tren ljubljana'ya 06.20'de, zagreb'e ise 08.36'da varmakta. böylelikle bir kaç açıdan kara geçersiniz. birincisi uyurken yol katettiğiniz için zaman kazanırsınız. ikincisi bulunduğunuz şehri gece terk ettiğiniz ve de gideceğiniz şehre çok erken ulaşacağınız için zamanınızı optimum seviyede kullanmış olursunuz, üçüncüsü ise konaklama parasından kar etmis olursunuz. gece trenleriyle seyahat ederken bir kaç seçeneğiniz oluyor. oturarak yolculuk edebileceğiniz kompartımanlar var ve ülkeden ülkeye değişmekle beraber bir kaç euro rezervasyon parası ödeyerek seyahat edebiliyorsunuz. kompartımanlar 6 kişilik oluyor ve her zaman da dolu olmuyor. ikinci seçeneğiniz yatarak seyahat etmek. bunun için de bir kaç farklı seçeneğiniz var. sleeping car dedikleri 1-3 kişilik odalar var ve bu odaların içerisinde banyo ve tuvalet oluyor. bir de biz fakirlerin kullandığı 4-6 kişilik kuşetler var. (couchette diye geçiyor orada) odada 4 ya da 6 adet yatak oluyor. 4 yataklı olan 6 yataklı olana göre yaklaşık %50 oranında daha pahalıya geliyor. odaya girdiğinizde sizin için yatağınızın üzerine konlmuş olan temiz nevresim takımları oluyor. onları yatağınıza seriyorsunuz ve yatmaya başlıyorsunuz. odada priz ve çöp kutusunun yanında ufak bir masa da bulunuyor. çantalar için pek yer yok. tavsiyem en üstteki yatağı ya da en alttaki yatağı almanız. üst katta yatarsanız yukarıdaki çanta koyma yerine çantanızı yerleştirerek rahat bir uyku çekersiniz. en altta kalırsanız kalkıp oturmanız nispeten daha kolay olur ve çantanızı yanı başınızda tutabilirsiniz ama orta katta kalırsanız ne inip çıkabilirsiniz ne de çantanızı bir yerlere bırakabilirsiniz. bu gece trenlerindeki yatak ücretleri de ülkeden ülkeye, rotadan rotaya değişiyor. genelde fiyatlar 6 kişilik kuşette kişi başı 20 euro civarında. benim 9 euro'ya da seyahat ettiğim oldu, 27 euro'ya da. hatta paris-madrid arasına 77 euro istediler. orta ve doğu avrupa'da ki trenler ucuz. merak etmeyin. tavsiyem yataklı vagonda kalmanız. 10-20 euro arası makul bir fiyat ve kesinlikle vermeye değer. gece boyunca kapınızı kitli tutup rahat bir uyku çekiyorsunuz. sabaha da dinç bir şekilde kalkıyorsunuz. genellikle görevliler tren hareket etmeden interrail biletinizi ve bazen de pasaportunuzu topluyorlar ve sabaha kadar sizi rahatsız etmiyorlar. sabah inmeden size veriyorlar biletinizi falan. gece trenlerinin bir diğer yönü ise kuşetteki arkadaşlarınız. çok büyük oranda şans işi bu. şansınıza sizin gibi gezginler olabilir, ihtiyarlar olabilir, çoluklu çocuklu bir aile olabilir, arkadaş grubu olabilir ya da tahmin edemeyeceğiniz tipte insanlar da olabilir. bu biraz da kullandığınız rotayla alakalı. yan kuşette millet ortamı kurmuşken siz 60-70 yaşındaki ihtiyarların dırdırını çekmek zorunda kalabilirsiniz. o da şans işi.

    hızlı trenlere gelecek olursak, avrupa'da baya yaygınlaşmış durumdalar. mutlaka kullanın bu trenleri. kimi ülkelerde ekstra bir ödeme yapmanız gerekiyorken kimi ülkelerde bedavaya bile kullanabiliyorsunuz. örneğin italya'da rezervasyon zorunlu ve 10 euro ödemeniz gerekiyor. almanya'da ise bu zorunlu değil ama koltuğum belli olsun diyorsanız 4-5 euro civarı bir ödeme yapıyorsunuz. en pahalı hızlı trenler ise fransa'da. fransa'da iki çeşit hızlı tren var. birisi thalys diğeri ise tgv. thalys'lerin avrupanın en lüks trenleri olduğu söyleniyor, ben bindim öyle ahım şahım bir farkını göremedim. şimdi bu tren isimlerine de takılmayın. tcdd nasıl hızlı trene yüksek hızlı tren(yht) adını verdiyse, her ülke de kendi hızlı trenine bir isim vermiş. almanlar ice, ispanyollar ave, fransızlar tgv diyorlar. bu trenler genelde 300-350 km arası bir hızla gidiyorlar.

    gündüz trenlerine gelirsek, bunları üke içindeki seyahatlerinizde veya uluslararası seyahatlerinizde kullanıyorsunuz. adı üstünde seferleri gündüz oluyor. genelde rezervasyon ücreti ya da ekstra bir ödeme yapmanız gerekmiyor. hızları da fena değil.

    banliyo trenleri ise çevre il ve ilçelere giden ve köy istasyonları dahil hemen her yerde duran trenler. interrail biletiniz varsa doğruca atlıyorsunuz. bilete falan ihtiyacınız olmuyor. örneğin floransa-pisa arasında bu tür bir tren kullanıyorsunuz.

    tren rezervasyon ücretleri ve trenlerle alakalı son bir şey yazayım. benim gibi interrail biletinin pahalı olduğunu ya da rezervasyon ücretlerinin & ekstraların pahalı olduğunu düşünüyorsanız bunu unutun. avrupa'da ki tren bileti fiyatları neredeyse uçak bileti fiyatında. ben münih-dortmund arasını hızlı trenle bedavaya giderken, yanımda oturan alman adam dortmund'a 130 euro'ya gidiyordu. yani verdiğimiz para hiç bir şey aslında. 4-5 hızlı tren ya da gece treni yolculuğunda verdiğiniz tüm parayı çıkarmış oluyorsunuz.

    feribot olayına gelirsek, normalde yazmayacaktım ama italya-yunanistan arasında eskiden türklerin sık kullandığı bir yol olduğu için yazayım dedim. (millet kolayına kaçıp italya'ya uçakla gidiyor ama ben feribotu tercih ederim.) bu arada belirteyim, yararlanabileceğiniz tek feribot bu hat üzerinde değil ama diğer hatları kullanmadığım için bilgi veremeyeceğim. feribota yunanistan üzerinde binecekseniz iki şehirden binebiliyorsunuz,patras ve igoumenitsa. italya'da binebileceğiniz şehirler ise bari ve ancona. (indirimli rotaları kastediyorum.) patras'dan binecekseniz şöyle bir rota izleyeceksiniz. atina'dan patras'a tren bileti alıyorsunuz. yolda 2 aktarma yapmanız gerekecek. önce 2. bir trene daha sonra da otobüse aktarma yapıyorsunuz. (2012'de böyleydi, sonra değişebilir bilemem) sonuç itibariyle atina'dan patras'a olan tüm aktarmalar interrail bileti dahilinde. patras'a ulaşınca feribot limanına gidin. orada bir çok firmanın bilet ofisi var. interrail biletinin yaptığı indirimden faydalanabileceğiniz şirketleri ve de rotalarınız ise şu adresten görebilirsiniz. http://www.interrailnet.com/…ece/benefits-in-greece
    tabi feribotu kullanırken ekstra ödeme yapmanız gerekiyor. liman vergisi, ekstra falan derken yoğun sezonda 35 euro'ya kadar ekstra ücret alıyorlar. güvertede yatabiliyorsunuz. feribottaki tuvalet ve duşları kullanabiliyorsunuz. bir de size tavsiye, patras'dan binecekseniz eğer, patras feribot limanına 5 dakika mesafede, yol kenarında bir benzin istasyonu var ve onun yanında (dışarıdan hiç belli olmasa da) kocaman bir süpermarket var. oradan alışveriş yapabilirsiniz. malum yol 16 saat civarında sürüyor. feribot önce igoumenitsa'ya uğruyor sonrasında bari'ye gidiyor. ancona'ya gitmenizi tavsiye etmem. bari'den roma'ya ulaşım daha kolay.

    son olarak, feribot kullanacaksanız mutlaka 1-2 gün öncesinden rezervasyon yapın. sürekli dolu oluyor ve gittiğinizde boş yer yoksa sizi feribotun kalkmasına 15 dakika kalana kadar bekletiyorlar. gelmeyen yolcu olursa öyle binebiliyorsunuz.

    3.2. bilet alma ve tren seçme mevzuları
    yolculuk öncesi insanları çok telaşlandıran bir mevzudur. interrail biletimle istediğim trene binebilir miyim? rezervasyon gerekip gerekmediğini nereden bileceğim? ekstra ücret ödemem gerekip gerekmediğini nasıl bilebilirim? her tren için bilet bastırmam gerekir mi gerekmez mi? hangi trene bineceğimi nereden öğrenirim? vs vs
    adım adım anlatayım. x şehrinden y şehrine gideceksiniz. x şehrinin tren garına gidiyorsunuz. bilet gişesinin önünde sıraya girin. "y şehrine gitmek istiyorum, interrail biletim var, yapmam gereken bir şey var mı? ekstra bir ödemem yapmam gerekiyor mu?" diye sorun. ekranlarından kontrol edecekler ve size "şu kadar ekstra ödeme yapmanız gerekiyor ya da gerekmiyor" diye cevap verecekler ve size bilet kesip verecekler. olay bu kadar. peki hangi saatte tren olup olmadığını nereden öğrenebiliyorsunuz? bunun için garlarda bulunan panolardaki tarifelere bakabilirsiniz (üzerinde hangi saatte nereye tren olduğu, kaç saatte gittiği, günde kaç sefer olduğu vs yazar), ikinci seçenek bilet gişesinde ki görevliye hangi saatlerde tren olduğunu sorabilirsiniz, üçüncü seçenek online bilet gişelerinden kontrol edebilirsiniz ve de dördüncü seçenek (ki ben bunu tavsiye ediyorum) internet üzerinden alman demir yollarının sitesinden her türlü sorgulamayı yapabilirsiniz. (aynı zamanda telefonlar için application da var.) http://reiseauskunft.bahn.de/bin/query.exe/en
    bu siteyi kullanırken dikkat etmeniz gereken şey şehir isimlerini orjinalindeki gibi yazın. münih'e gidip münih ya da munich diye yazmayın, münchen diye yazın.

    kısacası olay tamamen gidip gişedeki görevliye sormakta, onlar size her konuda yardımcı oluyorlar. interrail biletiniz olduğunu mutlaka söyleyin, yüksek bir miktar isterlerse interrail biletinizin olduğunu bir kez daha tekrar edin ki yanlış anlaşılma olmasın. bileti aldığınızda tarihini mutlaka kontrol edin.

    son olarak bileti aldığınızda biletin üzerinde vagon numarası ve koltuk numarası yazacaktır. aynı zamanda treninizin kodu da yazacaktır. örneğin ice3454 yazıyorsa, ice'nin 3454 nolu seferiyle yolculuk yapacaksınız demektir. peronlarda ice3454 yazılı treni bulun (ekranlarda yazar hangi perondan kalktığı) sonra vagonunuzu en sonda da koltuğunuzu bulun. bu kadar basit.

    3.3. pansiyonlar ve diğer konaklama imkanları
    yolculuğunuz boyunca konaklamak için pansiyonlarda (hostel) kalabilir, couchsurfing aracılığıyla başkalarının evinde misafir olabilir, eş dostun yanında kalabilir, gece trenlerinde yatabilir ya da sokakta yatabilirsiniz. size hosteller ve de dışarıda yatma konusunda bilgi vereceğim.

    hostel dediğimiz şeyin mantığı basit. otel odası yapılacak olsa 3 kuruş kazanacağı odaya bir kaç tane ranza koymak suretiyle 5 kuruş kazanma yolu. öncelikle hostelleri nereden bulursunuz bunu söyleyeyim. www.hostelworld.com adresinde gideceğiniz şehirlerde ki hostelleri görebilir, rezervasyon yaptırabilirsiniz. ben şahsen rezervasyon yaptırmadım hiçbirisine. yoğun bir mevsimde gidiyorsanız rezervasyon yaptırmayı düşünebilirsiniz. hostellerde bir kaç çeşit oda oluyor. en basit hostellerde (ve de en yaygın olanı bu) karma yatakhaneler var ve ortalama 8-10 yatak oluyor. bazı hostellerde kadınlar için ayrı yatakhane seçeneği de oluyor ama karma yatakhaneye göre daha pahalı oluyor. ayrıca kimi hostellerde 2-3 kişilik odalarda oluyor. odada ki yatak sayısı azaldıkça ücrette buna oranla yükseliyor. bir çok hostelin ortak mutfağı oluyor ve orada yemek yapabiliyorsunuz. ucuz hostellerde banyo ve tuvaletler ortak iken ödediğiniz fiyat arttıkça odalarınızda banyo tuvalet olma ihtimali de artıyor. hostel seçerken dikkat etmeniz gereken şeylere gelirsek; öncelikle verdiğim siteden hostelleri sıralayın. ilk dikkat etmeniz gereken şey rating. sizden önce kalanların değerlendirmeleri %70'in üstünde olsun. daha sonra lokasyona bakın. tren garına ve de şehir merkezine yakın bir hostel seçin ki sonra gününüz yürümekle geçmesin. daha sonra fiyatına bakın. odalarda kilitli dolapların olmasına, bedava wi-fi olmasına, lock-out dedikleri günün belirli saatlerinde kapatma olayının olmamasına falan dikkat edin. bazı hosteller nevresim vermez. tüm bunları sitedeki açıklamalarını okuyarak kontrol edebilirsiniz. polonya'da 8 euro karşılığında 5 yıldızı hizmet alabilirken aynı hizmeti italya'da almak için 40 euro'yu gözden çıkarmanız gerekebilir. bunlar tamamen size kalmış. pansiyonlar konusunda size tavsiyem, bir şehre gitmeden bir gün önce verdiğim adreste gözünüze 2-3 hostel kestirin, adreslerini ve de fiyatlarını not alıp oraya ulaştığınızda kapılarına dayanın. oldu ki internet bağlantınız yoktu ve de hostel bulamadınız. ne yapacaksınız? benim başıma 2 sefer geldiği için bu konuda da tecrübeliyim. ilkinde elimde telefon, sırtımda çanta şehirde bedava wi-fi aradım ve bulduktan sonra hostel adresi aldım. ikincisinde ise trende etrafıma bakındım ve sırt çantalı yolcuların yanına gidip aynı yolun yolcusuyuz diyerek kalacakları pansiyonun adresini aldım. bu konularda çekingen olmayın. herkes sizinle aynı yollardan geçiyor. son bir ekleme yapayım. kız arkadaşımla gidebilir miyim, ortam nasıl sorularına cevaben; size bağlı bir şey. kalkıp da kimsenin birbirine sulandığını görmedim ama yatakhanede don gömlek dolaşan bir sürü erkek ve de yarı çıplak dolaşan hatun kişiler olacaktır. rahatsız olacaksanız bunu dikkate alın. bir çok hostelde tuvalet ve de banyolarda karma ayrıca. kardeş kardeş geçinip gidin.

    dışarıda yatma olayına gelirsek, en popüler mekanlar havalimanları ve tren garları olarak dikkat çekiyor ama günümüzde hemen hemen hiç bir havalimanı ve tren garında gece yatmanıza izin vermiyorlar. kimi garlar gece yarısından sonra kapatılırken kimisi açık olmasına rağmen yatmanıza izin vermiyorlar. bu yüzden tren garlarının etrafında yatmak en mantıklı seçenek olarak gözüküyor. birden fazla kişiyle yolculuk ediyorsanız park ve bahçelerde de yatabilirsiniz. bu konuda çekinceleriniz olmasın. siz turistsiniz ve o gece uyumanız gerekiyorsa her yer sizindir. mümkünse eşyalarınızı emanete bırakın, uyku tulumunuzu serin bir yere ve de uyuyun. olay bu kadar basit. (bahçelerde yatarken otomatik fıskiyelere dikkat. gece yarısı ıslanabilirsiniz.)

    3.4. beslenme ve gıda
    bu da sizin bünyenizle ve de bütçenizle alakalı bir konu. zenginseniz sorun yok, istediğiniz yere girip karnınızı doyurabilirsiniz ama kaynaklarınız kısıtlıysa şimdiye kadar bir kaç kez söylediğimiz gibi en mantıklısı kahvaltıları nutella ekmek ile diğer öğünleri ise konserve ile geçiştirmek. bu konuda çok bir açıklama yapmaya gerek yok aslında. herkes bütçesi oranında karnını doyurur. ben sadece bir kaç ekstra tavsiye vereyim.
    - avrupa'nın pek çok ülkesinde normal su diye gazlı su içiyorlar. şişeyi çalkalayarak bunu öğrenebilirsiniz. emin olamıyorsanız görevlilere sorun.
    - hamur işi konusunda aşmışlar, sabah kahvaltılarınız için ciddi bir alternatif. fiyatları da makul.
    - alışverişlerinizi marketlerden yapmaya özen gösterin. tourist information'dan bilgi aldığınızda haritadan süpermarketlerin yerlerini işaretlemelerini rica edin.
    - batı avrupa'da özellikle almanya'da su pahalı. genel olarak 500 ml su fiyatı 30-50 cent arasında değişiyor ama marketlerden 1 litre suyu 20 cente bile alabilirsiniz.
    - domuz eti ile ilgili kaygılarınız varsa sebze ve balık ağırlıklı beslenin. avrupa'da domuz etinin karışmadığı bir et yok.
    - meyve sebze yiyin diyorlar ama ben hiç yemedim, sağlam bir şekilde döndüm. bu size kalmış bir şey.

    3.5. gezilecek & görülecek yerler
    ister yolculuğa çıkmadan uzun uzun araştırma yapın isterseniz de sıfır bilgiyle yola çıkın fark etmez. bir şehre ulaştığınızda yapmanız gereken ilk iş tourist information bürolarına uğramak. hemen hemen tüm garlarda ve turistik mekanlarda oluyorlar. selam veriyorsunuz, harita istiyorsunuz, şu kadar gün kalacağım görmem gereken yerler nereler diye soruyorsunuz (özel bir ilgi alanınız varsa belirtin. sanat, teknoloji vs) nasıl bir rota izlemeliyim diye sorabilirsiniz, süpermarketleri işaretlettiriyorsunuz, döviz bürolarını işaretlettiriyorsunuz, şehrin dışında görmeniz gereken mekanlar var mı yok mu soruyorsunuz, teşekkür edip ayrılıyorsunuz. buraya bir ekleme yapalım. şehir haritaları şehirlerin %90'ında bedava. amsterdam, venedik gibi bazı şehirlerde parayla satıyorlar.

    tourist information'dan ayrıldıktan sonra pansiyonunuza yerleşin ya da sakin bir yer bulup kendinize bir plan program yapın. size kalkıp da roma'da aşk çeşmesine gidin, paris'de aman ha eyfel'i görün demeyeceğim. size yolu yordamı anlattım, gerisi sizde.

    3.6. dikkat edilmesi gerekenler
    bizden öncekiler ziyadesiyle yazmışlar. ekleyecek bir şeyimiz yok.
    (bkz: interrail yaparken dikkat edilecek hususlar)

    3.7. para taşıma, döviz, kredi kartı vs
    size önerim paranızı bankanızda tutmanız ve belirli periyotlarla herhangi bir atm'den para çekmeniz yönünde. örneğin ben üzerimde 1 haftalık para bulundurdum ve her 6 günde 1 bankamatikten 1 haftalık para daha çektim. böylelikle riski azaltmış oldum. bankalar genelde %2 ila %5 arasında komisyon kesiyorlar ki kabul edilebilir bir miktar bu. çalınma derdi falan olmuyor.

    kredi kartı kullanmak isteyen varsa kullanabilir. o da bir seçenek ama türkiye'de ki gibi her yer kredi kartı kabul etmeyebilir. nakit alışverişi tercih ediyorlar. kullanmayacak bile olsanız her ihtimale karşı yanınızda bir kredi kartı bulunsun.

    döviz konusuna gelecek olursak, euro bölgesinden çıkacak olursanız; isviçre, çek cumhuriyet, ingiltere, polonya, macaristan vs gibi ülkelerin kendi para birimleri var. bu ülkelere uğrayacaksanız yapacağınız iki şey var. ya üzerinizde euro bulunsun ve orada döviz alın ya da o ülkeye ulaştığınızda bankamatikten para çekin. (atm bulunduğunuz ülkenin para birimi neyse ondan para verecektir) bir ülkeye gitmeden önce mutlaka güncel döviz kurunu bilin, havalimanı, tren garı, turistik yerler gibi mekanlarda sakın döviz almayın. ayrıca yanınıza yaklaşıp size döviz satmak isteyenlerden de uzak durun, dolandırıcı onlar. unutmayın, her şehirde mutlaka güncel kurla alım/satım yapan komisyonsuz ve de belirli miktar alım/satım şartı koşmayan döviz büroları var, sadece aramanız gerekiyor.

    3.8. telefon ve internet
    yanınızda akıllı bir telefon olsun. en büyük yardımcınız olacaktır. internete pansiyonunuzda bağlanabilirsiniz ama dışarıda internet lazım olduysa, öncelikle belediyelerin ve de büyük servis sağlayıcıların internetini kontrol edin. bazı şehirlerde 1 saatlik ücretsiz hakkınız oluyor. yoksa eğer, kafe ve lokantaların kapılarına yaklaşıp kontrol edin ve işinizi görün. çok çok darda kalırsanız herhangi bir dükkana girip internetlerini kullanmak isteyin. size yardımcı olurlar. ayrıca tren garları ve trenlerde internet hizmeti var ama ücretli. günlük ve haftalık üyelikler pahalıya geliyorken aylık alırsanız uyguna gelir ve bir çok ülkede ki trenlerde ve garlarda kullanabilirsiniz.

    konuşma meselesine gelirsek, hattınızı yurt dışında kullanıma açtırın ama maksimum 20 dakikalık bir konuşma paketi alın. oraya dırdır etmeye gitmiyorsunuz. bu 20 dakikayı acil durumlar için saklayın. yakınlarınıza nerede olduğunuzu haber vermek için whatsapp ya da viber kullanın. hangi şehirde olduğunuzu bildirmek yeterli olacaktır. aksi taktirde yüklü bir fatura götünüze girebilir.

    3.9. tavsiyeler
    - utangaç biriyseniz utangaçlığınızı türkiye'de bırakın. sonra pişman olursunuz.
    - gerektiğinde hayır demesini bilin.
    - çeşitli sebeplerle telefonunuzu kullanmak isteyecek olan ihtiyarlar, çocuklar ya da güzel kızlara sakın telefonunuzu vermeyin.
    - 5 saatten fazla uyumayın. oraya yatmaya gitmiyorsunuz. hayatınızın kalanını yurda döndüğünüzde yatarak geçirebilirsiniz.
    - toplu taşımaya para vermek yerine bacak kaslarınızı geliştirin. şehri gezmenin en güzel yanı yürümek, unutmayın.
    - güvenlik yok, turnike yok diyerek toplu taşıma araçlarına bedavaya binmeye kalkmayın. medeni olun.
    - almanya'da s-bahn'lar interrail bileti olanlara ücretsiz. interrail biletinin tüm ülkelerde sağladığı en büyük kıyak bu, unutmayın.
    - rutine bağlamayın, kimsenin gitmediği yerlere gidin. lihtenştayn'a, lüksemburg'a, san marino'ya gidin.
    - şehir merkezleriyle kendinizi sınırlamayın. civardaki doğal güzellikleri keşfedin.
    - orta ve doğu avrupa, batı avrupa'dan çok daha güzel. bunu unutmayın. sonra pişman olursunuz.
    - ıssız rotalarda canınız sıkılabilir. kitap ve mp3 faydalı olacaktır.
    - mutlaka günlük tutun. döndükten sonra okuması müthiş oluyor. günlüğünüze yaptığınız harcamaları da yazın.
    - kebapçı türk diye güvenmeyin. döneri domuz etinden yapan adam gördüm. istanbul döneri diye milleti uyutuyor.
    - gazlı suya dikkat.
    - umumi tuvaletler her yerde temiz oluyor, para vermek istemiyorsanız ya pansiyonda ya da trende işinizi göreceksiniz. en yakın gara gidin, peronda bekleyen trene atlayıp işinizi görün. aman dikkat siz sıçarken tren kalkmasın.
    - avrupa'da giyim pahalı, teknoloji ucuz.
    - elinizde şehir haritası olmadan şehri gezmeyin.
    - gittiğiniz yerlerden ufak hediyelik eşyalar alın, hatıra olsun.
    - fotoğraf konusunda çekingen olmayın.
    - kaybolursanız hemen çevrenizdekilere sorun, herkes yardımcı olacaktır.
    - kaldığınız yeri şehir haritasında işaretleyin ki kaybolma durumunda bulması kolay olsun.
    - çantanızı ortalıkta çok bırakmayın.
    - duş almak için vs terlik bulundurun.
    - yedek bir ayakkabınız olsun.
    - hangi şehirde olduğunuzu whatsapp aracılığıyla güncelleyin. başınıza bir şey gelirse sizi hangi şehirde arayacaklarını bilsinler.
    - girişken olun, merak ettiğiniz her şeyi girip sorun. turistsiniz siz unutmayın. tabi işin bokunu da çıkarmayın.
    - italya'da ingilizce konuşmak işinize yaramayabilir. hep dalgasını geçtiğiniz italyan aksanını konuşmayı deneyin.
    - sivil ya da resmi polisler pasaport kontrolü yapabilir, haberiniz olsun. amsterdam treninde ve de bari garında başıma geldi.
    - patras'dan feribota binecekseniz rezervasyon yaptırmakta fayda var, dolu olabiliyor.
    - trenler doluysa alternatif olarak otobüsleri deneyin ya da otostop çekin.
    - yanınızda ufak bir sırt çantası olsun. şehri gezerken onu kullanın, yolculuk esnasında asıl sırt çantanızın içine sıkıştırın.
    - pansiyonlarda ve de tren yolculuklarında sizin gibi olan gezginlerle tanışın, hikayelerini dinleyin.
    - interrail yaz/kış her zaman yapılır.
    - tanıştığınız insanlarla arkadaş olun ama kültür farkı olduğunu da kabul edin. yemeğini paylaşmak, borçlu kalmamak gibi şeyleri karşı taraftan genellikle görmeyeceksiniz.
    - yanınızda orta boy asma kilit bulunsun. hostellerde genelde asma kilit olmuyor.
    - yedek hafıza kartı ve usb bellek alın yanınıza.
    - o kadar yazdım, olur da copy-paste yapıp bir yerlerde yayınlayacak olursanız, en azından ekşi sözlük'ten kopyaladığınızı belirtin.

    3.10. faydalı web siteleri
    genel bilgi ve detaylar için: http://www.interrailnet.com/
    türkçe forum: http://www.trenlegeziyorum.com/forum/index.php
    hostel rezervasyonu için: http://www.hostelworld.com/
    tren seferleri için: http://reiseauskunft.bahn.de/bin/query.exe/en

    başka bir web sitesine ihtiyaç duyamayacaksınız. boşuna kafa karıştırmaya gerek yok.özellikle hostel ve tren saatleri için verdiğim sitelerin app'lerini telefonlarınıza indirin, yol boyunca çok lazım olacak.

    şimdilik yazacaklarım bunlardan ibaret. vize konusunu devre dışı bırakarak olabildiğince ayrıntılı bir rehber hazırlamaya çalıştım. her zaman dediğim gibi, bizden önceki yazar arkadaşların bize faydası oldu, bizim de bizden sonrakilere faydası olsun. eksik olan ya da merak ettiğiniz şeyler varsa özel mesaj yoluyla sorabilirsiniz. bu sayede eklemeler yaparak rehberi daha güzel bir hale sokabilirim. umarım faydalı olur.
  • -- yolculuk --

    i) butce: yol boyunca yapacaginiz dort ana harcamaysa $unlar: kalacak yer, yemek, bagaj birakma (locker) ve rezervasyon&supplement. bir yerde kalacaksaniz bu cogunlukla bir hostel, azinlikla bir camping site oluyor. hosteller genelde 4-6-12-24'luk odalar halinde olunca uygun fiyata oluyor ama 2 ki$ilik odalar icin de guzel fiyatlar soyleyen mekanlar mevcut. genel olarak bir gecelik hostel parasinin 15-20€ oldugunu soyleyebilirim. buna ekstra olarak bazi hostellerde car$af kirasi ve locker depozitosu alinabiliyor, aklinizda bulunsun. camping site'larsa bayagi ucuzlar (yakla$ik 5-10€ civari) ama genelde $ehir merkezine pek yakin olmuyorlar. ara sira tren garlarinda bir $ekilde sabahi etmek ve uzun yolcuklari gece yapmak tabii ki butceye yardimci ve kesinlikle yapilmasi gereken $eyler. yemek... ah yemek. olabildigince objektif olmaya cali$acagim: uhuhuhuhuhuhuhuhuhu. cok pahali be abi. yani "egzotik yemeklerden tadayim, kulturu icime cekeyim" olmuyor oyle. o tarz orta halli bir yemek kafadan 15€. yanli$ biliyorsam duzeltin. o yuzden her akli selim inter-rail yolcusunun yapmasi gereken, vardigi $ehirde hemen grosmarket tarzi bir yer bulmak ve guzel sandvic ekmegini, peynirini, jambonunu almaktir. nasil tasarruf ediyorsunuz anlatamam. butun bir inter-rail'i sirf nutella+ekmekle geciren cilgin insanlar da var ama ben o kadar dayanikli degilim abi. napayim. locker'sa, tek tek bakildiginda cok gozukmeyen ama yolculuk sonunda toplandiginda masraf olarak ortaya cikan bir olgu. hemen her tren istasyonunda adam gibi bir locker ya da bagaj emaneti bulabiliyorsunuz. sureleri cogunlukla 24, venedik gibi $errrrrrrrrrrrrrrefffsiz cocugu yerlerde de 12 saat oluyor. fiyat ise ortalama 2.5-3€. son olarak, rezervasyon icin supplement odeme muhabbeti var. uc durumda ortaya cikiyor: bele$ binebileceginiz trenlerin gittigi ana hatlarda (mesela paris - madrid) yer olmamasi. bu durumda en az bir gun onceden rezervasyon yaptirmaniz gerekli. ikinci durum, bele$ binemediginiz trenler icin odemeniz gereken ekstra miktar (mesela tgv, mesela intercity, mesela eurostar). ucuncu durumsa, yatakli trenlere odemeniz gereken miktar. ilki genellikle 3€, ikincisi 3€-15€ arasi, ucuncusuyse 6€'dan başlayıp 60€'ya kadar cikabiliyor.

    ii) yer ve zaman: vallahi hem size $oyle genel bir artistik olsun, hem de hakkaten kafanizda ornek bir rota olu$sun diye once bizim olayimizi soylemek istiyorum: belcika: ucakla bruksel. buradan gent, brugge ve antwerp (1'er gun). hollanda: amsterdam (2), rotterdam (1). fransa: paris (3), nice (1). ispanya: madrid (2), valencia (1.5), barcelona (4). fas: tanca+casablanca (toplam 1), marake$ (1). avusturya: viyana (4). italya: venedik, padova, bologna, pisa, firenze, roma (1'er gun - daha once gorduk de karde$ ahi ahi). yunanistan: patra+atina (toplam 1), selanik (1). $imdi gezdik tabi buralari yanı. ama hepsinin uzerinden $oyle bir gecersem kesinlikle gezilmesi gereken yerler: amsterdam, brugge, nice, barcelona, - belki marake$ - floransa, venedik, viyana ve selanik. ne yapin edin, gelin, buralara ugrayin. deniz icin nice, eglence icin barcelona, tarih icin brugge, huzur icin de viyana derim. ispanya-fas (3 saat), italya-yunanistan (16 saat) arasi feribota bineceksiniz. ikincisinde biraz uzun olmasi di$inda sorun yok ama ilkinde - ozellikle ispanya'ya donu$te - uzun kontroller ve bekleme siralari olabiliyor. haberiniz olsun. ama gemi yolculuklari genel olarak inanilmaz zevkli.

    iii) diger: fotograf makineniz tabii ki olacak. soylemeye gerek yok. ama filmlerinizin hepsini turkiye'den yaninizda goturun. gereksiz pahali cunku orada. hic gerek yok ekstra masrafa. asil diyecegim: yeni, guzel bir defter alin. ve yazin abicim. ne yaptiysaniz yazin. gulduyseniz yazin. agladiysaniz yazin. paranizi caldirdiysaniz yazin. sictiysaniz bile yazin abicim. o uykusuzluktan, yorgunluktan ve genel u$engeclikten dolayi zorlanarak yazdiginiz her kelime, dondukten sonra size bin ani olarak geri gelecek. her gunu, her saati yazmaya cali$in. trenlerde uzun saatler sizi bekliyor olacak nasil olsa. bir de haritaniz olsun $oyle buyukce. yol aldikca rotanizi cizin, geldiginiz $ehirleri i$aretleyin. ilerleme duygusunun gozunuzde somutluk kazanmasi kadar guzel bir$ey yok. hele yine donunce bakmasi... bir de buraya biraz alakasiz kacicak ama asma kilit goturun. bazi mal hostellerde kilitsiz dolaplar olabiliyor.

    inter-rail. 2. mevkide yapilan ulkeler arasi bir tren yolculugu. bir pas bilet sistemi. avrupa seyahati. dunya turu. ne boksa. cok kli$e otesi gelecek biliyorum ama hepsinden onemlisi, bu sirada insanin kendisine yaptigi ic yolculugu. donup de eskisi gibi kalirsaniz, bana da set demesinler, dedirten entry.
  • dün gibi hatırlıyorum...
    soğuk bir mart günü, sıkıcılık sınırlarını bile aşmış bir art and culture dersini yarılamış, teneffüse çıkmıştık. uçurulmuş suserlerden margarethe von trotta*, "interrail diye bir şey varmış" demişti. ben ise bütün kabalığımla, bir yandan elmamı kemirirken "o ne be?!" diye sormuştum. "böyle bir bilet alıyormuşsun, çok pahalı değil, sonra avrupa'da seçtiğin yerleri geziyomuşsun." diye aydınlatmıştı beni.
    "ne dersin, sorsak mı annelerimize?"
    her şey bu konuşmayla başladı.
    çok sevdiğimiz bir arkadaşımızla* daha konuştuk, o da dünden razı çıktı. bir an içimden bir ses, "çok da ciddiye alma" dedi, sonra içinde patlamasın kurduğun hayaller.

    iyi de, televizyonu açıyorum lonely planet, düşünüyorum "biz de mi gezeceğiz buralarda" diye, durduramıyorum, içim kıpır kıpır oluyor. dersler tam gaz sürerken hayallerimde italya'da geziyorum.

    annelerimiz hiç zorluk çıkartmıyorlar. birazcık endişeliler tabii, üç kız, daha önce hiç bu kadar yalnız, bu kadar aileden uzak kalmamışız. üstelik daha 20 yaşında bile değiliz. "siz yaparsınız" diyorlar. bize güveniyorlar. ama yine de onlara her türlü detayı anlatacağımız bir toplantı düzenlememiz gerekiyor önce. rota, kalınacak yer, bütçe ve özellikle güvenlik konusunda onların kafasındaki bütün soru işaretlerini yok etmekle yükümlüyüz.
    elimizde her türden rehber kitap, hostel listeleri, internet darmaduman edilmiş, daha önce interrail yapmış kişilerle temasa geçilmiş, haritalar, rota her şeyi en ince detayına kadar düşünmeye, annelerimizin soracağı her soruya cevap verebilecek kadar donanımlı hale gelmek için çırpınıyoruz. aslında olay sırf annelerimiz de değil, ilk defa kendi sorumluluğumuzu bu kadar çok hissediyoruz üçümüz de.
    bu arada okul bitiyor, bir-iki konser, provalar...
    derken bir bakıyorum, pasaportum, vizem, kocaman sırt çantam, uyku tulumum, orada giymek için tanesini beş milyondan aldığım t-shirtlerim ve beş yüz bine aldığım donlarım... ayaklarımın yürümekten toynağa dönüşmesini önlemek amacıyla özenle seçtiğim ayakkabılarım, güneş alerjisinin hayatımı karartmasını önlemek için gittiğim dermatoloğun verdiği altmış faktör güneş kremim...
    hazır sayılırım.
    ama ya kondüsyon yetersizliği varsa bizde? sonuçta ben, hayatında spor yapmamış, ilkokulda bile beden dersinden 4 getirmiş, 48 kilo ağırlığında, üstelik skolyozlu bir insanım gerçekleri görmek gerekirse.
    hemen bir şeyler yapmalıyız.
    3 kız, çantamıza ağırlık doldurup doldurup dağ-taş demeden yürümeye çalışıyoruz. böylece çantamızı gereksiz yüklerden kurtarmayı ve kondüsyonumuzu arttırmayı planlıyoruz.
    her şey hala oyun gibi geliyor.
    bu arada tüm verileri topladığımızı düşünerek çay saati havasındaki toplantımızı da gerçekleştiriyor, annelerimize tahmini rotamızı ve bütçemizi, planlarımızı açıklıyoruz.
    sıra geliyor yola çıkış tarihini belirlemeye. her şeyi ayarlamak için kendimize bir hafta daha vererek 4 temmuz'u seçiyoruz. (hayır, abd ile bir alakası yok bu seçimin)
    annemle gidip ankara'daki tarihi tren garı'ndan o malum bileti alıyoruz, üzerinde 4 temmuz 2005-25 temmuz 2005 yazıyor. e ve g işaretli. yani yunanistan, italya, slovenya, fransa ve benelüx'te geçerli.
    ankara'dan yola çıkacağımız otobüs biletini de alıyoruz.
    elimde tuttuğum an biletleri, her şeyin gerçekliğini kavrıyorum.
    gidiyorduk işte.
    nedense hüzünleniyorum.

    3 temmuz sabahı, iğneyle dürtülmüş gibi erkenden uyanıyorum. o kadar diyorum kendime, "kızım böyle rahat yatağı günlerce bulamazsın, kalkma daha, uyu" diye, ama dinleyen kim? gece yola çıkmak için son hazırlıkları yaparken bir yandan da çorba ısıtıyorum kendime, annem geliyor, "aman kızım, dikkat et, elini yakma" diyor. içim ürperiyor bir an, kendi sorumluluğumu yıkacağım kimse olmayacak diye.
    anneannem sağlıklıydı o zaman. büyükbabamla birlikte bol bol öğüt vererek, hafif yaşlı gözlerle uğurladı beni.
    arkadaşımın birisinin sevgilisi gelmiş, onunla vedalaşıyor, diğerinin ağabeyi üçümüzü karşısına alıp "enayi 1, enayi 2, enayi 3" diye sayıyor.
    annemle sarılıyoruz sıkı sıkı.
    ve kalabalık çekiliyor, otobüs hareket ediyor.

    uyuya uyuya geliyoruz istanbul'a. metroyla gara gidip kahvaltı ediyoruz çinili restaurant diye bir yerde. g'nin tanıdığı birileriyle karşılaşıyoruz, birlikte trene yerleşiyoruz. derken trene biri turuncu saçlı iki kişi daha biniyor, bizim kompartmana gelip muhabbete başlıyorlar.
    tren hareket ediyor.
    çocuklar 18 yaşındalarmış, ingilizlermiş. anneannemin de ingiliz olduğunu duyunca seviniyorlar. markette çalışarak biriktirdikleri paralarla pakistan, hindistan, nepal, iran, türkiye, gezmişler bol bol. "oha" dedik. "el oğlu yapıyor"... fotografları gösteriyorlar, türkiye'yi bizden çok gezmişler.
    yolda kafalarımızı camdan çıkartıp fotograf çekiyoruz, koridorun fotografı, raylar, görmemiş intrerrail yapıyor hesabı.
    sınırı geçmemiz, köfte ekmek yememiz, tren beklememiz, ilk tuvalet kaynaklı hayal kırıklığı, ardından bir daha trene binip selanik'e varmamız, gece yarısı kalacak yer bulamayız diye korkup yataklı atine trenine ek para ödememiz, salak gibi ayrı kompartmanlara düşmemiz, mide bulantısı, kompartman değiştirmek yönünde kondüktörü ikna çabalarımız, "ne halt ediyorum burada?" endişesi, ilk kez. evimde mis gibi yatıp uyumak varken...
    33 saat yolculuğun ardından, sabahın 5'inde atina.
    araştırıyoruz, akşam 6'da imiş patras treni. demek ki 13 saat var gezmek için. geziyoruz, geziyoruz, trene bindiğimizde üç kızdan çok 3 sürüngene benziyoruz.
    talihsizlik bu ya, türkçe konuştuğumuzu duyan bir türk kadın, 33 saat yol çekip üstüne de saatlerce yürümüş bizlere acımıyor, esir alıyor konuşmasıyla. press ütü resmen. g uyuyor, i uyuyor, kadın bana anlatmaya devam ediyor gezisini. derken sesler uzaklaşıyor, ağzım bir metre açık vaziyette uyuyakalıyorum kadının karşısında.
    patras sokaklarında feribot bileti satan yerleri araştırırken üç türkle tanışıyoruz. kısacık sohbetin ardından ayrılıp ancona feribotuna biniyoruz, ve sürpriz! bizim türkler de orada. bize kendi yedikleri çikolatalardan, meyvelerden veriyorlar, eşek oynuyoruz. sonra bizi uçakla dönmeye ikna ediyorlar. önce mıhsıçtılık yapsam da sonra dedikleri mantıklı geliyor, daha çok yer görebilmek için kabul ediyorum.
    uyku tulumlarımıza girip uyuyoruz güvertede.
    sabah uyandığımda gözümü açar açmaz gördüğüm ilk şey masmavi gökyüzü, ikinci şey lacivert deniz ve beyaz köpükler, bir de altında yattığım masaya kazınmış "ti amo" yazısı.
    hayat güzel!
    ancona'dan roma'ya geçiyoruz. hiç bir planımız tutmuyor, geceyarısı varıyoruz "en tehlikeli" denilen yere. ama o kadar da korkmuyoruz, bize ağabeylik eden türkler var yanımızda. ne yan gözle bakıyorlar bize, ne ortada bırakıyorlar. aynı güvertede uyurken bile korkmuyoruz onlardan zerre kadar.
    roma'da geceliği 25€ olan bir b&b bulabiliyoruz ancak. geceyarısı filan dinlemiyoruz, geziyoruz otelin etrafını. sonra bir tost alıp yiyoruz üç arkadaş. otele dönüyoruz, ağabeylerimiz yan odada. aslında ara sıra gıcık da oluyoruz onlara, erkekler ya, biz iki saat detaylarla boğuşurken pıt diye yapıyorlar organizasyonu, hemen buluyorlar kalacak yer. bizden daha güzel yemekler yiyorlar, su gibi harcıyorlar paralarını. ufaktan kıskanıyoruz. ama yine de arkadaş olduk ya içten içe de ayrılmak istemiyoruz. bir tek g uyuz oluyor onlarla gezme fikrine, "biz hep altı kişi mi olacağız canım" diyor. oysa, gezi planı çoktan yapılmış, üçe üç gruplar ve rekabet. kim daha çok gezecek bakalım.
    tabii ki kazanan onlar oluyor. biz bir müzeyi iki saatte gezip "of şuraya da bak" "ne kadar büyük" diye konuşur, bulduğumuz ilk kiliseye dalıp bir de kendimizi ufacık hissederek ağlarken, onlar motor kiralamak suretiyle bir günde roma'nın altını üstüne getiriyorlar, bütün roma'yı yürüyerek gezmek gibi aptalca bir fikirle yola çıkan bizler ise onlar gece diskoya giderken yorgunluktan ölüyoruz.
    roma'da uyduruk b&b'nin sidik gibi çay ve reçelli ekmekten oluşan kahvaltısını üç gün tükettikten sonra floransa'ya gidiyoruz. yine altı kişiyiz, üç kız olarak biz, yine salaklık yapıyoruz ve treni kaçırma riski yaşıyoruz çektiğimiz fotografları incelemek uğruna ama olsun. yolda kafama 12 kg ağırlığındaki çantam düşüyor yukarıdaki raftan, floransa'ya gidene kadar zırlıyorum.
    michelangelo camping'e yerleşiyoruz. çadırımızda boyun ağrısı çekerek uyuyorum. ağabeylerimiz hollandalı sevgili yapıyorlar kendilerine.
    floransa'da g ile keşfettiğimiz ilk yer hastane. röntgenler vs, incitmişim boynumu. ama önemli değilmiş. italya'daki türkiye'deki sağlık sistemini karşılaştırınca acı çekiyorum, adamlar vatandaşları bile olmamama rağmen beş kuruş almıyorlar benden.
    floransa'da başlıca besin maddemiz dondurma idi. adamlar işi abartmış, örneğin, çikolatalı dondurma dediğimizde gösterilen kısımda nutella'lı, kinder surprise'li, toblerone'lu, milka'lı dondurmaları görüyorduk. e gel de şimdi dondurmayla beslenme kardeşim.
    bu mükemmel şehire iki gün diye gidip dört gün kalıyoruz. sonra ağabeylerimiz ile ayrılıyoruz, biz venedik'e, onlar kim bilir nereye?
    bir kaç gün sonra alba d'oro adındaki kampta yine karşılaşıyoruz tabii. dünya küçük ayol, biz ne yapalım? bu kampta da hoş anılarımız oluyor tabii. (bkz: #9739095) gibi.
    venedik, güzel bir yer olmasına karşın benim gibi maske fobisi olan bir insana göre değilmiş onu öğreniyorum. geceleri rüyalarımda maskeli adamlar tarafından kovalanıyorum, çadırımızda örümceklere yem oluyorum, ama yine de eğleniyorum, eğleniyoruz. çok kişiyle tanışıyoruz, brezilya'dan, amerika'dan, kanada'dan, irlanda'dan, ingiltere'den...
    sonra milano. i'ın bir arkadaşının evinde kalıyoruz. bizim için köfte pişiriyor, bara götürüyor, gezdiriyor bizi. onu kahraman ilan ediyoruz. evinde norah jones albümü var hem de, cuk oturuyor come away with me dinlemek. bir de james blunt koyuyor ikide bir, "you're beautiful" diye, sadece yanımda değil, hayatımda da olmayan sevgilimi, aşık olmayı özlüyorum.
    sonra biraz sosyetikleşelim diyoruz, nice sahillerine vuruyoruz kendimizi. türkiye'nin gözünü seveyim. adamlar kafam kadar taşlarla dolu sahili yutturmuş güzel diye, 30 €'ya bir şemsiye bir şezlong veriyor kiraya utanmadan. bir de taşları toplamış, satıyor. zeki ya. "git kardeşim" diyoruz, "biz türk'üz, yemeyiz bu kazıkları." tabii türkçe dediğimiz için amca biraz boş bakıyor ama olsun.
    gece trenine binip "ver elini paris" diyoruz, yine treni kaçırmak üzereyken varmışız gara, yemek yiyecek vakit yok kalmamış, yemekli vagon da yok. açlıktan sütsüz müsliyi kaşık kaşık yiyerek geçiriyoruz yolu. yerleşiyoruz ucuzundan bir hostele... yine gez babam gez. bacaklarımıza bakıyoruz bir de geceleri, kas yapmışlar mı diye kontrol ediyoruz, seviniyoruz kendi çapımızda. 3 gün sonra brugge'e doğru yola çıkıyoruz. aklımızda monet'ler, degas'lar... yolda yağmur yağıyor. benim kafamda bedshaped çalmaya başlıyor. hüzün basıyor. lego evler, inekler, yemyeşil tarlalar, gri bulutlar, yağmur...
    üzerimize ne var ne yok giyiyoruz, yine de üşüyoruz. altı bezli sarı kafa bebekler bile titremezken biz "coca cola, it's summer time" yazılı reklam panosunun altında soğuk ve yağmurdan korunmaya çalışıyoruz. küçücük bir istasyon brugge'deki tren istasyonu, ama tourism info'su mükemmel. hemen bir hostel seçmemize yardım ediyorlar, yerleşir yerleşmez çıkıp lazanya yiyoruz. bu bizim için çok büyük lüks... o yüzden hayatımda yediğim en güzel lazanya oydu diyebilirim. kıymetliydi, hak edilmişti.
    ohio'lu bir kızla aynı odada kalıyoruz. hostele uğruyoruz deli gibi yağmur ve soğuk yüzünden, sonra bir daha çıkıp waffle yiyoruz. durduramıyorduk kendimizi, ha bire yemek yemeğe başlamıştık soğuğu görünce.
    ertesi gün, amsterdam'a gidiyoruz. daha trenden iner inmez burnuma ot kokusu çarpıyor, herkes bir marjinal, bir marjinal... saçlar başlar bir tuhaf.
    bir türlü kalacak yer bulamıyoruz, adamlar en ucuzu üç kişi 120€ diyorlar, biz de oha diyoruz. altı üstü uyuyacağız yani. neyse, ağabeylerimiz yine devreye giriyorlar. meğer onlar da amsterdam'dalarmış. kızlarda mı kalıyorlar acaba? bizi bir adamla tanıştırıyorlar, adam ressammış, hırvat asıllı, on beş sene new york'ta yaşadıktan sonra amsterdam'da yerleşmiş. iki yaşındaki kızı ve karısı hırvatistan'da bir düğüne gitmişler. o da atölyesinde kalacakmış, 75€ karşılığında bir geceliğine bize kiraladı evini.
    sabah uyanıyoruz, bir bakıyoruz adamın cdlerine, norah jones var yine. çalmaya başlıyor, come away with me... bütün albüm çok anlamlı geliyor. bu albümü önceden de çok seviyordum ama o artık "interrail albümü" haline geliyor.
    ertesi gün gidiyoruz red light'a. çok enteresan, şehrin en eski kilisesinde insanlar ibadet ederken çocuk parkında koşan çocukların sesi duyuluyor. ve sonra göze sex shoplar, vitrinlerdeki kadınlar çarpıyor.
    hayat tuhaf hakikaten. nedense kafamda yine bedshaped çalmaya başlıyor.
    ev sahibiyle buluşma saatimiz yaklaşıyor, çantaları topluyoruz, adama anahtarı veriyoruz ve eindhoven'a gidiyoruz. uçağımız sabahın köründe. gece 11'de doğru havaalanına ulaşıyoruz. niyetimiz orada sabahlamak. ama meğerse adamlar kapatıyorlarmış havaalanını geceleri. yine yağmur yağıyor. tam ortada kaldık derken bir otel tarif ediyorlar bize, rezervasyon filan, her şey halledilince gidip otele gidiyoruz. gece yarısına yaklaşıyor saat, alacakaranlık...
    sonra uçağa biniyoruz, ve türkiye, insanlar sıcak, hava sıcak. türkçe konuşan insanları özlemişim.
    ankara otobüsünde saçımı başımı düzeltiyorum inince güzel görünmek için. makyaj yapıyorum hafifçe.
    annem ve kalabalık bir grup karşılamaya gelmiş bizi. döndük dolaştık, tam gaz aynı terminale geliyoruz, ilk günkü noktaya.
    kafamda ne come away with me çalıyor, ne de bedshaped. bildiğimiz "türkiyem, türkiyem, cennetim... benim eşsiz milletim" modundayım.
    yolda çok kavga etmiştik üç kız, ne kadar da anlamsız gelmeye başlıyor hepsi. ne işler başarmışız diye bir gurur doluyor içime. annelerimize minnet duyuyorum sonra, bize güvendiler diye.
    kendimi daha güçlü hissediyorum artık, daha büyümüş, daha kalender bir tip gibiyim sanki?! iki kız kardeşim oldu sanki benim, üç de ağabeyim.
    günlerdir ilk kez kendi evimdeyim. 22 gün geçti ama sanki bir yıl geçmiş gibi hissediyorum.
    44 kilo olmuşum, zarganaya dönmüşüm. annem birazcık üzülüyor, "çok zayıflamışsın, ama sana en sevdiğin yemeklerden yaptım" diyor.
    gülüyorum.
    aşık oluyorum trenlere, özlüyorum seslerini, kendilerine has pencerelerini, koltuklarını.
    sonra yazıyorum sayfalar dolusu, bütün müze giriş kartlarını, biletleri, kartları, fotografları yapıştırıyorum defterimin arkasına.

    "interrail diye bir şey varmış" demişti. bütün kabalığımla, bir yandan elmamı kemirirken "o ne be?!" diye sormuştum. "böyle bir bilet alıyormuşsun, çok pahalı değil, sonra avrupa'da seçtiğin yerleri geziyomuşsun." diye aydınlatmıştı beni.
    dün gibi hatırlıyorum...
    oysa bir yıl geçmiş üstünden.
  • başınıza türlü türlü maceraların gelebildiği, sefilliği yaşadığınız tecrübe.
    tanım filan hikaye bir anımı paylaşmak istedim sizlerle.
    sıcak bir temmuz günü, yer barcelona. planımız plaja gitmek, topladık mayoları havluları çıktık yola. bir sonraki gün için de rezervasyon yaptırmışız trende yoldan onu da alalım dedik, çünkü biliyoruz ki bilet en geç yolculuktan 24 saat önce alınmalı. ancak telaşa gerek yok. saat henüz 17.00 ve bizim yolculuğumuz ertesi akşam 22.00'de. ancak tren istasyonundaki renfe mesubu aptal ispanyol görevli. ingilizce bildiği sınırlı kelimelerle bize rezervasyonun iptal olduğunu söyleyip parmaklarıyla 24 yapmaya çalışıp. ispanyolcada saat demek oldugunu tahmin ettigimiz horario kelimesini tekrarlayıp duruyor. uzun tartışmalardan sonra biz biletimizi alamıyoruz ama bizi haritada gösterdiği başka bir istasyona yolluyor. oraya gittiğimizde orada istasyon olmadığını ve artık plaja gitmek için çok geç oldugunu farkediyoruz.
    neyse interrail bu her türlü aksilik olabilir. giriyoruz bir internet kafeye amacımız tren saatlerine bakıp alternatif bir plan yapmak. kasadaki ispanyol teyze 1 saatliğine bir bilgisayar açıp alt kata yolluyor bizi ve biz başlıyoruz araştırmaya. bir saat doluyor ve bilgisayarın aslında kilitlenmesi gerekiyor. ancak ne hikmetse bizim pencerelerin biri kilitlenmiyor ve biz de fırsattan istifade devam ediyoruz araştırmaya.
    yaklaşık 10 dk. sonra birden bütün elektrikler sönüyor ve bir takım takırtılar geliyor. biz karanlıkta merdiveni bulup yukarı çıkana kadar 3 dk. geçmiş olacak ve yukarı çıktığımızda görüyoruz ki bizim ispanyol teyze dükkanı kapayıp kepenkleri indirmiş üzerimize.
    olayın şokunu atlattıktan sonra kepenklerin arasından dışarı bakıyoruz. neyse ki cafe las ramblas üzerinde dışarda bir sürü insan.
    yine şansımıza ispanyolca da bilen bir fransız kız bulup durumu anlatıyoruz, ama kız yapabileceği bir şey olmadığını söyleyip bir yandan da halimize gülüyor. sonunda polisi çağırmaya karar veriyoruz.
    3-4 genç polis memuru geliyor ve aralarında ispanyolca konuştuktan sonra onlar da gülmeye başlıyor. merkezden dükkanın sahibini araştırdıklarını söylüyorlar ama 30 dk. sonunda bir sonuç çıkmıyor. daha sonra bize üst katta bir pencere olduğunu oraya ulaşmaya çalışmamızı söylüyorlar.
    biz de karanlıkta eşyaları devire devire çıkıyoruz merdivenlerden. depo olarak kullanıldığı anlaşılan üst kattaki bilgisayarların üzerinden akrobatik hareketlerle geçtikten sonra ulaşıyoruz cama.
    polis itfaiyeyi çağıracağını söylüyor ve başlıyoruz beklemeye.
    10 dk. sonra sirenler duyuluyor ve itfaiye ekibi (10 kişi yaklaşık) arabadan fırlayıp geliyorlar. ama ciddi bir yangın olduğunu zannetmiş olacaklar ki her gören önce bir afallıyor, hayal kırıklığına uğruyor ve daha sonra da gülmeye başlıyor.
    tabi bangır bangır sireni duyan las ramblas turistleri toplanıyorlar bizim internet kafenin altına ve camda duran bize bakıyorlar ne olduğunu anlamya çalışarak.
    sonra itfaiye ekibi dayıyor merdiveni ve ağaçtan kedi kurtarırcasına indiriyor bizi binadan.
    bu da böyle bir anı...
hesabın var mı? giriş yap