• debe aka içimde kalmasın editi: hep derim "bu ülkede bir işte iyi olmanıza gerek yok, diğerlerinin sizden daha kötü olması kazanmanız için yeterli." diye. peki ne alaka? şöyle alaka: 1. bu entryinin debeye girmesi benim entrymin iyi olmasından dolayı değil, ithaki'nin çıkardığı eserin aşırı kötü olmasından dolayı. 2. ithaki'nin iyi yayınevi imajı aslında diğer yayınevlerinin aşırı kötü olmasından kaynaklanıyor.

    şimdilik 74 kitaptan oluşan ithaki bilimkurgu klasikleri dizisine sahip yayınevi. ama benim bu entryde ele almak istediğim konu bir rahatsızlığım; birkaç gün önce bu dizinin 56. kitabı ben efsane'yi okumaya başladım. ufak tefek çeviri hataları ve bir dünya yazım yanlışına sahip. 90. sayfalarda artık yeter deyip yanlışları not almaya başladım. 90. sayfadan önceki yanlışların sadece birkaç tanesini not almıştım, o yüzden eksikler var ama genel olarak eylül 2020'de basılan 2. baskının hataları aşağıdaki gibidir;

    - 39.sayfa, 29.satır: "...bernstein yerine brahms koydu..." ---> burası "...brahms yerine bernstein koydu..." olacak. çünkü sayfa 37'nin 4. satırında "brahms'ın ikinci piyano konçertosunu dinlerken" diye başlıyor bölüm.
    - 97.sayfa, 5.satır: "...hayallere dalınanın sırası değil..." ---> "...dalmanın..." olarak düzeltilecek
    - 91.sayfa, son satır: "...yüksek atların bittiği arsanın derinliklerine taşırken..." ---> "...otların bittiği..." diye düzeltilecek.
    - 111.sayfa, 18.satır: "...iki el cansız san saçlarında dolaştı..." ---> "...sarı saçlarında..." olarak düzeltilecek.
    - 121.sayfa, 32.satır: "..."bir şey yok oğlum," diye neville..." ---> "...dedi neville..." olarak düzeltilecek.
    - 124.sayfa, 22.satır: "..."bak hiçbir şey yapmıyorum," neville köpeğe..." ---> yapmıyorum ve neville arasına "...dedi..." eklenecek.
    - 126.sayfa, 25.satır: "...oturdu ve titreyerek beledi..." ---> "...bekledi..." olarak düzeltilecek.
    - 130.sayfa, 29.satır: "...neden kalkmıyorum ki merak etti..." ---> "neden kalkmıyorum ki diye merak etti..." şeklinde daha doğru.
    - 131.sayfa, 4.satır: "...çoraplı ayaklarıyla adayı geçerken..." ---> "...odayı..." olarak düzeltilecek.
    - 137.sayfa, 20.satır: "...biri olduğunu fark eni..." ---> "...fark etti..." olarak düzeltilecek.
    - 156.sayfa, 18.satır: "...kuşkulan gidermeyen..." ---> "...kuşkuları..." olarak düzeltilecek, 23.satır: "...parmaklan koltuğun kenarında..." ---> "...parmakları..." olarak düzeltilecek.
    - 157.sayfa, 22.satır: "...örneği alınama izin..." ---> "...almama..." olarak düzeltilecek.
    - 166.sayfa, 12.satır: "...sakalım çekiştirmeye..." ---> "...sakalını..." olarak düzeltilecek.
    - 168.sayfa, 26.satır: "...müziği dinleyeyerek..." ---> "...dinleyerek..." olarak düzeltilecek.
    - 171.sayfa, 25.satır: "...bakteriyofajlar de..." ---> "...da..." olarak düzeltilecek.
    - 191.sayfa, 2.paragraf: "geldiklerinde robert neville gözetleme deliğinden bakıyordu. ışıklar kansız vampir suratlarını beyaza boyadığında, vampirler hızla dönüp hayvani kara gözlerini şaşkınlık içinde kör edici ışıklara diktiklerinde, o bir kitabı elinden bırakmış, boş boş oturmaktaydı." yanlış ve garip bir çeviri olmuş, doğrudan izlediğini söyleyip sonra kitaba atıf yapınca garip olmuş, onun yerine izliyor yerine delikte oturuyor daha doğru olur gibi geldi. neden? çünkü ingilizcesi "robert neville was sitting at the peephole when they came. he had put down a book and was sitting there watching idly when the beams splashed white across the bloodless vampire faces and they whirled with a gasp, their dark animal eyes staring at the blinding lights." bence buradaki doğru çeviri: "robert neville geldiklerinde gözetleme deliğinde oturuyordu. kitabını bırakmıştı ve orada oturmuş, ışığın beyazı kansız vampir yüzlerine sıçradığında ve nefes nefese döndüklerinde, kara hayvan gözleri kör edici ışıklara bakarken onları boş boş izliyordu." olduğu kadar işte, türkçe için ilginç bi cümle.
    - 197.sayfa, son satır: "...bandajla sanlı..." ---> "...sarılı..." olarak düzeltilecek.
    - 199.sayfa, ilk satır: "...acıyı birden artırdı. ve onu yutmasına..." ---> aradaki nokta kalkacak.
    - 202.sayfa, 16.satır: "...kaçınana yardım..." ---> "...kaçmana..." olarak düzeltilecek.
    - bölüm isimleri "ocak 1976", "mart 1976", "1978 haziran" ve "ocak 1979". madem ay-yıl şeklinde yazılmış üç tanesi diğeri neden yıl-ay şeklinde? onu da "haziran 1978" yapın. ingilizce aslında dördü de ay-yıl şeklinde.

    son olarak sayın galip dursun'un kaleme aldığı önsöz yazısı içerikle ilgili bir dünya spoiler veriyor. başta okuduğuma gerçekten pişman oldum. tekrar söylüyorum yazı hikayenin çerçevesini geçtim içeriğini de sırayla anlatmış, hikayede okuyunca "e zaten ben bunu önsözde okumuştum" deyip heyecanlanamadım. güzel bi yazı ama lütfen onu sonsöz olarak yerleştirin. hikaye ile ilgili hiçbir bilgiye sahip olmadan okumayı tercih ederdim.

    ithaki yeni baskıda bu hataları düzeltip bana da verdiğim bedava redaksiyon hizmeti karşılığında yeni baskıyı hediye ederse mutlu olurum*. baştan pürüzsüz bir şekilde okumayı planlıyorum.
  • çeviri rezaletleri silsilesine larry niven'in the mote in god's eye'i (tanri'nin gözündeki zerre) ile devam eden uyduruk yayinevi.

    çevirmen kerem sanatel. gene wolfe'un eserlerini de bu adama çevirtiyorlar, gerisini siz düşünün. neyse ki kitapyurdu.com artik bir cok kitaba önokuma özelligi getirmiş de, göz atabiliyoruz ilk bir kac sayfaya.

    simdi gelelim karsilastirmali rezalete; alintilar kitabin hemen birinci ve ikinci sayfalarindan. 600 sayfalik kitabin büyük ihtimal tamamen icine etmislerdir klasik ithaki ceviri düsturuyla.

    ithaki çevirisi, giriş bölümü ikinci paragraf:
    "bir nimet, evet. alderson sürücüsü olmasaydi soyumuz tükenirdi. ama katıksız mı? bir düşünün. yıldızları kolonileştiren ayni süreğenlik, ilk imparatorluk'un kurulmasina vesile olan aynı yıldızlararası temaslar, yıldızlararası savaşa da yol acti. dünyaları mahveden iki yüz yıllık bölünme savaşları, alderson sürücüsü kullanan gemilerle yatıştırılıp sona erdirildi."

    orijinal metin:
    "a blessing, yes. we might now be extinct were it not for the alderson drive. but unmixed? consider. the same tramline effect that colonized the stars, the same interstellar contacts that allowed the formation of the first empire, allow interstellar war. the worlds wrecked in two hundred years of secession wars were both settled and destroyed by ships using the alderson drive."

    çevirinin son cümlesindeki anlam kaymasina dikkat. dünyaları mahveden bölünme savaşları, alderson sürücüsü kullanan gemiler tarafından yatıştırılıp sona erdirilmiş, öyle mi?

    yahu ne alaka? okuduğunu anlamayan bir çevirmen var karsimizda.

    doğrusu şu işte yahu, mütercim olmaya gerek yok:
    "iki yüz yıllık bölünme savaşları boyunca harabeye dönen dünyalar hem alderson iticisini kullanan gemiler vesilesiyle iskana açılmış, hem de yok edilmişti"

    hadi çevirmen bu cümleden hicbir bok anlamadigi gibi, türkçesini de bir güzel uydurmuş. peki bu cümleyle daha kitabin ilk satirlarinda karşılaşan editörlere ne demeli? hic mi killanan olmadi aranizda bu cümleden?

    gelelim ikinci rezalete. kisim 1, komuta. ithaki çevirisi:

    "gri çelik kompartımanda cereyan eden baş döndürücü koşturmaca kendi içinde düzenliydi ama bir kargaşa izlenimi uyandırıyordu. serdümen istasyonlarindan birinin üzerindeki ekranlarda aşağılarındaki gezegen ve yörüngede macarthur'un yakınında bulunan diğer gemiler görünüyordu ancak diğer istasyonlardaki panel kapakları konsollardan kopmuş, test aygıtları içe göçmüştü. her şeyi tekrar yerine oturtmakla görevli teknisyenler, renk kodlu elektronik teçhizatlari ellerinde, şaşkın bir halde bunlarin başinda dikiliyordu"

    original metin:

    "the gray steel compartment was a confusion of activities, each orderly by itself, but the overall impression was of chaos. screens above one helmsman's station showed the planet below and the other ships in orbit near macarthur, but everywhere else the panel covers had been removed from consoles, test instruments were clipped into their insides, and technicians stood by with color-coded electronic assemblies to replace everything that seemed doubtful. thumps and whines sounded through the ship as somewhere aft the engineering crew worked on the hull."

    oha oha oha yahu!

    "ancak diğer istasyonlardaki panel kapakları konsollardan kopmuş, test aygıtları içe göçmüştü. her şeyi tekrar yerine oturtmakla görevli teknisyenler, renk kodlu elektronik teçhizatlari ellerinde, şaşkın bir halde bunlarin başinda dikiliyordu"

    1. konsol kapaklari kopmus, test aygitlari ice göcmüs degil, sayin cevirmen. teknisyenler tamirat sürecinde konsol kapaklarini sökmüsler, ölcüm aletlerini de bu konsollara baglamislar. "clip" yani, bir ölcüm aletini bir kabloya baglamak ordaki voltaji veya akimi ölcmek icin.

    2. teknisyenler şaşkın bir halde bunlarin basinda dikiliyormus. yahu bunu nerenden uydurdun? orijinal metin diyor ki, "teknisyenler şüpheli gözüken her şeyi yenisiyle degiştirmek icin başlarinda duruyurdu.".

    alin size ithaki kalitesi.
  • ya rezalete konu olmasını anlarım da, "türkiye'nin en iyi yayınlevlerinden biri" mi dendi ithaki hakkında?

    sadece şu başlığa girin, şükela modunda hakkındaki yorumlara bakın, çevirileri ne kadar özensiz yaptıklarını, ne kadar çok serinin hakkını alıp yarım bıraktıklarını, üstüne belki bi ara "türkçe edebiyat" kelimesini de sık sık kullandıklarını, tepki gördükleri için açıklamalarını sildiklerini görürsünüz. *

    günümüzde tabii kim nereden bilsin. bilinçli tüketici kalmadı ki.

    yani sırf popüler kitapları güzel bir kapak tasarımıyla basabildiği için size görünüş satarak "çok iyi bu ya şu tasarıma bak herhalde en iyi yayınevlerinden birisi!" dedirtebiliyor. ama değil. he dersin en büyük, en çok kazanan, en şöyle en böyle tamam. ama en iyi? tartışılır.
  • türkiye'nin en büyük yayınevlerinden birisi olmasına rağmen, inanılmaz hatalar yapabilen bir yayınevidir.

    televizyon kanallarının, bakkalların camlarına astığı afişlerin ayrılmamış bağlaç ve soru ekleriyle dolup taşmasına içimiz parçalana parçalana alıştık artık. ama bunu yapan ülkenin en büyük yayınevlerinden biri olunca işler değişiyor. okuduğum son iki kitap da ithaki tarafından basılan kitaplardı, hatta ikisi de dünyaca ünlü kitaplar. birisinde bağlaç hataları dışında pek hataya rastlamadıysam da, şu anda okuduğum kitaptaki hataları görünce kendimi tutamadım.

    kitabın adını mahsus vermiyorum. ancak kitap üçüncü baskı ve künyesinde redaktörün ismi var. yani bu demektir ki çeviriden sonra kesinlikle en az bir kez redaktör tarafından okunup düzeltilmiş olmalı. baskılardan önce de birer kez okunduğunu düşünürsek, toplam dört kez okunmuş olmalı yayınevi tarafından. peki, dört kez okunmuş bir kitapta bu kadar hata olması nasıl mümkün olabilir? sadece bağlaçlardan da bahsetmiyorum, resmen eksik kelimeler var kitapta. cümlenin içinde olması gereken kelime yok ya da aynı kelime iki kere yazılmış. öyle devrik cümleler var ki anlamak mümkün olmuyor.

    hadi desek ki redaktör çalıştırılmadı, kitabın ilk baskısı aceleye geldi, bir nebze sineye çekebiliriz. ama hem redaktör var hem üçüncü baskı! zaten memlekette toplasan on tane düzgün yayınevi ancak varken, en büyük yayınevlerinden birinin bu tarz hatalar yapması, bir okur olarak beni çok üzüyor.

    kendilerine buradan sesleniyorum, redaktörleriniz bu kadar kötü durumdaysa, dışarıdan parça başı redaksiyon yapabilirim.
  • yevgeni zamyatin'in biz ((bkz: mıy)) adlı romanını felaket bir çeviriyle (bir yandan da rusça aslından çevirdiklerini övünçle haykırarak), yarıda kalmış, kesinlikle anlaşılmaz cümleler, sayısız imla hatası ve saçmalığın daniskasi diyalog geçişleriyle mahveden yayınevi.

    durumun ciddiyetini (ciddiyetsizliğini?) şu örnekle pekiştirelim:

    "her şeyin boş ve bir kabuk tam ihanet olduğunu" gibi bir cümle geçiyor kitapta.

    anlatılmak istenen elbette ki "her şeyin boş ve bir kabuktan ibaret olduğunu".

    işin gülünç kısmı, elimde tuttuğum kitap 6. baskı.

    maalesef kitap bir kere bile bir editörün kontrolünden geçmemiş.

    yazıktır günahtır; insanların ne zamanlarını ne paralarını bu şekilde çarçur etmeye hakkınız var.
  • en sevdiğim, o yüzden de en kızdığım yayınevi.

    bilimkurguya ne zaman merak sardığımı hatırlamıyorum. ithaki'yi de jules verne serisiyle keşfettim, sonrasında da ray bradbury mi dersin arthur c. clarke mı, vakıf serisi mi... yardırdım gidiyorum. muhtemelen hayatım boyunca yapacağım kitap alışverişimin büyük kısmı, ithaki yayınları ve penguen kitabevi'nden olacak.

    fakaaat...

    şimdi bu akıllı yayınevi, vakıf serisi'ni saçma sapan bir sırayla basarak zaten bi fırçayı hak etti.
    bu belirgin hataya rağmen, yeni basım yapmayıp kitaplarda sıra belirtmeyerek ayıbında ısrar etti.
    bir de üstelik, kitapların çevirileri de kötü.

    vakıf'ın orijinalini okumadım. açıkçası, okuduğum ilk dört kitaptaki "çeviri dili" dikkatimi özellikle çekmiş de değil. fakat vakıf ve dünya, gerçekten bak, hatalı cümlelerle dolu.

    kitabın orijinalinde de bulunduğunu düşündüğüm eksiltili cümlelerden bahsetmiyorum. diyalog içinde geçmeyen veya eksiltili olduğuna dair bir emare bulunmayan bağlamlarda da eksik cümleler mevcut. hatta kimi yerlerde, özneyle yüklem birbirini tutmuyor. insanlık hali, çevirmenin o hataları ilk kontrolde fark etmemesi gayet normal. fakat yapılan çeviri bir daha okunmuyor mu, okunuyorsa da mevcut hatalar görülmüyor mu kuzum? görülüp düzeltilmiyorsa iyice fena. hayır, ifadesini ziyan ettiğiniz adam isaac asimov üstelik.

    vakıf ileri'yi daha bu sabah aldım, henüz başlamadım. vapurda başlamak üzere elime aldım, kapağını çevirdim... ithaf sayfası. "sağdık okuyucularıma."

    anında kapattım, okuyamadım gerisini. böyle de bir hastayım işte ne yapayım. allah bilir neler neler var içinde.

    sağdık ne lan allahsızlar. sen ithaki'sin, büyük düşün, efendi gibi çevir.
  • yalçın küçük'ün kitaplarını basarak bilim kurgu olayını abartan yayınevi.

    (bkz: #3905135)
  • eğer haberler doğruysa ve polis tarafından basıldıysa olacakları düşünmek bile istemiyorum. polisin bilbo baggins hakkında ergenekon terör örgütüne üye olmak iddiasıyla arama kararı çıkartması an meselesi demektir.

    edit: imla.
  • onca emek harcıyorlar, harika kitaplar basmak istiyorlar; anlıyorum.
    fakat geçtim kanayan yaraları olan yazım hatalarını, çevirilerdeki özensizliklere, o harika kitapların bu şekilde basılmasına göz yummayı nasıl oluyor da kendilerine yediriyorlar, anlamıyorum.
    elime bir fahrenheit 451 geçti ki, çeviri yine takoz gibi. kitap mı okuyorum, dayak mı yiyorum belli değil.
    cümleler akmıyor, kabız ifadeler havada uçuyor. su gibi türkçeleştirilmiş bir çeviri sunmak tecrübe ve sağlam bir dil hakimiyeti gerektiriyor iyi hoş da, yayınevi çevirmenleri de işinin ehli ve bir ücret karşılığı bu işi yapıyor olsa gerek.
    ha, ben allame-i cihan mıyım, edebiyat profesörü müyüm; hayır. sıradan bir okuyucuyum. kitap okurken yazarla da, romanla da aramda mesafe istemiyorum. romanı kendi lisanında okumak zorunda hissetmek, bunu yapamayanlar adına da neredeyse bunun mahcubiyetini yaşamak istemiyorum.
    bir yayınevi, telif haklarını satın aldığı kitapları ülkesine en iyi şekilde sunmak istiyor ve bu işte iddialı olduğunu hissettiriyorsa, bu iddiasını ispatlasın diye bekleyen okuyucuları olduğunu da bilmelidir.
  • 22.baskısını yaptıkları 500 küsur sayfalık bir kitapta 150 civarında yazım hatası bulunması başarısına sahip bir fotokopici - kırtasiyeci dükkanı.

    (bkz: yorgun savaşçı)
hesabın var mı? giriş yap