• kendini sahibinden daha zeki sanan canlı.

    bir süredir kanepede uyuyakalıyorum. uyandıran da olmadığı için, sabaha kadar kanepede uyuyorum haliyle. kanepede uyumayı çok sevmekle birlikte, bir süre yatakta da yatma ihtiyacı duyuyorum. bu nedenle, alarmımı normalden 1 saat erkene kurmaya başladım. alarm çalınca kanepeden kalkıyorum, alarmı bir saat sonraya kuruyorum ve son 1 saat yatakta uyuyorum.

    bu arada, kedim de ben uyandığım için çok ısrarcı bir şekilde mama istiyor diye, onun mamasını da 1 saat önce vermeye başladım. yani kanepeden kalkıp, kediye mama verip, yatağa geçip, 1 saat daha uyuyup, sonra kalkıp işe gitmek üzere hazırlanıyorum artık.

    ilk gün durumu gözlemleyen akıllı(!) kızım, 2. gün, kanepeden kalkıp, mamasını verip, yatakta uyumaya gittiğimde tüm mamayı yemiş, 2. alarmla yataktan kalktığımda, sanki ben yeni uyanmışım, sabah mamasını hiç vermemişim gibi benden yine aynı ısrarcılıkla mama istedi. aklı sıra beni kandıracak.

    tabi ben ne yaptım, bu davranışı yüzünden onu ve zekasını takdir ettim. o gün için tekrar mama verdim.

    artık kanepeden kalkınca sabah yemesi gereken mamanın yarısını veriyorum, yataktan kalkınca da kalan yarısını.

    kimin kimi kandırdığı belli değil kısacası.
  • acilen kedilerime onlar tarafından ödüllendirilmek istemediğimi, mamaları karşılıksız verdiğimi anlatmam gerekiyor sayın kediciler. ben kediden anlamam, köpekten anlarım. köpeğe hayır derim mesela, ödüllendirmez. ancak kedi konusunda ne yapacağımı bilmiyorum. hatta ödüllendirildiğimi anlamam bile aylar sürdü bak, o kadar yabancıyım kedi milletine. beynim bir türlü basmıyor.

    şincik, benim 5-6 tane kedim vardı. bu sayı çok diye başta bayağı söylendim. ben bakmam, istemem, vermiyorum mama cart curt diye. sonra bir baktım meğerse 14-15 kedim varmış! aynı renkte olanları ayırt edemeyişimi fırsat bilen üçkağıtçılar sırayla ortaya çıkmak sureti ile beni kandırdılar. zaten hiç doymuyor oluşlarından şüphelenmem lazımdı. yav diyorum kuş kadar mideleri var, 15 kg mamayı anında bitiriyorlar. yine de kötü düşünmedim, yakıyorlardır, koşuyor garibanlar dedim. duygularımla oynadılar. ta ki mama vermeyi unuttuğum güne kadar. ertesi gün mamayı bir döktüm, her yerden kedi yağdı. sağa bakıyorum benim şişko sarı, sola bakıyorum benim şişko sarı. zaten o sarının huyunun hep değişiyor olmasından da şüphelenmeliydim ama işte hep iyi niyetimden hep :( neyse sonuçta sürüsüne bereket kedim var.

    bir gün mutfak penceresinin önünde, bahçede, ölmüş bir fare gördüm. aha dedim, kedilerim eve girmeye çalışan bir fareyi yakalamış. fareye üzüldüm çünkü ben üzülmek için yaratılmıştım ama yine de kedilerin evi koruması hoşuma gitti. ödül olarak verdiğim mama miktarını artırdım. çalışın aslanlarım dedim. sonra yine mutfak penceresinin önüne bir koyun bacağı geldi:( gittikçe bir korku filminin içinde yaşamaya başlar oldum. evi koyun bacaklarından korudukları için de teşekkür edebilirdim ama biraz saçma geldi ne bileyim. zavallı koyun bacağı bana ne yapabilirdi ki? heveslerini kırmamak için bunu yüzlerine vurmadım. olur öyle dedim.

    bu arada kedilerimin mamasını mutfak penceresinden veriyordum. sonra kapının oradan vermeye başladım çünkü mamalar girişte duruyordu ve böylesi daha kolaydı. ayrıca uzun uğraşlar sonucu o ölmüş fare ve koyun bacağını da atmıştım, ardından da ptsd tedavisine başladım, sizlere acıdığım için onları atarken hissettiklerimi yazmıyorum. his derken neyle tutarsan tut bedenleri böyle, tamam anlatmıyorum.

    neyse, sonra kapının oraya başka bir ölmüş fare geldi. bu kez fare kendi geldi ölük ölük. ve tombişti, diğer ölük fare değildi. ertesi gün de aynı kapının önüne tombiş koyun bacağı geldi:( bilmiyorum kayaları birleştirebildiniz mi ama farelerin ve bacakların her seferinde benim mama verdiğim yerden eve girmeye çalışmaları çok mümkün değil gibiydi. kedilerim beni ödüllendiriyordu:( nolur beni kurtarın, sözün özü bu. bahçede çok sevdiğim ve köpeklerimi delirten kirpim var, ödül olarak onu getirirlerse ya? kirpime savunma sanatlarını öğretmek istiyorum çünkü dikenleri sivri ve sert değil. geçen gün büyük köpeğim onu ağzına almış gezdiriyordu kirpime hiçbir şey olmadı. köpeğime de. tabii ki köpeğin kirpiyi aldığını fark etmedik yoksam izin verir miyiz ya neyse işte. eve gitmiycem ben karar aldım şu an. kesin kapının önünde ölük bir şey olacak:(

    ben geldim: kedilerimi göstereceğim. burada soldaki şişko sarı kedim, sağdaki ise şişko sarı kedim. tabii iki gün önce bu kediler böyle değildi. soldaki şişko sarı resmen gitmiş yüzünü gözünü patilerini beyaza boyamış ama neyse, bir şey demiyorum. böyle boyanmış halini dedem de ayırt eder. nasıl boyamış ya, hayret bir vaka. bu da diğer sarı kedim, boyanmamış olan. sabahın köründe çektim fotoları ve otur dedim bekle dedim hiç dinlemediler. insan güceniyor. sonra şu fotoyu gördüm. sağdaki ne:( önce ayakkabım sandım ama öyle tüylü ve yumuşak ayakkabım yok. kedi mi bu, kediyse benim öyle kedim yok:( kirpim desek hiç değil çünkü kirpim toparlak ve tek renk, gri. tilki de olamaz, tilki olsa kedilerimi yerdi. kesin karıncayiyen bu çünkü karıncayiyen hiç görmedim, demek ki gözüm algılamadı sabah sabah. aa karıncayiyenim oldu bahçede, yaşasın be, ismi guido olsun. guido salvadora.
  • bu hazır uyurken ağız tadıyla, rahatsız edilmeden bir sandviç yiyeyim dedim. uyanık olsa salama, kaşara yavşayacak, kafamı eskaza başka bir yere çevirdiğimde ekmeği ısıracak, yağına dil atacak v.s. hayır aç da bırakmıyorum. kesin 6-7 kilo var ağırlığı.
    neyse gittim kontrol ettim, yatağıma uzanmış, patileriyle gözlerini kapatmış, derin derin nefes alıyor. arada bir ayaklar hareket ediyor, rüya görüyor. parmak uçlarıma basa basa geri salona geldim, inanır mısın, yağın kapağını, salamın jelatinini öyle bir yavaş ve sessiz açıyorum ki yanımda olsan tokadı basarsın sabırsızlanıp. tam yağı sürdüm, bir dilim salam alıp ekmeğin üstüne seriyordum ki çığlık çığlığa bir koşuşu vardı yatak odasından salona doğru. böyle gözlerini belerte belerte ağzını da yuvarlayarak "sen bensiz yemek mi yiyooosuuaaannn?????" der gibi. buna malum mu oluyor, ermiş mi, derin uykudayken nasıl anlıyor bişey yediğimi?
  • tam eve çıkarken apartmanın karşısında, 5 tane barzonun bir araba kaputunun içine hortumla tazyikli su tuttuklarını gördüm. "yaau çıhmıyür çıhmıyür" nidalarını duyunca dedim bi bok yiyo bunlar yanaştım sordum, "kedü gaçmış çıhmiyür abey" dediler.

    allahın barzoları, kaputta motor kısmına sıkışmış kediyi, toma misali sus sıkıp kurtarmaya çalışıyorlar akıllarınca.

    çek lan dedim hortumu ibiş, boğacaksınız hayvanı öyle iş mi yapılır deyince durdular.

    her ne kadar irlandalı abimiz gibi olmasa da mahallede bir iki esnaf arkadaşı silkelemişliğim olduğundan bıraktılar hemen hortumu. soktum elimi, farın altında bir boşluk var kafası oraya sıkışmış, çıkamıyor yavrucak. sırılsıklam olmuş barzolar yüzünden. titreye titreye helak olmuş, miyavlamıyor ciyaklıyor artık, çok korkmuş.

    arabanın sahibi olan mal değneği öküz, bir de üstüne, 3 gündür çıkmıyor motordan ehi ehie dedi.

    hayvancağızı, bu izmir sıcağında, motorun içinde 3 gündür gezdiriyormuş meğer, orospunun evladı çeşmeye, seferihisara falan gitmiş, anlatıyor bi de normalmiş gibi. bu böyle deyince gözüm karardı, sarıldım boğazına geberteceğim zor aldılar elimden, yazarken bile sinirden ter iniyor hala sırtımdan.

    dedim hacı bu kediyi alacağım, sen öyle gideceksin. bu baktı dayak geliyor kaçmaya çalışıyo arabayla hala. arkadaşı camdan kibarca dışarıya aldım. kontak anahtarını da aldım, cebime koydum. kaputu açtım bir güzel. minikin sıkıştığı farın olduğu yeri kırdım, korkutmadan tabi. farın o kısmını barzoya verdim. şimdi dedim siktir git.

    havluya sardım çiko'yu. adı çiko bu arada:) 1 aylık ya var ya yok. o kadar minik. nasıl titryor, sırılsıklam, sıçan gibi olmuş nasıl bir travma yaşadığını tahmin edemiyorum, o motorun içinde yavrum.

    şu an sürekli saklanıyor evde yaşadığı travma yüzünden. ufak mamaya gelmeye başladı. kedilerle aram çok iyi ama travma halindeki kedilerle ilgili pek bilgim yok, yardımcı olacak suserlere selam ederim.

    tanıştırayım, çiko size selamı var.

    yeni hali
  • kardeşim sokakta bulmuş bir tane yavru kedi.

    bir gözü yok, tamamen boş göz çukuru.

    diğer gözü de dışarıya taşmış, patlak göz görünümünde.

    veterinere götürdük.

    kedicik kör olmasının yanısıra bağırsaklarından da hastaymış. hastalığın adını söyledi veteriner de unuttum. aklımda kalan "insanlardaki aids hastalığı gibi düşünün, tedavisi yok." demesi. 3-4 ay kadar ömür biçti veteriner.

    "sokakta yaşayabilir mi?" dedim. "bir arabanın altında falan kalır, görmüyor ki." dedi.

    tamam, dedim ben bakarım.
    sabahattin ile tanışın.

    http://hizliresim.com/vplbmv

    "gözünü dikebiliriz isterseniz." dedi.
    ama gözünden canı yanmıyormuş. sadece dışarıdan bakanlar korkmasın diye. ben korkmuyorum.

    veterinerden eve getirmek için durakta otobüs beklerken insanlar "ay ne sevimli"diye yanaştılar sepete ama sonra... kör olduğunu söyledim. "ayyy yazııııkk!" diye acıdılar haliyle. bir burukluk geldi bana o zaman.

    veterinerdeyken böyle duygulanmamıştım.

    veteriner kliniğinde veterinerin kendi kedisi vardı. nasıl hareketli. çiçekleri tarumar ediyor, insanlara tırmanıyor, atlıyor, zıplıyor. o kedinin bu deli deli hareketlerine gülerken veteriner benim sinmiş, hareket etmeye korkan kedim için "bu kedi de aslında böyle hareketli olurdu da görmüyor ki. sizin kediniz hiç böyle oyunlar, hareketler yapmayacak." dedi.

    "isterseniz size benim bu manyak kediyi verebilirim, bakımlarını da hep bedava yaparım." dedi şakayla. " ama bu kedi kör diye ona eziyet eder, olmaz." diye ekledi sonra.

    "evde yalnız kalmasında sıkıntı olmaz herhalde değil mi?" diye sordum.

    "yok zaten pek kıpırdamaz. zamanla eve alışınca yavaş yavaş hareket etmeye başlar." dedi.

    güzel bir 3-4 ay yaşayacağız seninle sabahattinciğim.

    1 hafta sonra edit: sanırım eve alışıyor. kendisine yuva bellediği küçük bir alan var, kaloriferin dibinde. odanın içinde temkinli adımlarla biraz dolaşsa da sonra tekrar kumunun ve mama tabağının olduğu o alana gidiyor. son iki gündür de kakasını kuma yapıyor.

    bugün itibariyle veterinere tekrar götürdüm. patlak durumdaki gözü adeta akmıştı. onu aldı veteriner, dikti.

    bir de dedi ki:"ben size ötenazi teklif ediyorum aslında. hayvan hayvanlığını yapamıyor böyle."

    ben bunun iyi bir fikir olduğunu düşünmüyorum.

    beraberliğimizin 1,5 ayıncı editi: sabahattin'i görseniz ne kör dersiniz ne hasta. çok hareketli. hopluyor, zıplıyor. ilk zamanlar sinik duruyordu. şimdi yerinde durmuyor. koltuklara, sandalyelere tırmanıyor cesurca. önceleri inerken korkuyordu, yüksekliği kestiremediği için. şimdi neyin ne kadar yüksek olduğunu biliyor, atlıyor korkusuzca.

    bazen, eve çıkmak için kör taklidi yaptığını, veterineri de ayarttığını düşünüyorum.

    1 yıl sonra edit: doğum gününü kutladık sabahattin'in.

    https://i.hizliresim.com/gyov02.jpg

    https://i.hizliresim.com/lowroj.jpg
  • benim iki tane kedim var, birisi golge birisi lucy.
    golge tekir, neredeyse onu askin yildir beraber yasiyoruz, tek gozu yok oglumun, biraz haseredir mahallenin korsani.
    bu bayram gununde evden herkes akraba ziyaretine gitti, ben hasta oldugum icin evdeydim, tam uyurken golgenin cigligiyla yankilandi apartman.
    biz golge disari kolay cikip gelsin diye dis sokak kapisinin altindan kucuk bi karecik actirtmistik, kosarak asagi indim, golge o acikligin onunde, bi serefsiz oradan boru sokmus hala vurmaya calisiyor. actim kapiyi kucuk bi kiz cocugu, bagirdim cagirdim, golge arkama gecti hemen.
    sakinlesince kizi kucagima oturtup sordum, ablacim bu boruyla seni dovseler ne hissedersin? diye.
    beni bununla dovuyorlar abla, ama bi daha ben kedileri bununla dovmem soz dedi, gitti.

    ne bileyim be, ben hasta halimle yataktan kedimin miyavlamasina kosarken nasil insanlar ana baba oluyor. allah belalarini versin.

    hayatımda hiç daha çok ağladığımı anımsamıyorum..
    gölge
    2006 - 2015
    (bkz: #49968495)
  • zorlu $ehir $artlarinda kocaman kamyonlar, kendisini kuyrugundan cevirip duvara firlatmak isteyen ilkokul cocuklari arasinda dogan; yurumeyi ogrenen, cop kari$tiran, olecegini anladigi zaman ormanlik bir yere kadar zorla yuruyup kimseye cesedini gostermeyen $ey.. ki$ gunleri yeni parketmi$ arabanin sicak kaportasi uzerinde gozlerini kapatmi$ bir $eyler du$unurken gorebilirsiniz.

    rahat ev $artlarinda yumakla oynarken, radyatorun kenarinda pencerenin pervazinda uyurken, 4 aylik yavru-bodur boyuyla sicak sobayi merakla patiledikten sonra can havliyle bir yerlere ko$tururken de $ahit olabilirsiniz kendisine..

    ku$ avlayayim derken ciktigi direkten inemeyip aglarken de gorulebilir, bahar aylarinin sonlarinda kendisine yeti$meye ugra$an yavrularini gezdirirken de..

    genelde cikarlarinin bilincinde, tek ba$ina olmayi fazlasiyla seven, yakindan takip ettiginizde kendi ki$iligini olu$turup diger turda$larina gore daha 'agresif', 'cikarci', 'oyuncu', 'dost' gibi sifatlar kazanabilen estetik ve kadinsi yaratiklardir.

    gunde 18 saat uyurlar.
  • gece uyandığınızda ulan nerde ki bu, üstüne basmayayım diye yürürken salonun camından sessiz sakin şekilde dışarıyı seyrettiğini gördüğünüzde alıp sıkıca sarılıp içinize katmak istediğniz dosttur.

    ulan uyandıysan uyandırsana oyun oynayalım. sıkılmıyor musun öyle...
  • kedi sahiplenmek isteyenlerden ricam ve onlara tavsiyem, önceliği engelli hayvanlara versinler.

    - öncelikle ne kadar engelli olursa olsun, kedi kedidir. kediliğini yapar. sizi kendisine aşık eder.
    - insanların aksine, kediler engellerini dert edinmezler. kendilerini eksik görmezler, kendilerini diğer kedilerle ya da sizle kıyaslamazlar. içiniz rahat olsun.
    - tek bacakları bile olsa, o bacakla hayata tutunurlar. bacakları yoksa, hayata tutunacak başka bir şey bulurlar. yeter ki yanlarında olun. bir kap mama, biraz sevgi, sıcak bir kucak onlara yeter.
    - engellerine bağlı olarak, bu kediler genelde daha ağırbaşlı ve uslu olurlar. özellikle apartmanda yaşayanlar için, geniş alan ihtiyacı görece az olan ve sokakta hayatta kalmaları çok zor, bazen imkansız olan bu kedileri sahiplenmek daha doğru bir seçim olacaktır.
    - sakat, kimsesiz, yapayalnız, korkmuş, hasta ve mutsuz bir canı evinize alıp, onun serpilip güzelleşmesini, sizinle oyunlar oynamasını, sizi gördüğünde sakat haliyle heyecanla size doğru atılmasını ve en çok da güvende ve huzurlu halini görmek gerçekten şu dünyada yaşanacak en güzel duygulardan, alınacak en büyük mükafatlardan biri olsa gerek.
  • "benim soyumda aslan kaplan, seninkinde maymun var arkada$im.. herkes yerini bilsin lutfen" tavrinda, nev i $ahsina munhasir canli.
hesabın var mı? giriş yap