• reha erdem'in en son filmi, 2010 yılının nisan ayında istanbul film festivali kapsamında izledim.

    hayatta en sevdiğim filmlerden biri olan korkuyorum anne'nin yönetmeninin böyle bir film yapması ne acı. bana isterseniz recep ivedik deyin, avam deyin, beyinsiz deyin, ne derseniz deyin. zerre umrumda değil, bu film kötü bir film. hayatta en az sevdiğim filmlerden biri oldu kosmos sanırım. hayat ne acayip, paragrafın başını hatırlarsanız. korkuyorum anne'yi yaptı diye reha erdem'i ballayacak değilim.

    film bitti, içimdeki sesi dinleyip soruları dinlemek için kalmaya karar verdim. olanları buraya yazıyorum.

    film bitti, alkışlar. fakat salonu yıkan türde bir alkış değil, bir önceki seansta şeylerin boktanlığı vardı, alkışı orada görecektiniz. alkış bitti. sıra sorularda.

    birinci soru: çok beğendim, başyapıt, çok etkilendim, o parmak tutma sahnesinde sistine şapelinden mi etkilendiniz?

    reha erdem: teşekkürler, hayır bilinçli yapmadım.

    ikinci soru: sinema bölümü öğrencisiyim, şu şu filmlerinizi çok severim, fakat yönetmenlerin kendini geliştirmeleri gerektiğini düşünüyorum ve dürüst olmak gerekirse bu film en iyi tabirle ortalama olmuş. (salonda alkışlar)

    reha erdem bu sorudan sonra birşey demedi.

    üçüncü soru: adam yürür kadın yürür adam yürür kadın yürür reha bey beni buraya mıhladınız iki saat boyunca. fragmanı izlediğimde çok merak etmiştim ama burada inanamadım. bizim yönetmenlerimiz bir saniyede anlatabileceklerini on saniyede anlatmamayı ne zaman öğrenecekler? ne yapmak istemiştiniz, bizi niye böyle sıktınız, ne yapmak istediniz sayın reha fellini? (soruyu soran kadına alkışlar)

    reha erdem: yönetmeniz zaman anlayışı ile seyircinin zaman anlayışı bir olmak zorunda değildir. siz tabii sıkılabilirsiniz.

    1) biz yönetmenler bu sıkılma hastalığını tedavi edemeyiz
    2) bizdeki bu sıkılma hastalığı tedavi edilemez

    reha erdem'e alkışlar geldi.

    yukarıdaki iki seçenekten birini dedi sözlerini bitirirken reha erdem. keşke tam kayıt alabilseydim, çünkü önemli. tam anlayamadım ve hatırlayamıyorum maalesef. ilkini dedi ise, sorun yok, yönetmen izleyicinin sıkılma hastalığını tedavi etmek zorunluluğunda değildir. fakat, ikinci ise, böyle üstten üstten, "bu izleyiciden bi bok olmaz, hepiniz avamsınız, sanattan da anlamazsınız" tepkisi ise, fildişi kuleler ise, o zaman çok ayıp reha erdem.

    soruyu soran kadın ikinci şekilde anladı ki soruyu "o zaman gidin bi yerde(nerede ben duyamadım) gösterin filminizi" gibi bi cevaplar verdi. yine alkışlar. bu arada birileri de kadına kızdı, öyle de bi tepkiler. soru cevap kısmını bitirdiler de dağıldık.

    birinci konuşmacıya kesinlikle katılmıyorum. ikinci konuşmacı kibar olmaya çalıştı, katılıyorum. üçüncü konuşmacıya ise şöyle katılmıyorum, filmin yavaş olması uzun uzun yürüyüşler vesaire çekilmesi, bir saniyede anlatacağını on saniyede anlatması hiç sorun değil bence. yine en sevdiğim filmlerden biri olan izgnanie ile örnek vermem gerekirse uzun uzun su damlaları çekilir bu filmde, yerde akarken. hiç de sorun değil ama. yani baya saçma bir eleştri. reha erdem'in filmindeki sorun uzun uzun yürüyüş çekmesi değildi. çok sayabilirim, fakat o ayrı bir entry'nin konusu olur, zaten filmin anlam veremediğim kısımları da gayet fazla olduğundan haksız da olabilirim dediklerimde. fakat ben de farklı sebeplerden de olsa çok sıkıldım son soruyu soran kadın gibi.

    bugün atlas'ta yaşananları sizle paylaşmaktan sevinç duyuyorum. gidin görün, bakalım başyapıt mı diyeceksiniz korkunç mu diyeceksiniz. gidin görün ama, buraları okuyup da orada burada ileri geri konuşmayın. saygılar, esen kalınız.
  • nasıl bir beklentiyle gittiğinizin gerçekten önemli olduğu bir film.

    reha erdem'in filmlerini şöyle yüzeysel bir şekilde kategorilendirirsek; kaç para kaç ve korkuyorum anne bir tarafa düşerken a ay, beş vakit, hayat var ve kosmos ayrı bir yere düşer. (bir söyleşide reha erdem a ay'da münir özkul'un canlandırdığı karakterin kosmos'la bir bağlantısı olduğunu belirtmektedir) bu bağlamda bir korkuyorum anne yönetmeni olarak reha erdem'in bu filminin beğenilmemesi pek de abestle iştigal bir durum olmayacaktır.

    neyse. filmin tanıtımı:

    -------- spoiler değil rahat rahat okuyunuz --------

    reha erdem’in yazıp yönettiği kosmos, mucizeler yaratan bir hırsızın (kosmos), zaman dışı, sınır bir şehre her şeyden kaçıp yerleşmesinden sonra başından geçenleri anlatıyor.

    kosmos geldikten sonra bu şehirde aşk, mucize ve tuhaf soygunlar birbirini kovalamaya başlar. zamanla talihsiz olaylar serisi herkesin kosmos’tan uzaklaşmasına sebep olur.

    2009 yapımı filmin başrollerinde sermet yeşil, türkü turan, hakan altuntaş, sabahat doğanyılmaz’ı izleyeceğiz.

    -------- spoiler değil rahat rahat okuyunuz --------

    böyle dese de buradaki hırsız ibaresi yüzünden "bir hırsız'ın öyküsü herhalde" demeyiniz zira aslında durum hiç de öyle değildir. müzikleri ve ses kayıtları çok iyi olmasının yanında sermet yeşil harika bir oyunculuk sergilemiş kannımca. ayrıca number 1'daki vj'lik günlerini kaçırdığım türkü turan gerçekliğini de gözüme gözüme sokmuş, pek güzel sokmuştur. (evet, içimde kaldı)

    ayrıca filmin fragmanını izlediğimde "yoksa tsk'dan destek mi almışlar" deyü düşünmüştüm. almamışlar, filmin sonunda herhangi bir teşekkür ibaresi yoktu. (evet lan çok anti-milistaristim)

    filmin kendisinden bahsetmek gerekirse yönetmen'in korkuyorum anne'sinin yanında hayat var, a ay gibi filmlerini de beğenmiş birisi olarak gerçekten izlenmesi gereken bir film.

    ikinci kez izledikten sonra daha referanslı, entelektüel bir yorum yapmak üzere...
  • her şeyden önce dikkat çekici bir film. izlemeden hakkında konuşmak istemem fakat afişinde dikkatimi çeken bir şey oldu.
    afişteki poz bana direkt olarak twin peaks'teki bob'ı hatırlattı.

    kosmos afiş:http://www.intersinema.com/…er/201003/5540_1394.jpg
    bob: http://4.bp.blogspot.com/… peaks cooper and bob.jpg
  • konutkent 1 (bir) in çarşısında bulunan bir tekel ortamı. bakkal, bakkaliye... bitişiğinde de unlu mamüller satılır. o da kosmos olsa gerek.
  • istanbul uluslararası film festivali kapsamında vizyona girmesine bir gün kala izlediğim film, yönetmeni, nuri bilge ceylan ve semih kaplanoğlu isimlerinin yurtdışında alınan ödüller nedeniyle pek bir anıldığı sinemamızda her zaman favori yönetmenim olagelmiş, basit insanların fantastik dünyalarını beyazperdeye yansıtan reha erdem olduğu için mi yoksa ekseriyetle popüler konuların ele alındığı, sinemanın s sinin dahi olmadığı komedi filmlerinin borusunu öttürdüğü sinema sektörünün demokles'in kılıcı gibi, yönetmenim diyenin tepesinde zuhur eden paradigmasının pek kaale alınmadan çekildiği her sahnesiyle belli olan bir film olduğu için mi bilmiyorum ama sevdim ben bu filmi...

    kimse kimseyi kandırmasın. kaçımız eraserhead'i tam manasıyla anladık, kaçımız stalker'daki metaforların tamamına vakıf olabildik? sırf arkadaşımız yanımızda eraserhead'i komple çözmüş gibi konuştuğunda yanında gerizekalı gibi durmayalım diye sanki anlamışız gibi konuşuyoruz. anlayamayız. zira varoluş vb konularda metaforlarla çekilen yapımlar, anlamamız için değil yalnızca düşünmemiz için çekilir. bir yönetmenin belirli maksatla kurguya dahil ettiği gizemli bir sahnenin manası kişiden kişiye göre değişir. çaresizizdir bu konuda. asla yönetmenin kafasındaki imge ile seyircinin kafasında kurduğu imge bir olamaz yalnızca yönetmenin amacına yaklaşabiliriz. bir nutella kavanozu gibidir böyle filmler. istediğiniz kadar kaşıklayın ama her zaman kıyıda köşede biraz çikolata kalır. kosmos için de geçerli olan bu

    izlerken sıkılmadığımı söyleyemem fakat kredi kartı borcu, işsizlik, gelecek gibi gelip geçici sorunlardan sıyrılıp çok daha önemli bir şeyi, burayı, gerçek adını verdiğimiz fakat hala koskoca bir soru işareti olan varoluşu düşünmemi sağladı. bundan mütevellit reha erdem'e teşekkür etmeliyim. filmde eksik bulduğum, keşke şöyle çekseydi ya da şöyle olsaydı dediğim yerler de mevcut ama bu filmin bütününe zarar veren detaylar değil.kıyaslamak ile benzetmek arasındaki farka mazhar olduğum için olsa gerek, filmi beraber izlediğim arkadaşım gibi werckmeister harmoniak atmosferinin üzerine çekilmiş yeni bir stalker olarak olarak tarif edebilirim. ancak bu olumsuz bir eleştiri değil tam aksine müspet bir eleştiri.

    ayrıca film bittikten sonra soru-cevap faslında reha erdem'e reha fellini diye hitap edip, "biz daha ne kadar yürüyen adamlar göreceğiz" diyip, filmden sıkıldığını dile getiren hanımefendiye de söyleyeceğim şudur ki "uzak filmi sende büyük bir travmaya neden olmuş abla, tavsiyem bir uzmana görünmen"
  • izlemeden önce sitesini ziyaret ettiğim ama bişey anlamadığım, izledikten sonra ise aklımın filmden çok konsepti başarıyla yansıtacak şekilde tasarlanmış sitesinde kaldığı yapım.
  • üzerine kolay kolay herkesin konuşamayacağı, uzun uzun okumalarla insanların ancak kendi zihninin sınırlarını zorlayabileceği, türkiye'deki bütün yönetmenlere meydan okuyan hatta bütün sinemacılara meydan okuyan, yalnızca kurallardan sadeleşmek gerektiğine inananların hissedebileceği film. kadınla erkeğin uzun olduğunu zannettiği yürüyüşlerine kafayı takacak prematüre kafaların hissedebileceği türden bir film değil. reha erdem bu müthiş filmi iyi ki hediye etti bize. değerini bulur inşallah.
  • ayrıca filmde yer yer post rock tınıları var diye hatırlıyorum. hatta bir ara çalan bir şarkıyı bu şarkıya benzettim:

    (bkz: 13 angels standing guard'round the side o'your bed)

    - spoiler -

    aşk istiyorum. bir bardak da çay.

    - spoiler -
  • film üzerine reha erdem ile yapılan söyleşiler:

    radikal
    gazeteport
    yenişafak
    zaman
  • hasan ali toptaş romanlarına benzeyen mistik kostik film. türkiye'de ve türkçe'de böyle filmler üretiliyor olması, mutluluk verici.
hesabın var mı? giriş yap