• staj yaptığım bankadaki çaycının beni müfettiş sanıp bir hafta boyunca masamda türk kahvesini eksik etmediği ama bir haftanın sonunda "ben duydum sen stajermişsin sana bundan sonra kahve yok" dediği andır.
  • yurt disindan ar-ge birimine numune olarak gelen dondurmayi afiyetle mideye indirdigi an.
  • faks çekilmesi için verilen kağıdın yaklaşık 20 kere gönderilmesi ve faksın gönderildiği karşı tarafın dayanamayıp arayarak yeter kardeşim faks geldi demesine paralel niye bu kadar gönderildiğinin sorulması ve stajyerin cevaben gönderdim kağıt hep fakstan geri çıktı dediği andır.
    *
  • garanti bankasi kurumsal sube, satis departmani:
    - iyi gunler bugun itibariyle stajim basliyor benim?
    - aa cok guzel, memnun oldum tanistigima, biz simdi pazartesi sabah toplantisina giricez mudur beyle, gelen telefon olursa bakarsin tamam mi?
    - tabii ki..
    - arayan olursa not al.. gerci repo orani falan sorarlar genelde bu saatte, 100-200 milyara kadar bir meblag ise su kadar dersin yok biraz daha ustuyse bu kadar dersin..
    - problem degil (bok deil, uc bucuk atiyoz burda, ofise gireli iki dakika on saniye oldu henuz, insaf be)

    (aradan 5 dakika gecmesiyle telefon ilk defa calar)

    - garanti kurumsal ben togay..
    - kim?
    - togay?
    - ney? turgay?
    - to-gay? tugay gibi ama "o" ile? (hayatimda otuzsekizbin defa yasadigim bir diyalogdur)
    - ha neyse.. ben petrol ofisinden ariyorum, repo orani alacaktim..
    - (hemen overnight repo oranlarini yazdigim kagidi onume alirim) evet buyrun, miktar ne kadardi?
    - 25 trilyon....
    - .......
    - .......? alo
    - .......
    - tonay bey?
    - ee ben stajer eeuuu benim elimdeki oranlar eeuuuu.. bugun ilk defa.. gunum oldu.. not alsam.. ama cok acilse ben... ?
    - ha tamam tamam farkettim ben zaten, sonra ararim ben tekrar.. (ctaaa)
  • istanbul’un nezih ve zengin muhiti levent’te çokça bayanın, az biraz erkeğin çalıştığı bir iş yeri.. ilk stajım.. ta ankara’dan kalkıp gelmişim.. konforlu sayılamayacak bir öğrenci evinde, pek de hijyenik olmayan bir habitatta hayat mücadelesi verip; sabah vakti o evden değil de, lüks bir otelin manzaralı odasından çıkıp gelir gibi gitmek durumunda olduğum bir plaza insanları dünyasını tercih etmişim.. vazife aldığım katta yirmi sekiz bayan, iki erkek, tek bir tuvalet mevcut.. ve ben yuvarlak hesap yüz elli kiloluk bir bünyeyim.. bazı ihtiyaçlarımı ev dışında gidermekten hoşnut olmayan ben, adetim olmadığı halde, büyük abdest bozumunu haiz ağır ve basbayağı çaresiz vücudumla mezkur tuvalete yöneliyorum.. ve gömme rezervuarlı asma klozeti duvardan söküyorum.. can havliyle hadisenin cereyan ettiği mıntıkadan hızla uzaklaşarak, masama, satış temsilcisi genç bayanlar için prim cetveli hazırlamaya hafif de terlemiş olarak geri dönüyorum.. kara haber tez duyuluyor haliyle.. kimse ne yaptın, demiyor; yanımda konuyu açmıyor fakat bakışmalar, kikirdemeler.. hiçbir gariplik gözlemememe rağmen aralarında benden konuştuklarını biliyorum.. klozeti duvardan sökecek kadar koca gövdemden mi utansam, hacet giderirken başıma olmadık işler gelmesinden mi utansam, suçu üstlenmeyip kaçtığımdan mı utansam, bilememiştim.. ama aradan yıllar geçmesine rağmen, o rezervuarı, o klozeti alçıpana monte eden ibnenin evladına söyleyeceklerim var..
  • staja başladığı ilk günün öğle yemeği vaktinde, maaş vermiyoruz bari yemeğini verelim zihniyetiyle stajyer insana sorulan ''siz ne yersiniz?'' şeklindeki soruya stajyerin ''ben staj yerim, hihi hihi'' şeklinde cevap verdiği andır...
  • hic bir is verilmedigi icin tum gun sozluk okunarak zaman gecirilir ancak bir yandan da "napiyosun sen olm" tepkisinden korkuldugu icin finansbank internet sitesi her daim aciktir ve mudur ya da diger personel masaya yaklasirken sozluk aninda kapatilir ve kurumun internet sayfasi acilir. derken mudurun bir gun dayanamayip "ne okuyosun olm butun gun finansbank.com.tr 'de" dedigi an stajyerin bittigi anlardan biridir.
  • işyerinde püfür püfür rüzgar esmektedir. ben de oturuyorum, iş güç yok. diğer masadaki adam sesleniyor:

    - kitabı koyunuz.

    allah allah diyorum, bakıyorum etrafa, masalardaki kitaplar mı, raflardaki kitaplar mı, hangisini alıp nereye koyacağım derken, tekrar söylüyor:

    - kitabı koyunuz.

    herhalde ben salağım, muhtemelen "kitabı koyunuz" lafını duyan biri, bu işyerinde ne yapması gerektiğini hemen anlıyordur diye düşünüyorum. raflara yaklaşıyorum, bakınıyorum, soruyorum:

    + hangi kitabı koyayım?
    - herhangi bir kitabı.

    alıyorum ordan bir kitap:

    + nereye koyayım?
    - kağıtların üzerine koyunuz, uçuşuyorlar.

    eh be adam. desene baştan adam gibi. rüzgar esiyor diye masadaki kağıtların üzerine kitap koymak için bu kadar stres yaşatılır mı insana.
  • coca cola'da staj yapan bir arkadaşımın markanın bir ürününün reklam çekiminde dekor'u yemesi. çok acıkan bu stajer arkadaşım reklamın çekileceği evden bozma stüdyoda masada buluğu bir simiti görüp yemiştir. sonrasında yönetmenin kim yedi ulan dekor'u diye bağırmasına da bu saf arkadaşımız parmak kaldırarak cevap vermiştir. saat akşam 10'da simit bulanamadığı için de 30 kişinin bulunduğu çekim sonraya ertelenmiş bu stajer arkadaşımız da bitmiştir.
  • aynı ofisi paylaştığınız ve fakat sizi sevmeyen (nedenini anlamış değilim) bayan çalışanın ziyaretçisine "iyi oldu geldiğin, insan yüzü görmüş olduk" demesi ve ziyaretçinin şöyle bi size bakması.

    oha!
hesabın var mı? giriş yap