• riyazet yoluyla ahlakı güzelleştirmek- imam gazali
    daha önce anlaşılmıştı ki ahlâkta îtidal, nefsin sıhhati demektir. itidalden uzaklaşmak ise, bir hastalıktır. tıpkı mizacta îtidalin bedenin sıhhati, itidalden sapmanın o mizaçta bir hastalık olduğu gibi… bu bakımdan biz bedeni misâl olarak ele alıp deriz ki; kötü huyların giderilmesi, faziletlerin ve güzel ahlâkın kazanılması hususunda nefsin tedavisi, bedenin illetlerini kendisinden uzaklaştırmak, sıhhatini kazandırmak hususundaki tedavisine benzer.

    nasıl ki mizacın esasında, mûtedil olmak galip ise, mideye gıdalardan ve değişik durumlardan zarar geliyorsa, tıpkı bunun gibi çocuk da fıtraten sıhhatli ve mûtedil olarak doğup dünyaya gelir. ancak annesi ve babası onu yahudi, hristiyan veya ateşperest yaparlar; yani alıştırmak ve öğretmek sûretiyle ona rezaletleri kazandırırlar! nasıl ki beden, başlangıçta tam ve kâmil bir şekilde yaratılmıyorsa, ancak gıda ile terbiye edilip geliştiriliyor, yavaş yavaş kemâle doğru gidiyorsa, nefis de mükemmelliğe kabiliyetli olduğu halde, eksik olarak yaratılır.

    nasıl ki bedenin mûtedil durumunu değiştiren ve hastalığı getiren illet, ancak zıddıyla tedavi olunuyorsa, eğer hastalık hararetten ise soğukla, eğer soğuktan ise hararetle tedavi edilir. tıpkı bunun gibi, kalbin hastalığı olan rezaletin de tedavisi zıddıyladır. bu bakımdan cahillik hastalığı, öğrenmekle tedavi olunur.

    cimrilik hastalığı cömertlikle, gurur hastalığı tevâzu ile, oburluk hastalığı zoraki bir şekilde yemeği kesmekle tedavi olunur. nasıl ki ilacın acılığına ve iştahın çektiği şeylere sabretmenin şiddetine, hasta bedenleri tedavi etmek için katlanmak gerekiyorsa, tıpkı onun gibi hasta kalbin tedavisi için de sabır ve mücâhedenin acılığına katlanmak lâzımdır. hatta bu daha evlâdır. çünkü insan bedenin hastalığından ölüm ile kurtulur. kalbin(bilincin) hastalığı ise -allah korusun-ölümden sonra da ebediyyen devam eden bir hastalıktır. nasıl her soğuk, sebebi hararet olan her hastalığa elverişli değilse, ancak belli bir sınırda olduğu zaman elverişli oluyorsa, bu da şiddet, zayıflık, devamlılık veya devamsızlık, çokluk ve azlık ile değişir ve buna faydalı miktarı belirten bir (doz) lâzımdır. çünkü eğer bunun ayarı (dozu) bilinmezse, fesad daha da artar. aynen bunun gibi kötü huyların tedavisinde kullanılan zıt unsurlar için de bir ayar (doz) lâzımdır.

    eğer şeyh bütün müridlere, bir çeşit riyazet uygularsa, onları helâk eder ve kalplerini öldürür. mürşid müridin hastalığını tedkik etmeli, onun halinin, yaşının, mizacının ve bünyesinin kaldırabileceği riyazeti güzelce düşünmelidir ve bunun üzerine uygulamasını yapmalıdır. eğer mürid acemi ise, şeriatın sınırlarını bilmeyen bir cahilse, önce kendisine tahareti, namazı ve ibâdetlerin zâhirlerini öğretmelidir. eğer mürid, haram bir malla meşgulse veya bir günah işliyorsa, herşeyden önce ona o günahı terketmeyi emretmelidir. ne zaman ki müridin zâhiri, ibâdetlerle süslenir, zâhirî günahtan azaları temizlenirse, o vakit mürşid, du-rumun karinesiyle onun iç âlemine bakmalıdır ki kalbinin has-talıklarını ve ahlâkını sezebilsin. eğer onun yanında zarurî ihti-yacından fazla bir mal görürse o malı kendisinden alıp hayır müesseselerine sarfetmelidir. onun kalbini o fazla maldan boşaltmalıdır ki müridin kalbi o fazla mala iltifat etmesin! eğer müridin kalbinde hamakat, gurur ve nefis izzetinin galip olduğunu görürse, ona çarşı ve pazarlarda dilenme emrini vermelidir ki nefsin izzetini, riyaset(baş olma) dâvasını kırmış olsun. zira nefsin riyaset iddiası ancak zillet ile kırılır. dilenmekten daha büyük bir zillet yoktur. bu bakımdan mürşid, bir zaman için müride kibir ve gururu kırılıncaya kadar dilenmeye devam etmek teklifinde bulunmalıdır. zira kibir, insanoğlunu öldürücü hastalıklardandır. hamakat(ahmaklık) da böyledir.

    eğer mürşid müridin, beden ve elbise temizliğine fazla önem verdiğini görürse ve kalbinin de buna meyyal olduğunu müşâhede ederse, kalbin bununla sevindiğini, buna iltifat ettiğini hissederse, bu sefer, böyle bir müridi tuvalet temizlemekte, pis yerleri süpürmekte, mutfağın ve dumanlı yerlerin işlerini yapmakta çalıştırmalıdır ki temizlik hakkındaki hamâkatı giderilsin! çünkü elbiselerini temizleyip süslenen ve süslü yamaları, renkli seccadeleri arayan kimseler ile bütün gün kendisini süsleyip püsleyen gelinler arasında hiçbir fark yoktur. bu bakımdan insanın kendi nefsine ibâdet etmesiyle bir puta tapması arasında hiçbir fark yoktur. o halde kul ne zaman allah’tan başkasına ibâdet ederse, allah’tan perdelenir. kim elbisesinin helâl ve temiz olması cihetinden kalbinin iltifat edeceği bir şekilde başka birşeyi gözetirse, bu kimse nefsiyle meşguldür. riyazetin inceliklerindendir ki mürid, kendiliğinden hamâkatı terketmek veya başka bir sıfatı terketmek suretiyle müsamaha göstermediği ve onun zıddıyla amel etmeye yanaşmadığı zaman, en uygunu onu o kötü ahlâktan, ondan daha az kötü olan bir ahlâka nakletmesidir. tıpkı kanı sidik ile yıkayan, sonra sidiği su ile yıkayan bir kimse gibi… bu da su kanı gidermediği zaman caiz olur.

    nitekim çocuk, önce top oynamak, çelik çomak fırlatmak ve benzerini yapmak sûretiyle mektebe gitmeye teşvik edilir, sonra oyundan zînete ve güzel elbiselere nakledilir, ondan da riyaset ve makama teşvik edilir, ondan da ahirete teşvik edilir. bu bakımdan mertebe ve makamı bırakmaya nefsi razı olmayan bir kimse, o makamdan günah yönünden daha hafif bir makama nakledilir. diğer sıfatlar da böyledir ve böylece mürşid, obur olan müride oruç tutmayı ve az yemeyi emretmelidir. sonra ona lezzetli yemekleri hazırlama zahmetine katılmasını emretmelidir. o lezzetli yemekleri ona değil, onun eliyle başkasına takdim ettirmelidir. hazırladığı o güzel yemeklerden yememeli ki böylece nefsi kuvvet bulsun, sabretmeyi âdet edinip oburluğu kırılsın! müridi genç iken evlenmeye iştiyaklı gördüğü, nafaka vermekten aciz olduğunu müşahede ettiği zaman müride oruç tutmayı emretmelidir. müridin nefsinin oruç tutmakla terbiye edilmediğini görürse, bu sefer ona bir gece su ile iftar edip yemek yememek, başka bir gece de yemek yeyip su içmemek sûretiyle oruç tutmayı emretmelidir. ona et yemeyi ve katığı, nefsi zelil oluncaya ve şehveti kırılıncaya kadar yasaklamalıdır. bu bakımdan iradenin başlangıcında açlıktan daha başka bir tedavi formülü yoktur. eğer müridde öfkenin galip olduğunu görürse, ona hilmi ve susmayı emretmelidir. ahlâken kötü olan bir kimseyi ona musallat etmeli, ahlâken kötü olan bir kimsenin hizmetini kendisine vazife olarak vermelidir ve onun sertliklerine göğüs germek hususunda nefsi yetişinceye kadar bu vazifesi devam etmelidir.

    nitekim hikâye olunuyor ki bir zat, nefsini hilim sıfatına alıştırıp öfkenin şiddetini gidermeye çalışırdı. halk arasında kendisine küfretmek için adam kiralardı. nefsini sabretmeye zorlar, öfkesini yutmaya alıştırırdı. hatta bu şekilde hilim onun için bir âdet oldu. hilim hususunda öyle gelişti ki bu vadide onunla darb-ı mesel getiriliyordu. bir zat da nefsinde korkaklık ve kalbin zafiyetini hissetti. şecaat ahlâkını kazanmayı istediği için kış mevsiminde denizin dalgaları kabardığı anda denizde seyahate çıkıyordu. hindistan âbidleri de ibâdetteki tembelliği bütün geceyi tek ayak üzerinde geçirmek suretiyle tedavi ederler. şeyhlerden biri başlangıcında ibâdet yapmakta tembelleşiyordu. bütün gece başının üzerinde dururdu ki nefis kendiliğinden ayak üzerinde durmaya razı olsun!

    bazıları da mal sevgisini bütün malını satmak ve denize atmak suretiyle tedavi etti.
    çünkü malını satıp halka dağıtmakta cömertlik hamâkatına ve vermek suretiyle riyaya düşmekten korkuyordu. işte bunlar birkaç misâldir. sana kalplerin tedavi yolunu gösterirler. bizim burada gayemiz her hastalığın ilacını zikretmek değildir. zira bu husus, kitabımızın diğer kısımlarında gelecektir. bizim şimdilik gayemiz, bu husustaki umumî yolun, nefsin her isteğinin zıddını yapmak ve ona meyletmek olduğuna dikkati çekmektir. allah teâlâ bütün bunları aziz kitabında bir cümleyle şöyle ifade etmiştir:

    "ama kim rabbinin divanında du(rup hesap ver)mekten korkmuş ve nefsi(ni) kötü heves(ler)den menetmişse, onun barınağı da cennettir."
    (nâziât/40-41)

    mücâhedede en mühim temel, azim göstermektir. bu bakımdan kişi şehvetin terkine azmettiği zaman, onun sebepleri kendisine müyesser olmuş demektir ve bu da allah teâlâ’dan biriptila ve denemedir. o halde burada sabrederek devam etmesi uygundur. çünkü kişi azmin terkini âdet edinirse, nefis buna alışır ve sonunda bozulur. eğer kazara azim zaafa uğrarsa, en uygunu nefsin cezalandırılması bahsinde muhasebe ve murakabe bölümünde dediğimiz gibi nefsine bu hususta ceza vermesidir. nefsini ceza vermekle korkutmadığı takdirde nefis ona galebe çalar, şehvetine uymayı güzel gösterir. böylece riyazet ve çalışması tamamen bozulur.

    (ihyâ-u ulumiddîn, c.3, s.132-135)
  • (bkz: sevgi)
  • bir cemiyette pişiyorum şarkısı

    kafamı kırdılar sokakta
    acıların hepsi bir yana
    senin için yaptıklarımı
    gün bitmeden biraz anla

    tedaviden öncesi
    tedaviden sonrası
    yok bunun sigortası

    düşündüm,hep düşündüm durdum
    anlamadım sandın,değil mi?
    delilerin borcu olamaz
    benim için fazla değil ki
  • türkçesi: sağaltım, sağaltma
  • sağlık ki trilyonlarca dolarlık devasa bir sektör, çok nadiren tedavi eder, çoğunlukla semptomları giderir. söz vardır: "hekim nadiren tedavi eder, çoğunlukla ızdırabı giderir ama daima teselli eder" şeklinde, ki doğrudur.

    bu yazıyı sonuna kadar okuyabilecek okur; sana en deruni hislerle hürmetlerimi sunarım. iş bu yazı tamamen sözlüğün kutsal bilgi kaynağı olduğu varsayımını desteklemek için alınteri dökülerek 1 saati aşkın emekle hazırlandı.

    tedavi kelimesinin halk içerisinde yaygın kabul gören anlamı: hastalığı ortadan kaldırmak şeklinde. aşağıda anlatmakta olduğum şey bunun yanlışlığı. hayır, tedavinin çok nadir ve istisnai tanımı hastalığın ortadan kaldırılmasıdır, yaygın olan ızdırabın giderilmesidir. daha moderen batılı ağzıyla semptomların (yakınmaların) giderilmesidir.
    türkçe arama:
    tedavi: en erken türkçe örnek; franciscus meninski, thesaurus linguarum orientalium [1680], tıpkıbasım simurg 2000 ~ arapça tadawi - iyileştirme. < arapça dawa ;ilaç, derman › deva (3)
    bunun dışında wiki (4) ve oradan araklayan üj-bej site dışında yok işte kardeşim türkçe bilgi. suç benim mi? mecburen tedavi kelimesini "treatment" karşılığı olarak alıp oradan gidelim. #30138395 : mankurt'luk zor zanaat azizim. sağaltım'dan yola çıkmayı düşünmeyin bile, bir yere varılmıyor zira. öztürkçeye kanım ısınmadı birtürlü. uydurca nihayetinde.

    tedavi (yani treatment) kelimesinin soyağacına girelim. ne gerek varsa artık. iş işte. adamların online etimolojik sözlüğüne kurban. gavur yapmış abi. (1)
    treatment: "conduct, behavior," 1560s, from treat + -ment. in the medical sense, it is first recorded 1744. o vakit treat'e bakalım. kaynağa yolculuk devam ediyor.
    treat: late 14c., "action of discussing terms," from treat (v.). sense of "a treating with food and drink" (1650s) was extended by 1770 to "anything that gives pleasure."
    dilin evrimi ne acayip. şu kavramın çıkış noktasının "zevk veren herşey" olması şaşırttı beni. onun da kökeni "terimlerin tartışılması eylemi" vay be. ilginç. işte bu nedenle sevmiyorum öztürkçeyi; köksüz, ruhsuz, soysuz...

    -ment : (suffix forming nouns, ... which was added to verb stems sometimes to represent the result or product of the action.) uzun sözün kısası "ment" bir son-ek. konuyu dağıtmayalım.

    şimdi de tıp sözlüğüne bakalım. (wiki linkleri aşağılanma sebebi ya, sanki kendileri bileğe kuvvet yazıyo kütüphanesindeki ansiklopediden. labunyalar. aha buyur arayınca bulunuyo elbette) adamlar bunu da yapmış abi ya. (2)

    treatment: administration or application of remedies to a patient or for a disease or an injury; medicinal or surgical management; therapy. etymology: fr, traitement
    1- the care and management of a patient to combat, ameliorate, or prevent a disease, disorder, or injury. bir hastalık, bozukluk veya yaralanma ile mücadele edilmesi, iyileştirilmesi veya önlenmesi için hastanın bakım ve işlemlerin düzenlenmesi.
    2 -a method of combating, ameliorating, or preventing a disease, disorder, or injury. üstteki tanımı sağlayacak şeylerin yapılma metodu.
    bunlar en kısa sözlük anlamları. daha iyi kavramak için çeşitlerine bakalım. böylece tek bir "tedavi"den bahsedilemeyeceğini anlayalım. sonra eşşeklik edip doktorların öleceği bilinen kişiyi ameliyat etmesi gibi tanımlar sıçmayalım. anti-doktor klişelerinin, küfürlerin, şikayetlerin önemli bir kısmında bu kavram kargaşası vardır. hastanın kafasındaki "tedavi" ile hekimin kafasındaki "tedavi"'nin farklı olması.

    active or curative treatment is designed to cure; işte nadir olanı bu. küratif tedavi. çoğunlukla bakterilerin sebep olduğu enfeksiyonların (iltihapların) antibiyotikler ile tamamen ortadan kaldırılması (ing.: cure) veya löseminin tam tedavisi, veya kistin cerrahi olarak alınması ya da kırık uzvun alçıda tutulup iyileştirilmesi. örnekler çoğaltılabilir. hekimin tanrılaşması bunu başarmasına bağlı. sağlık sektörünün tüm eylemlerinin küçük bir kısmına karşılık gelir ama enn bi şeyi.
    palliative treatment is directed to relieve pain and distress; türkçesi (!?) ile palyatif tedavi dikkat; semptomatik tedaviyle benzeşse de eş anlamlısı değil. en basit haliyle örnek: #29717279 ve #29673018 bu yazının ilk iki paragrafı. (5)
    prophylactic treatment is for the prevention of a disease or disorder; profilaktik tedavi astımlıların pulmicort vs gibi inhale steroidleri hasta değilken kullanması. atak geçirmemek için atak yok iken. aşılar "tedavi" başlığına konulmaz ki, ilgili başlıktaki aşı örneğine aklım yatmadı. yine yanlış örnek ama doğum kontrol hapı ve prezervatif gibi bişey.
    causal treatment focuses on the cause of a disorder; pnömokok denilen bakteriyle zatürre olan adama o bakteriye etkili antibiyotik vermek
    conservative treatment avoids radical measures and procedures; konservatif tedavi viral bronşiolitte yapılması gereken sadece supportif tedavi olduğuna göre konservatif bir yaklaşımla steroid, ventolin, asist vs vermeden sadece serum ve oksijen uygulamak. hasta ve yakınları aazına sıçar adamın, onca para verdik lan nerde tedavi diyerek. agresif olcan, elini korkak alıştırmayacan. grip mi olmuş hasta; dayıyacan alfasid iğne 10 adet, ishal mi olmuş, novocef'e yüklenecen. işte bunun zıttıdır. bizim memelekete pek uymaz. ben severim.
    empiric treatment uses methods shown to be beneficial by experience; ampirik tedavi henüz etken organizma belirlenmemişken en sık menenjit sebebi şu bakteridir bilgisine istinaden ezbere antibiyotik seçip başlamak. aksini düşün; kültür sonuçları gelene kadar ööle beklicen mi yani. ölür hasta lan. bazen tutmaz. modası geçmiş demek abes, en sık medikal tedavi şekli neredeyse.
    rational treatment is based on a knowledge of a disease process and the action of the measures used. kanıta dayalı tıp mı ne karın ağrısıysa o işte. çok kasar adamı. tıp biraz da sanattır.
    adjuvant treatment: (yardım eden, eşlik eden anlamında -adjuvan tedavi-) özellikle kanser tedavilerinde kitle cerrahi yolla çıkarıldıktan sonra uygulanan kemoterapi veya radyoterapi. özellikle yineleme riski yüksek kanserlerde uygulanır. (6)

    treatment may be pharmacologic, using drugs; na şu hapı al iyileş durumu.
    surgical, involving operative procedures; bıçak parası. cerrahi tedavi.
    or supportive, building the patient's strength. viral enfeksiyon (zatürre) durumunda yapılan, sonra aileler dalıyo bize, "bi şey yapmadınız ki, bi serum taktınız!" sanki petrol vardı da biz içtik...
    it may be specific for the disorder, : fmf'de kolşisin kullanımı desem. daha iyi örnek zor.
    or symptomatic to relieve symptoms without effecting a cure. : hah işte en sık bu. semptomatik tedavi yani ızdırabı dindirmek. grip olmuş adamın kullandığı her şey (antibiyotik hariç, o roketatarla hayalet vurma denemesi). şeker hastasının insülin kullanması, ömür boyu da buna girer. allerjik hastanın tedavisi de. şizofreni ilaçları da. say say bitmez.
    referans: mosby's medical dictionary, 8th edition. © 2009, elsevier.

    kaynakça
    1- http://www.etymonline.com/…reatment&searchmode=none
    2- http://medical-dictionary.thefreedictionary.com/…nt
    3- http://www.nisanyansozluk.com/?k=tedavi sözlük nişanyana nefret kusmaya devam ede dursun, adam çalışıyor. çarpılacaksınız.
    4- http://tr.wikipedia.org/wiki/tedavi
    5- http://www.who.int/…ancer/palliative/definition/en/
    6- http://skincancer.about.com/…lossary/g/adjuvant.htm
  • 3 şubat 2012 düşler ve kabuslar partisinde sahne alacak olan grup.
  • 1997 yılında bodrum torba'da faaliyette olan mekan. oraya ait köpeğin adı doktor, kedinin adı ise hemşireydi. supradyn köfte diye özel köfteleri, emedur diye özel içkileri vardı. insan gerçekten ruhunun tedavisini tamamlayabiliyordu.
hesabın var mı? giriş yap