• dünyanın en doğal duygusu.

    bir kere "türcü değilim" diyen insan kendini otomatik olarak doğadan koparıp diğer türlerin üzerine koyar. yani türcü değilim diye bir şey yok. ya o şekilde türcüsün ya bu şekilde türcüsün.

    bugün ikiyüzlülükle eleştirilen hayvan severlerin ekstra sevdiği kedi, köpek gibi hayvanlara bakarsanız büyük oranda insana bağımlı durumdadır. köpek mesela, doğada kendi halinde bulunan bir canlı bile değil. 30.000 yıl önce evcilleştirdik ve karşılıklı bir bağlılık geliştirdik. bunlar insanları görünce kaçmazlar, tehlike durumları hariç saldırmazlar (özel olarak saldırmak üzere yetiştirilenler hariç). aramızda karşılıklı bir güven ilişkisi var. bu ilişki on binlerce yıllık insanlık tarihinin en önemli kazanımlarından biri ve insanım diyen herkes buna saygı duymak zorunda.

    işte bu yüzden danayı lezzetle yerken kedi-köpek yiyen asyalı görünce sinirleniriz. çünkü o kedi-köpekle bizim anlaşmamız var. şimdi sen onun üzerine bıçakla gittiğinde hayvan dönüp "biz böyle mi anlaşmıştık aq çocuğu, insan olmuşsun adam olamamışsın, sözünü tutsana gavat" dese verecek hiçbir cevabımız yok.

    peki benim börtü böcükle aramda bir anlaşma var mı? kedi-köpekte olduğu gibi, rousseau'cu bir toplum sözleşmesi geliştirmiş miyiz? hayır. ben hamam böceğine "yemek yediğim çatal bıçağın üzerinde gezinme, mutfağıma ayakkabınla girme" demiş miyim? sivri sineğe "afrikadan aldığın ölümcül hastalığı bana bulaştırma" demiş miyim? kara sineğe "önce bokun üzerine konup sonra benim bebeğime verdiğim yiyeceğin üzerine konma" demiş miyim? hayır. böcekle, yılanla, çıyanla aramda hiçbir anlaşma yok. tamamen hobbes'cu doğa durumu, savaş hali. doğa durumunda etik olmadığı için etiğe aykırı davranış da yok. o sinek benim kanımı emdiği zaman nasıl bunu etik dışı bulmuyorsam, ben de o sineği yakaladığım yerde kulaklarından tutar geçmişini siker atarım, kimse de bana bir şey diyemez.

    biz hayvanız arkadaşlar. ister düşünen hayvan deyin, ister sosyal hayvan deyin, ister hayvan oğlu hayvan deyin ama sonuçta hayvanız. diğer canlılardan faydalanırız. doğadaki birçok canlı türü arasında olduğu gibi simbiyoz, mutualizm benzeri ilişkiler kurarız. ben şimdi salak mıyım da gidip şu orospu çocuğuyla tamamen aleyhime olan unilateral bir anlaşma yapayım. ben neden şu tipini siktiğime "gel benim anamı sik ama ben sana dokunmayacağım çünkü türcü değilim:))))" diyeyim? şu börtü böceği bi bizim gökdeniz seviyor, o da norman bates gibi adam zaten.

    bu yediğimiz hayvan türleri için de geçerli. benim herhangi bir hayvana benzin döküp yakmamı engelleyen şey ne? benim geliştirdiğim etik. hayvan beni öldürdüğü zaman bu son derece normal karşılanıyor. bir hayvan çocuğa saldırınca kimse hayvanı suçlamıyor. ormanda bir yılan beni sokup öldürebilir ve bunda yanlış olan hiçbir şey olmaz. kimse hayvanı suçlayamaz. peki ben napıyorum, seni koruyan bir etik geliştiriyorum. aramızdaki anlaşmayı bozan insan varsa (henüz cezalar yeterli olmasa da) maddi manevi bir şekilde cezalandırıyorum. e o halde ben de senin yeri geldi mi etinden yeri geldi mi sütünden faydalanırım.

    bu insan kibri de değil. bugünkü insan 200.000 yıllık bir tür ve biz egemenliği yeni yeni ele almışız. ulan besin zincirinden yeni çıkmışız. bu hayvanlar zamanında bizim canımıza ot tıkadı. sen benim atalarıma uyurken boşluğa düşme refleksi verecek kadar travma yaşatmışsan, ben hala bunun etkilerini yaşıyorsam, hayvan olarak sen de sütten çıkma ak kaşık değilsin. "ama senin beynin var" vesaire şeyler bahane değil. beynim varsa sana mı var aq, sen de evrimleşseydin. benden hızlı koşan hayvanlar bana saldırmak için kovalarken avans veriyor mu? o zaman beyin de benim beynim arkadaşım, neden evrimsel avantajımı kendim için dezavantaja çevireyim, keriz miyim? sabah akşam avlanacağına iki kitap okuyup kendini geliştirseydin. sorreh.
  • güçlü olan haklıdır ideolojisini destekler.
  • dünyadakı canlı varlıkları, ait oldukları türlerinden dolayı ayrımcılığa tabi tutmak eylemine denir. örneğin, insan'ın sığır, tavuk gibi türleri veya cinsleri türlerinden dolayı baskı kurması bir türcülük örneğidir. aslı "speciesism" olan bu kelime, 1970'de hayvan hakları teorisyeni richard ryder tarafından literatüre girmiştir.

    benim verdiğim sözlük anlamlarına da pek güvenmeyelim ve iki sözlüğün tanımlarına baklalım:

    "1: prejudice or discrimination based on species; especially: discrimination against animals
    2: the assumption of human superiority on which speciesism is based
    merriam-webster dictionary 1973"

    "human intolerance or discrimination on the basis of species, especially as manifested by cruelty to or exploitation of animals.
    the american heritage dictionary of the english language, fourth edition, houghton mifflin company, 2000"

    felsefi ve siyasal anlamına gelince, türcülük, hayvan hakları teorisyenlerine göre ırkçılık, cinsiyetçilik gibi bir ayrımcılık türüdür. diğer türlere karşı baskı kurmak, "türlerinden dolayı" işkenceyi serbest bırakmak etik açıdan suçtur. bunu ortadan kaldırmak için insanların "anti-türcü" bir yaklaşım geliştirilmesi, insan kültürlerinde insan-diğer türler arasındaki çelişkili ilişkinin sergilenmesi ve bu ayrımcılığa karşı çıkılması gerekir.

    "ben et yiyorum, ne yani ben türcü müyüm, faşist miyim? açık konuş" diyenlere şunu söyleyelim: görüşler bu kadar basit değildir ve türler için "hak isteme" ve türlere karşı sorumluluk duyma meseleleri insan davranışlarını, geleneklerini, kültürlerini da gözetir . dolayısı ile bu kavram (türcülük) ve bu davranışla mücadele güdüsü birden bire ortaya çıkmamış tarihsel bir birikimle oluşmuştur. ister beğenilsin ister beğenilmesin, hayvan hakları, canlı hakları, türlere karşı sorumluluk gibi teoriler geniş bir literatüre ve tartışma hacmine sahiptir. yani kesip atılmaması, herhangi basit bir indirgemeciliğe veya genellemeciliğe düşülmemesi gerekir.

    bkz:
    - http://www.antispe.de/english.html
    - richard ryder, "all beings that feel pain deserve human rights", the guardian, 6 ağustos 2005
    http://www.guardian.co.uk/…/0,11917,1543799,00.html
    - hugh lafollette ve niall shanks, "the origin of speciesism", animal liberation front
    http://www.animalliberationfront.com/…vs_rights.htm
    - joan dunayer, "reply to a self-proclaimed speciesist" vegan voice, sayı 23, eylül-kasım 2005, sayfa 14-15
    http://www.animalliberationfront.com/…peciesist.htm
    - jon dunayer, speciesism, lantern books, 2004
    - norm phelps, "trying to walk before we can crawl", animal liberation front, 7 ocak 2005
    http://www.animalliberationfront.com/…ydunayer.html

    (bkz: anthropocentrism)
    (bkz: hayvan hakları)
    (bkz: anti-speciesism)
    (bkz: peter singer)
    (bkz: richard ryder)
  • kimileri tarafından hakaret ifadesi olarak kullanılan kelime.bana göre canlı doğasının bir parçası.hepimiz öncelikle , geçtim kendi türümüzü, kendi genlerimizi çoğaltmak derdindeyiz.bunu yaparken diğer türlere mümkün olduğunca az zarar vermeye çalışmak erdemli bir davranış olabilir.ama kendi doğrularını kediye dayatmak neyin nesi, kedi o kardeşim, darda kalırsa seni bile yer. (bkz: vegan kediler)
  • ırkçılık ve cinsiyetçilikle aynı kefeye konulması bence, ingilizcede straw man argument diye tabir edilen iddialara bir örnektir. türcülük lafını kullananlar neden bunun ırkçılıktan farksız olduğuna dair hiç bir açıklama yapma gereği duymazlar. sorsanız bunun bariz olduğunu iddia ederler. halbuki ırkçılığın yanlış olduğunu anlamak insanlığın yıllar boyunca tartışıp bir kültürel birikim ortaya koymasını gerektirmiştir. aynı süreci cinsiyetçilik için halen yaşamaktayız. bu tabloda her ayrımcılık yanlıştır gibi basit bir argümanla olayı kestirip atmak mümkün değildir.

    dip not: türcülüğün kötü olduğu sonucunu çıkarmak için bütün ayrımcılıklar yanlıştır diyenlerin büyük bir kısmı hayvanlarla bitkiler arasında ayrımcılık yapmaktadır. geri kalanların da neredeyse tamamı canlılar ve cansızlar arasında ayrımcılık yapmaktan suçludur.
  • insan türünü, kötü huyların yakıştırıldığı hayvanlarla aşağılamak bir örneğidir.

    "ayı", "öküz", "eşşek", "domuz" derken aslında insanı değil hayvanı aşağılamak bir türcülüktür.
  • pis gibi, kötü gibi, faşizan gibi görünen anlayış. belli ki veganlar tarafından ön plana çıkarılıyor.

    ancak şimdi arkadaş bakteri türünü hakir görmeyelim diye antibiyotik de içmeyecek miyiz? 'içimdeki bakteriler yaşasın da ben öleyim, benim kıvrak bedenim onların milyonlarcasından daha mı değerli sanki' mi diyeceğiz? 'tuvaletteki mikroplar aman ölmesin, deterjan, su kullanmayayım, benim mikroptan ne üstünlüğüm var, en iyisi ben hastalanıp paşa paşa öleyim' mi diyeceğiz?
  • hayvanlardan önce büyük insan topluluklarının düşünsel gelişimini iyi anlamak lazım. biyolojik evrimi kesintiye uğratan, gerileten ya da katalizör olan doğa olayları olmuş. düşünsel evrimde dış bir katalizör var mı, sanmıyorum. (uzaylılar, ruhlar vs.) düşünsel evrim de hep ileri gitmemiş. ortaçağ gibi karanlık devirler yaşanmış. insanlık, bugün türcü söylemlerin benzerlerini, farklı ırklar, etnik topluluklar, dini cemaatler ya da fiziksel/tıbbi koşullar için söylemiş.

    siyahlar, beyazlar (ender olarak), sakatlar, zihinsel engelliler, yahudiler, hutular, tutsiler, fiziksel engellilerin hayatı diğerlerinden daha önemsiz sayılmış, kimi soykırıma uğramış. bugün artık down sendromlu birinin de, ayakları olmayan birinin de, ekşisözlükteki 25 iq'lu zırcahillerin de herkes kadar yaşamaya hakkı olduğunu kabul ediyoruz. homo sapiens için en azından teoride bir denklik yakaladık, darısı pratiğin başına...

    biz derken, asıl konu, bu düşünsel evrim dünyada paralel ilerlememiş. kısa süre öncesine kadar taş devrinde yaşayan insan topluluklarına rastlamak mümkündü. bu insanlar, belki iki nesilde üniversiteler kurmadı, henüz düşünsel mirasa katkıda bulunmuyor ama bu mirastan hızlı bir şekilde istifade ediyor. blucin giyiyor, cep telefonu kullanıyor, hiç adapte olamayanı otomatik silah kullanıyor. en ilkel insanlar birkaç binyıl atlarken, başkaları da daha kısa zaman mesafelerini atladı. fiziksel ve dijital bilgi networkleri sayesinde, en ileri insan toplulukları bile eşzamanlı bir şekilde aşamalar kaydediyor.

    işin ilginç yanı, düşünsel gelişimin en önündeki insanlar diğer insan topluluklarına verdikleri bu katalizör etkisini, primatlar başta hayvanlara da verebilir. ki bu süreç evcilleştirmeyle binlerce yıl önce başlamış. evet dil yapıları nedeniyle belki hiçbir hayvan asla konuşamayacak (papağanlar?), ama primatların dışında da konuşulan dili anlayan hayvanlar var. dil iddialı olabilir de sesli iletişim diyelim. (arkadaşımın köpeğinin dinlediğini sözlükteki birçok azgelişmiş formdan daha iyi anladığına kalıbımı basarım.)

    şempanzelerle yapılan deneyler, köpeklerle yapılan çalışmalar, bu hayvanların soyut kavramları, ya da en azından rol yapma gibi hasletleri öğrendiklerini gösteriyor. hiçbir genetik müdahale olmadan bile hayvanların zihinsel gelişimini onbinlerce yıl ileri taşımak mümkün. elbet kedi temsilcilerinin, köpek temsilcilerinin, maymun temscilerinin bir araya gelip bir ortak beyanname imzalaması söz konusu olmayacaktır. ancak önce primatlar, sonra da diğer bazı memelilerin hatta kuşların kendi içlerinde ve farklı türlerle iletişimi çok uzak değil.

    tabi bu arada insanlık bilinç nedir, varoluşunun farkında olmak nedir, hangi türlerde ne kadar var, öğretilebilir mi gibi sorulara cevaplar bulabilecektir. varoluşunun bilincinde olmayan (acaba?) eklembacaklılar için memelilere benzer bir hassasiyet olmayabilir. onları da o gün konuşuruz.
  • her türde olan bir özellik, sinir sistemi olmayanlarda bile.
  • dolaylı karşıtı için (bkz: ecocentrism), (bkz: doğamerkezcilik), (bkz: ekosantrizm), (bkz: ekosantrik yaklaşım)
hesabın var mı? giriş yap